Mehmet Ali Çatal'ın kitabı. Atatürk 10 Kasım 1938'de iyileşiyor ve yıllarca yaşamaya devam ediyor. ilk bölümde ağladım, sonunda ise meraktan çıldırdım.
ben gırgır dergisinde yazarken geçen sene bi şerefsiz benim hikayelerimi kopyalayıp yapıştırmıştı buraya.
aylarca benim hikayeleri kendi yazmış gibi patır patır koymuş.
binlerce kez okunmuş, yüzlerce takipçi kazanmış.
hatta kukla bile çocuğu öve öve bitiremiyor...
dergi bunu fark etti ve çocuğa dava açmaya hazırlanınca bakıldı ki ergen bir velet, ağlıyor, vazgeçildi.
bunu aylarca fark etmeyen gerizekalı uludağ sözlük, onlarca mesaj atmamıza rağmen çocuğu 1 hafta sonra anca sildi...
bundan aylar sonra, geçen gün, kitabımın çıktığını duyurmak için bir başlık açtım.
arkadaşlar bizim kafamızda bir kitap yazdım, seveceksiniz dedim.
aynı gece silindi.
sizi sözlük yapanda suç.
akpden aldığınız pis paralarda boğulun şerefsizler!
Yüksek doz entel bi kızla ilk buluşmamı buluşuyodum. Ortam cafe. Kızın üzerindeki her şey yün.
Örme şeyi. Ben donu atleti atıcam sıcaktan. Pişmiyo musun be Allah’sız diye bakışlar atıyorum. Gözlükler pencere. Saçlar özellikle pisletilip dağınıklaştırılma. Bakımsız görünmek için bakım yapmış yani. Kızı böyle incelerken baştan aşağı, “Tamam entelsin dur artık” diye bağırıcaktım. Tiyatrocuyum deyip duruyo. Abartı abartı beden hareketleri… El kol pervane gibi. itiliyorum.
Neyse ben gözlerimi diğer masalara zıplattım. Sıkıntıdan gözlem. Derken arka masada bi ses tonu geliyo bana. Lan?? oldum. ileri derece tanıdık. Sesi duydukça eskilere gidiyorum. Boynumu çatırdatma bahanesiyle arkama bi döndüm. Wowowo. En güzel eski sevgilim! Melis! Melo! Kafam arka masada kilitli kaldı. Tek başına pinekliyo kız. Oy canısı sevgili de yapmamış. Sevindim. Kafamda yandı bişeyler. Benim entele döndüm. Vavien’in kıymetinin bilinmediğini masalara kendini vura vura anlatıyodu. Sana mı kaldı köpe. Kestim bunu.
“Ya ben seninle buluştum ama. Unutamadığım biri var kafamın derinliklerinde” dedim.
Burda sesimi yükselttim.
“Eski sevgilim Melis aklımdan çıkmıyo. Çıkamıyo Melooom!”
Bu hopladı.
“Tamam dur bağırma herkes bizi izledi” diyo. Acaba Melo duydu mu. inş. Arkaya da bakamıyorum anatomim müsaade etmiyo. Derken bi sesler. Geliyo mu acaba? Masa sandalye sesleri alıyorum. Kendimi düzelttim. Doğal ol doğal ol. Masadan kalktı Melo hissediyorum. Başladım benim kızı hakaretlemeye. Şöyle itildim, böyle beğenmedim seni… Ama hala Melo yok. Gerilme hareketiyle bi döndüm biri gelmiş masaya. Olamaz sevgili yapmış! Lan dur 2 ay oldu be. Bunlar öpüştü koklaştı oturdu. Çocuk da yakışıklı geni taşıyo gördüğüm kadarıyla. içimden lavlar geçti. Allah belanı Melo. Döndüm benim entele. Acil çarka ihtiyacım var!
“Fakat bunlar seninle ilişkiye başlamama engel değil. Sadece sölemek istedim. ilk buluşma olmasına rağmen senden genel olarak çok etkilendim. Beni büyüledin…”
Entel gözleri bombaladı. Şok içinde kaldı.
“Buna sevindim. Ben de senden enerji aldım. Elektriğin çok iyi…”
Oh. Az kalsın hayatımdaki tek dişi varlığı yitiriyodum. Ben buna sıcak yapmaya başladım. Melo’yu sildim kafamdan. Tamamen. Hatta beynimin o kısmını aldım genzime ittirdim yuttum. Midemde sindirdim…
Derken kulağıma bişey geldi. Arkadan frekansları alıyorum. Bunlar “kuziş” diye diye konuşuyo! Bu Melo’nun kuzeni lann! Av yes. Bunlar kaka kiki. Anlamalıydım, Melo 2 ayda sevgili yapabilecek şerefsizlikte değil. Derhal benim entele döndüm. Çarking.
“Bak kızım. Ben unutamıyorum. Hayatımda Melis gibi kimseyi sevmedim. Se-ve-mem.”
Burda sesimi baya volümledim.
“Melis benim canısımdı! Onunla evlenicektik. Çok karakterliydi. Melis. Melom…”
Birden ağlama soktum araya.
“Melissss. Keşke burda olsan da sana sarılsammm…”
Masayı yumrukluyorum böle. Kız hey hoy yapıyo. Birden dikeldi! Ov.
“Sen benle dalga mı geçiyosun lan dengesiz” dedi! Bütün cafe buz! Millet bizde. Horozlandı bu. Yakamı çekip çekip bırakıyo. Arkadan Melis kalktı, hissediyorum. Ananı. Yanıma geldi.
“Aaaa. Memo napıyosun” dedi.
“Aaaa Meloo inanamıyorum” dedim! Ben tam Melo’ya sarılıp suradını yalıycaktım ki entelde bi hareketlenme. Galiba çakmıştı numaramı.
“Sen ne dengesizsin. 5. aydan sonra çocuk mu alınır. Çocuğun heryeri oluştu. Bu çocuğu doğuracammmm” diyo! Vat? Çocuk? Beş ay?
“Bu kadın kim ya” dedi Melo! Ov yov. Haliyle şok. Entel zıpladı: “Ben karısıyım. Asıl sen pardon?”
Melis ayakta öldü. Şaşırmaktan yüzü kopucak. Bana döndü.
“Bana bunu nasıl yaptın. Biz ayrılalı 2 aycık oldu. Ve sen… Hem de 5 aylık hamile he…”
Ağzında hazırladığı balgamı yüzümü tamamen kaplıycak şekilde ateşledi. Ben temizlerken bu kez entel atıldı:
“Kızım bizim evlenmeden önce 1 yıllık da flörtümüz mevcut. Ne diyosun sen…”
Melo masamdaki kahveyi alıp yeni temizlediğim yüzüme attı. Allah’tan frapaçino söylemişim soğuk soğuk. Ne. Yetmedi entelin önündeki kahveye yelteniyo. No. Onu da aldı fırlattı şarr diye! Ekstra sıcak kapiçino! Yüzümü hissetmiyorum yaradanım! Görme yetim sıfır. Buharlar arasından “Ben bu kızı hayatımda ilk kez görüyorum Melis. Ciddiyim” dedim. Gözlerimi açtığımda Melo’nun kuzişinin ayağı yüzüme yüzüme yaklaşıyodu. Netleşti, netleşti…
Yeni yaptığım bi kıza isimli kolye alıyodum. Çok eşcinselce. Çağımızın yeni yeni concikleri. Adama “Abi sen ‘Özge’yi paket yap ben geliyom” dedim. Yan taraftan sigara stoklayıp döndüğümde “Özge” paketti. Buluşma koordinatlarımıza geçip oturdum. Hava resmen this is summer! Özge, yüzüne iki beden büyük saçlarıyla belirdi. Görüntü kalitesi iyiydi. Küçük bir oyunla boynuna kolyeyi vurdum...
Kız deli! Neremi öpüceğini şaşırdı. Sonra karıncaklarımızı doyurmak için börgıra saldırı düzenledik. Siparişleri bu veriyo. Kasiyer kıza jest olsun diye göğsünde saplı duran ismini okuyup “Meltem hanım bize iki iks iks” dedi. Kız bağırdı yırtındı, iki tepsi göbek yapıcıyı önümüze serdi ve karşı jest amaçlı “Buyrun Ezgi hanım” dedi boynunu okuyarak! Öf çok b.k! Bi baktım benimkinin kolyesinde cidden “EZGi” yazıyo! Görünce dinden çıktı kız! itti üttü bişeyler yaptı. Tepsideki ‘Big King’le dövdü beni! “Kim bu Ezgiiiii, başkalarına aldığın hediyeleri bana verme işini bu kadar mı büyüttün” diye tepeledi! Şimdi mal sağır kolyeci “Özge”yi “Ezgi” olarak kodlamış desem, okey adam sağır, peki sen kör müsün bakmadın mı diycek. Kolyeye de baya TL yüklemiştik. Mega düşündüm, “Kızım o annemin, sana alınca kıskandı, ona da almıştım karışmış paketler” diye attım! Etraftakiler alkışladı yemin ediyorum! Bu kadar sallanır! Sorularını muson yağmurları şeklinde saydırdı kendileri. “Annenin ismi Ezgi mi” dedi, “45 yaşındaki kadına nası bu kadar uzay çağı ismi koyabilmişler?” inanmadı. Nüfus cüzdanı istedi. “Tamam lan” dedim, “Annemin nüfus cüzdanı yarın sende”. Geçici olarak ayrıldık.
***
Ben şimdi nerden bulcam “Ezgi”li nüfus cüzdanı? Üstelik annem boyutlarında… Hakikaten Ezgi çok yeni bi isim, Türkiye’nin en yaşlı Ezgi’si en fazla 25 yaşındadır. Akrabalarımı taradım yok. Araştırmalarımı feyste sürdürdüm, tıt. Arkadaşlarımın annelerinin isimlerini sorup duruyorum, hır çıkıcak. Ne hallerdeyim…
***
Devrisi gün mazlumane bi şekilde iş çıkışı otobüsüme binmiştim. Yanıma bi kadın oturdu.
Damarları bile güzel. Optik sinirlerim coştu. iki durak sonra da liseli kızlar aracımızı şereflendirdi.
Kızlardan biri bana doğru geliyo, yanındakini de sürükleyerek. E az çok bizim de tipimiz var. Hemen şeklimi düzelttim. “Aaa Ezgi hoca, hocammmm” filan diye kadınla söyleşmeye başladılar…
Hemen beynimde kutlamalar! Eğilip kadının yüzüne baktım, nerdeyse 30 gösteriyodu!
Vücudunu inceledim, annem ebatlarında! Samba i candey! Böyle böyle durumu anlatıyım dedim. Ne de olsa öğretmen. Can. Ama bi baktım çantasının ağzı full açık! Yuppi! Yemin ediyorum yuppi! O ergen öğrencileriyle sohbet ederken cüzdanını çorlayıp bi sonraki durakta kayıplara karıştım.
Bi sağır adam yüzünden ne hallere düşmüştüm. Şu nüfus cüzdanını bi gösteriyim, töbe edicem Allam.
***
Yarınsı gün büyük buluşma… Hiç bişey sölemeden verdim Ezgi hocanın nüfus cüzdanını. Bi kadına baktı, bi bana. “Annem kızlık soyadını kullanıyo aşkitim, babamla ayrılar” diye dip not olarak “soyadı kanunu” sorununu da çözümledim. “Aşkitimmm” diye boynuma atladı! Nası özürler dileniyo. Gidip biraz kahve ürünü aldık. Özürleri kabul ettim. Bi adam öldürmediğim kalmıştı ama ilişkimi kotarmıştım. Görev no iki için Özge’den sıyrılıp cebimdeki kadın cüzdanıyla Ezgi’nin okuluna yardırdım. Öğretmenler odasında elimdeki cüzdanı havaya kaldırınca boynuma atladı! Sevinçten geber! Para vermeye çalışıyo. “N’apabilirim sizin içiiiiin” diye yerlere attı kendini. Dedim kadın git.
***
Aradan haftalar geçti… Hava resmen this is summer! Özge’yle yontulmuş ilişkimizin olağan buluşmasını yaşıyoduk. AVM ortamlarına akış düzenlemiştik… Kendimizi yemeğe vermiş, vizyondaki filmleri emiklemiştik. Eve dönüyoduk. Otobüs durağına saldırdık, bi baktım Özge gözlerini patlak yaptı! Baktığı yere döndüğümde dertten saçlarım döküldü! Ezgi hoca, yani annem, otobüs bekliyo! Yanında da bir adam! “Aaaa annen oğlum tesadüfe bak yaaa” diye yanına koştu bu. Kadına “Merhaba” falan diyo. Ellerim ayaklarım titriyo! Özge bana bakıyo, ben yere, sahte annem bana… “Babanla barışmışlar galiba” diyo bi de zeki. Şansımı denemek istedim. Battı balık yan gider. “Anne n’aber yaa pazardan mı geliyosun. Aaa babamla barıştınız mı” diye boynuna atladım kadının. Görmeyeli baya bombalaşmış annem. Önce biraz höt möt oldu ama sonra çetin kaş göz hareketlerimden durumu algıladı. Babama fazla bulaşmadım. Zaten adam “anne” lafını duyunca üç durak öteye gitti. Ezgi ana rolünü iyi oynadı ve beni kurtardı. Elini sırtıma sokup terime bakıcak nerdeyse. Özge şüphelerinden tamamen arınmıştı.
Ezgi’yse bana borcunu ödemekten memnundu sanırım. Durağın hemen yanında bir adam, isimli kolye satıyodu.