ilk buluşmaya erkekle gelen bugattiveyrondur...burada özne bugattidir...neymiş, demek ki erkeğin ya da öznenin bir önemi yokmuş.. aslinda kadinin da bir onemi yok, önemli olan fenomenler ve idealar..bugatti idealar evrenine ait bir fenomen. doğa da bugatti diye bi şey yok aslında ama kim sikler doğayı...
bir sigara yakıp, pencerenin önüne gittim..dışarıda insanlar, arabalar,
kediler ve bulutlar hareket ediyordu. adamın biri bunlar terörist,
bunlar hain diye bağırıyordu. kimse oralı olmadı. adam da fazla
uzatmadan yoluna gitti..ne acayip insanlar var dedim içimden..
biraz daha düşünürsem düşünce suçu işleyecektim az kalsın. o yüzden hemen
konuyu değiştirdim, zaten kakam gelmişti. sigarayı söndürüp 100numara dediğim
tuvalete gittim..artık alışkanlık haline gelmiş sıçma ayini ritüelime başlamak için
sihirli sözcükleri söyledim; ''yırtıll amınakoyduğumun götü yırtıl....''
açıl susam açıl gibi bir şeydi bu benim için...sıkma çükületa gibi sıçtım ve
oradan ayrıldım..aklıma bu sefer de imamın ordusu geldi.. hayır hayır bunu
düşünmek istemiyorum , daha güzel bi şeyler düşünmem lazım, mesela ziynet salinin
bir şarkısı vardı hani, onu söyleyeyim içimden dedim. ama aklıma yine o geldi..
artık bağımlılık yapmıştıbu konu..bu adam hava gibi sarmıştı sanki etrafımı..
bu adam gerçekten böyle, rol yapmıyor, bir siyaset dehası falan değil.
hakikaten böyle, yani hep böyleydi ve bu korkunç bir şey..
.kafayı takmış, burayı bitirmeden bırakmayacak. ama tüm suç bu
adamda değil, toplum böyle, toplum cehaleti ve yobazlığı ve zorbalığı çok seviyor.
bu daha da korkunç bir şey..işte yine düşünce suçu işlemiştim. lanet olsun yine düşünce
suçu işledim...hemen kalkıp kendimi cezalandırmam gerek, mesela sağlam
bir şaplak atmak olabilir. ama düşünce suçunu kim işledi şimdi, ben mi,
ben neyim ben de düşünceyim hatta suçun işlendiği mekan da düşünce,
ne oluyor ya, kafam gidiyor görüntü kaymaları oluyor şu an tek ihtiyacım
biber dolması ve vaytraşın kokteyli...
halit ziyanın kahramanları daima kendileriyle hesaplaşırlar. oğuz atayın kahramanları da öyle.
mantıklı davranmaya iten motivasyonu nereden alıyor peki bu insanlar? otomatik aslında, yani bir motivasyon kaynağı yok, her şey otomatik. insanı tiksindiren de bu otomatizm zaten.
bilim kurgu hikayelerinde geçen, robotların dünyayı işgali bu şekilde oldu işte..insanlar robot oldu.
robot gibi davranmayan insanlar da, ya intihar ediyor ya da delirip kendini dikiyor. çok basit, faydayı ve hazzı kovala, acıdan kaç..bu kadar basit aslında. ama olmuyor işte bazen...acı mı haz vermeye başlıyor, yoksa bu sürecin kendisi mi başlı başına bir acı kaynağı belli değil..kafalar karışık senin anlayacağın....bir de tutturmuşlar bir belediye seçimi , herkes hep bir ağızdan aynı türküyü söylüyor.
yemin ederim tiksindim...gönlüm yoruldu artık bu yerden. kendime yeni bir dil ve ona uygun bir alfabe yaratıp tüm hayatımı bu meşgaleye adamayı istiyorum...
Garip, boğucu bir yazdı. Rosenberg’leri elektrikli sandalyede idam
ettikleri yaz. Ve ben New York’ta ne aradığımı bilmiyordum. idamlar beni
çileden çıkarır. Elektrikli sandalyede idam edilme düşüncesi midemi kaldırır
hep. Oysa o aralar gazetelerde okunacak başka bir şey yoktu - her
köşebaşında ve havası tozla yerfıstığı kokusundan ağırlaşmış her metro
çıkışında bana bakıp duran patlak gözlü manşetler dışında hiçbir şey.
Benimle bir ilgisi yoktu bunun, ama insanın tüm sinirleri boyunca diri diri
yanmasının ne gibi bir şey olduğunu merak etmekten kendimi alamıyordum.
kendi hayatında asla yaşayamayacağın hatta aklına bile gelmeyecek
durumları, olayları ve kurguları düşünsel olarak deneyimleme imkanı veren faaliyet.
kendi başına, deneyim yoluyla asla ulaşamayacağın bilgilere ulaşma imkanı veren
ussal akış...
harf denen bir takım göstergelerin bir araya gelerek zihinde anlamlı bir bağlama ulaşması
olayı ise bambaşka bir acayiplik....çok acayip lan, burada bi takım şekiller var ve sen bundan bir anlam çıkarıp, kafanın içinde, aslında o an senle olamayan bir gerçeklik yaratıyorsun.
post yapısalcılara göre, senin çıkardığın anlam yazarın amaçladığı anlam olmak zorunda da değil ayrıca. neyse işte, yazı, dil anlam ve bağlam çok acayip möruk..
''bunları kullanmayan insan benden uzak dursun'' denmiş...senden ve senin gibilerden
uzak durmak için kullanmıyorlar zaten bu uygulamaları...çünkü her yer senin gibi robotlarla doldu.
ekonomideki makyaj silinecek ve matematiğin acı gerçekleriyle yüzleşmek
zorunda kalan toplum her zamanki gibi duygulanacak....
imam hatip kafasıyla yaşamaya çalışan toplumlar ezilmeye ve sömürülmeye mahkumdur.
haha sosyal medya hesaplarının açıklama bölümüne ''quen of game'' yazan insan...
ne iş yaparsan yap, ne kadar kazanırsan kazan, seni havalı gösterecek kelimeleri ve ideal davranış kalıplarını istediğin kadar ezberle....kumaş asla değişmiyor...
tanım: acayip kasıntı sunucu kişi.
yorumlara bakınca turkiyenin bir arab ülkesi olduğu anlaşılıyor...
Ne mucizesi oğlum lan, neyi arıyorsunuz hocam siz...madem kuran dediginiz kadar mucizevi bir kitab, neden bir hayrı dokunmamış bu güne kadar? yani siz bu kitabı okuyarak mi bu dine inandınız, yoksa zaten inanan olarak mi bu kitabı okudunuz...tabi ki inanan olarak okudunuz. ve inandığınız için de size super geliyor. Ben kurandan hiç bir şey anlamadım....islama inanmayan insan kurandan bir şey anlamaz...yok denizin suyuymus da yok göğün katıymış da, geç bunları hafız...nesnel gerçekliktir önemli olan, bu dine mensup ülkelerin, toplumların ve insanların hayatı ortada. millet marsa gitti, hem de senin kâfir dediğin adamlar. Çok ilginç değil mi, allahın lanetledigi insanlar yanı kafirlerin , bilimde ve medeniyette en ileri toplum olmaları karşısında müslümanlar en geri kalmış toplum oldu...yanı lafın kısası, elinde çekiç olan adam her yerde Çivi görür. bir şeye inanmış insan için artık her şey inandığı seyin kanıtı olur...
hayatınız bizim iktidarımızın devamına bağlı, açlık yoksulluk önemli değil, tek önemli bir şey var o da bizim koltuğumuz...sizler bunun için varsınız. yeri gelir aç kalırsınız, yeri gelir işssiz kalırsınız ama bunların hiç birinin bir önemi yok. tek önemli şey biziz. sizler bizim için varsınız...
yüzeysellik ve sıradanlık çok ferah.
birkere, iddia yok. kendinle bir rekabet soz konusu değil. Amaç zaten yok. gayet basit; telgraf çeker gibi konuş, fayda ekseninde yasa, estetik kaygıları yok et ve bunlardan utanma...işte böyle. telgraf çeker gibi konuşmak çok önemli bu hususta. Çünkü, bu bir süre sonra telgraf çeker gibi düşünmeye evriliyor.her defasında tek bir isle ilgilenmek gibi. çok basit hatta avam ama rahat ...
bir gün şöyle bir şey oldu ekşide...kırklı yaşlarında bir mühendis bey, istanbuldan ve iş hayatından bunalıp karadenizdeki köyüne dönme kararını ve nedenlerini yazmıştı bir başlığa..
köyünde toplumdan izole bir hayat sürme planını, çalışmak istemediğini falan...
abi, adamı resmen dövdüler ya...abartmıyorum, yirmi kusür sayfa adama hakaretler içeren
girdilerle doldu...yok korkakmış da, yok mağara adamıymış da, yok öyle hayat mı olurmuş da.
inan bir kişi de çıkıp, ya hu size ne , size ne adamın hayatından demedi..ben çok şaşırmıştım bu lince.
çünkü ortada insanların bu kadar tepkisini çekecek bir konu yoktu. sonra merak ettim, ya bu insanlar kim, neden bu kadar saldırganlar, ve nasıl hayatlar yaşıyorlar da köy hayatını tercih ettiğini söyleyen bir adamı bu kadar hakir görebiliyorlar..yani öyle bir şekle sokmuşlar ki kendilerini, sanki hepsi milyon dolarlık şirketlerin ceoları, yazılım uzmanları, ekonomistleri falan...
hepsi patron, hepsi her boku bilen saray asilzadeleri...
o gün tiksindim ben ekşi sözlük denen yerden..ve şunu gördüm orada, ilk bir kaç girdi hangi yöndeyse diğerleri de, adeta bir sürü gibi aynı yönde girdiler giriyor...kendilerini toplumdan daha aydın, okumuş beyaz yakalı olarak tanımlayan bu insanlar, aslında grup ve kitle kimliğine daha çok bağlılar...mesela adamlar dini ve inanan insanı aşağılıyor, ama kendisinin inandığı sikimsonik uzakdoğu bilmemne felsefesinin de , aşağıladığı arap mitten bir farkı olmadığını anlayamıyor...
ezbere yaşamak bu toplumun kanında var, en enteli en vizyon sahibi bile ezberlemiş olduğu ideal davranış kalıplarıyla yaşıyor ve o kaleyi fanatizm boyutunda koruyor...
ekşi de ,ezbere insanların tapındığı sanal bir tapınak gibi bi şey işte..
tamamen seçmenini konsolide etme amacı güden söylem. saflarını sıklaştırmak istiyor
çünkü kendi seçmeni de ekonomi temelli sorunlardan sıkılmış durumda.
o da en iyi silahını çıkardı tekrar, laik-dinci modu...
ayrıca; allasen türkiyede laiklik mi var da istismarı olsun...türkiyede tek bir şeyin istisamarı var o da din...ulan din eğitimi kurumlarında erkek çocuklarına bile tecavüz edildi, ne istisamarından bahsediyorsunuz.
benim de en merak ettiğim şeylerden biri bu; bir insan böyle bi şeye nasıl inanabilir?
ya kitabını okumaya bile gerek yok, bu inancın dayattığı yaşam tarzına bakarak bile
bi sorun olduğu anlaşılabiliyor...bir kere, acayip agresif, çok sert....
kesinlikle hiç bir şey kabul etmiyor,hakkında konuşmak bile büyük sıkıntı.
sonra, peygamberini ilahlaştırıyor. tüm kainatı onun için yarattım bile diyebiliyor tanrısı.
sanki tanrı muhammedin peygamberiymiş gibi bir konuşma dili var...roller değişmiş yani...
kutsal kitabında, peygamberin evine hangi saatlerde gidilmesi gerektiği, peygamberin
amcasının ne kadar kötü bi adam olduğu, peygamberin kimlerle evlenebileceği, köle ahlakı
gibi abestle iştigal mevzular var. ve sonra; kibir en kötü günahtır deniyor, ama tanrının
kendisi acayip kibirli.
burada tanrı kavramının iktidar/baba figürünün idealize edilmiş hali olduğu belli zaten.
her şey benim, hepsi bana ait gibi bir iddiası var, ama öte yandan bu kadar güçlü bir varlık
bir insanın küçücük hayatında yaptığı bir kaç hataya kafayı takabiliyor? ya sen
tanrısın, nasıl oluyor da bu kadar aciz bir varlık olan insana bu kadar kinlenebiliyorsun?
garip..
diğer bir mevzu da şu; düşünün biri size geliyor ve; magarada otururken melek geldi ve
bana peygamber olduğumu söyledi, diyor...?!%+.neyse buraya fazla girmeyeyim.
şimdi durum bu...inanan inanır, inanmayana da kimse bir şey diyemez. yeter artık.
bir taraf inanmak istiyor ve çok romantik, öyle ki inancı için yaşar, hayatının odağı inandığı şeydir...
diğer taraf inanmak değil, bilmek anlamak istiyor ve çok nesnel...
nesnel olan kazanır her zaman..
içimdeki tiplerden biri sürekli ideal olanın peşinde ve sürekli bağırıyor
sanırım dominant kişi o, iktidar olmak istiyor ve bizi beğenmiyor.
diğer bi arkadaş da rahatlıkla öküzlüğü karıştırmış, ben hayvanım diyor.
yer içer yatarım, sikimde olmaz ahlak, etik, estetik diyor. doğada bir canlıdan ibaretim,
tüm kimliklerin canı cehenneme diyor.
bi orospu çocuğu var, en çok bundan şikayetçiyim, sanki ben çok büyük suçlar işlemişim
gibi sürekli yargılıyor..bi beğenmemezlik, bi adam sendecilik falan..
neyse; anladığım kadarıyla sabit bir ben, yani özne yok. duruma ve şartlara göre
ezbere tepkiler veren etten bir algoritmadan ibaret sanırım olayım...
ve ambulansın içindekiler şöyle dedi; reisimizin kapattığı yolda can vermek
bizim için bir şereftir...biz senin yoluna kurban olalım devletlum, yeter ki sen geç,
bize düşen; bu yolda şehadet şerbetini fondib yapmak suretiyle gebermektir..
edit: başlık başıma kalmış, açan arkadaş gitmiş bu başlıktan..
16 yıllık iktidarın özellikle son 10 yılı sabah akşam 24 saat tüm devlet imkanları
ve tüm medya gücü sadece tek bir şey için çalışıyor. o da işte böyle bot hesaplar yaratmak.
bu arkadaş ve bunun gibi milyonlarcası etten robotlar oldular bu kesintisiz manüpilasyonun
neticesinde...şaşırmayın bunlara; yaptıkları konuştukları gayet normal, çünkü dedim ya
bot hesap, bir çeşit algoritma yani...ezbere cümleleri farklı kombinasyonlarla tekrar etmek ve
bu ezberledikleri dataları her konuya uyarlamak...
mesela konu ekonomi mi, aynı cümlelerle savun, mesela eğitim ya da işsizlik mi,
yine aynı cümleler...arkadaşlar, propaganda çok önemli bir güçtür. hele hele
bizim gibi düşünsel devrimini yapamamış, ezbere ve inanç üzerine kurulu hayatlar
yaşan toplumlarda...iktidarın bir hikayesi var. bu hikaye demin de dediğim
gibi sürekli ve tüm devlet ve medya gücüyle kafalara çakılıyor adeta..
bununla da kalmıyor toplum içinde bu hikaye dilden dile anlatılarak güçleniyor...
ve bir süre sonra bunun hikaye olduğu unutuluyor ve gerçeğin yerini alıyor.
tıpkı mitler gibi, efsaneler ya da dinler gibi...hikayeler çok önemlidir insan uygarlığında.
her neyse; şimdi gelinen noktada, iktidarın hikayesiyle, matematiğin yani
doğanın nesnel gerçekliğinin birbirini tutmadığı, hatta alakasının olmadığı
anlaşılmaya başlandı. hal böyle olunca da bot hesaplar devre yakmaya başladılar.
bu arkadaşın heyecanı da ondan...dua eder gibi ezberlediği saçmalıklara
sarılıyor...sanıyor ki, bu cümleleri söylersem, dua eder gibi inanarak söylersem ideal davranışı
sergilemiş olacağım ve şeytanlar kaçacak...
çünkü inanıyor ki, kendisi allahtan/dinden/iktidardan/ideal olandan taraf,diğerleri ise şeytan....
çünkü buna inandırıldı...biraz uzun oldu kusuruma bakmayın.
allah belanı versin senin paula....onlar ne biçim kickler öyle, yumruk gibi.
böyle bir şiddet yok, böyle bir terör çeşidi yok...bu kadının yaptığı müzik insan haklarına aykırı.
allah korusun yarabbi senin şerrinden allaha sığınırım paula...
tanım: techno müzik üreten ve çalan bir kadın müzisyen...ses örüntüsü ören kişi.