belki de gördüğüm en iyi ağız ve diş sağlığı polikliniğidir.
hekimler ustalıklı, çalışanlar yardımseverdir.
fiyat konusunda ellerinden gelen indirimi yaparlar.
dolgu mu yaptırdınız, dişinizi mi çektirdiniz anlamazsınız; öyle hafiftir elleri.
ankara'da ikamet edenlere tavsiye ederim. http://www.med-dis.net/tur_index.html
bu kadar güzel bir love foolosophy versiyonu dinleyebileceğimi tahmin edemediğim konser.
ben hep bunu beklemişim; kalabalığın içinde i don't want the world i want you diye haykırmakmış isteğim!
sırf bunun için bile değdi dedirtti.
chp 2011 milletvekili listelerinde adını göremeyişimle beni yıkmıştır.
oysa sınıftaki heyecanlı ve insanlara gaz veren halinden seçim meydanlarında kitleleri etkileyebileceğini düşünmüştüm.
yazık oldu.
modayla ilgili aylar öncesinden bilgi alamazsınız.
alabileceğiniz tek bilgi sizin de mangonun sitesine baktığınızda görebileceğiniz yeni sezon ürünleridir.
yani kendiniz zaten bütün koleksiyona bakabiliyorken neden blog sahibinin zevkine göre seçtiği 3-5 parçayla sınırlı kalasınız.
bir trendsetter durumu yok malesef, yalnızca popüler olanı takip eden mağazaları takip eden bir blog var.
ha bir de başka bloglardan kopyala yapıştır durumları söz konusu. "plagiarism" had safhada. en çok da burdan: http://www.whowhatwear.com/
avantajı her gün yeni yazılar ekleniyor olması.
gözümüze soktuğu imla hatalarından hiç bahsetmiyorum.
jeux d enfants ile kesişmesini sağlayan şey yalnızca kızın elindeki metal kutudur. evet, klişeler var, hatta filmin sonu belki de klişenin dibine vurmak ama biraz gülümsetmesi, çokça da ağlatmasıyla kolay izlenir ve sıcak bir film. yüksek beklentilerle gitmek bu filme haksızlık olur.
çok güzel bir ankara var filmde. muhteşem kareler. çoğu "ankara böyle güzel mi?" dedi filmden çıkınca, biraz burun kıvırarak. ama evet, ankara'da güzel yaşamayı bilirsen işte böyle güzel. tabi sen hiç kuğulu parka gitmediysen, ankara'nın sıcak yazı iliklerine işlemediyse bilemem.
kızın koşarak sevgilisinin arabasından uzaklaşmasından önce bir süre arabayla turladılar. montaj ne çılgın bir şey o zaman anladım. bir bakıyorsun, rumeli caddesi sonra hoop teşvikiye caddesi. sokaklar, sıralar, yerler inanılmaz karışmış.
filmde bana "batan" bir nokta var. filmin çılgın bir mehmet turgut "reklam"ı olması. adamın babasından tut stüdyosuna, fotoğraflarına, ne bileyim, suretine, dergisine, her şeyine, gözümüze soka soka reklamını yaptılar. üstelik sponsorlarda da adı yazmıyor. bedavaya bu kadar reklama pes dedirtiyor!
mehmet turgut'un bu kadar içine girdiği filmde, karanlıkta yapılması gereken (fotoğraf) film banyosunun kırmızı ışıkta yapılması da şaşkınlık vermiyor değil.
albümle aynı adı taşıyan parça ise hem sözleri hem de klibi ile içini acıtır insanın. bir de sonundaki "r.i.p. the heart of amy winehouse" yazısıyla hüzünlü havayı daha bir pekiştirir.
fena halde yeşil kiraz esintileri taşıyan dizi. annesi "adı batasıca kız" diye seslenmeyince hayal kırıklığına uğradım biraz, hem zaman da değişti; büyük tarabya oteli beklerken cep telefonları girdi devreye ya neyse.
bugünkü özet ve yayınlanan bölümden bir şey dikkatimi çekti: esas oğlan kızı eve cuma gecesi bıraktı, kız cumartesi sabahı okula gitmeye kalktı.
kimse cumartesi okula gitmez. yeme bizi feriha yeme!
Haa, bir de 3.000 liralık balenciaga çantayı bırak kapıcı kızına vermeyi, kimse kardeşine vermez.
ihsan'a yazık olmuştur. işte burda da ülkemizin genel halini gördük; demek ki neymiş birilerinin kuyusunu kazmadan bileğinin hakkıyla bir şey olunmuyormuş, alın terinin değeri yokmuş!
irem çiçek'e helal olsun dedim programı izlerken. ne kışkırtmalarına geldi cüneyt özdemirin ne de ajitasyonlarına.
sonra "atatürkçüyüm" diyen ramiz paşama "Sizin kafa yapınız 2010 Türkiye'sine uygun değil" dedi. Neyse o kafa yapısı? fazıl say'ı sıkıştırmak, sinirlendirmek, açığını yakalamk için elinden geleni yaptı; planlar tutmadı, fazıl say cevabını verdi. müjdat gezen desen, zaten kendisi yeterince güzel konuşmuştur.
'evet' oyu vereceğini öğrendiği konuklarına en güleç yüzünü gösterdi, alkışladı, hiç sıkıştırmadı, soru bile sormadı.
peki nerde bu adamın gazeteciliği, tarafsızlığı. pardon bu adam bir dönemin ses getiren belgesellerine imza atan soner yalçınla birlikte parlamamış mıydı? şimdi nasıl prim yapıyor dersiniz? en sevimli suratıyla tayyipin korumalığına soyunuyor, yalakalık yapıyor, ödülleri kapıyor. Satılmış medya hızla ilerliyor.
gülünecek, dalga geçilecek yani yoktur.
emekli bir ordu mensubu olarak sorulan sorulara cevap vermeye çalışmış, hükümetle ilgili gerçek bilgiler aktardıkça cüneyt beyin sıfat tartışmasına maruz kalmıştır. 30 Ağustos için çağırılmasına rağmen atatürk'ün sözlerini okuması engellenmiş ve sunucu tarafından "darbe yapıyorsunuz sandım" diye dalga geçilmiştir. "Atatürkçüyüm" diyen Ramiz ilker'e "Sizin kafa yapınız 2010 Türkiye'sine uygun değil" demiştir cüneyt özdemir ve hem bu cümlesiyle hem de tayyipi kayıtsız şartsız korumasıyla kendi kafa yapısını da bir kez daha gözler önüne sermiştir.
şerefli türk ordusunun bir neferi olan ramiz paşa'ya kendisi gibi atatürk ilkelerine ve kuvayi milliyeye inanan gençler selam ederler.
tayyipin malı mı sandın sen ülkeni?
babası mı satın almış ona?
sen tarih okumadın mı arkadaş?
bu adam şah mı, padişah mı?
senin mi beynin çok yıkandı?
bu ülke kanının son damlasına kadar savaşan bir neslin torunlarının.
belki o insanların arasında senin dedelerin de vardı.
bu düşüncelerinle yazık ettin onlara.
bu ülke atatürk'ün evlatlarının.
tayyip gibi kendini bopun eş başakanı ilan edip ülkeyi satanların kesinlikle değil!
gözünü aç biraz!
ülkemizde yaşayan her müslüman oruç tutacak kadar sağlıklı olmayabilir.
ülkemizde yaşayan ve oruç tutmayan insanların mutlaka sebepleri vardır ve hoşgörü dini olan islamı kabul edenler bu sebeplere saygı duyar, yorum yapmaz, yalnız kendi ibadetleriyle ilgilenirler.
Gözlerimin etrafındaki çizgiler
Artık belli oluyor
Bütün o çizgiler son bir yılda oldu
Sana, bana, bize ağlarken
Ben leyla olmuşum kimin umrunda
Mecnun çoktan gitmişken
Bu ne garip bir yangın bu böyle
Sen söndün ben yanarken
Peki ben neden hala böyleyim
Neden hala geçmişteyim
Belki de
Ben sana hala
Aşığım...
işte tam burda karşındayım
Ya şimdi tut elimden
Ya da bir daha sözetme özlemekten
Ben sana hala aşığım
işte tam burda karşındayım
Ya şimdi tut elimden
Ya da bir daha sözetme özlemekten
Çok çok çok karışığım zaten...
Ruhum iki ucun arasında
Gezinip duruyor
Bugün zaman akmasın dursun
Ben içinden geçeceğim
Ama neden, neden hala böyleyim
Neden hala geçmişteyim
Belki de
Ben sana hala aşığım
O hastane odasında, öylece yatarken inandım buna. Sessiz, inceden kendini gösterirmiş hastalıklar beyinde, düşüncede, duyguda. Sonra birer birer organlara yansırmış. Diğer insanlara ne kadar iyi davrandığımız, önemsediğimiz, karpuz servis ederken çekirdeklerini çıkarmış olmamız değilmiş aslında önemli olan. Önemli olan onların bize nasıl davrandıklarıymış, önemseyip değer vermeleri. Yıllar yılı büyütüp emek verdiğin çocuklarının gün gelip de babalarını tercih etmeleri, seni yerden yere vurmaları yıkarmış insanı. Değersiz görmeye başladıkça kendini, bir çıkmaz sokağın en karanlık yerine sürüklenirmişsin.
Yani aslında önemli olan, sadece kendinmişsin! Kendi isteklerin, akıl sağlığın, düşüncelerin, hislerin.
animal planetın en zeki 10 köpek listesinde 9.sıradadır.
zeki olduğundan küçük yaşlarda kolay eğitilebilir ancak bu eğitim için oldukça sabır ve fedakarlık gerekir.
yaşadığı evdeki hayat tarzını tam olarak algılaması, eve sürekli gidip gelen misafirleri tanıması saldırgan davranmaması açısından önemlidir.
sizin için çalışır, sizi korur ve mutlu ederler. bazen evin şımarık köpeği, gerektiğindeyse tam bir koruma köpeği olurlar.
bazı sigorta şirketleri rottweiler sahiplerini sigortalamazlar.
çok güçlü bir çeneye sahiptirler.*
kalça çıkığı gibi sağlık sorunları yaşayabilirler.
ışığın savaşçısı, bazı anların yinelendiğini bilir.
Aynı sorunların, aynı durumların durmadan karşısına çıktığını görür, bu durumların yinelendiğini görünce karamsarlığa kapılır, hayatta başarılı olamadığını düşünür.
"Bütün bunları daha önce de yaşadım," der yüreğine.
"Evet, sen bunları daha önce de yaşadın," der yüreği ona. "Ama daha ötesine geçmedin."
O zaman savaşçı, bu yinelenen deneyimlerin bir tek amacı olduğunu anlar: öğrenmek istemediği şeyi kendisine öğretmek.