önce düşler terk etti bu kenti
sonra anılar birer birer
fırtınada gemim
aldanmışım
kırılgan, çaresiz çocuklarmışım
fırtınada gemim
aldanmışım
yıkılıp, savrulan dünyalarmışım
önce kuşlar terk etti bu kenti
sonra insanlar birer birer
fırtınada gemim
aldanmışım
kırılgan, çaresiz çocuklarmışım
fırtınada gemim
aldanmışım
yıkılıp, savrulan dünyalarmışım.
Acının bağrından
mavi bir çelik gibi fışkıran öfke
dünyayı değiştirecektir mutlaka
Yeni hayat
kendini yeniden yaratacaktır
ona sahip çıkan ellerde
ve bu yüzden öfke
sevda gibidir kimilerinde
Yüreğinin pas tutmakta olan kıvrımları
sarsılsın bir an öfkenin gök gürültüsüyle
beyninin her hücresi bir gerilla gibi
kuşansın pusatlarını ve sokağa çıksın
ve bir hançer gibi saplansın
puştlukların ihanetlerin bağrına
Bak o zaman nasıl bitecek yanlışlar
ve cehennemleşen yanlızlığın
Sevdalar duman olmayacak o zaman Hüznün isyan olmuştur çünkü
inşaat mühendisliği bölümünde okutulan bir ders.*
"büyük alyapı projeleri çerçevesinde kamu kaynaklarının harcama sorumluluğunu üstlenen mühendislere, gerekse, kendi kaynaklarını müteahhitlik, yapı malzemesi üretimi gibi alanlarda değerlendirecek mühendislere ekonomi alanında yardımcı olması amacıyla verilmektedir." *
emek sömürücü burjuvazinin, kendi demokrasisinin sınırlarını giderek daralttığı uygulama. öyle ki şu sıralar grev ve sendikal haklara yönelik eylemler bile terörle mücadele kapsamına girebiliyor. uluslararası insan pazarı sisteminde bu terörle mücadele söylemi, yeni dünya düzeni koşullarında, iç siyasette çalışanların baskılı hareketlerle kontrol altına alınması, dış siyasette ise genellikle amerika'nın da karıştığı bir savaş çağrısı demek oluyor.
bugünlerde burjuvazinin yeni modası kitleleri terörist olarak ilan edip, neredeyse tüm hareketleri Kürt insanların üzerine atmak. öyle ki En temel demokratik hakların kullanımı bile terör olarak damgalanıyor. 12 eylül faşizmiyle ortaya çıkan "burjuva ülke bütünlüğüne yönelik bölücü terör tehdidi" masalı bugün de devam ediyor. dağda sürekli operasyon düzenleyerek, bizim amacımız öncelikli barış diyen burjuva devlet ile kürt insanları kendi pazarını oluşturabilmek adına kandırıp dağda silahla eğiten, amerika ile her türlü bağlantıyı gerçekleştirip, sözde özgürlük diye bağıran, ve asıl amacı kürt burjuva devletini oluşturmak olan azınlıkların yarattığı etkiyi kürt insanlara yaymak olmuştur, burjuva devletinin tavrı. oysa asıl tartışılması gereken burjuva devlet aygıtlarının, yoksul kesim üzerinde uyguladığı terördür. bugünkü terörle mücadele ise kitlelerin zihinlerini bulandırıp, daha ne kadar bu savaştan kar edebiliriz diyenlerin oyunudur. bunların en etkili silahı da dini ve milli duyguların sömürüsüdür.
öncelikle kemalizm, "Atatürk'ün ortaya koyduğu eylemler ve belirttiği düşüncelere bir ideoloji olarak kendisi tarafından verilen bir isimdir." diye geçiyor.*ancak ideoloji olmayan türkiye'deki kemalizm, bilinçsiz sol kitlelerde, toplumcu bir yaklaşım olarak görülmüştür. oysa toplumcu yaklaşımlarda, bürokrasi toplumun gelişme sürecindeki en büyük engel olarak bilinirken, kendine sol diyen kemalizmde asker ve sivil bürokrasi toplumun ilerlemesi için tek güç olarak görülür. zaten toplumculukla kemalizmin keskin bir şekilde ayrılması da bürokrasiye olan tavırlarıdır. bu sivil toplumculuk dediğimiz kavram, toplumdaki sınıf ayrımcılığına karşı olduğu gibi, devletin belirli bir sınıfı savunan aygıt olmasına da karşıdır. kemalizm ise emperyalizme karşıyız, anti kapitalist kalkınma gibi söylemlerde bulunarak, milli demokratik devrim diye yutturmaya çalışırlar sınıf ayrımına olan sözde tepkilerini. hatta "bazıları" olayı iyice abartıp, marksizmin türklere göre yorumu, daha da vahimi sosyalist devrimci olarak gösterirler kendilerini. kemalizm, demokrasiye bağlı halk diktatörlüğü sloganını kullanarak yoksul kitlelerin desteğini almaya çalışırken, toplumdaki sınıfsal ayrımcılıkla yüzleşmekten hep kaçınmıştır. çünkü sınıfsal ayrımcılığı ortadan kaldırmak, sivil bürokrasi ile ters düşmek demektir.
(bkz: solcularin ataturkcu olmasinin garipligi/#2304408) burada da açıkladığım gibi, kemalizmin sol ideoloji ile buluşması imkansızdır. çünkü ulus devlet çerçevesindeki oluşumların kendisi bile emperyalizmin ürünüdür. sınıfsal olarak burjuva egemen topluma sahip olan türkiye cumhuriyeti, kuruluşundan bu yana mülk sahibi sınıfların etkisiyle kemalist bir rejimin esiri olmuştur. ve görüldüğü gibi bu bonapartist rejimin sol ile damgalanması yanlıştır.
tüm bu gerçekliklere rağmen kemalizmi sol ideoloji le birleştiren zihniyet için lenin'in bir açıklaması var:
"bir ulustaki sınıfsal ayrımcılıktan dolayı oluşan eşitsizliği göremeyenler, ulusal sorun konusunda gerçek proleter tutumu kavrayamamışlardır. Bunlar bakış açılarında henüz küçük burjuvadırlar ve bu nedenle de burjuva görüş açısına düşmeleri kaçınılmazdır."
Utanırım
Utanırım fukaralıktan
ele güne karşı çıplak
Harmanım kesat
Kardeşliğin, çalışmanın
Beraberliğin
Atom güllerinin katmer açtığı
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında
Kalmışım bir başıma
Bir başıma uzak
Biliyor musun?
Akın var, güneşe akın
Güneş'i zapt edeceğiz
Güneş'in zaptı yakın!
Binlerce yıl sağmışım
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı seher sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar
Haraç salmışlar üstüme
Ne iskender takmışım
Ne sultan murat
Göçüp gitmişler
Gitmişler gölgesiz
ve dayatmışım
Görüyor musun?
Akın var, güneşe akın
Güneş'i zapt edeceğiz
Güneş'in zaptı yakın!
Öyle yıkma kendini
Öyle mahsun, öyle garip
Nerde olursan ol
içerde, dışarda
Derste, sırada
Dayan kitap ile
Dayan iş ile
Tırnak ile diş ile
Umut ile sevda ile
Düş ile
Dayan
Rüsva etme beni
Akın var, güneşe akın
Güneş'i zapt edeceğiz
Güneş'in zaptı yakın!
Gör nasıl yeniden yaratılırım
Namuslu genç ellerinle
Kızlarım, oğullarım
Oğullarım var gelecekte
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası
Kaç bin yıllık
Kaç bin yıllık hasretimin goncası
Gözlerinden
Gözlerinden öperim
Bir umudum da sende
Anlıyor musun?
Akın var, güneşe akın
Güneş'i zapt edeceğiz
Güneş'in zaptı yakın!
türkiye genç işadamları derneği, tüsiad'ın küçük kardeşi diyebiliriz. buradaki üyelerin bazıları belli bir olgunluğa ulaştıktan sonra tüsiad'a geçiş yaparlar, geri kalanlar da gocunmayıp ülkeyi el ele vererek sömürürler, bir bakarsın piyasada para kalmamış.
kapitalist devletin, iktisadi devlet teşebbüslerinden ve eğitim, sağlık, ulaşım, iletişim gibi kamusal alandan elini çekerek, ekonomiyi tamamen piyasanın serbest gidişatına bırakmasını ve tüm bu kuruluşların özelleştirilmesini savunan siyasi düşünce. özellikle sovyetlerin dağılmasından sonraki sömürü politikaları bu düşüncenin hızla yayılmasını sağlamıştır. aslında bu neo liberalizm gericiliği, çökmekte olan kapitalist sistemin kurtarıcısı olarak görüldü. Sovyet tehdidinin de ortadan kalkmasıyla birlikte, Özelleştirmeler, iflaslar, şirket küçülmeleri ve birleşmeleriyle dayatılan işsizlik büyük bir artışa geçti. işi olanlar için de çalışma saatleri arttı, çalışma koşulları ağırlaştı, bugün de sokakta elimize tutuştururlan, sosyal güvencelerden yoksun part-time çalışma, ve özellikle inşaat sektöründe taşeronlaşma gibi uygulamalar hızla yaygınlaştı, sosyal hak ve güvenceler zaten az olan önemini iyice kaybetti. işte neo-liberalizm adı altında yapılan bu gericilik, ekonomideki zaten var olan kutuplaşmaları arttırdı, dünyada egemen güçler kavramını ortaya çıkardı, aslında kapitalizmi erken bir çöküşten kurtardı ve küreselleşmeye doğru sürükledi de diyebiliriz.
türkiye'de burjuva devletlerinde pek rastlanmayan bir kargaşa söz konusu, asker-burjuvazi çekişmesi. oysa klasik burjuva devletlerinde*, askeri yönetim bağlı bulunduğu burjuvaziye tam bağlı olmak zorundadır. ki burjuva devlet organize olarak sömürebilsin. ama türkiye'de sömürü isteği o kadar yoğun bir halde ki sistem laik geçinen bir ordu ve dinci geçinen bir burjuvazi tarafında ikiye ayrılarak sömürülmekte. Tüm bunlar, burjuva rejimde, siyasal krize davetiye çıkaran gelişmeler. Bir yandan devlet içinde fiili bir özerkliğe sahip olan, diğer yandan OYAK sayesinde kapitalist ekonomide güçlü bir konum elde etmiş bulunan TSK'nın hiçbir Batı ülkesinde rastlanmayan bu özgün durumu, hem Türkiye'de hem de Türkiye'nin üye olmak istediği Avrupa Birliği'nde ciddi olarak tartışılan ve çözülmek istenen bir sorun oluşturuyordu. Temel soru şuydu: Bir burjuva demokrasisinde, askeri bürokrasinin devlet içinde fiilen siyasal özerklik kazanması ve kendini seçilmiş sivil siyasal otoritenin üstünde görmesi nasıl mümkün olabilmişti? Bir burjuva parlamenter rejimde siyasal otoriteye tabi olması gereken askeri bürokrasinin, bu siyasal otoriteyle çatışmaya girmesi, iç ve dış siyaset konularında ona buyruklar yağdırması nasıl mümkün olabiliyordu? yaptığı faşist darbelerle burjuvaziyi tehdit altında tutan, ancak o olmadan kendi varlığının da tehlikede olacağını bilen bir ordu vardı, amaç burjuvaziyi tehdit etmek, yok etmemek, ülkeyi paylaşmaktı. bu durum Türkiye'de kapitalizmin henüz gelişmediğini ve devleti elinde tutan asker bürokrasisinin, kaçınılmaz olarak siyasette de belirleyici bir ağırlığa sahip olduğunun göstergesiydi. sonuçta Türkiye'de kapitalizmin savunucusu olan burjuva güçler*, cumhuriyetin kuruluşundan beri devlet yönetiminde daha fazla söz sahibi olabilmek ve böylece iktidarın nimetlerinden daha fazla yararlanabilmek için, bir yandan kendi aralarındaki iktidar kavgasını yürütürken, diğer yandan ortak çıkarları söz konusu olduğunda ya da sömürü düzenleri tehlikeye düştüğünde, domuz topu gibi birleşmekte ve emekçi sınıflara karşı ortak bir saldırı başlatmakta hiç tereddüt etmemektedirler. işte bu nedenle ülkede egemen burjuva ve asker araşında şiddetli bir çekişme olsa da, bu ikisinin bir olmadan var olamayacağı kesin, bu nedenle her türlü çatışmaya rağmen mücadeleleri ortak; çalışanı ezmek, sömürmek, yetinmeyip gerekirse dağda kullanmak. ***
"Kerkük'e girelim çığlıklarıyla Türkiye savaşa sokulmak isteniyor. Kürtlere karşı nefret kışkırtılıyor. Ancak ne mutlu Türküm demeyenleri düşman ilan eden generaller Irak Kürdistanı'nda ticaret ve yatırım yapıyor. OYAK, Irak Kürdistan'ın da en fazla iş yapan firmalar arasında"
Askerler gerdikçe geriyor. Şeriat tehlikesi yüzünden mi? Vatan elden gidiyor mu yoksa? Neden bu kadar hırslılar, Türkiye'yi savaşa sokacak kadar gözü dönmüş ve toplumun büyük çoğunluğunu düşman ilan edecek kadar çılgınca davranıyorlar? Sakın bunun arkasında dünyadaki kötülüklerin tek kaynağı olmasın: Para, para, para;
Ordumuz sadece darbe yapmaz, makarna yapar. Sadece muhtıra yayımlamaz, çocuk bezi satar. Kürtlerle savaşmaz yalnızca krem şantiden ambalaj kağıdına sayısız ürünün imalatını ve ticaretini yapar.
Ayrıcalıklarını yitirmekten korkmaları boşuna değil, ordunun şirketi OYAK Türkiye'nin 3. büyük ekonomik gücü. Sabancı, Koç gibi büyük patronlarla ortaktırlar, tüm batı karşıtı nutuklarına rağmen Dupont, FMC, Axa gibi çok uluslu şirketlerle yıllardır birlikte çalışırlar. Fransa, Hollanda, ispanya, Bulgaristan gibi AB ülkeleriyle uyumlu bir şekilde ticaret yaparlar.
Her şey darbeyle başladı..
27 Mayıs 1960 darbesi ile OYAK doğar. Darbeciler, 1 Mart 1961'de 205 sayılı yasayla, özel hukuk hükümlerine bağlı (yani sivil denetimden uzak) OYAK'ı kurdu. Kuruluş amacı TSK mensuplarının yardımlaşma ve emeklilik fonu olarak belirtildi. Subayların, astsubayların, MSB ve jandarma Genel Komutanlığı'nda çalışan sivil memurların maaşlarından her ay yüzde 10'luk bir dilime el konuldu. Yedek subaylar yüzde 5'le kurtulurken, dünyanın en büyük 5. ordusu çok iyi para topladı. Ancak tek gelir kaynağı ordu mesuplarının aidatları değil, OYAK'ın karlı yatırımları oldu.
1968 yılında Fransız otomotiv devi Renault ile kurulan ortaklık her darbeyle biraz daha büyüdü. Bugün OYAK finans, sanayi ve hizmet başlıklı üç ana grupta toplanan 29 büyük şirketten oluşuyor. Her büyük şirket irili ufaklı onlarca başka şirkete sahip.
Bunlardan en gözde olanı 1999 ve 2001 krizlerinden sonra atılım yapan Oyakbank. Salçalarıyla Tukaş'ı, çikolatalarıyla Eti'yi tanıyoruz. Gerçekten garip, dünyanın hangi ordusu bu kadar ticaretle uğraşır: Çimento, inşaat, nakliye, ilaç, konserve, komposto, turşu, puding, ketçap, mayonez, yazılım, arsa ve arazi alım satımı, demir çelik, elektrik üretimi hep onlardan sorulur.
Silahlar ABD ve israil'den..
Ordu sadece OYAK'la para kazanmaya çalışmıyor. Türkiye bütçelerinin her yıl yüzde 15-20'lik bölümü savunma harcamaları adı altında TSK'nın silah alımlarına aktarılıyor. Silah alımları şeffaflıktan ve denetimden uzak. Kaynaksa bizlerden alınan vergiler.
TSK, bu yılın başında önümüzdeki 10 yıllık silah alımı planını açıkladı. Her yıl 3,5 milyar dolarlık silah alınmasını istiyorlar. Geçmişte ağırlıklı olarak Alman ve Fransız silah devlerinden alım yapmayı tercih eden TSK, şimdi yüzünü ABD ve israil'e çevirmiş durumda. Bush'un sözcülüğünü yaptığı karanlık şirket Lockheed Martin, TSK'ya en büyük silah sağlayıcısı şirket konumuna yükseliyor. Tank ve uçak modenizayonunu israilli şirketler, topçu sistemlerini Güney Kore ve Singapur, roket sistemlerini Çin yapıyor.
Savunmadan başka her işle uğraşan OYAK'ın kazancı ve TSK'nın sivil hükümetlere dayattığı savunma bütçelerinde devamlılık askerlerin toplumu germesinin arkasındaki gerçek nedenler. Kapitalizm ve militarizm ayrılmaz bir ikili. Ticaret ve ekonomik rekabet savaşları körüklüyor. Kaybedense hep sömürülenler, cephede ölen halk çocukları ve namlunun üzerine çevrildiği ezilen halklar oluyor.
Ordu Irak Kürdistanı'nı inşa ediyor..
Kerkük'e girelim çığlıklarıyla Türkiye savaşa sokulmak isteniyor. Kürtlere karşı nefret kışkırtılıyor. Ancak ne mutlu Türküm demeyenleri düşman ilan eden generaller Irak Kürdistanı'nda ticaret ve yatırım yapıyor.
OYAK, Irak Kürdistan'ın da en fazla iş yapan firmalar arasında. Doğrudan OYAK adıyla davranmasa da grubunun altında faaliyet gösteren şirketler ve başka ortaklıklarla bölgede faaliyet gösteriyor.
OYKA adlı firma aracılığıyla çimento ve inşaat malzemeleri pazarlıyor. Her yıl sadece 6 bin ton dökme çimento satıyor, bedeli ise 9 milyar dolar.
OYTAŞ ise ürettiği yapı malzemelerinin yüzde 60'ını Irak Kürdistanı'na pazarlıyor.
OYAK firmalarının yaptığı işler arasında Irak Kürdistanı parlamentosu ek binaları, yeni Kürt Bakanlık binaları yer alıyor.
OYKA Kağıt Sanayi Irak Kürdistanı'nın kağıt ihtiyacının yüzde 100'ünü karşılıyor. OYKA'nın kağıtları Kürtçe okul kitaplarında kullanılıyor.
Hani düşmandık Kürtlerle? Yoksa generaller savaş çıkartıp, ortalığı yıkıp, yeniden yaparak karlarına kar katmak mı istiyorlar? Dünya tarihi bir tek şeyi anlatır: Savaş, ticaret içindir. ***
sevinçli edit: bu yazıyla orduyu robin hood gören dar kafalı gelişmemiş beyinleri biraz olsun geliştirdiysem ne mutlu bana,yoksa siz de mi ordudansınız? evde makarna bitmiş, getirin biraz yahu.
binbaşı ernesto ölmedi daha
dünya halklarına bin selam olsun
kızıl yıldızı da parlar alnında
dünya halklarına bin selam olsun
kesintisiz devrim yolu açıktır
engebeli, dolambaçlı ve sarptır
devrimciye görev devrim yapmaktır
ezilen halklara bin selam olsun
devrim için savaşmayana bizler
devrimci demeyiz, bunu bilsinler
oportünist deriz, bunu bilsinler
revizyonist deriz, bunu bilsinler
bunu böyle söyler bizim önderler
dünya halklarına bin selam olsun
ernesto yoldaşa bin selam olsun
ezilen halklara bin selam olsun
ernesto'ya bin selam olsun
bilinçle yaparız propaganda
ölüme hazırız halk savaşında
devrimcinin görevidir bunlarda
dünya halklarına bin selam olsun
ernesto yoldaşa bin selam olsun
ezilen halklara bin selam olsun
ernesto'ya bin selam olsun
emperyalist güçler orta doğudan
afrika asya'dan ve de her yandan
boğulacak mutlak güneş doğmadan
dünya halklarına bin selam olsun
ernesto yoldaşa bin selam olsun
ezilen halklara bin selam olsun
ernesto'ya bin selam olsun
kuramsal faşizme vermiş kendini
elbet bozacağız suni dengeyi
yıkcağız mutlak oligarşiyi
dünya halklarına bin selam olsun
ernesto yoldaşa bin selam olsun
ezilen halklara bin selam olsun
ernesto'ya bin selam olsun
ernesto'nun yolu halk savaşıdır
halklar için savaşana bin selam
sizlere selam var dünya halkları
türkiye'li usta mahir çayan'dan.
yanlış bir tutumdur. türkiye'De sosyalist düşünceye sahip insanlar tam tersine kürdistan'ın kurulmasını istemezler,ya da istememelidirler. çünkü kurulacak olan kürdistan en azından bir sosyalist cumhuriyet olmayacaktır, yine türkiye gibi kapitalizmle boğuşan küçük bir kapitalist devlet olarak kalacaktır. amaç türkiye'de sosyalist sistemi getirmek iken ortaya yeni bir sosyalist mücadele gerektiren bir devlet ortaya çıkmış olacak.bu devrimi yayma politikalarına en büyük darbe olur, hatta durum öyle bir hal alır ki,kurulan kürdistan devrimin yayılmaması için türkiye'deki devrim karşıtlarına destek bile verebilir,bu bir kuruntu değildir, kürtlerin içinde de liberal,sağ hatta faşist düşünce insanlar vardır tıpkı her millette olduğu gibi,ve emin olun kurulacak kürdistan sosyalist bir cumhuriyet olmayacaktır. türkiye'de sosyalistlerin amacı kürtlere bu ülkede kültürlerini özgürce yaşayabilecek temel hak ve özgürlüklerini sağlamaktır, mücadele bunun için olmalıdır.
Hasret gültekin'in Yunanlı Rambetiko grubu Prosechos ile birlikte verdiği Ege'nin iki yakası adlı konserdeki bazı şarkılardan oluşan ve 1993 yılında Hasret Gültekin Kültür ve Sanat Merkezi tarafından yayımlanan albümü. albümü oluşturan parçalar;