cahillerin de bir asalet vardır. yani, en azından bazen bir asaletleri vardır.
plastik kahramanların zamanında, içi boş şovlar yerine basit, yalın, gösterişsiz, dümdüz adamların peşinden gitmek bir gereklilik değil vazifedir.
insan olduğunu bilmek, had sahibi olmak, basit yaşamak, acziyetinin farkında olmak ama haksızlığa da sessiz kalmamak bana kalırsa onurlu yaşamanın izahıdır.
üşüyen çocukların olduğu bir dünyada sıcak tutan bir hırkayla geçinmek farzdır.
aşık olmak, güzel bir et yemeğine ağzın sulanması ayıp değildir. ayıp olan israftır. yemeği de kadını da hayatı da israf etmek.
dilerim basit ama mutlu yaşarsınız. her şey gönlünüze göre olsun çünkü fazlasıyla hak ediyorsunuz efendim. sizleri çok seviyorum.
yok insanı etkisi altına alıyormuş, yok huysuzlaştırıyormuş, neymiş efendim azdırıyormuş falan geçiniz lan bunları. dolunay evresinde daha fazla ışık vurduğu için suç işlemek kolaylaşıyor. yıldım amk sizden! sırf bu saçma teorilerin tersini ispatlamak için okudum, doktora yaptım, kafamda tel kalmadı lan! dürrükler. şimdi araştırmayı çıkarıp masaya vuruyorum alan alır almayan toteme devam eder!
not: dul ifadesi için özür dilerim. kastım, boşanmış bekar erkek ya da kadındır.
son günlerde nafakanın sık sık gündeme gelmesi üzerine, kafa yorulması zaruri hale gelen karşılaştırmadır.
çoğu zaman sizleri okuyup öğrenmeye çalışan fakir nihat, iki kız ve bir erkek babası olarak, bu kez fikir beyan etme haddini, cüret ini kendini görüyor.
erkek, başkalarıyla görüşürse çapkın olur. "evlendi, kurtuldu, hayatını yaşıyor, akıllı adam bee" derler.
kadına ne diyecekleri malum.
erkek, evlenmeden önceki işine devam eder.
kadın, ya işten ayrılmıştır ya iş değiştirmiştir ya da işinden uzaklaşmıştır. çocuktu, evdi, şuydu buydu eskisi gibi çalışması zordur. o yüzden evlenmeden önceki işini sürdürmesi, özel sektör için konuşuyorum, çoğu zaman zordur.
erkek, rahatlıkla iş değiştirir. kadın, yeni bir iş ararken zorlanır. dul bir kadına çoğu zaman ne gözle bakılacağı, ne bekleneceği bellidir.
erkek, yeniden evlenebilir. en fazla müstakbel eşi "acaba sorun onda mıydı? neden ayrıldı ki?" diye düşünür. 3 gün sonra ona da unutur zaten kafasına takmaz.
boşanmış kadın yeniden evlenmek isterse, en başta dam tereddüt eder. o etmezse aile müsaade etmez. onlar da ses çıkarmazsa toplum illa ayıplar.
herhalde örnekleri çoğaltabiliriz. kadınla erkek eşitse bile, dul bir kadınla dul bir erkek eşit değildir üzgünüm.
çok çekiniyorum, umarım cahilliğimden girip titrek ruhumdan çıkmazsınız.
bana kalırsa, saçma bir hareket.
evde maaile film izleriz. tek şartım korku ve dram türünde filmler olmamasıdır.
yani sinemeya gidiyorsun, hoopp ordan desdereli bir psikopat çıkıyor küçük kızı kulübeye kadar kovalıyor, bir şey de yapamıyorsun. haa yakaladı haa deşecek öyle akıyor saniyeler. o geçiyor kadınceyiz evde tek başınayken sırtını bir dönüyor hobaaaa beyazlar içinde bir "şey".
ya ben para verip neden korkuyorum çok affedersiniz?
hadi işten geldik ailecek bir film açalım diyorsan çaaaat dram.
kadının kızını alıyorlar elinden, kadın mücadele etmeye başlıyor. mücadele ederken başına türlü türlü kötülük geliyor. film bittiğinde sol tarafında 4 tane delik olduğunu görüyorsun. film delmiş geçmiş. o kadar dert yetmiyor gibi bir de 2 saat dramın kollarına bırakıyorsun kendini.
zaten işi, uykuyu, ulaşımı, yemeği çıkardığımızda, yaşadığımız 4 saat falan kalıyor. onun 2 saatinde de kasten canımızı yakıyoruz.
ohhhh bee içimi döktüm. getir oradan bir owen wilson olm. sen de bir keanu abinizi aç. ohhh biraz da şurama ohhh.
kafa kurcikleyen, kuşkulandıran bir ifade. şöyle ki;
dün akşam bizim oğlan geldi. "bubaaa efsane bir manita yaptım onunla buluşacam arabayı verir misin?" dedi.
alçakça da olsa gururlandım ne yalan söyleyeyim. "göster bakayım şu kızı" dedim.
vatsapından profil fotoğrafını gösterdi. küçük hanım efsaneydi ama fazla efsaneydi. "olm bu artis gibi bir şey seni kandırıyor olmasın" dedim.
"ben de şüphelendim ve sordum buba" dedi. "fotoğraf onun değilmiş ama ona çok benzeyen bir artisin fotoğrafıymış. insanlara güvenmediğinden koymuyormuş" dedi.
kafamı kurcikledi, "dikkat et" dedim.
gece ses çıkmayınca" kız hakikaten efsane muhabbet uzadı herhalde" diye düşündüm ama yine de aradım.
"baba selimlerleyim canım çok sıkkın. kız sana daha çok benziyordu" dedi saygısız herif. "eve gelme lan" deyip telefonu kapattım. sıpa herif!
bizim oğlan, sağ olsun, öğretim hayatı boyunca başarısız oldu. eğitim hayatı demedim dikkat ederseniz zira kendisi kesinlikle eğitilemezdir gerçi bu halde öğretim demem de saçma oldu neyse.
son derece dandik bir liseden mezun oldu. mezuniyetten sonra "bubaaa diploma alıcaz, pilav günü var, para lazım" deyince ufaktan bir gururlandım ne yalan söyleyeyim. tabi bir saint benoit performansı beklemesem de pilav günü havalı durdu.
o gece gelip çattığında pişmanlık nedir bir kez daha öğrendim. organizasyon sıfır, masa düzeni yok, tavuk pilava bile razıyken dandik ötesi nohut pilav.
ve gece boyu tuvaletten çıkamamam...
siz siz olun dandik liselerin pilav günlerine asla para vermeyin veli olduğunuzda.
peşinen beyanımdır:böyle bir başlık açtığım için özür dilerim ama kafamdan uydurup, dikkat çekmeğe çalışmam asla söz konusu değildir. müsaade buyurun arz ve izah etmeğe çalışayım.
sanırım, sasha grey adlı oyuncuya ait bir söz. uludağ sözlük galeri bölümünde rastladım.
en başta ecnebice sandım tuhaf gelse de. amerikalı olduğunu araştırıp öğrendim ama bu ingilizce de değil.
nihayetinde merak kediyi öldürdü ve siz değerli yazarların bilgisine başvurma noktasında karar kıldım. sahi ne demek yahu bu? kafamı kurcikleyip duruyor 3,5 saattir:
önceden dershanelerde başarı sıralamasına göre sınıflar ayrılırdı.bizimki hep son sınıflarda tabi. hayta.
bir gün -adetim olmadığı halde- aşırı tepki gösterdim. sonraki ilk sınavda bizimki dershanenin derecelik öğrencilerinden birini kafalamış arkasına oturup şov yapmış.
bizim çocuk dershanede 3. oldu. eve bir girişi var, bana bir rüzgar yapışı var görmeniz lazım. dedim "bu çocuk okur. ne kadar da gururlu bee! nihatın oğlu işte!".
tabi kokusu 2 gün sonra çıktı. dershaneden aradılar gittik.
bizimki 3. olmuş, çalışkan çocuk 9.
"dershaneden atacağız ikisini de" dediler. yalvar yakar ikna ettik. bizimki son sınıfa gönderildi, çalışkan çocuk, bin bir ricamızla aynı sınıfta kaldı. herkesin sırası 1 basamak yukarıya çıktı.
akşam eve geldim,
"yahu her şeyi anladım da sen tamamen bu çocuktan kopya çekmene rağmen o nasıl 9. oldu sen nasıl 3. oldun?"
dedim.
"çok boş bıraktı baba. o çocuk zaten ondan 1. olamıyor. hepsinden zeki aslında. ben, hiç boş bırakmayıp salladım"
dedi.
çocuklar böyledir azizim, hamuru sizden olsa da şekli size benzemez.
insanın başından aşağı kaynar su dökülmesine neden olandır.
bugüne değin hep gurur duydum "aferin bu hayta dam olacak. pazarları ne kadar da titizce yıkıyor arabayı" diyerek. meğer derdi başkaymış. arabayı bir güzel yıkayıp şehri turluyormuş son ses. allahtan arkadaşlar gördü de uyardı "nihat abi o yanındaki taş gibi sarışın kimdi hayırdır? hani sen kimseyi yalayamıyordun?" diyerek. itimadım sonsuzdu ama güvenimi kırdı.
aşırı tepki vermemeğe çalıştım. bundan böyle "alkol almamak, yüksek sesle çevreyi rahatsız etmemek, hızlı seyretmemek, taş gibi kızların teyzelerini de benimle tanıştırmak" koşullarıyla dilediğinde arabayı verme konusunda mutabık kaldık.
pezevenk hiç çaktırmıyordu da ya vay arkadaş. arabayı santimi santimine aynı yere park ediyormuş işi bitince.
insanın başından aşağı kaynar su dökülmesine neden olandır.
o an büyük bir tepki verilmek istense de sakin kalıp konuşmak en doğrusudur. mümkünse birlikte bir akşam demlenilmeli ve alkolün gizli saklı içilmemesi gerektiği tarif edilmelidir. sıradaki şey ise alkol almanın adabını anlatmak, kendini bozmamanın ehemmiyetinden bahsetmek olmalıdır.
tabi alkolün ne derece zararlı olduğu da kafa ütülemeden izah edilmelidir.
insanın başından aşağı kaynar su dökülmesine neden olandır.
o an büyük bir tepki verilmek istense de sakin kalıp konuşmak en doğrusudur. mümkünse birlikte bir sigara yakılmalı ve saygının sigarayla olmadığı tarif edilmelidir. sıradaki şey ise harçlığını arttırmak olmalıdır çünkü sigara o kadar lanettir ki... insan açlıktan ölse gidip yemek dilenmez ama sigara dilenir.
bir karar verdim. çok affedersiniz bir osturuk böceğini bile kokusundan ötürü horlamamış ben hassas nihat, bundan böyle çetin bir savaşa girişeceğim. girizgahı bugün yapıyorum.
haberiniz var mı? ne dinlediğinizden haberiniz var mı? daha da önemlisi ne dinlemediğinizden haberiniz var mı?
galerideki çocukların dinlettiği bir şarkı: enrike iglesyas - move to miami
başlık sınırlamasından dolayı havada kaldı. müsaade buyurun arz ve izahedeyim efendim.
bankaya girip sıra aldıktan sonra önünüzde 35 kişinin olduğunu görmenizle birlikte bir mutsuzluğa kapılıp, bulduğunuz boş bir köşeye sinersiniz.
aradan sadece bir iki dakika geçtikten sonra, o 35 kişinin bir anda erimediğini bile bile, numaratörden çıkan her "ding" sesinde istemsizce kafanızı kaldırıp bakarsınız. sonra bir de mal gibi elinizde tuttuğunuz "fiş"ten sıra sayınızı kontrol edersiniz. son derece saçmadır ama adeta koşullandığınızdan sıklıkla tekrar edersiniz bunu.
oldukça zor bir şey olsa gerek. kemal sunal filmlerinden aşinayız ama aşağıda paylaşacağım linkte, bu iş gerçekten başarıyla icra edilmiş bana kalırsa.
not: eski bir videoysa peşinen özür dilerim. ayrıca kurgu da olabilir ama benim zeka seviyemde biri için oldukça eğlenceliydi. afro-amerikan adamın yaptığı affedersiniz piçlikler bilhassa çok güldürdü. lütfen buyrun efendim:
işte bu hediyelerden biri ve en büyüğü olan jackpotu kazanmak, başlığın konusu.
yıllardır oynarım ne kazandım ne de kazananı duydum. çocuklarım vasıtasıyla internette yaptığım araştırmada bir youtube videosuna rastladım. jackpot kazanıyordu ama çocuklarımın deyişine göre bu bir bilgisayar hilesiydi ve fotoşop falanla yapılmıştı.
aranızda bunu kazanan var mı arkadaşlar? gözüm açık gidecek bak.
insanı ziyadesiyle şaşırtan, mesaj kutusuna seyirtmeden evvel "acaba şahane bir şey mi yaptım yoksa fahiş bir hataya mı imza attım?" deyu kaygılandıran şey.
az evvel başıma geldiği için aktarıyorum. ne yalan söyleyeyim hassas bünyem, titrek ruhum "83" sayısını görünce sarsıldı. korkunun ecele faydası olmadığı, bundan evvel defalarca kanıtlandığından mesaj kutusuna tıkladım. konu şuydu;
gelen mesajlar, "nihat sen nasıl bir topsun, sözlük senin tariflendirdiğin gibi bir yer değil", "nihat dayı yaşlı adamsın git su doku çöz sözlük'te ne işin var. yalan yanlış konuşma hırkana işeriz", "nihatcığım müsaitsen bu çarşamba bana gel de beni güzelce bir yala" minvalindeydi.
ne yalan söyleyeyim mesajlara alındım. zorruma gitti ya resmen gözlerim doldu. yine de canınız sağ olsun. sizleri çok seviyorum be!
peşin not: karakter sınırlamasından mütevellit "uludağ sözlük" yerine "sözlük" kelimesi kullanılmış yine aynı nedenle özel ad muamelesi görmesi gereken "sözlük" ifadesine gelen ek, ayrı yazılamamıştır. affınıza sığınır, müsamaha istirham ederim efendim.
aylardır, nazenin ve nadide bir sosyal platform olan uludağ sözlük'te naçizane yazarlık vazifemi ifa ederken gözlemleme imkanına kavuştuğum bir şey. "işkembe i kübradan sallayıp yalakalık yapma nihat. zaten 62 yaşındasın kimseyi yalayamıyorsun" dememeniz adına elimden geldiğince başlığa konu önermeyi somutlandırmak isterim yüksek müsaadelerinizle.
kah güldüren kah hüzünlendiren onlarca yazar var burada. bazen kahkaha attırırken, bazen de yaşadıkları bir kaybı anlatan insanları okumak, eşşiz bir fırsat.
ekonomi olsun, siyaset olsun, tarım olsun, hanımları yalama sanatı olsun burada bilgili bir çok insana rastladım. öğrendim. öğrendikçe büyüdüm. zaten yaşlı olduğumdan keşke bu kadar da büyümeseydim dediğim zamanlar oldu ama olsun.
en çok şaşırdığım, beni adeta büyüleyen şey de bu oldu. troll diye horlanan, eziklenen insanların aslında nefis mesleklere sahip, son derece saygılı, donanımlı, iyi kalpli insanlar olduğunu görme şerefine nail oldum.
sözlük yazarlarının fotoğrafları başlığında, onlarca yakışıklı beye, bir o kadar da taş hanımefendiye rastladım bu sözlükte. "o halde içi kadar dışı da güzel insanların var olduğu bir yer burası nihat" dedim kendi kendime. "iyi yere dükkan açtın heee" diye de yaşlı mizahı yapmadan durunamadım.
yukarıda detaylıca arz ve izah etmeğe çalıştığım üzere, burası pek çok anlamda kalburüstü bireylerden müteşekkil bir platform kıymetli arkadaşlarım. çok şanslıyız ve kıymetini bilmemiz lazım gelir.
62 yaşında olmanın verdiği yavan mizah anlayışından mütevellit, bu aptal söz oyununu yapmakta herhangi bir beis görmüyorum. lütfen yüklenirken ve taşlarken, otobüste görseniz yer verebileceğiniz, yaz kış hırka giyen, performans sorunları yaşayan yaşlı bir adam olduğumu unutmayın değerli arkadaşlarım.
rahmetli levent kırca ekolünü -ki bu ekol sosyal mesaj verip güldürürken taş atarak kafa göz yarmayı şiar edinmiştir kendine- yaşadığımı da hatırlatmalıyım.
2018'in ekonomik kerizi olarak seni seçiyorum genç adam. kendimi seçiyorum. sözlük ablası seni de seçiyorum.
"sabah akşam dolar şöyle olur", "araba fiyatları böyle uça"r, "şurdan tehlike yaklaşıyor bence vaziyet alın",
deyip de parası eriyen tüm masum arkadaşları 2018'in ekonomik kerizi seçiyorum. zor günler için kenara 3 kuruş atmayan, aşırı yalanası instagram kızı seni de seçiyorum. tüm paranı mini eteğe gömecek ne vardı?
dilerim zor gnler geride kalır. siyasi parti ayırt etmeksizin büyüklerimizin bizi refah dolu günlere taşımasını temenni ederek parodiye son veriyorum.