karşı tarafa tahammül edilemediğinde söylenecek, masum bakışlı, küfür nitelikli harkulade bir soru cümlesidir.
kötü esprilere özellikle bayan nüfusu bulunan ortamlarda verilebilecek yegane tepkidir ki esprinin kötülüğü sizin bu cevabınızla birleşerek 'hazır cevap'lık hanenize artı puan olarak yansır.*
izlemeye çalışmaktan sıkılıp yazma sebebimdir. şu an, şu dakikalarda * izleyemediğim bursaspor maçında uygulanan saçmalığın daniskası bir uygulamadır. spiker de her fırsatta "neden kırmızı topla oynanmıyor? diye soran izleyicilerimiz olabilir" demesine rağmen halaa nedenini açıklamamıştır.
(bkz: boş konuşmanın da böylesi) (bkz: konuşmuş olmak için konuşmak)
şimdi bir açıklama daha geldi spikerden, aynen aktarıyorum;
-topla ilgili yeni bir bilgi geldi, bu görünebilirliği yüksek toppuş sevgili izleyiciler...
-ee biz göremiyoruz agaa??! nasıl olacak bu iş...
yok bu spikerle bu olmayacak, ben en iyisi mi maç sonunda topun basın toplantısını izleyeyim, o açıklasın durumu. **
karikatürün kendi ruhu gereği, bir karikatür yaşamdaki ilginçlikler, çelişen olgular ve gariplikler üzerine kurgulanır ve çizilir. bu işi çok başarılı şekilde yapan karikatüristlerimiz var elbette. ancak bazı kesimler tarafından artık eleştirmek yerine tuttuğu tarafı gösterme olgusuna dönüşmüştür karikatür. iyi bir karikatürist objektif olmalı ve kendi içinde çelişen herkesi eleştirebilmelidir. ancak sen akp'nin yaptıklarını görmezden gelip chp'yi eleştirebiliyor veya chp'nin yaptıklarını görmezden gelip akp'yi eleştirebiliyorsan, yaptığın işe hiç saygın kalmamış veya özünü hiç anlayamamışsın demektir.
beni en çok tiksindiren durum da budur. eleştirmek için kullanılan karikatür dahi, politika bünyesinde bir silah olmuş... artık kimse mi halktan yana değil? herkes mi işine gelenleri görür, onları çizer oldu? şunun yardakçısı, bunun kirvesi gibi ünvanlar hiç mi canınızı sıkmaz?!
yeter artık! taraf olan bir karikatürist, karikatür çizmesin!
genelde ders çalışan öğrencide veya bilgisayar başında memurda görünen rahatsızlık çeşididir.
ancak sebepleri elbette ki farklıdır.
öğrencimiz ders çalışırken kulak arkasına kalemi koymuştur çünkü çalıştığı dersten sıkılıp penthouse veya playboy tarzı dergileri tutmuştur. kalemin elbetteki bu konseptte yeri yoktur. ancak her an basılma ihtimaline karşı çalışıyorum havası vermektedir. tabii iki elini sürekli dergiyi tutmak için kullanmayabilir, duruma göre bir eli boşa çıkarır. diğer bir senaryoda ise ebeveyn zoruyla ders çalışılmakta ve aynı anda da pc üzerinden oyun oynanmaktadır. ebeveynin odaya olası girişlerine karşı hayat kurtaran alt+tab kombinasyonu ile önceden hazırlanmış periyodik cetvele geçiş yapılıp daha sonra da kulak arkasından çekeceği kalem ile birşeyler not alması, öğrencinin çalışkanlığına çalışkanlık, inekliğine ineklik katacaktır.
memurumuz ise bilgisayar başında artık ne yapıyorsa, masaya da hayli hayli koyacağı kalemi kulak arkasına koyarak, yapmak istemediği bir iş kendine yönlendirilirken kalemi çekip karşısındaki kişiye "şu an başka bir işim var, acil... ona daha sonra baksak?" tarzı bir cümle kurduğunda, karizmasından geçilemez, geçilebilemez... ehh tabi bir de müthiş sıkıcı bir işiniz olması durumunda da kulak arkasına kalem koyup 5 dakika sonra "nerde ulan bu kalem?!" diyerek söylenerek aranmanız, anlık heyecanlar ve salaklığınızdan doğacak gülümsemeler yaratacaktır.
insanın daha gözünü açamadığı saatlerde patronların iş yapılmasını beklediği ilginç, enteresan bir durumdur. kişinin aklındaki üç y vardır. yastık-yorgan-yatak...
bi de kişiye bilgisayara bağlı iş verilmişse (bkz: şekil a) tek yapacağı şey yazmaktır kanımca...
sabah sabah insanın çalışası gelmemesi evrensel bir gerçektir ve patronların bunu göz önüne alıp sabah 11-12 gibi iş başı yaptırmaları ve hatta bi kaç saat çalışılıp kaçılması çok güzel olacaktır, şöyle 3-4 gibi mesela...
genellikle haydar dümen'e soru sorası gelenler familyasından insanların yaptığı eylemdir.
her ne kadar akla mantığa aykırı bir iş olsa da, soru sıklığından korkarım ki çok yaygın bir eylem olmaya başlamıştır.
aynı zamanda tam yapılış şekli halen gizemini korumaktadır. bu kadar yaygın bir eylem olup gizemini koruyabilen kaç olay daha vardır ki?!
(bkz: geçen bir arkadaşla sürtünme yoluyla ilişkiye giriyoruz)
ee tamam da kardeşim benim bugüne dek edindiğim gerek teorik bilgi gerek pratik tecrübeyle sabittir ki bahsedilen eylemde sürtünme zaten olmazsa olmazdır. sürtünmeden girebileceğin tek ilişki saatine 50lira verdiğin ilişkilerdir zalnımca. onun da sebebi normal piyasası 100lira'dan açan bkt* ekonomisinde piyasayı kırarak müşteri portföyü edinmeye çalışan emekçiyle yaptığın içindir. kullanıldıkça kullanılmıştır, artık sen sırıksız sırıkla da atlasan onun umrunda olmayacaktır. bu şartlarda sürtünme varla yok arası olabilir, ancak yine de halkın kafası karışmıştır bir kere...
(bkz: et ete değecek agaa)
günlük başıma gelmiş hadise olup zaten deneme süreci olarak aldığım maaşı da alamamama yol açması muhtemel durumdur.
gayet güzel bir gün olabilecekken, yine saat zırıltısında uyandım ve işe gittim. gözlerimi açabildiğimde takriben saat 12yi bulmaya yüz tutmuştu. dedim artık biraz çalışayım, ayıptır... derken satın alma şefimiz bizim şef* ile hararetli bir sohbete tutuştu. ne olup bittiğini anlayamadan kendimi yanlarında buldum. aha dedim olm bi işi daha üzerine yıkıyorlar sağlam dur, destek al. derken ellerindeki resmi benim gönderip göndermediğimi sordular. baktım... ben göndermişim. neyse vel-hasıl kelam, dandik bir sac parçanın kuyruk kısmının 1,5 mm daha uzun olması gerekiyormuş.* neyse dedim, kalıpçı revize eder düzelir... adam hazır bulunan kalıba bir yuva daha açmak için 1500 lira istemesin mi?! hayır, g.tüne sokup düzeltecek olsa kendini ağırdan satıyor haspamm deyip geçicem, ama kontrol eden değil her zaman ki gibi çizen suçlu olduğundan fatura bana çıktı.
neyse bi daha olmasın gibi saçma tenkid ve azarlar ile geçirdik günün ikinci yarısını...
istifa mı etsem lan?! evde otursam 500 lira cebimde kalır aylık...
