bu tür insanlar hayatları boyunca mutlu olamazlar. mutluluk onlar için gerçekte acıların en büyüğüdür. acı çekmek hayatın kaynağıdır onlar için. onlar acısız acı onlarsız yaşayamaz. gün gelir her şey değişir ama onlar toplumdan soyutlanmış gibi kendi kabuklarına çekilirler. kabul etmek çok zordur onlar için böyle bir dünyayı. sorgularlar , çelişkiler içinde benliklerini ararlarken zamanın ötesinde kaybolup giderler.
Hayat öyle garip ki insan ne zaman, nerede, kiminle, nasıl, hangi şartlar altında karşılaşacagını bilemiyor. Sabah kalkıp okula, işe giderken otobüste ya da yolda gördüğümüz bir kişi hayatımızın gidişatı değiştirebiliyor. Öyleki dün gece yattığımız yatakta hiç aklımıza geleceğini ummadığınız şeyler beyninizi meşgul edebiliyor. aradan sadece 24 saat geçmiş olmasına rağmen dünkü biz yokuz başka biz varız artık. zaten mucizeler olmasa hayat bom bok olmaz mı?
bazen hayatınızı değiştiren bir mesajdır, bazense bir telefon zili. bazen ise bir gülücük değil mi bu bok hayatımızı neşelendiren. bizi yerin on kat altından alıp, gök yüzüne çıkaran bu mucizeler değil mi?
Hayatımıza ortak ettiğimiz kişiler her ne kadar bizim seçimimizse, çıkardığımız kişilerde bizim seçimlerimiz değil mi?. Ve eğer geçmiş bir gün kapımızı çalarsa ona kapıyı açmak ya da suratına kapatmakta bizim seçimimizdir. ve herkes tarafından sayğı duyulması gereken bir durumdur. eğer o kişi tekrardan kapını çalmıssa bilki o kişide sana ait bir şeyler vardır. ve onları seninle paylaşmak için çalmıştır o kapıyı suratına kapanacağını bile bile o kapıyı çalmıştır tekrar. yaşam böyle birşey sonuçlarını bilsekte denemeden alımıyor insanoğlu kendini. olsun ya olsun derler ya olsun yani. sonunda size kalan kocaman bir yalnızlıkta olsa o kapı size ardına kadar da kapansa o kapının açılma umudunu bir saniye olsada yaşabildiyseniz alın bir kaç tane bira oturun dünyanın bilinmeyen bir yerindeki billinmeyen bir sahilinde mehtabı, gökyüzünü, yakamozu seyrederek yudumlayın biranızı ve şişelerini denize savurup. gözlerini kapatıp seyre dalın kendi ruhunuzu.
lisedeyken bir kıza sırılsıklam aşıktım. tabi platonik, ne yapayım bir türlü olmuyordu. sırf onu bir kez daha görebilmek için birsaat yağmur altında beklemiştim. tek taraflı bir fedakarlıktı ama olsun yine de çok güzeldi.
haklı bir istektir. eğer ki ben kendimi tutmuş evlenecegim kıza kendimi saklamışsam karşımdaki kişidende aynı sadakati beklerim. sonuçta onun ki canda bizim ki patlıcan mı.
ne varmış efendim ancak bir kız bir kızı anlaya bilirmiş. bir erkek bir kızı asla tam olarak anlayamazmış. yapma ya acaba siz kendinizi anlatamıyor olabilir misiniz hiç düşündünüz mü.
sırf çevrelerinde iki kelam duydular diye aman bende geri kalmayayım diye oturup saatlerce gözünü kör edip izleyen tiplerdir. (bkz: allah akıl fikir versin)