bisiklet sürmeyi yeni öğrenmişseniz, düşmemek için pedala durmadan asılmanız gerekir. tek düşünce düşmemektir bisiklet sürmeyi ilk öğrendiğinizde. nasıl duracağınızı ise ya yol bittiğinde düşünürsünüz ya da bacaklarınıza ağrılar girmeye başladığında.
eğer gidiyorsa insan, bir şehirden hatta bir ülkeden, öyle bir gitmeli ki; duracağı yeri bile kestirememeli. kendi isteğiyle durup düşmektense, bacaklara ağrılar girene kadar gitmek gerekir. sonra bir düşersiniz, ardınızda bıraktıklarınız da sizinle beraber düş olmuş. ilk bisiklet sürüşümden aklımda kalan tek şey düşüşümdür.
en sevdiğiniz şarkıyı yarım bırakın gidin mesela. şarkının bitmesindense, sizin gitmeniz daha az acıtır. çünkü giderken biliyorsunuz, o şarkı bir yerlerde hala çalıyor ve son notayı duymadığınız için, belki de sonsuza kadar sürüyor. elbette o da bir düş.
"her giden güzelleşir
gidiyorum güzelleşmek için
unutulsun diye çirkinliklerim."*
insanlara çok fazla şey anlatmayın, ki anlattıkça daha da özlüyorsunuz. bu da anlatılmayanın öyküsü işte. mesela cansu var, bahsetmiş miydim? geceleri yıldızları izleyen bir çift göze sahip. o yıldızları izlerken ben onu izlerim, ki hep izlerim. ama onun haberi yoktur. sonra o kalkar gider ve gene küçük kısa öykümüzün son cümlesine son noktayı o koyar. öyküleri bitirmeyi çok sever. ben de severim. bahsetmiş miydim? sahi, kışın göl donunca ördekler nereye kaybolur? çetelesini tutan birilerini bulmakta fayda var. bu işi yapan cansu'ysa, uzak durmakta fayda var. aşık olmak için iyi bir neden. aşık olmadığımdan bahsetmiş miydim peki? yalancının teki olduğumdan kesin bahsetmişimdir ama.
bazen anlatması gerekmiyordur. karşındakiyle diyalog kurarken bazen bir boyun bükme, göz devirme, omuz silkme ya da bir dudak büzme yeterli geliyordur. ulan belki anlattıkça daha çok özlüyordur anlattığını. belki korktuğu şeyi anlattıkça daha da korkuyordur. belki nefret ettiğinden daha da nefret etmeyeyim diye anlatmıyordur. bilemezsin. bu çocuk çok sessiz, var bunda bir iş deyip konuşmaya, konuşturmaya çalışmayın. bir insan susmak istiyorsa buna hayattaki en önemli şey falanmış gibi davranın.
anlatmak her şey mi? bir kız var. adı cansu. iş arkadaşları ona canım diyor. bense samimiyetimizden dolayı hiçbir şey demiyorum. susuyorum, çünkü hep o konuşuyor. anlatıyor. bense sadece bakıyorum, arada sırada sakinleşmesini salık veriyorum. geceleri yıldızları ya da masalları anlatıyorum. sonra o sıkılıp terkediyor. 2 gün önce dünya'nın en iyi, en huzur verici insanı ben olurken, şimdi iki nokta arasında olabilecek en imkansız noktada oluyorum. o anlatmamı bekliyordu, sessizliğimi huzur telakki edip sığınıyordu, kalabalık ruhu isyan etti.
şimdi de başkaları anlatmamı istiyor şu vakit. ''ne oldu amına koyim?'' telefonları geliyor. vuvuzelalara geldik kardeş, daha ne olsun diyorum. gülüp geçiyor. gülgeç dünya desene..
eskiden bulutları şekillendiren adamdı, şimdi bulutların maskarası oldu, her yağmurda ıslanıyor. ''hiç değilse şemsiyem''i elimden alan insan müsveddelerine gelsin izmarit kokulu tokatlarımız, bira kokulu küfürlerimiz.
akabinde herkes de ayar vermeye çalışmış. ne milletiz amına koyim. hepimiz kardeşiz, öyle şey düşünülmez bile filan. alevi diye kız arkadaşı tarafından terk edildi bi dostum. sizin çevrenizde oluyor bunlar aynı zamanda. herkes birbirini ayakta sikiyor.
şu anda olan şey. tam şu an lan. saçıma dokunuşun öyle güzel ki diyor bana. şu an diyor ve benim içim eriyor. ayaklarım karıncalanıyor. dizine yattığım an vardı ya, o işte en huzurlu hissettiğim andı diyor bana. bana diyor lan. benim gibi adamda huzur bulduğunu söylüyor. ellerimin üşüdüğünü hissediyorum. daha fazla sigara içmek istiyorum. tam şu an çok değerlisin diyor ve ben seni seviyorum diyemiyorum. tam şu an yüzümde aptal bi gülümseme, aklımda milyonlarca soru var.
arkadaş dizi bitiyor, adamlar hala bi soru, bi gizem peşinde. götünüze girsin o sağdaki soldaki işaretler, tıpayı götünüze sokayım lan ızdırabını siktiklerim. bunun için mi verdim lan ben 4 senemi?
hepsini geç, tamam sakinleşelim.
kate! seni tanıdım, sana inandım. senin gözlerinle uykumu açıyorum. hamdolsun verdiğin frikiklere, gülücük ve asabiyetine. jakop; sen beni, hurley'i, sawyer'ı ve clair'i koru. flock'un yoluna saptırma. şüphesiz ki onlar tıpayı içlerinde hissedeceklerdir.
genel kanı şudur bu marka için: (çok mu belli tanım kastığım? çaktırma)
''ben şimdi anlamıyorum ki hangi mızıkayı alayım, milyon tane çeşit var. altı üstü mızıka.''
o sevgili modernlik ayağına ayakta siker seni haberin olmaz. sorunsuz ilişki mi olur lan? yeri geldiğinde taşı kıskandığını sorun edeceksin kavga çıkartacaksın. bak bakalım hatun köpeğin olmuyor mu...
''mızıkacan terkedeldim''
1.kavga etmeyi bilmiyorsun.
2.boynuzlanıyorsun koçum.
3.güç kuvvet kalmamış sende.
memlekette orman vasfını yitirmiş kisvesi altında hektarlarca orman sit alanı haline dönüştürülüyor. kıyı şeritlerdeki(özellikle karadeniz) ormanların üzerine milyon dolarlık duble yollar yapılıp, tesisler döşeniyor, hiçbir sike derman olmayacak tesisler orman içlerine kuruluyor ses çıkaran yok; enerji kaynaklarının gitgide azaldığı bir dünya'da nükleere karşı çıkılıyor.
dünya'daki nükleer enerji santrali dağılımı nedir?
amerika'daki nükleer enerji sayısı nedir ve dünya'daki toplam santrale olan oranı nedir?
avrupa'daki nükleer enerji sayısı kaçtır ve toplamdaki yüzdesi nedir?
şu an dünya'da kurulma aşamasında olan nükleer enerji santrali sayısı kaçtır?
gelişmekte olan ülkeler nükleer enerjiye nasıl bakıyor?
olumluysa(ki daha olumsuz bakan görmedim) neden olumludur.
neden çin şu anda 16 nükleer enerji ek olarak yapmaktadır?
neden hindistan'da birden 7 nükleer enerji santrali yapılmaya başlandı?
ulan neden biz hala kömür'den doğalgaz'dan sudan elektrik üretmeye çalışıyoruz?
hasta mısınız amına koyim. çok yeşilciyseniz bi karadeniz sahiline gidin. bi akdeniz sahilindeki katli görün.
''ya patlarsa noolacak santral''
götünüzde patlasın amına koyim. gelişen teknolojide hala önlem alamıyorsan buna, atıkları sorun ediyorsan sen zaten yeltenme nükleer enerjiye falan.
ek: bi de kötülemişler. vapur'da denize izmarit atan adamlar şurda greenpeace'çi kesiliyor ya, ölüyorum buna. bi kaçının götüne takacaksın uranyumu, memlekete elektrik sağlasın ampuller.
''sırtını dolunaya dayayıp, bir deniz kenarında yere oturup, elindeki timsah derisi işlemeli bıçağı ayaklarının ucuna dayayıp, gölgeyi kesmek. ruhtan arınmanın tek yolu. sonrasında mahlukatların dünyası, kalpsiz gönderilen bir ruh ve ruhsuz kalan bir kalp...''
ayrılırsın, sonra silsilesi sağdan soldan sana laf sokmaya çalışır. arkadaşım dediğin arkadaşları hakkında adam değil, orospu çocuğu, anası babası belli değil piçin minvalinde laflar hazırlar. ulan çocuk musunuz be? gerizekalı it.
o değil; bi de bunların adem arkadaşları vardır. zamanında sizle de tanıştırmıştır. bunlar pusuda bekleyen sırtlanlar oluyor. sırtlan bunlar tam olarak. tırsıntıdan kıza yazamıyor, sağda solda sert bakışlar atıyor karşılaşınca. birini ibret-i alem diye kızılay meydanında dövecem, o olacak.
sırtlanlar, size sesleniyorum: yanlış yoldasınız olum. dayak kokuyor bak dayak. ızdırabınızı siktirtmeyin.
şş sen. sırtlan. bu yazıyı okuyosun biliyorum. kafam girsin sana. el kol hareketi yapma lan!
diğer sözlüklerde kimliğim ayyuka çıktığı için rahat rahat at koşturduğum, itirafname olarak kullandığım, arındığım, sövdüğüm, sadece içimden geçeni yazabildiğim.
sikmişim ötesini. ayak yapıyoruz gerçek hayatta, ne bok olduğumuz burda ortada işte.
-ya harmonica çok iyisin, çok efendi bi insansın. sen üzülme.
demokrasi çığlığı atan dünya üzerinde kurulmuştur. ayrıca aihm de kurulmasına karşı çıkmış, avrupa birliği bir heyet göndermiş ve kınamıştır. demokrasiyle refah içinde yaşayan fransız hükümeti kınama mektupları göndermiştir.