Ne dediğini bilmeyen, her konuda ahkam kesen, her işe burnunu sokan, yapmacık, içten pazarlıklı, yüzüne gülen arkandan atan Allah'ın belası insanlardır. Çirkeflikleri çamurlukları insana kafayı yedirtir.
Arada kan bağı dahi olsa "evim" diyemediğin bir evde yaşamaktır. Sinir bozucu, çileden çıkarıcı pek çok durumla karşı karşıya kalınması olasıdır. Gerçekten de insanın evi gibisi yoktur bu hayatta. Can dostum, abim, ablam vs. dediğiniz kişilerin evinde bir süre sonra bir fazlalık, sığıntı, huzur kaçırıcı pozisyonuna geçmeniz kaçınılmazdır. Dünya tatlısı da olsanız, en düşünceli, en rahatsızlık vermekten kaçınan insan da olsanız bu etiket er ya da geç size yakıştırılacaktır. En nihayetinde ev sizi bir yabancı cisim olarak algılayıp evden atmak için uğraşacaktır. Gururlu ve maddi imkanı olan bir kişi böyle bir durumda kaldığını hissettiğinde hoş bir vurguyla evi terkedebilir. Peki ya gururlu ama maddi imkanı olmayan, pek çok nedenle çaresizce o evde kalmaya devam etmek zorunda olan kişi? işte en zoru da bu.
bir kez cem evine gitse kültür ve felsefesini anlayabilirse şayet insanlığından utanacak olan kişinin söylemidir. alevilikte kendinden olmayanı kötülemek, karalamak, aşağılamak yoktur. birlik, hoşgörü, hassasiyet ve paylaşım vardır. insanlar bilmedikleri hakkında bile boş boş konuşacak kadar cahil cesaretine sahip olmamalı. önce "oku" öğren sonra konuş ki adam sayılabil.
zor zanaattır. beceremeyen bir asalak olarak yaşamaya mahkumdur ve hep bir sihirli değnek bekler hayatı boyunca, bulamayınca kazığı görür, görünce de isyan eder hayata.
gerçek aşıklar sonsuz bir aşkı seçer. gerçek kadın gerçek adam birbirine karışır o aşkta, hangisi kimdi anlaşılmaz. mesafeler, engeller, olmazlar, kavgalar geçicidir onlar için, tek gerçek göğüslerinde atan tutku dolu kalpleridir. gerçek aşkta tutku vardır. her tadı yaşarsın, utanmadan, çekinmeden. sınır yok, sonu yok.
anaç olmanın taşkın versiyonudur.öylesine gözlemci ve algıları empatinin ötesinde bir ilgiyle açıktır ki artık karşısındakinin birşey istemesine gerek kalmaz.hatta bu aşırı empati hali şizofrenik boyutlarda seyretmeye de başlar zamanla.karşısındakini ondan iyi tanıdığını düşünür,hatta daha da ileri gidip o olur.*
defalarca aldatılmayı hakeden, kendini akıllı sanan erkektir.içimdeki kötüyü uyandıran, erkeklere karşı iyi niyetimi yok eden erkektir ve pek çoğu affedilmeyi bekler aptalca.oysa asla affedilmez,unutulmaz yaptığı.aldatılmış kadından af beklemek yerine derhal hayatlarından çıkmalarını tavsiye ederim.zira aldatılmış bir kadın en tehlikeli kadındır.
yaratıcılıktan,özgünlükten ve gerçek bir sevinçten uzak kardeşler düğün salonu misali yerleri mekan bilen düğünlerde vizyon sahibi esaslı kişilerin yaşadıgı sıkışmışlık duygusudur.boyle düğünlerde org başında birbirinden itici şarkılar çalan biri ve kafalarını abajur yapmış kadınlar,etrafta koşuşturan küçük gelinler ve damatlar,birbirini suzen ergenler,kız kıza dans edenler,dağıtılacak kuru pasta-kola-yaş pasta üçlüsü için nefes alan insanlar vardır.bu düğünler sıkıcıdır çünkü ortada gerçek bir sevinç yok gibidir.özensiz baştan savma bir düğündür müdahil olunan..haa bir de hiç durmadan ve hissettirmeden fotoğraflarınızı çekmiş olan bir de düğün fotoğrafçısı vardır.son kareyi rica eder.karşınıza geçip gülümseyin der,siz "fotoğraf istemiyorum" dersiniz o ısrar eder,siz içinizden binbir küfür sayarak kovmaya çalışırsınız ve en nihayetinde başarırsınız.derken çıkarken bir de bakarsınız ki birbirinden saçma pozlarınız vardır teşhirde.işte o an gerçekten zor bir andır,ya o fotoğrafları yok sayıp gelin ve damadın satın almasına göz yumacak=zaman zaman açıp bakıp alay etmeleri ve pek çok akrabanın yıllarca dilinden düşmemek demektir bu= ya da pes edip gıcık gülümsemesiyle içindeki zafer çığlıklarını pürneşeye çevirmiş olan düğün fotoğrafçısına savaşı kaybettiğinizi kabul ederek yaklaşıp yırtmak üzere fotoğrafları alırsınız.işte budur sıkılınan düğün.
elin ayağın tutmadığı bir anda fısıldar gibi ağızdan dökülen çaresiz ifadedir.tıpkı şuan benim ağzımdan dökülen çaresizlik gibi..mecalim kalmadı.göz yaşlarım aktıkça büyüyen göz kapaklarım ağrımaya başladı,gözlerim kayboldu.hayatım durdu sanki..kaç kez tökezledim?kaç kez yuvarlanıp düştüm?kanamadık,acımadık yerim kaldı mı?küçüükken düşünce kaldıran anne baba yok.canın acıyınca ağlayarak annenin eteklerine sarılmak ve kokusunu içine çekip tüm kötülüklerden korunmak,sıyrılmak yok.tanımadığım insanların vicdanlarını farketmelerine de neden olan,hızlı,ağlayan yürüyüşüm beni nereye götürüyor bilmiyorum.tam şuan gerçekten herşeyden vazgeçip çekip gitmek istiyorum.koşarak uzaklaşmak ve ufukta kaybolmak..
doğrular..hayatımı yöneten saçmalıklar bunlar..çok üzgünüm,ağlamaktan sıkıldım.kaybetmekten yoruldum.hep pes ettim.savaşacak gücüm yoktu;çünkü beni tüketen bir savaştan çıkmıştım, yenik..ayakta durmaya mecalim yoktu.ve mutluluk çıktı önüme ansızın.ayaklarım yere değmeyecekti ama yine savaş gerekliydi buna ulaşmak için.daha zor bir savaş..herkese kafa tutmak gerekiyordu,kimseyi umursamadan yaşamak gerekiyordu.yapamadım.bencil olamadım ki hiçbir zaman.önce onlar sonra bendim.onların yüzü gülmeliydi,beni kafalarına takmadan huzurla yaşamalılardı kalan ömürlerini.çünkü ben hep iyi evlattım,öyle kalmalıydım.acılarımla ben boğuşurdum buna alışkındım.hayat buydu işte..çok güzel bir rüya görmüştüm ama uyandım..uyanınca ağladım.tekrar uyumak ve rüyaya devam etmek mümkün değildi..ayağım yerden kesilmişti,yere çakıldım..
--spoiler--
Simsiyah giyinmiş gene;
uzaklığına değmek için değil bu kez.
Koşuyor ama ardına bakmadan
ve melânkolik zamanların ardıdır...
Gözlerde sürme misali acı bir keder, henüz terk eder yeri. Ne olursa olsun peşi, ki tebessüm tadını anımsatır, gözün göze değişi ama ne bir tebessüm vardır ne de öncesi...
Ardı kesilmeyecekmiş gibi, tuhaf bir can-sıkıntısı mesken tutar içinde, aşılmaz bir yeri. Ne söylesen aklındakilere ters düşer ve ardından kalkar. Hiç kimseler görmemiş gibi üstünü başını sirkeler. Tozludur çünkü, kalbin, akla ters düşen yerleri. Misal; menekşe rengini aklın hatırlar, kokusunu yüreğin.
iç geçirdiğin anlar da olur, bıktığın zamanlar da. Maksat dengedir ya hani! Böyle sürer,,,, ortada bir yerde kalma isteği...
Canın orta yeri nerdedir peki?
Yani can, yürek acısını bilirde (çünkü yürek, bilinen bir yerdedir!) göz acısını teselli mi sayar, istenmeyen her görüşmede? içi yanar da insanın, tenine karlı kışlar mı basar?
Oysa kelebeğin ömrüdür asıl olan, bir de kanadına özgü tozdan değerler.
Simsiyah giyinmiş gene! Uzak olsun diye değil belki, ama yakıştığı için de değildir. Bir nebze umursadığı içindir. Belki de hepten, gözlerine sürme çekip gelecektir; ki bu umursamaktan öte bir şeydir.
ardı kesilmeyecekmiş gibi
ardı kesilmeyen bir şey var mı ki
bilmem-bilmek de istemem oysaki
gözün gözde kalmasıdır
nazar dedikleri
...ve devamında yazıya döner. Elin aklıyla konuşmasına benzer, bu becerikli uzaklık. Aslında pek izafî bir şey olmakla birlikte, uzaklık; elimin, elinle konuşmasına benzer ve neler neler söyler aslında. Beş parmağın beşi de ayrı yerde gizler.
Hâlsizliğimi maruz gör! Öyle bir haldeyim ki ne sebzesi var ne de meyvesi! Daha birçok bahar varmış gibi filesi boş ayrılırım girdiğim bütün hâllerden.
Hep, sonradan duyacağım seslerle oyalanırım. Her mevsimin kendi insansızlığında gizlenen bestelerini bulur Vivaldi, bense cd tadında duyarım. Duyduklarım yetmeyince küfrü basar, işte böyle icap etmeyen zamanlarda ağzımı bozarım. Oysa küfür kadar yalın olabilseydim, sessizliği duyardım... ya da sana mazeret olabilseydim, tüm gerçekliğimden cayardım...
Sen yine de bakma, sözlerimin böyle “sen” diye başladığına. Aslında senden başka ne varsa, örneğin “ben” mesela, ve aslında sadece böyle kalsa, senle başlayan ben mesela.... sana diye içinde bin bir hece ve uyak hafifliğinde tek bir cümle ve öylece kendi çirkin sesinde ve hâlinde, kurulamadığındandır; böyle gizli gizli sana ya da sen diye başlayan her cümle.
Ardına bakmadan koşuyorsun! Hangi uzaklığa varacağını bilmeden başka yakınlara yad oluyorsun. Neden mi böyle söylüyorum? Bir yanıt bekliyorsan, boşuna bekleme ya da sen bilirsin, bekle yine de ama inan bilmiyorum. Elimden gelen sesler bunlar. O aklımla konuşuyor bense not alıyorum.
--spoiler--
Her geçen gün yükselirken güneş, ben sırt üstü gölgene uzanmış, bilgeliğinden gelen serinlikle ve daha yeni uyanmış çocuklar gibi etrafıma bakınıyorum. Gül bahçesine benziyor sağ tarafım, sol yanımda ise hep aynı şey, senden yâralarım. Bir ara yüzün dönüyorsun yüzüme, ben de sanki, o bahçadan kalma bir kederle ağlamaklı oluyorum. Ardından vakit kaybetmeden hıçkıra hıçkıra susuyorum... bir şeyi anladığım falan da yok! Anlamış gibi yapıyorum,,,,karşımda ne varsa artık, anlamış oluyorum.
Kar taneleri yağmura dönerken, neden birbirinin aynı oluyor sence? Ya da senden bir şey istesem, halt etmiş mi olurum sence? Sen gidişlerimi ve dönüşmelerimi biriktir, bakarsın bir vakit, dinlediğimiz ne varsa, kendini bizden esirgercesine sözlerini yitirir...
Masallar anlatır, göz kapaklarının yarım uyku dolu sabahları
ve ben de ardından aşka bir sabaha daha uyanırım. Dünyayı bütün kötülüklerden kurtarma hissiyle. Kahvemi yudumlar, önce aynaya bakarım.
--spoiler--
hayatının sınırlarını kendi çizen, yapmak istediklerini yapması istenenlerden üstün tutan, söz sahibi,güçlü kişilerdir.hayatlarının sorumluluklarını üstlenirler.özgürlüklerini kısıtlayıcı her koşuldan hızla kaçarlar.
...ve evet victor hugo haklıdır.
şahane birseydir.pohpohlanarak büyütülürsün.şımarık biri olup olmamak karakterinin yetkinliğine bağlıdır;ancak şımarık olunan bir dönem mutlaka olacaktır.son beşik denir,tekne kazantısı vs.ama şanslısındır işte,her isteğin için çabalayan insanlarla örülüdür yaşamın.güzeldir,keyiflidir.tek kötü yanı ne kadar büyüdüm deseniz de büyüdüğünüz kabul edilmez ve sonsuza dek en küçük kalırsınız.özerkliğinizi ilan etmelisinizdir ve bunun için çok çabalamalısınızdır.
insana ne kadar değer vermek gerektiğinin net bir ölçütü olmadığından genellikle olumsuz bir durumla karşılaşılınca "çok değer verdim" dedirten eylemdir.aslında hesabı yoktur değer vermenin,sevmenin.yani olmamalıdır.sevgi içten gelir,ölçmeye calışmamalı.nerden bilebilirsin ki kimin daha çok deger verdiğini,kimin daha fazlasını ya da azını hakettiğini?içten olmak en doğrusu..içinden geldiğince yasamalı,içinden geldiğince sevmeli insan.karşıdaki verilen değeri haketmeye çalışmalı.