oha dedirten sezon finaliyle yüzümüzü güldürmüş çizgi dizi. amon aang'in bükücülerin arasında kala kala kafayı yemiş kompleksli oğlu bumi mi, azula'nın çocuğu mu, hatta ve hatta aang'in kendisi mi, tartışmaları alıp başını gitmişken adamlar iyi bağladılar.
--spoiler--
anladık ki aang yakone'a ayarı verdikten sonra yakone bizim ezel'e özenmiş, gitmiş yüzünü değiştirmiş. yalnız o çağda o teknolojiyi nerden bulmuş, orası muamma. tabii sıfatını değiştirdikten sonra kendisine "mesele intikam değil yeğen, mesele uluslar arasındaki dengeyi sağlamak" diye öğüt verecek bir dayısı olmadığından sapıtmış. izninizle, şeker gibi çocukları alıp da kendisi gibi iki dallama daha yetiştiren yakone'u buradan tebrik etmek istiyorum. zira bu konunda tescilli psikopat ozai'yi bile geride bırakmıştır. yalnız iki kardeşin sonu cidden çok acıklıydı. tarrlok "bizden adam olmaz bu saatten sonra, tükettiğimiz oksijene yazık" diye düşünmüş olacak ki kardeşiyle beraber kendisinin de fişini çekti. zamanında ne yapmış olurlarsa olsunlar, kesinlikle çok acıklıydı. hele de geçmişlerini öğrendikten sonra. sevgili senaristlerimizin aklına nerden gelir böyle şeyler bilinmez. bizim acıklı hikaye yazmak konusunda sınırları zorlayan dizi senaristlerimizde bile böyle malzeme yok.
koskoca general iroh'nun donanması iki dakikada alt edilecek türden olmamalıydı diye düşündüm en başta, ama hikayenin bu şekilde ilerlemesi için gerekliydi sanırım. bu arada bumi'yi de kısacık bir süreliğine olsa da tanımış olduk. amon'un bumi olduğunu düşünenler, boşuna günahını aldı adamcağızın. kendisi tıpkı aang'in eski dostu bumi gibi çılgın ve sevimli. adının hakkını vermiş adam. zaten aang'in kanında bir damla fesatlık yoktu ki akrabalarına geçsin.
bu arada aang reyiz geldi lan geldi!!! özlemişiz seni reyiz. yalnız harbiden tenzin sanıyordum ben korra "bırak beni tenzin, yalnız kalmak istiyorum" derken. sanırım sahnenin tadı da buradaydı. ağırbaşlılık ve o sakallar kendisine çok yakışmış. bu arada, republic city'deki aang heykelinin üzerine geçirilmiş amon maskesinin düşüşü de ayrı bir hoşluktu.
korra'cım, en sonunda seni o bilindik müzik eşliğinde avatar state'e geçerken görmek çok güzeldi. o mavi ışıklar da pek bir yakıştı sana, ikinci sezon bol bol görmek isteriz.
--spoiler--
ilk sezon, gelecek sezonda neler olacağına dair hiçbir ipucu vermeden böyle bitmiş oldu. he ipucu varsa da, ben bulamadım. heyecanla bekliyoruz bakalım.
onuncu bölüm itibariyle kendini aşmış çizgi dizidir. bu saatten sonra kimsenin "hiç aksiyon yok yeeaa, nerede the last airbender, nerede korra" diyebileceğini düşünmüyorum. he keşke önceki bölümler de bu kadar heyecanlı olsaydı tabii, orası ayrı.
bu muhteşem bölüm üzerine bir iki kelam etmem şart, heyecanım başka türlü yatışmayacak yoksa:
--spoiler--
öncelikle; lin'in bükücülüğü alınır mı lan!!! meelo'nun da dediği gibi kahramanımızdı o bizim! ama ben hala amon'un energybender olduğunu düşünmüyorum. başka bir şeydir, büyük ihtimalle söylentilerde olduğu gibi çakra kapatma filan. gelecekte bükme yeteneğini kaybedenlerin bükücülüklerini geri alacağını düşünüyorum, ki büyük ihtimalle bunun yolunu da korra bulacak.
tenzin'in çocukları bombaydı. tabii tenzin de. önceki bölümlerde aksiyonun büyük kısmı metal bükücülerin elindeyken, bu bölüm o elektrik veren cihazlarla kızartma oldukları için başrol hava bükücülere geçti. gözlerimiz bayram etti.
elektrik demişken, "acaba o aletlerdeki elektrik de bir ateş bükücü tarafından yıldırım gibi yönlendirilebilir mi?" sorusunun cevabını mako verdi. ozai-zuko kapışmasını andıran bir sahneydi, en azından bana öyle geldi.
bu arada amon, tam bir pisliksin. sevgi kelebeklerinin yaşadığı air temple island'tan ne istedin be canım? sen tenzin'le uğraşacağına gidip bükücü haydutlara filan ayar versene. zaten tenzin çocuklarına elini sürmene izin vermez ya.
ve son bomba... general iroh tabii kendisi değil, büyük ihtimalle zuko'nun oğlu. ama ismi bile çoğu izleyicinin oturduğu yerden sıçramasına yetmiştir. amon adamlarını da alıp topuklasın bence, ateş ulusu gümbür gümbür geliyor, affetmezler.
--spoiler--
bu arada, zuko ve sitedeki oyunda bahsedilen kızı artık piyasaya çıksın mümkünse. merak içindeyiz.
heavy metal grubu warlock'un 1987 yılında çıkardığı 4. ve son albümüdür. 9 süper şarkıdan oluşur:
1- all we are
2- tree minute of warning
3- i rule the ruins
4- kiss of death
5- make time for love
6- east meets west
7- touch of evil
8- metal tango
9- cold cold world
heavy metalin kraliçesi doro'nun eski grubudur. hayattan soğumuş adamı hayata döndürebilecek derecede enerjik eserleri vardır. triumph and agony albümünü özellikle dinleyiniz efendim.
sırf doktor rolü için özellikle yaratılmış gibi duran aktör. ya da tam tersi, doktor rolü onun oynaması için yaratılmış da olabilir. bilemedim şimdi. ama o derece yakışmıştı doctor who'ya
-accident of birth-bruce dickinson
-aerosmith-dream on (live with orchestra versiyonunu da dinleyin mutlaka)
-helloween-if i could fly
-slash feat m. shadows-nothing to say
-alice cooper-poison
-marshall tucker band-running like the wind
-sonata arctica-shy
-rob halford & bruce dickinson-the one you love to hate
-w.a.s.p.-the crimson idol albümü *
-w.a.s.p.-cries in the night
kendileri ve ya ailelerinin alın teriyle kazanılmış parayı -temizlik vb. gerekli kişisel bakım dışındaki- kozmetik ürünlerine yatırmayacak kadar akıllı olduklarından kaynaklanan durumdur. zira akıllı insan gidip de tırnağın beyaz kısmını güzel gösterecek zımbırtısına varana kadar kozmetik denen merete para dökmemelidir.
eğer dışarıdan kendimi yönetebileceksem, kesinlikle sims.
bir kere doğru düzgün hastalık yok, kaza yok, bela yok(en fazla hırsız giriyor eve) bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar ölüm çeşidi var, azıcık yavşadığın herkesle sevgili olabiliyorsun platonik yok, eğitim sıkıntısı yok, sonrasında iş bulma sorunu yok, geçim sıkıntısı yok (para hilesi sağolsun) yok oğlu yok.
mis gibi hayat lan, bu yaşıma geldim utanmıyorum sims oynamaktan...
nasılsa kiril alfabesi biliyorum diye göğsümü gere gere seçmeli olarak almaya karar verdiğim, lakin ilk derste kiril alfabesinin kitap harfleri dışında bir de el yazısı kısmının olduğunu hesaba katmadığımı bana fark ettiren dil. ama el yazısı hoştur, şöyle bir sayfa filan yazdıktan sonra sanki elfçe gibi fantastik bir dilde yazı yazıyormuşsunuz hissi verir.
bugün uzun zamandır konuşamadığım yakın arkadaşlarımdan biriyle konuştum. aynı yaştayız, ikimiz de üniversite ikinci sınıftayız. notları çok iyi olduğu için iş teklifleri alıyormuş lan. ben hala aylak aylak geziyorum. çok dağıttım. kendimi acil toparlamam lazım. bunu düşünüyorum işte.
genelde bu gıcık özellik kızlarla özdeşleştirilir ya, bu özelliğe sahip erkekler olduğunu da gösteren erkektir. ayrıca hayal ürünü değil, gerçektir. *
(bkz: ben bunu da gördüm)