dün akşamki olayların gölgesinde kalan , lakin yaşanan küçük krizden daha önemli olan hadisedir.
imf ile davos zirvesinde masaya oturan başbakan, imf in özellikle iki şartını kabul etmeyip, imf'le görüşmeleri askıya almıştır. imf tarafından görüşmelere 10 günlük ara verildiği söylense de başbakan'ın şartlar karşısındaki sert tutumu geri adım atılmayacağın habercisi olmuştur. imf aradaki sürede yeni planlar hazırlayıp türkiye ile tekrar görüşme talebinde bulunacaktır.
belkide türkiye tarihinde ilk kez imf e baş kaldırmış, her şartlarının kabul görmeyeceğini uygun bir usluple söylemiştir. her fırsatta imf'ten şikayetçi olan anti-emperyalist gençliğimiz nedense bu olayı görmezden gelmiştir.
edit: sonunu düşünen kahraman olamaz. kendi koltuğunun derdine düşüp bugüne kadar imf veya benzer kurumlara, milleti adına kafa tutamayanlar tarihin tozlu sayfalarında kaybolmaya mahkum olmuştur. dün gece yaşananlardan sonra olmayan dış politik desteğini kaybeden erdoğan ve türk halkı bu işten karlı çıkmıştır.
başbakan'ın davos zirvesinde yaptıkları için israil safında yer tutanlerdır.
dün gece yaşanan olayın ardından hemen hemen tüm haber kanallarında bu konuyu tartışıldı sabaha kadar. olayın dış basındaki yankılarını gösteren diğer haber kanallarından farklı olarak ntv, cnn isral medyasından isimlerle konuştu sıcağı sıcağına. tahmin edersiniz ki durumdan pek memnun değiller. lakin hak vermeyen de yok değildi. çoğunluk bunun iki ülke arasındaki ilişkilere zarar verebileceği endişesi taşıyordu. bir kısmı ise perez-erdoğan tartışması değil moderatörün erdoğan'ı provake ettiği yönünde beyan belirtti. konumuzla alakalı olan ilk kısım. yani, başbakan'ın hareketinden rahatsız olanlar.
dün geceki olayları kısaca bir hatırlayalım;
son gazze saldırısı sırasında kaybedilen 1200 can ve gerçekleşen yıkımın sorumlusu olan israil kendi oluşturmadığı hiçbir barış planına razı gelmemişti hatırlarsanız. tek istediği, hamas'ın koşulsuz silah bırakmasıydı. buna karşın hamas ateşkes karşılığında başta ambargonun kalkmasını ve insani yardımların geçmesine olanak tanınmasını istiyordu. ve tabi ki israil elinde tutklu bulunan çocuklar, siviller, parlementerler konusu da vardı. başbakan erdopan dün akşam davos'taki panelde bunları sakin bir şekilde anlattı kendi söz sırasında ve barıştan yana olduğunu, bu konuda üzerine ne görev düşüyorsa türkiye olarak yapanbileceklerini söyledi. sıra perez'e geldiğinde ise , üslüb tamamen değişmiş, mimikler, el hareketleri ve ses tonu kabalaşmıştı. israil'li devlet adamı türkiye cumhuriyeti başbakanı'na yüksek sele azarlar gibi ve parmakla göstererek hitap etmeye başladı. saygısızlığın çıkış noktası zaten burası. her ne kadar toplantıdan sonraki açıklamasında bunun bir yanlış anlaşılma olduğunu söylese de panelde kendisini izleyen herkes niyetini ve tavrını görebilmişti. yaklaşık 25 dakika konuşan perez'den sonra söz alan tayyip erdoğan, perez tarafından kendisine yöneltilen suçlamalara ve eleştirilere cevap vermeye başladı. lakin moderatörün tavrı haliyle biraz can sıktı. perez konuştuğu 25 dakikanın çoğunda türkiye'nin tavrını eleştirmiş, yaptıklarının meşru olduğunu anlatmaya çalışmıştı. bun karşın eleştirilere ve suçlamalara muhatap olan tayyip erdoğan'a yeterli söz hakkı verilmemiş hatta sözü kesilmişti. ve en kötü sahne de moderatörün densiz bir şekilde başbakanın kolunu çekerek uyarma cüretinde bulunması oldu tabiki.
bu tip panallerdeki kaide, herkese eşit söz hakkı tanınmasıdır. bu yapılmadı. perez'in yer yer saygısızca hitapları ve süre aşımı engellenmedi ve kesinlikle sözlü dahi uyarılmadı. szö sırası erdoğan'dayken ise hem sözlü hem de fiili olarak engellendi kendisi. ve tepkisini koydu ortaya. toplantıyı terk etti. çıkışta yaptığı basın toplantısında ise bu hareketin israil halkıyla kesinlikle bir alakası olmadığının, sadece moderatöre tepki olduğunun altını özellikle çizdi.
olayı diplomatik kriz olarak görenler ve erdoğan'ı suçlayanlar nedense hiç bir şekilde perez'in tavrını ve moderatörün bir ülke başbakanına yaptığı saygısızlığı görmüyorlar. perez bile arayıp tavrının yanlış anlaşıldığını, niyetinin bağırmak olmadığını, yaşananlar için üzgün olduğunu söylemişken bizim içimizden bazılarının bu konuya değinmemesi oldukça tuhaf. hele ki moderatörün tavrı, yenilir yuturlu cinsten olmadığı halde, koyduğu tepki yüzünden başbakan'ı suçlamaya kalkanlar gerçekten anlaşılmaz. söylenenlere bakıyorum ve dün gece ntv ve cnn de dinlediğim israil'li basın mensuplarıyla aynı görüşleri savunuyor olmaları içimi acıtıyor gerçekten. diğer ülkeler de benzer tavırlar sergilese derim ki suç bizde, başbakan fevri davrandı. lakin kazın ayağı değişik. başta abd'li obama'nı danışmanı ve avrupa ülkeleri ilk şaşkınlığı üzerlerinden attıktan sonra moderatörün tavrının yanlış olduğu konusunda fikir birliği etmişlerdir. bütün bunlara rağmen içimizdeki israil'liler sadece yerel politikalar uğruna başbakanı insafsızca eleştirmeye devam ediyorlar.
israil'le aramızda hiç bir sorun olmaması bizzat perez'in ricasıdır olaydan sonra. amerika zaten bu konudaki tutumumuzun (gazze) evvelden de farkında idi. yani dün akşamki hareketin türkiye'den herhangi bir götürüsü olmayacak aksine sergilenen duruş uluslararası camiadaki saygınlığı arttıracaktır. türkiye'nin ezik bir ülke olmadığı, gereken yerde elini masaya vurabileceği, karşısındaki güç, dünyanın en büyük ülkeleri olsa dahi kendisine saygısızlığa tahammülü olmadığını dünya milletlerine göstermiştir.
olaya israil gözü ile bakanlar bunun seçim yatırımı olduğunu iddia etmekte diğer yandan. dün akşamki olay anlık gelişen, planlı olmayan, şartlara göre şekillenen bir hareketti. bugünkü metro açılışında söyleyecekleri seçim için olabilir başbakan'ın ama dün akşamkiler değildi. bunu bir çocuk bile farkedebilirken bizimkilerin özellikle saf ayağına yatması ve olayın boyutunu değiştirmek istemeleri tarafsız olamamalarındadır. israil medyasından daha çok eleştirenler, israil'liden daha çok israil'lidir.
işçi sınıfının kapitalist sistemlerde sömürülmesine sebep olarak din olgusunu gösteren marks, "bu dünyada ne kadar eziyet çekersen diğer dünyada o kadar huzur bulursun" inanışının işçi sınıfı üzerinde bir uyuşturucu etkisi yaptığını belirtmiştir. dini inanışları gereği hayatlarına isyan (tanrı ya isyan) etmeyen işçi sınıfı böylelikle bir koyun sürüsü haline gelmekteydi kendisine göre. sosyalist yaşam sistemi de bu tezi desteklemekte ve din olgusuna bu tarz nedenlerden dolayı karşı çıkmaktadır.( (bkz: marks) (bkz: engels)) dine karşı tutumun sebeplerinden biri de 20. yy'ın başlarına kadar gelen "ruhban sınıfının ezici üstünlüğü"ydü. sınıf ayrımına karşı çıkan bu sistem, rahiplerin elinden bu sınıf üstünlüğünü almış, dolayısıyla kendi kontrol mekanizmalarını tehdit edici bir unsuru ortadan kaldırmışlardır.
komünizm görünüşte işçi sınıfını savunmakta, hakları için mücadele etmektedir. taki iktidar olana, sistemi ele geçirene kadar. komünist sistem (parti olarak bahsedeceğim bundan sonra) işçi sınıfı ve onlarla beraber olan yoksul halkın desteğiyle iktidar olabilir. iktidara gelen parti haliyle öncelikli olarak işçi sınıfının sorunlarına eğilir ve bir müddet seslerini kesecek kadar tavizler verir. lakin en başta sınıf ayrıcalığını karşı bir sistem olarak görülen komünizm, parti üyeleri ve yöneticilerinin ayrıcalıklarını her daim korur. eşitlik vaadeden parti, iktidarında işçiler arasında eşitliği sağlar lakin bu eşitlik tüm nüfusa yansıtılamaz. her sistemde olduğu gibi ayrıcalıklarını kaybetmek istemeyen, sıradan olmak istemeyen kişiler parti yönetiminde de mevcuttur. parti yönetiminin dokunulmazlığı, elde ettikleri yüksek gelir, yaşayışlarındaki pozitif fark bir müddet sonra işçi sınıfının gözüne batmaya başlayacaktır. işte tam burada bir afyon olarak komünizmin kendisi devreye girmektedir. işçi sınıfını sadece söylemlerle, olmayan ama olmasından asla umut kesilmeyen eylemlerle uyutmak, susturmak için komünizm içeriğindeki her türlü afyon kullanılmaktadır. hatta ve hatta en baştan karşı çıktığı din olgusu bile zorda kalındığında birleştirici bir unsur olarak kullanılabilir.
velhasıl komünizm,birilerinin işçileri kullanarak iktidarı ele geçirebilmesi için ortaya servis edilen uyuşturucu niteliğindeki fikirler bütünüdür. iş bu yazıda yazılanlar komünizmin teorisini değil , bugüne kadar uygulanmış ve hala uygulanmakta olan pratiğini eleştirmektedir.
fkö'nün mevcut filistin topraklarının sadece %20'lik bir kısmında özerk bir yönetim kurmasına izin verilen, filistin halkını ve fkö nün bazı yöneticilerinin de karşı çıktığı sözde barış antlaşması.
yaser arafat bu görüşmelerde israil tarafının tyüm isteklerini kabul etmiş, karşılığında ise israil fkö yönetiminin özerkliğini tanımıştı.
israil'in amacı 87'de kendi kontrolündeki topraklarda (gazze, eriha) başlayan ve devam etmekte olan intifada'yı bitirmek, ve filistinlilileri birbirine düşürerek dünyaya kendisinin bir barış pıtırcığı olduğunu göstermekti.
anlaşmayla bölgede çıkabilecek islamcı ayaklanmalara müdahale yetkisi alan israil, böylelikle askeri gücünü geri çekmesiyle kaybedeceği avantajı da telafi edebilecekti.
başbakan'nın önceki gün yaptığı sert açıklama israil'den tepki gördü. yaptığımız katliamdan siz hesap soramazsınız, sizde kıbrısı işgal altında tutyorsunuz demeye getiriyorlar.
son derece aptalca yazılar yazan bir çok yazar(!) barındıran, elalemin sözlüğünde bilgi yarışı yapılırken, hala sidik yarışında takılı kalmış çocuklara yazar payesi veren, her daim sol framesinin anası tecavüze uğrayan uludağ sözlük oluşumundan tiksinti duyan kişinin haykırışıdır.
canımın sıkılması burayı çok ciddiye aldığımdan değil, aile olarak gördüğüm bir ortamın böylesine bozulmuş olması hiç değil (aile falan değil burası). başta yazarların birbirine düşmesinden haz duyan ya da polemiklerden menfaat (reyting) sağlayan yönetim olmak üzere, kendini bilmez bir sürü ipsiz sapsız adamın yazar sıfatıyla her gün usanmaksızın sıçması o kadar pis bir koku yaymıştır ki artık, buraya kusmaktan başka bir çarem yoktu. her insan midesi bulanır ve kusar, çok normaldir. siz sıçtınız, kötü koktu, ben de kustum. olay bu.
bugüne kadar verdiğimiz sözde(!) bağımsızlık mücadelesi yüzünden gereksiz yere elinizi kana buladığınız için, bizim yüzümüzden çocuk katili olduğunuz için, duruduk yerde soykırıma giriştiğiniz için siz değerli rus halkından, ayrıca, işi başından aşkın değerli kgb mensuplarından da bizlere karşı düzenledikleri tadından yenmeyen eşsiz suikastler neticesinde kaybettirdiğimiz vakit için özür diliyorum.
not: bu özür ermenilerden dilenenden daha anlamlıdır. *
01.12.2008 tarihinde uludağ sözlüğe musallat olan eksi sozlukk namlı kullanıcının yaptığı terbiyesizlik ve daha da beter olan moderasyonun buna göz yumması, yazar hesabının silinerek hasır altı edilmeye çalışılmaktadır.
küfürlü entrysi gammazlanan* ve akabinde moderasyonun dalaga geçer gibi * bahsi geçen kişinin yazarlığını onaylaması düpedüz, moderasyonun sözlük kullanıcılarına yaptığı bir saygısızlıktır. eksi sozlukk namlı kişinin tüm yazarlara küfürle dolu olan entrysini onaylamış ve bu enrtyle yazar yapmış moderasyon, kişiyi silerek sözde konuyu kapatmıştır. lakin ben ve benim gibi düşünen uludağ sözlük kullanıcıları bununla tamin olmamış, moderasyondan bir açıklama beklemektedir. sorun, yazarlara karşı yapılan ağır hakaretler ve edilen küfürler akabinde şikayet edilmesine rağmen moderasyondan biri veya birileri tarafında buna gözyumulması, kişiyi yazar statüsüne yükseltmesi olduğundan, en az o küfürleri yazan kişi kadar buna müsammaha edenler de kabahatlidir.
sözlük kullanıcılarından her fırsatta sorumluluk sahibi olmalarını bekleyenler, şimdi sıra sizde. bu olayın sorumlusu/sorumluları, benzer durumlarda bir yazarın yüz yüze geleceği yaptırımlara maruz kalmalıdır. yapılacak bu eylem, kullanıcıların sözlüğe ve yönetenlere saygısını pekiştirecektir. aksi halde kullanıcılar cevap verme şeklini kendileri belirleme hakkına sahiptir. ve bunun tüm sorumluluğu, bahsi geçen olaya neden olanlardadır.
Rekabet Kurulu'ndan bugün yapılan duyuruda, 9 Ekim'de yapılan toplantıda Turkcell iletişim Hizmetleri A.Ş.'nin mobil pazarlama hizmetlerinin sunumu için gerekli altyapı faaliyetleri pazarında münhasır uygulamalar yoluyla 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 6. maddesini ihlal edip etmediğinin tespiti için soruşturma açılmasına karar verildiği kaydedildi.
Duyuruda, kamuoyunun Rekabet Kurulu kararları hakkında bilgilendirilmesi kapsamında yapılan bu duyurunun, hakkında soruşturma açılan teşebbüslerin ya da teşebbüs birliklerinin 4054 sayılı Kanunu ihlal ettikleri, Kanun kapsamında ceza yaptırımı ile karşı karşıya kaldıkları veya kalacakları şeklinde yorumlanamayacağı vurgulandı.
SOSYAL Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK), Vakit Gazetesi Yazarı 76 yaşındaki Hüseyin Üzmez'in cinsel istismarda bulunduğu 14 yaşındaki B.Ç.'nin ruhsal sağlığının bozulmadığı görüşüne yer verilen bilirkişi raporuna itiraz edecek. SHÇEK avukatları, yasal olarak, halen kurumun koruması altında bulunan B.Ç.'nin ruhsal durumunu ortaya koyan bir raporla mahkemeye başvuracak.
SHÇEK avukatları, üç kişilik bir komisyon kurarak, bilirkişi raporuna itiraz dilekçesi hazırladılar. Rapora itirazın en geç yarın yapılacağı öğrenildi. Kurum avukatları, B.Ç.'nin koruma altındaki tavırlarından, uyku düzensizliklerinden, korkularından, yaşadığı travmadan yola çıkarak, bilirkişi raporunda yeralan hususlara karşı görüş bildirecekler.
Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, bu olayın ilk ortaya çıktığı günlerde dile getirdiği görüşlerinde bir değişiklik olmadığını söyledi. Çubukçu, "Olayda mağdur olan çocuktur. Hiç kimse aksini savunamaz. Toplumsal, vicdani ve hukuki açıdan kabul edilemeyecek bir fiildir. Korunması gereken çocuktur. Onun yüksek yararı için ne gerekiyorsa yapacağız. Haklarını korumaya ve çıkarlarını savunmaya sonuna kadar devam edeceğiz" dedi.
25.10.2008 tarihinde başımıza gelen elem verici bir olayla öğrendiğimiz gerçek.
pis kaka yazarın teki, yüzünü bile göstermeden, hemide belden aşağısı tutmaz haldeyken sözlükteki tüm hatunlarla çıkmış iddialara göre.
sözlükteki bekar ve arayış içerisinde olan eli yüzü düzgün yazarlarımızı yasa boğan bu olay kendilerinden utanmalarına vesile olmuştur.
valilikten gelen son dakika haberine göre boğaz köprüsünde toplu intihar eylemlerine karşı önlemler alınmış.
altına bazılarının önemle imza atmaları gereken cümle.
eğer pkknın şerefsiz, kalleş, tek amacı terör olan, uyuşturucu kaçakçılığından servet edinen, bu kazandığı paralarla aldıkları silahlarla türk askerine ateş eden orospu çocuklarından oluştuğunu düşünüyorsanız bunun da altına imza atarsınız.
yok öyle değil pkk kürtlerin bazı hakları içinmücadele eden gerilla örgütüdür diyorsanız, açtığınız kürtçe başlıklar da, girdiğiniz kürtçe entrylerde sözde kardeşlik adımlarınıza pek fayda etmez.
önce pkkdan farkınızı koyun ortaya, yukardaki tanımı kabul edin. sonra biz
, sizin kürtçe entry isteklerinizde art niyet aramayalım.
eşcinsel olmayan yani normal insanların, eşcinselleri sevmek zorunda olmadığını anlayamamış * homoların , kendilerine veya bir başka homo kankalarına laf söylendiği vakit saldırı moduna geçmeleriyle beraber ağızlarından ilk çıkan kelimenin homofobik olması.
homofobi; kişinin kendi cinsine ilgi duyma korkusundan kaynaklanan, eşcinsellere nefretle saldırma halidir. burda farkedilmek istenmeyen ince çizgi, eşcinsellere laf söyleyenler homofobi olduğu için mi yoksa gerçekten eşcinsel olanın bazı lafları hakediyor olması mı?
eşcinselleri sevmemek için bir insanda ibne olma korkusu olması şart mıdır? ya da herhangi bir insan sevmediği birşeyi , ona dönüşme korkusundan mı sevmez?
sözlükte artık boku çıkmış olan homoluk ve homofobi kavramları hakkında yazdığım son yazı olsun istiyorum lakin birileri sürekli bir şeyler kusuyor. ister istemez ben ve benim gibi düşüne yazarlar cevap verme zorunda hissediyor kendilerini. terbiye sınırlarını aşıp şahıslara hakaret boyutuna getiriyor bazı yazarlar homo avukatlığını. sözde aynı üslupla cevap veriyorla ama hakkında konuşuluan kişi ben fahişeyim şunu yaptım, bunu yaptım şeklinde yazılar giriyor ve diğer yazarlar bunu yüzüne söylüyor. ancak; homo avukatlığına soyunmuş kimi gizli eşcinsel yazarlar hiç bir yazarın homofobi olduğunu itiraf etmemesine karşın yazarlara alçakça hakaret edebiliyor.
homofobisi olmayan bir insana bu sıfatı yakıştırmak adice bir hakarettir. eşcinselleri sevmemenin tek nedeni bir gün ben de bunlardan biri olabilirim korkusu değildir. sözlüğü biraz okuyan kişi, homo avukatlarının yazdığı çirkin yazıları görünce anlar neden bazılarının homo sevmediğini.
dün tbmm başkanı köksal'ı makamında ziyaret eden baykal'ın konu hakkındaki görüşmeler sonucunda dile getirdiği düşüncesi.
yeni anayasa hazırlanması çalışmalarında faydalı olabilicek, köksal toptan tarafından önerilen, mecliste grubu olan partilerin eşit sayıda vekille temsil edileceği bir komisyon kurulması çağrısı chp genel başkanı baykal tarafından açık bir dille reddedilmiştir.
akp'nin laklik karşıtı odak olarak gösterilmesi ve bu konudaki anayasa mahkemesi kararını, ayrıca kapatma davasına vesile olan türban kararını sebep göstererek ak parti'yle bir araya gelmelerinin mümkün olmadığını söylemiştir.
ülkenin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu, 80 darbesiyle dayatılan anayasanın yetersiz olduğunu her platformda belirten baykal, nedense bu konuda ki uzlaşma çağrılarına sessiz kalmayı tercih ediyor. açık açık biz bunlarla uzlaşamayız diyebiliyor daha görüşmeler bile başlamamışken.
iktidarın her ağzından çıkana hayır demeyi muhalefet sanan chp zihniyeti bir kez daha kendini göstermiştir ki asıl uzlaşmacı olmayan taraf kendileridir. daha önce de kendilerinden randevu talep eden akp'li bakanlarla görüşmemişlerdi.
bu ülkenin düzgün bir iktidara olduğu kadar, düzgün bir muhalefete de ihtiyacı olduğu artık aşikardır. hükümetin kararlarını, işteyişini, uygulamalarını beğenmeyebilir muhalefet ki zaten bunları eleştirmek görevidir. ancak sadece eleştirerek, kürsüden konuşarak gidişata pek faydası dokunmayacağını anlaması gerekiyor deniz baykal'ın artık. sorunlar komisyonlarda çözülür, şikayeti olan bunu komisyonlarda dile getirir, araştırılır, çözüme gidilmeye çalışılır. köksal'ın önerdiği komisyon bu konuda bir ilktir nedeyse. partilerin eşit oranda temsil edileceği bir komisyon teklif etmesine rağmen, baykal " onlar laik değil, nasıl uzlaşacağız onlarla" diyebilmiştir. zaten sıkıntının da burda olduğunu anlayamamış baykal. herkes aynı görüşte olsa, belli fikirler savunulsa komisyona ne gerek var? arada fikir ayrılıkları var ki ortak paydada buluşulması için komisyonlar kurulur, toplantılar düzenlenir. demokrasinin gereği de budur zaten.
otobüste ibnelik yapan yolculara gereken eylemi gerçekleştiren lakin farklı platformlarda yanlış tanıtılan, sanki bir canavarmışcasına bahsedilen güzel insanların haklarını savunmak için, ezilmeye başkaldırmak için kurdukları dernektir.
her konuda saçma da olsa diyecek bir şeyler bulan deniz baykal'ın böylesine mühim bir konuda hiç bir beyanat vermemiş olmasıdır.
sahurda çok yemek uykusuzluk yapar,
rahatsız eder,
şişkinlik yapar,
vucut o kadar yemeği yakamadığı için kilo yapar,
karabasan gelir,
çarşafa ekmek dökersen şeytan öper
gibi açıklamalarını heyecan içinde beklemekteyiz.
medyada hükümet aleyhine çıkan her yazıya, doğruluğunu araştırmadan balıklama dalan baykal, bakalım kendisine yapılan bu çağrıdan etkilenip bir açıklama yapacak mı? **
belli belirsiz kişilerce yapılacak olan misilleme eylemleri öncesinde sözlük yönetimine yapılan uyarıdır.
sol tarafın anasını ziken, ne olduğu belli olmayan lehçelerde açılan başlıklar bir an önce durmaz veya durdurulmazsa;
elime alacağım lazca, rumca, abazca, gürcüce* dillerinde ki tüm kaynaklarla sözlüğe kelimorik ** bir saldırı düzenleyeceğimi alenen ilan ederim.
edit: iptal olmuş eylemdir. sol frame kendine gelmiştir. gerekli önlemlerin alınmasını sağlayanlara teşekkür ederiz.
star gazetesi yazarı şamil tayyar'ın bugünkü haberidir.
baykal'ın 99 seçimleri sonrasında işsiz kalması neticesinde para kazanmak için borsaya girmiş. lakin borsada oynadığı kağıtlar ve beraberinde kişiler mide bulandıran cinsten.
nuh çimento hisseleri de alıp para kazanan baykal, 3 kasım 2002'de bu şirketin sahibini 1nci sıradan kayseri milletvekili seçtirmiş.
fonlarını aldığı iş bankasının 4 yönetim kurulu üyesinin de chp, yani baykal tarafından atandığı noktası da var.
en ilginç olanı ise, bu atadığı 4 yönetim kurulu başkanından biri olan enis tütüncü'nün şöförü ve enis tütüncünün eşinin sekreterinin baykallar'a ait olan iş bankası farabi şubesindeki hesaplarından hisse tahvil alımları yapmış olmaları.
ayrıntılar için; http://www.stargazete.com...in-borsa-oyunu-129548.htm
kaç zamandır bu sözlükte yazmaktayım, bu baykal'ın servetinin kaynağı ne diye. sanırım soruma kısmen cevap alabildim. geri kalan cevapları da baykalın vermesini isterim. dengir mir mehmet fırat verecek yoksa onun yerine.*.
son günlerde eşcinsel * fahişelerin 3 büyük sözlükte de revaçta olmasından dolayı, kendilerine ilginin azalmış olması ve bunun da ekonomilerine yaptığı kötü etkiden duydukları rahatsızlıktır.
bu emekçi arkadaşların yakında taksim meydanında ellerinde, üzerine slogan yazılı şişirilmiş prezervatiflerle yürümeleri olasıdır.
yaşadığı toplumdan kopmuş, halka ve değerlerine saygısız kişilerin, sırf kendi seçimlerini desteklemiyor diye türk halkına taktığı lakap.
elit azınlık menfaatlerinin köpeği olmuş kendini bilmez kimi gençler, hallerine bakmaksızın halka çamur atmatadırlar. birilerinin alternatifsiz olmasını, sürü söylemi olarak nitelendiren bu kitle, her nedense bu ezberi bozacak bir lider alternatifi sunamamaktadır halka. bu da onların ne kadar zavallı olduklarını göstermektedir.
rte'nin* karşısına aday çıkaramayıp ordudan medet uman bilinçsiz güruhtan başka ne beklenir ki zaten.
bu pasif eşcinsel yani halk arasındaki söylenişiyle ibne insanlar sırf ibnelik olsun diye dine , inanana, çoğunluğun saygı duyduklarına, seçilmişlere bok atmaktan aşırı haz duymaktadır. kendilerine karşı herhangi bir düşmanlık belirtisi gösterilmese bile bu ezikler herkesin kendilerine karşı düşmanca hisler beslediğini düşlerler.
toplumdan dışlanmışlıklarının intikamı olarak görürler bu değerlere saldırma eylemini.
isterler ki, bütün bu hakaret ettiği insanlar * gelsin bunu bir güzel rahatlatsın. o yüzden insanları kızdırmak isterler, yani bütün bunların altında yatan tek gerçek; bunların *liğidir.**.
not: yukarıdaki entry fikir ve düşünce özgürlüğü ilkesine sığınarak yazdım. hakaret yoktur, eleştiridir sadece.
bir takım vatansız, kişiliksiz ve de şerefsiz bünyelerin pkk ile çeşitli yollardan mücadele edenleri faşist olarak betimlemesidir.
hayır, anlamadığım nokta ne yapmalı bu vatanın evladı, mücadele etmeyip bu ibnelere çiçek mi uzatmalı? adı üstünde terör bu, gerektiğinde en ağır şekillerde kendini meşru bir şekilde savunma hakkını doğurur. bu terör belasının sadece sosyal ve siyasal yollardan çözüleceğini sanmak tam bir gerizekalılık örneğidir. silaha çiçekle karşılık veremezsin, üstelik silah masum halka çevrilmişken, vatanın birlik ve beraberliğini tehdit ederken.
sosyo-ekonomik ve siyasal mücadelenin yanısıra elbette ki silahlı mücadele de yapılmalıdır. ta ki bu ibnelerin kökü kazınıncaya, memleketimin halkları huzur buluncaya kadar.
ille de buna faşistlik diyen çıkarsa ki çıkacaktır, severek kabul ederim bu sıfatı. eminim ki milyonlarca kişi bu sıfattan yerinmeyecektir.
sonuç olarak pkk bir terör örgütüdür, gereken her türlü mücadele yapılmalıdır. bunun adı faşistlik değil vatanseverliktir. vatan anlayışları farklı olan piçler bu haklı mücadeleyi güya karalamak için her türlü yaftayı yapıştırmaya hazır beklerler. onlara buradan en içten küfürlerimi göndermekten başka bir şey yapamıyorum. umarım bir gün gerçek hayatta ya da dağda * karşılaşırız.