ilkokula giderken buyuk kuzenim tarafindan defalarca taciz edildim. oyun gibi geliyordu her sey. simdi bunu kendime bile itiraf etmekte gucluk cekiyorum. bir erkek olarak bunlari yasamayi kendime yediremiyorum. buyuyunce kurtulduk ama biz. ya kadinlarimiz ne yapsin? 70 yasina da gelse orospu cocuklarindan kurtulamiyorlar.
tüm yaptığı bütün gün sözlükte takılıp, karşı cinsle mesajlaşmak olan insanlar tarafından itin götüne sokulmaya çalışılıyor.
hayır sevmem etmem ama savunuyor gibi görünüyorum adamı.
biraz önce kelimelik oynarken rakibim adını yazdı.
her yerde karşıma çıkmak zorunda mısın dedim ve teslim oldum.
aklım için imkansızsın ama kalbim dikkate almıyor bunu. seni düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi.
yeniden hayatımda olmak istediğini söylediğinde başka birisi var diyen kafamı sikeyim. ama demeseydim ne olacaktı ki? uzun vadede yine hüsran. şimdi geldim desem kocaman açarsın kollarını biliyorum. ama bir kez daha denemeye cesaretim yok.
yazmaya başladık yine... hadi bakalım.
1949da slovenyada doğdu. doktorasını felsefe ve özellikle de alman idealist felsefesi konusunda yaptı. 1960ların sonlarında psikanalize ve lacan düşüncesine yakın ilgi duyduğu için, 70lerde parise giderek jacques alain-miller ile psikanaliz alanında çalıştı. 1980lerde kendisi gibi lacancı psikanaliz konusunda çalışan mladen dolar, alenka zupancic ve renata salecl gibi isimlerle oluşturduğu ljubljana okulu, avrupanın entelektüel çevrelerinde etkili olmaya başladı. zizek halen ljubljana üniversitesi sosyoloji enstitüsünün kıdemli araştırmacısı ve ljubljana teorik psikanaliz topluluğunun başkanıdır; ayrıca avrupa lisansüstü okulunda profesör, londra üniversitesi birkbeck beşeri bilimler enstitüsünde de uluslararası yönetici olarak faaliyet göstermektedir.
evet. örneğin, sen benim için sadece küçük bir çocuksun. diğer küçük çocuklardan hiçbir farkın yok benim için. sana ihtiyacım da yok. aynı şekilde, ben de senin için dünyadaki yüz binlerce tilkiden biriyim sadece. bana ihtiyaç duymuyorsun. ama beni evcilleştirirsen eğer, birbirimize ihtiyacımız olacak. sen benim için tek ve eşsiz olacaksın, ben de senin için.
..beni evcilleştirirsen eğer, yaşamıma bir güneş doğmuş olacak. senin ayak seslerin benim için diğerlerinden farklı olacak. ayak sesi duyduğum zaman hemen saklanırım. ama seninkiler, bir müzik sesi gibi beni gizlendiğim yerden çıkaracaklar. şu ekin tarlalarını görüyor musun? ben ekmek yemem. buğday benim hiçbir işime yaramaz. bu yüzden de bu tarlalar bana hiçbir şey hatırlatmazlar. buna üzülüyorum. ama sen beni evcilleştirseydin, bu harika olurdu. altın renkli saçların var senin. ben de altın renkli başakları görünce seni hatırlardım. ve rüzgarda çıkardıkları sesi severdim..
sustu tilki ve uzun bir süre küçük prensi izledi.
senden rica ediyorum. lütfen beni evcilleştir! dedi.
elbette dedi küçük prens. ama pek fazla vaktim yok. yeni arkadaşlar edinmem ve birçok şeyi anlayabilmem gerekiyor.
sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin dedi tilki. insanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. her şeyi dükkandan hazır alırlar. ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!
ne yapmam gerekiyor peki? diye sordu küçük prens.
çok sabırlı olman gerekiyor. önce çimenlerin üstüne, biraz uzağıma oturmalısın. ben gözümün ucuyla seni izleyeceğim, sen hiçbir şey söylemeyeceksin. sözcükler yanlış anlamalara neden olurlar. ama her gün, biraz daha yakına gelebilirsin.
ertesi gün küçük prens yine geldi.
her gün aynı saatte gelmelisin dedi tilki. örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım. mutluluğun bedelini öğrenirim.
böylelikle küçük prens tilkiyi evcilleştirdi. ve ayrılma vakti geldiğinde ah! sanırım ağlayacağım dedi tilki.
bu senin hatan dedi küçük prens. ben sana zarar vermek istemedim. seni evcilleştirmemi sen istedin.
doğru, haklısın dedi tilki.
ama ağlayacağını söyledin!
evet, öyle.
o halde bunun sana hiçbir yararı olmadı.
hayır, oldu. buğday tarlalarının rengini gördükçe seni hatırlayacağım...
insanın her okuduğunda mı tüyleri diken diken olur, her seferinde mi ürperir içi?
ha bir de sonunda acaba çiçeğe ne oldu sorusu vardır ki, oturup dakikalarca düşündürür insanı buğulu gözlerle... sahi, sahi, yoksa koyun çiçeği yedi mi?
türk edebiyatının tartışmasız en büyük isimlerinden biridir. anlatımı o kadar güzel, dili o kadar sadedir ki herkes anlayabilir. yaptığı doğa tasvirlerine başka hiçbir yazarın eserlerinde rastlayamazsınız.
şu sıra solunum yetmezliği nedeniyle yoğun bakımdadır.
1963 yılında henüz saçları ve müzikleri bile dünyada tartışma konusuyken, the royal variety show'da şöyle bir espri yapıp salonda oturan kraliçeyi nakavt etmiştir.
"sizlerden bir ricam var, ucuz koltuklardakiler alkışlasın lütfen, diğerleri mücevherlerini sallasa da olur."
mücevherler içindeki kraliçe ne yapacağını şaşırıp gülerek etrafa bakınmıştır.