tribün dersi verdiğimiz çekirdekçi turuncuların ve tantunici oğlanların çamur atmak için çabaladığı takım. ne derseniz deyin bir adana demirspor olamadınız lan, olamayacaksınız da, ezikler...
takım: onurlu insanların takımı. adana'nın kralı. adana'nın yüzde doksanının gönül verdiği bir destan. eziklerin düşmanı.
erkekler için bir ikna olma aşamasının olduğu eylem. o aşamayı geçince hemen yelkenleri suya indiriyor, evleniyorsun işte. bugün vatan gazetesinde okuyunca aklıma geldi http://pazarvatan.gazetev...0337#.UWpgbJJBfLw.twitter
adana demirsporludur sözünün herkes tarafından ne kadar doğru olduğunu anlayacağı maç. anonim şirketi mensuplarının içlerindeki acıyı anlayabiliyorum ama ne yapalım bu böyle. bu şehir demirsporludur aga. bunu bilir, bunu söylerim.
her yerde demirsporlu olacak ayrıca... stadın her yerinde binlerce demirsporlu olacak. ayrıca
rok ve ekibine vermiş olduğu tarihi ayardan sonra sempati duyduğum, takdir ettiğim insan. söyledikleri bana dürüst geldi, "ben buyum" diyor. gerçekten takdire şayan.
adana demirspor taraftarı olduğunu düşündüğüm radyocu. hayata baktığı pencereye bakınca, en azından sempatisi var gibi...eğer bizdense buradan selam eder, kendisine göndermek üzere bir tane çubuklu formayı kargoya vereceğimi belirtmek isterim.
Yılbaşı günlerinin kendine özgü klişeleri vardır. iyi bir yıl temennisi onlardan biridir misal. Yeni bir yılda bir şeylerin değişmesi, daha güzel bir yıl yaşama arzusuyla yapılır bu klişeler. Bende bu yazımı klişelerle dolduracağım. Adet yerini bulsun diye...
Her yılbaşı yaklaştığında, ana haber bültenlerine haber yapılması için en klişe yoldur muhabirin eline mikrofonu alıp sokaklara çıkması...O malum sorudur elbette sorulan: Yılbaşı ikramiyesi size çıksa ne yaparsınız?
Verilen cevaplara dikkat edin: "Ev alırım, araba alırım, yardım ederim fakir insanlara..." Bunların dışına pek çıkmaz. Düşünün trilyonlarınız var ama siz ev almayı hayal ediyorsunuz, araba almayı düşlüyorsunuz ve fakir insanlara yardım etmeyi düşünüyorsunuz. Klasik anlamda herkesin hayal edebileceği şeyleri hayal ediyorsunuz yani, bu ne demek biliyor musunuz?
Biz hayal kurmayan bir toplumuz. Hayallerimiz yok. Olsa bile hayallerimiz bile birbirine benziyor, ev almayı düşlüyoruz, araba almayı istiyoruz ve hani madem o kadar param var, gidip yardım edeyim fakir insanlara diyerek de vicdanlarımızı rahatlatıyoruz. O büyük ikramiye bize çıkmıyor elbette, tekrar o hayalsiz dünyamıza devam ediyoruz.
Hayal kurmayan insanlar ölmüştür. Düşünsene! Bir hayalin yok. Hayatta yapmayı istediğin, seni kamçılayan bir motivasyon aracın yok. En büyük eğlencen TV'de saçma sapan insanları izlemek, dedikodu yapmak, koşuşturmaca içerisinde bir yaşam sürmek...
Şu an insanlığın kullandığı her türlü teknoloji, eser, araç gereç bir zamanlar hayaldi. 2012 yılında Felix denilen bir adam çıkıyor uzaydan Dünya'ya atlıyor. Uzay la uzay. insanlık sınırlarını zorluyor, bunu büyük bir riski göze alarak başarıyor üstelik. Milyonlarca insana belki de mesaj veriyor: "Sizin hayalleriniz bile benim yapacaklarımın yanından geçemez" diyor. Hayalsizliğe gömülmüş insanlığın beynine balyoz gibi inerek ilham veriyor.
işin garip tarafı bu kadar gelişmelere rağmen binlerce yıl önce "Mısır Piramitleri" "iskenderiye Feneri" gibi insanlığa büyük eserler vermiş insanların hayallerinden ve yaşama tutkularından çok uzağız. En büyük paradoksumuz da bu...
Bizler hayallerimizden uzaklaştıkça, hayallerimiz sıradanlaştıkça aslında yaşamdan ve hayatın güzelliklerinden de uzaklaşıyoruz.
Yavaş yavaş ölüyoruz sonra vesselam.
Hayallerimizi öldürmeyelim. Düşlerimizi çalmalarına izin vermeyelim. Onları yitirirsek her şeyimizi yitirmiş oluruz zira. Buna izin vermeyelim.
Düşlerimiz zenginleşsin...2013 yılında bir şeyler değişsin artık...
Bir süredir drama dersleri alıyorum. Kısa bir süredir de bir proje kapsamında "drama eğitmeni" olarak çocuklara dersler veriyorum. Çocuklar drama etkinliklerinde çok eğleniyorlar. Ben de eğleniyorum. Onlar eğlenirken kendilerine dair de gözlem yapma şansı elde ediyorum. Zira drama etkinlikleri çocukların iç dünyalarına dair birçok ipucu veriyor. Hangi sosyal çevreden geldiklerini, ailelerin çocuklar üzerindeki etkilerini, çocuğun potansiyelini, ruh hallerini, kendilerini, duygularını, yeteneklerini görme fırsatı yakalıyoruz.
Yapmış olduğum gözlemlerde şunu görüyorum: Çocuklar oyun oynamayı bilmiyorlar. Oyundan kastım nitelikli bir oyun. Evet hâlâ - sayıları her ne kadar son zamanlarda bilgisayar oyunlarının yaygınlaşmasıyla azalmış olsa da- çocukları sokakta oyun oynarken görmek mümkün. Lakin benim kast ettiğim şey bu değil.
Çocuklar anneleriyle babalarıyla oyun oynamıyorlar. Çocuğa yüzlerce oyuncak almak çocuğa iyilik etmek değildir. Çocuklar bir sopadan direksiyon yapabileceklerini bilmiyorlar misal. Bir şeyi oyunlaştırma konusunda sıkıntı çekiyorlar. Kafalarından basit bir oyun üretemiyorlar.
Çoraptan bebek yapan o annelere, telden araba yapan o babalara ne oldu bilmiyorum. Böyle giderse o çocukların gelecekteki psikolojisini düşünmek dahi istemiyorum. Çocuğunuza gidip çuvalla oyuncak alacağınıza onunla beraber vakit geçirerek yapacağınız bir oyuncak onun dünyasında çok daha büyük bir yer edecektir.
Egosuz, kendi halinde bir insan. öyle olduğu için yüz binlerce insan tarafından okunuyor. samimiyetine inanıyorum. lakin şöyle bir şey var, pucca'yı hiç okumadığı halde ona burada laf atanları anlamıyorum ben. hiçbir şekilde okumamış ama burada pucca hakkında yazıyor, atıp tutuyor, ilginç. bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak sanırım bu olsa gerek.
kendisinin dünya güzeliyim ben gibi" bir şey söylediğini de hiç anımsamıyorum. burada illa bir çamur atayım da izi kalsın mantığıyla saçma sapan yorumlar yapmak da ayrı bir konu...
okuyoruz vesselam. samimiyetiyle de her daim okutturacak olan samimi insan...