hainorkinos
485 (mtv icon)
üçüncü nesil yazar 2 takipçi 24.30 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    bekaret kadının namus simgesidir

    108.
  1. kadini, eger sizi tamamladigi,guzelligi sizde hayranlik biraktigi, birlikte gecirdigin zamani anlamli kildigi,zekasi,kisiligi,nesesi,sicakligi ,icin sevmiyorsan..

    o zari gotune sok arkadasim. belki bir gun senin gibi adamin biri kalkar seni sikerde ibne bakireymis diye sevinir.
    3 ...
  2. ilk defa devlet kuracaklara tavsiyeler

    21.
  3. mumkunse turkiye'den uzakta kur.cirkeflik,çiğlik,koyunluk,fasizanlik,kadercilik,bagnazlik bulasmasin.
    1 ...
  4. ben sana mecburum

    37.
  5. citroen

    41.
  6. hollandali bir yahudi andre citroen'in sahibi oldugu ilk uretimine 1902 de baslamis bir fransiz araba markasi.
    bmw nin ucak motoru ureterek baslamasi gibi citroen fabrikasi ilkin v biciminde bir disli cark ureten bir kurulusken otomobil uretimine doner. sembolunun v olmasi oradan gelir.
    1 ...
  7. weeds

    31.
  8. ingilizce esrar'a mariuana'ya verilen isimdir.yurt disina cikarsaniz kelimeyi kullanirken dikkat edin.
    0 ...
  9. babiali

    1.
  10. aslen osmanlinin kendi seciminden cok, avrupa baskentlerinde osmanli hukumetlerine uygun bulunan adlandirmadir.
    kremlin ya da beyaz saray gibi ifadelerin osmanlica karsiligi gibi dusun, fakat osmanlinin kendi algisi soz konusu oldugunda asla boyle yuksek bir cagrisim merkezi degildir.
    bab-ihumayun,bab-isselam,bab-iseaade yanisira bab-imesihat( seyhulislam ofisi),sadrazamin konagi ise bab-iali diye cagrilir. oysa 17 yy kadar sadrazaminda,seyhulislaminda,istanbul kadisininda yerlesik bir ofisi yoktur.
    bab-iali daha cok basin-yayin cagrisimi uyandirir insanlarin belleginde, cok kisa bir sure oncesine kadar ( ikitelli civarina gecmeleri 1900'lerin son cegreginde olur)turkiye de medyanin bulundugu bolge babiali diye cagrilirdi.
    1 ...
  11. abaküs

    17.
  12. orjinali ibranice "toz silmek" anlamindaki abak'tan gelir.yunancaya gecerken "abakos" olmus,onunda anlami uzerine yazi yazilan kum yuzeydir. eski insanlar yuzeye kum dokup parmaklarla sekillerdirme yontemiyle hesap yaparlarmis.
    0 ...
  13. agora meyhanesi

    28.
  14. hani olur da merak eden olursa,simdi yerinde yeller esiyor. fakat bir zamanlar soyle bir yermis..http://istanbuluntarihi.com/images/agora.jpg
    1 ...
  15. 29 ekim 2011 törenlerinin iptal edilmesi

    132.
  16. "deprem felaketine duyarlilik diye pazarlanmaya calisilan eylem" diyecem ama ne yas ilan etmissin ne futbol maclarini iptal etmissin ne de tv deki eglence programlariyla dizileri??? bu ne perhiz bu ne lahana tursusu!
    2 ...
  17. sözlük yazarlarının itirafları

    35032.
  18. hep merak ediyordum bu baslik niye bu kadar ilgi goruyor diye, meger formattan kacip , kafana gore takilmak icinmis bu baslik..hic uyarmiyorsunuz.

    cok alindim gencler!
    7 ...
  19. 2010 daki yüzde 9 sonrası 2011 de yüzde 7 büyümek

    36.
  20. fikret baskaya yazmis , akpliler okusun ;

    son dönemde tüm sorunların çözümünün anahtarı, tüm dertlerin devası olarak sunulan, ‘gerekliliğinden’ ve ‘kesinliğinden’ de asla şüphe edilmeyen ekonomik büyüme nedir? aslında ekonomik büyüme, ilerleme, modernleşme, kalkınma... gibi kavramların gerisindeki reel bir karşılığı olan asıl kavramdır. başka türlü ifade edersek, ilerleme, modernleşme, muasır medeniyet seviyesini yakalama, kalkınma... söyleminin derin çekirdeğini ekonomik büyüme denilen oluşturuyor. bir ülkenin kalkınması, ilerlemesi, modernleşmesi için ekonomik büyümenin vazgeçilmezliğinden şüphe edilmiyor... büyüyor, ilerliyor, modernleşiyor o halde kalkınıyor velhasıl işler yolunda... şeklinde genel-geçer bir anlayış hâkim. bir şeyden şüphe etmemek, tartışmamak, onu yeniden düşünmemek, o şeyin bir inanç kategorisi haline geldiği durumda mümkün oluyor. o kadar ki, şimdilerde ekonomik büyüme burjuva uygarlığının dini haline gelmiş durumda. eğer yüksek oranlı ve istikrarlı bir büyüme gerçekleşirse, yoksulluğun ve işsizliğin sorun olmaktan çıkacağı, sıkıntıların aşılacağı, işlerin yoluna gireceği, toplumsal refahın gerçekleşeceği, huzura erileceği söyleniyor.

    küresel oligarşinin ve küresel plütokrasinin sözcüleri, politikacılar, devlet ricâlinin yükseklerindekiler, akademi taifesi ve medya’nın yazar ve yorumcuları, bıkıp-usanmadan büyüme marşını söylüyor. sadece söylemiyor herkesin söylemesi için de yoğun çaba harcıyorlar. ekonomik büyüme denilen gerçekten tüm insânî ve toplumsal sorunların çözümünün sihirli anahtarı mıdır? bir ekonomi yılda ortalama %3 oranında büyürse, 23 yılda, %5 oranında büyürse 14 yılda gsyh ikiye katlanır. dönemin sonunda insanların durumunda aynı oranda bir ‘iyileşme’ gerçekleşir mi? eğer gerçekleşmiyorsa neden gerçekleşmez? ekonomik büyüme ısrarla ileri sürüldüğü gibi işsizliğin panzehiri midir? eğer öyleyse neden onca büyümeden sonra işsizlik oranları dünyanın her yerinde artmaya devam ediyor? eğer ekonomik büyüme yoksulluğun panzehiriyse, onca büyümeye, onca ‘zenginleşmeye’ rağmen neden yoksulluk ve sefalet çığ gibi büyüyor? ekonomik büyüme eşittir kalkınma diye bir şey mümkün müdür? ekonomik büyüme birilerini [küresel oligarşi] hızla zenginleştirir, başkalarını da [çoğunluk] hızla yoksullaştırırken, neden doğal çevre tahribatı da büyüyor? öyleyse, bu çelişik durumun, gösterilen hedefle ulaşılan yer arasındaki uyumsuzluğun sebebi nedir? hedef neden sürekli şaşıyor ve şaşmak zorunda?

    sorunların, çelişkilerin, olumsuzlukların, saçmalıkların gerisinde, kapitalizmi yok saymak yatıyor. kapitalizmi yok saymak da büyük ölçüde ‘ekonomik teori’, ‘ekonomi bilimi’, ‘saf iktisat’ [économie pure] denilen sayesinde mümkün oluyor. aslında üniversitelerde bilim diye okutulan iktisat teorisinin misyonu ve varlık nedeni, şeylerin neden ve nasılını bilince çıkarmak değil, şeylerin üstünü örtüp, anlaşılmasını engellemektir. i̇deolojik safsataları hikmetinden sual olmaz saf bilim saymakla ilgilidir. oysa, iktisat bilimi denilip-yüceltilenin bu dünyanın gerçekliğiyle ilgisi sadece tevatürden ibarettir. eğer siz kapitalizmi yok sayarsanız, onu adıyla çağırmaktan özenle ve ısrarla kaçınırsanız, yeryüzünün efendilerinin ağzıyla konuşursanız, olup-bitenlere dair gerçeği söylemeye yanaşmazsanız, ekonomik büyümeyi kalkınma, ilerleme, vb... olarak sunabilirsiniz ama bu, yaptığınızın reel bir karşılığı olduğu, bir kıymet-i harbiyesi olduğu anlamına gelmez.

    kapitalizm, büyüme ve zenginlik üretiyor, ama onun sonucunda sorunların çözülmesi gerekmiyor... tam tersine ekonomik büyümeyle birlikte insânî, toplumsal ve ekolojik sorunlar da büyüyor. zira orada söz konusu olan sermayenin büyümesidir. başka türlü ifade edersek, sermayenin genişletilmiş ölçekte yeniden üretilmesidir ki, her ileri aşamada sosyal ve ekolojik kötülüklerin de büyümesi, işlerin sarpa sarması kaçınılmazdır. o halde neden öyle oluyor? devasa zenginlik artışına neden akıl almaz bir yoksulluk, sefalet ve doğal çevre tahribatı eşlik ediyor? ekolojik sorunlar neden derinleşiyor, insânî değerler neden aşınıyor, neden derin bir anlam kaybı ortaya çıkıyor, dünya neden her geçen gün daha da yaşanmaz hale geliyor? velhasıl bindiği şu alâmet insanlığı nereye taşıyor? ufukta bir şey görünüyor mu? eğer görünüyorsa neye benziyor? her hangi bir insânî-toplumsal süreci tahlile giriştiğinizde, bir dizi neden sıralamak adettendir ama o kadarı olup-biteni yetkin bir şekilde kavramanız, bilince çıkarmanız için yeterli değildir. bir nedenler hiyerarşisi oluşturmanız, bütün nedenler içinde asıl nedeni tespit etmeniz de gerekir. bu yüzden olup-bitenleri, yaşanan süreci yetkin bir tarzda anlamanın, bilince çıkarmanın yolu, kapitalizmi anlamaktan geçiyor ki, zaten anlamak aşmaktır denmiştir...

    kapitalizm, ücretli emek sömürüsüne dayanan, yegane ereği kâr etmek, ve kârı artırmak olan, canlı olan her şeyi ölü nesnelere, metalara dönüştüren, kullanım değerinin yerini değişim değerinin aldığı, var olabilmek ve varlığını sürdürebilmek için sürekli büyümek zorunda olan, toplumun temel üretici güçlerinin ve yaşam araçlarının dar bir sermaye sınıfının elinde olduğu, her türlü ahlâkî değere yabancılaşmış [ahlâk dışı değil ahlaksız], parasal ve maddi olan, hesaplanabilir-ölçülebilir olan dışında hiçbir insanî değere itibar etmeyen, eşyanın onu üreten insandan daha değerli sayıldığı, ekonomik olanın politik sosyal ve kültürel olanın önüne geçtiği, araçlarla amaçların ters-yüz olduğu, öküzün arabanın arkasına koşulduğu... tuhaf bir uygarlıktır... bilindiği gibi, kapitalizmin ayıbını örtme işi de burjuva düzenini bir dünya cenneti [tarihin sonu...] suretinde sunabilmek için uğraşıp duran, başta iktisatçı uleması olmak üzere, bilimi kendilerinden menkûl ‘sosyal bilimciler’ denilen taifeye, burjuva ideologlarına, kapitalist yağma düzeninin akıl hocalarına düşüyor. bu pis misyonun taşıyıcıları arasında ‘sert bilimler’ arasında olduğu iddia edilen ‘saf iktisadın’ özel bir yeri olduğu da mâlûmdur. i̇lerleyen sayfalarda bu bağlamda yapacağımız açıklamalara temel oluşturmak üzere, kapitalizmin kör mantığına dair bazı kısa hatırlatmalar yapmak yararlı olabilir.

    kapitalizm veya aynı anlama gelmek üzere kapitalist üretim süreci, insanları üretmek ve yaşamak için gerekli olan araçlardan mahrum ederek, toplum çoğunluğunu mülksüzleştirip-proleterleştirerek sermaye biriktirmek, sürekli biriktirmek, her seferinde daha çok biriktirmektir. başka türlü ifade edersek, kapitalist üretim tarzı, ücretli emek sömürüsüne [artı-değer sömürüsüne] dayanan, yegane ereği artı-değer [kâr] kütlesini ve oranını sürekli büyütmek amacıyla metalar [mallar] üreten bir sistemdir. kârı artırmak için daha çok üretmek gerekiyor ama üretim sert [yıkıcı] bir rekabet ortamında gerçekleştiği için, her bir kapitalistin yarışa devam etmesinin koşulu, hem daha çok üretmekle, hem de rekâbet edebilir durumda olmakla mümkündür. maliyeti düşürmenin, rekabet edebilir durumda olmanın koşulu da sömürü oranını artırmak, işçiyi daha çok sömürmek ve daha ileri teknolojiye ve daha büyük sermayeye sahip olmaktır. her bir kapitalist işletmenin rekabet edebilmesinin, varlığını sürdürebilmesinin koşulu, her seferinde daha büyük sermayeye, daha ileri, daha gelişmiş teknolojiye sahip olmasını gerektiriyor. bu durum kapitalistin neden sürekli olarak ileriye doğru kaçmak zorunda olduğunu da açıklar.

    aslında söz konusu olan, bir birey olarak kapitalistin denetlemesi mümkün olmayan cehennemî bir yarıştır, dolayısıyla, bir birey olarak kapitalistin iradesinin bir kıymet-i harbiyesi yoktur. kapitalist patron büyük bir servete sahip olsa, büyük bir zenginliği denetlese de son tahlilde kendi mantığına göre işleyen bir çarkın sadece bir dişlisidir. bu yüzden toplumun kapitalizmden kurtuluşu, kapitalistlerin de kurtuluşu olacaktır dense yeridir... bu söylediğimizden iki sonuç çıkarmak mümkündür: birincisi, daha çok üretim, daha çok toplumsal refah, bireysel ve kollektif ihtiyaçların daha iyi tatmin edilmesi anlamına gelmiyor veya öyle bir özdeşlik söz konusu değildir; ikincisi, ekseri sanıldığı gibi kapitalizm koşullarında üretilen ileri teknoloji insanlar rahat etsinler, daha kolay ve daha az zahmetle üretsinler, rahat yaşasınlar daha çok boş zamana sahip olsunlar diye değildir. sol anlayışta da geçerli olan kapitalizmin üretici güçleri geliştirmesinin mutlaka olumlu bir şey sayılması, daha çok üretimin ve teknolojik ilerlemenin asıl neyin hizmetinde olduğunun bilinmemesinden kaynaklanıyor. yazık ki, tarihsel sol üretici güçlerin gelişmesinden makineleşme düzeyinin yükselmesini anladı ve bunun işçi [emekçi toplum çoğunluğu] aleyhine mümkün olduğunu görmezlikten geldi ve olumladı... oysa, üretici güçlerin gelişmesi olarak sunulan teknolojik gelişmenin varlık nedeni ve misyonu, tevatür edilenden farklıdır. kapitalizm koşullarında bunları geliştirme gereği, kâr oranının düşme eğilimine karşı bir tedbirden başka bir şey değildir. aynı şekilde istihdamı artırmak, işsizliği önlemek gibi halisâne kaygılar da söz konusu değildir. durum böyledir ama toplumda üretim artışının ve teknolojik gelişmenin mutlaka iyi ve yararlı bir şey olduğuna dair genel geçer sarsılmaz bir anlayış hakimdir.

    her kapitalist işletme toplam artı-değerden daha fazla pay kapmak için mücadele ediyor. ayakta kalabilmesi, sermayesini büyütebildiğinde ve rekabetçi yeteneğini koruyabildiğinde, mümkündür. eğer her kapitalist işletme daha fazla üretmek zorundaysa –ki, öyledir- bu, üretim ölçeğinin ve üretim hacminin her seferinde daha da büyütülmesini gerektirir. fakat üretim çarklarının dönmesi, üretilenin satıldığı [realizasyon] durumda mümkündür. başka türlü ifade edersek, üretim artışına gelir ve dolayısıyla talep artışının eşlik etmesi, üretilenin tüketilmesi gerekir. i̇şte sorun veya sorunlar o aşamada ortaya çıkıyor. kapitalist üretimim asıl ereği kâr da değildir zira üretim çevrimi sonucu elde edilen kârın en büyük bölümünün sermayeye dönüştürmek üzere yeniden yatırıma yönlendirilmesi zorunluluğu vardır. aksi halde kapitalist işletmesini büyütemez, rekabet yeteneğini koruyamaz, büyükler tarafından yutulur ve yarış alanını terketmek zorunda kalır. onun için büyümek veya yok olmak dışında üçüncü bir seçenek mümkün değildir. demek ki, kapitalist mantığın geçerli olduğu koşullarda, üretmek de, kâr etmek de, kendi başına amaçlar değil, sermayeyi büyütmenin araçlarıdır... bu da kapitalizmin kör mantığı denilenin ne demeye geldiğini açıklıyor. orada üretmek, her seferinde daha çok üretmek yegane amaçtır ki, bu arabanın freninin olmadığı veya tutmadığı duruma benzer. aslında orta yerde nereye ve neden gittiğini bilmeyen bir araç söz konusudur. eğer insânî, toplumsal, ekolojik kötülüklere neden olmasaydı arabanın istikâmetini şaşırması, önemsenmeye bilirdi. oysa gerçek durum hiç te öyle değil... orada söz konusu olan, araçlarla amaçların ters-yüz olması, öküzün arabanın arkasına koşulmasıdır.

    hepsi bu kadar da değil, kapitalist üretim tam bir sömürü metabolizması şeklinde tezâhür ediyor. bir yerdeki zenginliği başka yere taşıyor, azınlığı zenginleştirirken çoğunluğu yoksullaştırıyor. doğal [ekolojik] ve sosyal çölleşmeye neden oluyor. bu durum, kapitalizmin kutuplaştırıcı bir ‘temel eğilime’ sahip olmasındandır. birinin diğeri, bir sınıfın başka bir sınıf, bir bölgenin başka bir bölge, bir ülkenin başka bir ülke aleyhine zenginleşmesi ya da visa versa... başka türlü söylersek, birilerinin zenginleşmesi başkalarının yoksullaşması, yaşam için gerekli araçlardan ve bilgi ve yetenekten mahrum olması, proleterleşmesi durumunda mümkündür. kapitalizm mülksüzleştirerek sermaye biriktirmektir...velhasıl kapitalist sistem, mantığının ve temel eğilimlerinin bir sonucu olarak, ancak toplumsal eşitsizliği büyüterek, yoksulluğu ve sefaleti derinleştirerek, ekolojik dengeleri bozarak, insânî yabancılaşma yaratarak yol alabilir... her ileri aşamada insânî- toplumsal kötülükleri azdırmak durumundadır. bu da geçerli egemen söylemle gerçek durum arasındaki uyumsuzluğu açıklar. bunun anlamı, kapitalizmin vaadedilenin tersini gerçekleştirmeye mahkûm olduğudur... daha önce söylediğimiz devasa ‘zenginlik’ artışına akıl almaz bir yoksulluk ve sefalet artışının eşlik etmesi, sistemin bu niteliğinin bir sonucudur. bir tarafta kapitalizm kendi yolunda ilerler, toplumsal ve ekolojik kötülükleri derinleştirirken, öte tarafta ilerlememe-büyüme-kalkınma olarak sunulanın tüm sorunları çözeceğini ileri sürmek büyük bir çelişkidir. eğer kapitalizm, yoksulluk, sefalet, insânî yabancılaşma ve doğal çevre tahribatı üreten bir makine ise –ki öyledir- o makinenin bir de sorunların çözümünün anahtarı sayılması saçma değil mi?

    i̇şte burjuva politikacılarının, burnundan kıl aldırmayan, ‘bilimi’ kendinden menkûl iktisatçı taifesinin ve burjuva ideologlarının rasyonelliğinden asla şüphe etmediği kapitalist sistem böyle bir kör mantığa göre işliyor... öyle bir kör mantık ki, öyle bir irrasyonellik ki, sistem bünyesinde kendi kendini yok edecek virüsü barındırıyor. eğer gerçekten durum öyleyse, söz konusu süreç insanlığın ve uygarlığın sonunu getirme istidâdı taşıyorsa, neden sorun edilip, tartışılmıyor ve gereği yapılmıyor? böylesine yüksek bir teknolojik düzeye ulaşmış bir insan toplumunun kendi kendini yok edecek bir rotaya girdiğini söylemek kimilerine saçma gelebilir. eğer bir toplum sınıflara bölünmüşse ve oligarşiyle halk sınıfları arasındaki uçurum da iyice büyümüşse, böyle bir durumda yıkımın toplumun ayrıcalıklı kesimleri tarafından hissedilmesi, ancak iş işten geçtikten sonra mümkün olabilir. binanın üst katında oturanın su baskınından alttakilerden daha geç etkilenmesi gibi... cornélius costariadis, son söyleşilerinden birinde, “kapitalist toplumun her açıdan yıkıma koşar adım ilerleyen bir toplum olduğunu, zira, kendi kendini sınırlamayı bilmediğini” söylüyordu. “zira, –diyor costariadis- gerçekten özgür bir toplum, özerk bir toplum kendini sınırlamak zorundadır, yapılmaması gereken şeyler olduğunu veya denenmemesi, hatta denenmesinin arzulanmaması gereken şeyler olduğunu bilmesi gerekir” diyordu... marx ve engels de ünlü komünist manifesto’da kapitalizmin çelişik karakterine gönderme yapıyorlardı: “burjuva üretim ve değişim koşulları, burjuva mülkiyet ilişkileri, öylesine büyük üretim ve değişim araçlarını oluşturma büyüsünü başarmış o burjuva toplumu, yer altından kendi çağırdığı güçlere artık hükmedemez olan cinci hocalara dönmüş durumda.” gerçekten insanlığın manzarası, çağırdığı ruhları bir türlü geri gönderemeyen büyücünün durumunu çağrıştırıyor... bir zaman geliyor yangını çıkaranların onu söndürmesi artık mümkün olmaya biliyor...

    bu çelişik durum nasıl açıklanabilir? buraya nereden ve nasıl gelindi? aslında bu durum, ekonomik veçhenin toplumsal yapıyı ve süreci oluşturan diğer veçhelerden bağımsızlaşması, ‘özerkleşmesi,’ diğerlerine baskın çıkmasıyla ilgilidir. bilindiği gibi, toplumsal süreç denilen, sosyal, politik, ekonomik, ideolojik, kültürel, etik, estetik... veçhelerin diyalektik bir bütünü olarak var oluyor. her tarihsel dönemde de bunların her birinin önemi, ağırlığı ve belirleyiciliği değişiyor. mesela kapitalizm öncesinin sosyal formasyonlarında politik kertenin belirleyiciliği esastı. söz konusu prekapitalist sosyal formasyonlarda polanyi’nin ifade ettiği gibi ekonomi toplumda mündemiçti [içerilmişti]. kapitalizmle birlikte bu durumda radikal bir değişiklik ortaya çıktı. artık ondan sonra toplum ekonomide mündemiçti. aynı şekilde politik kerte de ekonomiye tâbi hâle geldi. ekonomik veçhe diğer veçheler [belirleyicilikler] karşısında özerkleşti. toplumsal sürecin ekonomi dışı tüm unsurları sadece ekonomik olana tâbi duruma gelmekle kalmadı, bir bakıma ekonomik kerte diğerleri [sosyal, politik, kültürel, ettik, estetik veçheler veya belirleyicilikler densin] karşısında özerkleşti ve onları kolonize etti... oysa, toplumsal sürecin ‘sağlıklı’ işlemesi, söz konusu kerteler/belirleyicilikler arasında uygun bir dengeyi ve tamamlayıcılığı varsayar. kapitalizm öncesi dönemde bu denge veya tamamlayıcılık, politik kerte lehine bozulmakla birlikte, söz konusu bozulmanın neden olduğu olumsuzluklar insânî-toplumsal alanla sınırlı kaldı, söz konusu durumun ortaya çıkardığı sorunlar ve yabancılaşmanın mahiyeti farklıydı ve genel bir sürdürebilmezlik tablosu ortaya çıkmamıştı.

    kapitalizmin egemen üretim tarzı haline gelmesiyle, bir taraftan üretim görülmemiş bir hızla artarken, söz konusu üretim artışı sadece sayısız insânî-toplumsal kötülükleri ve yabancılaşmaları büyütmekle kalmadı, ekolojik dengeyi de bozarak tam bir sürdürülemezlik tablosu ortaya çıkardı. anolojiler ekseri sorunlu olsa da şöyle bir analoji yapılabilir: bir çocuğun sağlıklı gelişmesi için organları arasında, fizyolojik ve psişik unsurlar arasında uyumlu bir denge ve gelişme şarttır. eğer bir dengesizlik söz konusuysa, artık sağlıklı bir gelişmeden, büyümeden söz edilemeyecektir. i̇nsan toplumları bakımından kapitalizmin sahneye çıkıp, ekonomik olanın emperyalizmini-koloniyalizmini dayatmasıyla, toplumsal süreç hastalıklı hâle geldi. tüm sorunların çözümü olarak sunulan ekonomik büyüme, sorunların kaynağı haline geldi. üretimin gözü doymaz kâr hırsıyla yapıldığı bir dünyada başka türlü olabilir miydi? yegane amacı kâr etmek, kârı büyütmek, canlı olanı ölü metalara, sermayeye dönüştürmek olan kapitalist sistemin insanlığı ve uygarlığı tehlikeye atmaması mümkün müydü? öyle bir ekonomik sistem ki, sadece insânî yabancılaşmalar yaratmakla kalmıyor, gezegeni tahrip ediyor, tropikal ormanları yok ediyor, soluduğumuz havayı, içtiğimiz suyu, yediğimiz her şeyi kirletiyor, zehirliyor... bir şeyin yararlılığının ölçüsünün onun ticaret konusu yapılması, alınır-satılır bir meta ya indirgenmesi, değer kavramının dejenere edilmesi, bir şeyin değerli ve muteber sayılmasının onun sosyal varlık nedeni sayılması, alış-veriş konusu olmayan, pazarda satılmayan hiçbir şeyin makbûl sayılmaması, insanlığın, yüz-yüze geldiği sorunların, çekilen sıkıntıların temelini oluşturuyor. kullanım değeri değil, değişim değeri üreten, kullanım değerinin değişim değerine tabi olduğu, onun türevi durumuna indirgendiği koşullarda, işlerin sarpa sarması neden şaşırtıcı olsun? ekonomik büyüme zenginleşmenin, zenginleşme de sorunların çözümünün [kalkınmanın] anahtarı sayılıyor ve gayri safi yurtiçi hasıla [gsyh] ile ölçülüyor. o halde zenginlik nedir? gsyh gerçekten neyi ölçüyor?

    *bu metin, fikret başkaya’nın yeni paradigmayı oluşturmak – kapitalizmden çıkmanın gerekliliği ve aciliyeti üzerine bir deneme, adlı eserinin ikinci bölümünden alınmıştır. 2011 yılı ilk çeyreğinde ekonominin %11 oranında büyüyerek. türkiye’nin dünya büyüme şampiyonu olmasıyla böbürlenenlere, zil takıp oynayanlara bir hatırlatma gereği olarak yayınlanmışt
    1 ...
  21. mao

    39.
  22. gelmis gecmis belki de en buyuk askeri dehadir.
    savas stratejileri ve gerilla taktikleri butun askeri okullarin el kitabidir.

    hatta adina bir de turku yakalim:



    not: maoist falan degilim ha
    0 ...
  23. uludağ sözlük

    8451.
  24. ülkelerin nüfus ve asker sayıları

    2.
  25. nufus ne olursa olsun bir ulkede asker sayisi ne kadar az ise o kadar medenidir.
    2 ...
  26. yeni dünya düzeni

    45.
  27. eskiden ingiltere duzuyordu. simdi yeni dunyayi amerika duzuyor.rusyayla cin'e de ciciklarini oksatiyor.
    1 ...
  28. cide

    18.
  29. "dunyanin butun cidelileri,birlesin!"
    0 ...
  30. aysun kayacı nın uludağ sözlük te yazar olması

    97.
  31. insanlarin neden bu kadar sasirdiklarini anlayamadigim mesele.
    sozluklerde yazi yazmak eglenceli bir ugras,olmasa burda olmazdik; vakit oldurmek,tepki almak,en onemlisi bir seyleri yaziya dokme anlaminda kendini test etmek icin,gelistirmek icin guzel bir firsat sunar. ( hayir aysun kayaci degilim)
    beni asil sasirtan -dogruysa- aysun kayaci'nin burada yazmasi degil, aysun kayaci denilince sadece coban ve oyu temali artik bayatlamis anektodun yuzlerce kez tekrari..
    ben aysun'un yerine olsam ,kimligini ifsa pahasina ilk yazacagim sey " hala biraktigim yerde mi otluyorsunuz" olurdu.

    not: sahsen tanidigim ifsa etmeme sozu verdigim birkac adi sani bilinen yazar(sair)da uludag sozlukte yazardi.gerci uzun zamandir yazmiyorlar.neyse
    1 ...
  32. kanada

    95.
  33. new democrat party

    1.
  34. kanada'in sosyal demokrat partisidir. son gunlerin yukselen degeri ve baskanligini jack layton yapmaktadir.

    ccc jack layton reyiz ccc
    2 ...
  35. kanada

    94.
  36. bugun yapilan secim sonucu muhafazakar partinin tek basina iktidar oldugu ulkedir.
    stephen harper 4 yilligina basbakan secilmistir.(%39,6)

    ilk kez sol yani new democrat party, bu kadar yuksek oy alarak ikinci parti cikmistir.(%30,6)

    ve asil supriz ,son 40 yilin 33 yilinda iktidar olmus olan, liberal parti ise hezimete ugrayip 3.parti konumuna dusmustur(%18,8)ilginctir liberal parti baskani, kendi secim bolgesinde kaybetti ve milletvekili bile olamadi.

    308 millet vekilligi (167,102,34) uc partiye ,ayrilikci quebec bloc partisi 4,green parti 1 milletvekili cikarmistir..
    2 ...
  37. cemal süreya

    538.
  38. siirleriyle büyüdüm diyebilirim.istanbul'a geldigim yil kendisini kaybettik.canli gorme sansim olmadi.yuzunu resimlerinden bilirim ,hüzünü dizelerinden tanirim.
    benimle ayni dertten muzdarip olanlar icin gelsin:

    http://www.zapkolik.com/2...ya-trt-kayitlarindan.html

    edebiyat severlere kiyagim olsun.
    3 ...
  39. eski sevgilinin döndüğü an

    8.
  40. yahu kadinken bir faydani gormedim. papuc kadar dilin vardi. simdi erkek olmussun beni mi zikecen.( ben konsepti tamamen yanlis anladim galiba)
    3 ...
  41. tecavüz sonrası pollyanna replikleri

    57.
  42. hmm türkmüş ,küçüktü işte. evet evet küçüktü... bir şey hissetmedim bile.
    4 ...
  43. birileri arkanızdan konuşuyorsa öndesiniz demektir

    4.
  44. biri arkanizdan konusuyorsa ya götünüzü begenmistir ya da size bakip kendi götünü..(mecazi anlamiyla alabilirsiniz.)
    1 ...
  45. charles bukowski

    334.
  46. geçen gün tribünde oturuyordum, birinin bana baktığını hissettim. başıma gelecekleri bildiğimden yer değiştirmek için ayağa kalktım. "affedersiniz?" dedi. "evet, ne istiyorsun?" diye sordum. "siz bukowski misiniz?" dedi. "hayır!" dedim. "insanlar bunu size sürekli soruyorlardır herhalde?" dedi. "evet!" dedim ve uzaklaştım. biliyorsun, daha önce de tartıştık bunu. mahremiyet gibisi yoktur. ben insanları severim, biliyorsun. kitaplarımı sevmeleri filan güzel… ama ben kitap değilim, anlıyor musun? ben o kitapları yazan kişiyim, ama yanıma gelip başımdan aşağı gül yaprakları filan dökmelerini istemiyorum. soluk almak istiyorum. benimle takılmak istiyorlar. beraberimde birkaç çılgın fahişe getireceğimi, birilerini yumruklayacağımı filan düşünüyorlar herhalde. öyküleri okuyorlar! lanet olsun, o anlattıklarım yirmi yıl önce, otuz yıl önce olmuş şeyler, birader!
    4 ...
  47. sevgilinin göğüslerine çaput bağlamak

    1.
  48. sevisme esnasinda dile getirilemeyecek ulvi isteklerin simgesi niyetine, asirlardir surdurulen gelenek ve gorenektir.

    -zeki ne diledin yine?
    -canikom, 69 istedim.
    2 ...
  49. sevgilinin bonservisini elinde bulundurmak

    1.
  50. iliskiyi garatiye almak icin tedbirdir.nayir gidemessin bonservisin bende..
    0 ...
  51. bdp ye destek veren sol ittifakı anlayamamak

    5.
  52. sol'u anladin mi ki ittifaki anlayasin birader.
    2 ...
  53. tanrı parçacığı

    7.
  54. bizde de adamin biri, televizyonda,akvaryumun yanindaki! erik gibi hatunlara masallah,subhanallah demekten vakit bulabilirse bu bilimsel zirvalara! karsi ibretlik bir paylasim yapar yakinda..sozluk sakirtlerinin ihtiyaci var ey yahya !!yetis ey mehdi!din elden gidiyor..
    3 ...
  55. osmanlı da seks

    18.
  56. osmanli da cinsel iliski nin sekli ve diger tavsiyelere dair :

    1-
    erkek hatunun üstüne çıka ve uyluklarını kaldıra. tamam * oynayıp
    memelerini sıka, sonra fercini sıkıp, zekerini ovalayıp vakta ki kemal-i nesat ve ikbal geldikte * zekerini ferci içine idhal eyleye (soka). sonra, meni döke.*

    *bugun ki meali : misyoner en iyi pozisyondur.on sevisme kisminda goguslere yogunlas , anladigim kadari ile oral seksten uzak dur.( belirtilmedigine gore)on sevismeyi kisa tut. icine gir mumkunse bosal .
    2-
    amma avrat üste çıksa, meni güç dökülür, safası * az olur ve zeker içinde meni kalır ve içinde kurur ve mesaneyi fasid eder*ve mesanede emraz * hasıl olur.

    *bugun ki meali:
    *kadinin ustte oldugu riding pozisyonundan uzak dur diyor. osmanli erkegin pasif oldugu seksten haz almiyor.guclu kuvvetliymis dedelerimiz .yazar kisi( elhâc mustafa rakım efendiymis) birkac yuzbin sperm in hududu gecemeyeceginden dem vuruyor.belkide en basarilisi ,en efendi,delikanlisi icerde kalir diye endiseleniyor kimbilir.bobrekleri bile tikanabilecegine kadar vardirdigina gore meseleyi.
    3-

    cimanın efdali *, taamı kemaliyle * hazmedip, beden ne pek sıcak ve ne pek soğuk olup mutedil * ola ve cimaa kemal-i sehvet ola *. bu minval üzere cima etmenin faidesi budur ki, bedeni kavi * olur ve kalbi ferah bulur ve aklı ziyade olur ve sevda ve safra
    vesair ne kadar emraz * olur ise, cima etmekle onlardan halâs olur *. ve bedeni zikrolunan emrazdan bosaltmak niyetiyle suru eyleye *.

    *bugun ki meali:
    *efendi diyor ki aksam yemegine muteakip bir sure gecirin fakat gece ayazina da kalmayin faydasini gorursunuz.
    4-
    ve dahi er ve avrat, akib-i cimada (iliskiden sonra) silinmek için bir baska bez kullana. zira iki tarafın bir bez kullanması, beynlerinde (aralarında) bozgunluğa sebep olur.*

    *bugun ki meali:
    *esler pecetelerini ayirsin ,igrenc olabilir diyor.
    5-
    ve cima mahallinde sabi (küçük çocuk) ve hayvan bulunmaya. ve kesret-i cima ile iftihar ve ol sırrı saireye fas ve izhar eylemeye (iliskinin çokluğuyla övünüp o sırrı baskalarına açıklamaya) ve ehlinin hüsnünü
    gayrilere söylemeye ve avrat dahi gayrilerinin hüsnünü eri yanında demeye. zira bu makule (bu sekilde)sözler fitne iras eder (fitne yaratır). ve kendiyle ehli beyninde (arasında) olan esrarı gayrilere açmaya. eğerçi faide me'mul ise (eğer yararı varsa), açmakta beis yoktur.ifrat-ı cima (asırı iliski) zayıf bedeni ve zayıf basarı mucip olur ve emraz-ı saireyi de mucip olur (bedeni ve görme yeteneğini azaltır, diğer hastalıkları da getirir).
    ve hazreti ali -radiyallahu anh- buyurdular ki, "cimada itidal (iliskide ölçülü olma) topuklara ilik ve gözlere nur ve bedenlere kuvvettir".

    *bugun ki meali:
    *bu isler ciddidir.coluk cocuk onunde olmaz .varsa sivavaniz ,kediniz falan dikkatinizi dagitmasin uzak tutun diyor.yuzyillar oncesinden uyariyor. sagda solda bu gece ara vermeden 4-5 kez bosaldim .hanim yorulmasa sabaha kadar .vb. ovunmelerle arkadas arasinda kendinizi abartmayin herkes farkinda bu yalanin hem asiri iliski gorme bozuklugu yaratir,adami eritir..hanim kismina da eslerinizin aletinin buyuklugunden ,azginligindan ,hayvan gibi olmasindan hic yorulmamasindan bahsetmeyin.malum digerlerininde cani ceker durup dururken aklini bozma mahalledeki hanimlarin diyor.
    6-
    ve ba'del cima (iliskiden sonra), tebevvül (isemek) lazımdır. bevil yolu kapanmaya ve akib-i cimada (iliskiden sonra) er ve avrat sağ yanları üzerine yatalar ve uyuyalar. iste bunların vücuda nefi zahirdir (faydası bellidir)ve çocuğun oğlan olmasına sebep bahirdir (açıktır). ve ol hengâmda (o sırada) soğuk su içmeye. ve veledi
    meme emer iken cima etmek velede zararlıdır.*

    *bugun ki meali:
    *bir sevisme, bir cis gerektirir unutma sakin .isini bitince saga kaykilin, oyle uyuyun beraberce ki, cocuk oglan olsun hem terli terli soguk su icmeyin ( bende bu soz nerden cikmis diye merak ederdim hep)

    bu is, ne zaman olur?,..( en eglendigim bolum)

    -gerek zor ile ve gerek rıza ile hamamda mücamaat edenin (iliskide bulunanın) veledi, ahmak olur.(2.nesilden sonrasi hamam oglani diyene bir cift lafim olacak )

    -ve ayın evveli ve ortası ve ahirinde (sonunda) cima edenin veledi, mecnun (deli) olur.

    -cumartesi gecesi cima edenin veledi, sârib-i hamr (sarap içici) olur.( biz laiklerin anasi cumartesi annesi)

    -pazar ve çarsamba gecesi cima edenin veledi, hayasız (utanmaz) olur.

    -öğleden evvel ve sonra cima edenin veledi, sası olur.( oglenden once korunun diyor.durex vb)

    -ve ramazan bayramı gecesi cima edenin veledi, anaya ve baba ya âsi olur.

    -ve kurban bayramı gecesi cima edenin veledi altı parmak ve günese karsı ve ayak üzeri (ayakta) cima
    edenin veledi, yerine bevledici (iseyici) olur.(!!!!!)

    -ve baldızı ve kızı hatırında (baldızını ve kızını düsünürken) iken cima edenin veledi kız olur.(butun kiz babalari namussuzmus desene)

    -ve hıyn-i cimada (iliski sırasında) fercine bakanın veledi, ammi (herkese ait, ortamalı) olur.

    ve avan-ı cimada (iliski sırasında) öpenin veledi sağır olur.( hadi lennn)

    -ezan ve kamet arasında cima edenin veledi, mürai (iki yuzlu)olur.

    -saban ayının yarı gecesi cima edenin veledi münafık olur, meğer örtülü olalar (üzerleri örtülü olmazsa).

    -sefere gideceği (yola çıkacağı) gece cima edenin veledi, malını asiliğe sarfedici olur.

    -karnı aç iken cima edenin veledinin cismi hafif (zayıf) ve karnı tok iken cima edenin veledi cismi sakil
    (sisman) olur.

    -ve gece ahirinde (sonunda) cima, gece evvelinden iyidir. zira gece evvelinde mide dolu olur ve ahiri
    (sonrası) bos olur.

    -ve vakt-i inzalde (bosalma sırasında) çirkin suretler (yüzler) tasavvur ve tahayyül (hayal) ederse, veledin
    azası (organları) ayıplı olur....

    -ve kötü kimseleri hatıra getirmek, velede zararlıdır. hub suretler (güzel yüzler) hatıra getire, veled hüsündar
    (güzel yüzlü) olur. ve sulehadan (dine uygun kisilerden) ola deyu (diye) niyet ede. zira hin-i inzalde
    (bosalma sırasında) hatıra ne gelirse, mevlâ veledi öyle halkeder (yaratır).
    5 ...
  57. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük