erkeklerin %85 i belaltı espriler(!) yapmayı bildiklerinden ve bunu gülünç bulduklarından, bazı kızların yaptığı zeki esprileri anlayamamalarından kaynaklanan durumdur ya da etrafında sadece zeka seviyesi düşük kızlar vardır. zira başka bir açıklaması yoktur.
insanoğlunun doğa karşısındaki en büyük acizliğidir belki de bu durum. işleyen zamana karşı koyamamak, kaderin önüne geçememek ve sonunda toprak (kül, çamur, ot vs) olacağını bilmek... belki çok inançlı bi insansanız bu dünyanın geçici olduğunu, ölünce uykudan uyanıp asıl dünyaya varacağını düşünerek ve o dünya için burada birikim yapmanız gerektiğini bilerek aşabilirsiniz. ama maalesef çoğumuz bu gözle bakamıyoruz. belki de en realistik davrandığımız konu budur. bir gün öleceğiz ve ne kazandığımız paralar, ne yaşadığımız büyük aşklar, ne elde ettiğimiz başarılar hiçbiri bunun önüne geçemeyecek. çoğu insan gibi unutulacağız. en büyük sebebi budur belki de, unutulma korkusu. bu dünyada hatırlanacak bir iz bırakamamış olma korkusu... içerde her an kendini hatırlatmaya hazırlanan bu duyguyu yok saymak en güzeli bence. yaşayabildiğimiz kadar güzel yaşamak olmalı düşüncemiz. bunu düşündükçe anlamsız bir depresyon hali saracak bünyemizi çünkü. atlatamayacağımız bir noktaya vardığında intihara kalkışacağız ''nasılsa öleceğim. o gün neden bugün olmasın ?'' diyerek. bunu düşünsen de düşünmesen de zaman akacak ölüme bi adım yaklaşacaksın. bunları düşünerek vakit harcamak, anlamsızlaşmak niye ??
türk ceza kanunu'nun ilk maddesidir. genel hükümler içinde yer alır. şu şekildedir:
''Ceza Kanununun amacı; kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir. Kanunda, bu amacın gerçekleştirilmesi için ceza sorumluluğunun temel esasları ile suçlar, ceza ve güvenlik tedbirlerinin türleri düzenlenmiştir.''
aklıma her geldiğinde gülümsediğim yemektir. bundan evvel zaman önce ben 5-6 yaşlarındayken anneannem bi mevlüde gidecek olmuş. yer nazilli bilen bilir buranın bi aşağı nazillisi bi de yukarı nazillisi vardır. istikamet yukardan aşağıya. o zamanlar tüm yazı orada geçirdiğimizden benim oralarda pek arkadaşım da olmadığından favori eğlencem o taraflara yürümek. neyse konumuza dönelim. anneannem de bunu bildiğinden tutmuş elimden beni de götürmüş. ben tabi mutlu mesut geziyorum ama bir yandan da havanın sıcaklığından bunalmaya başlamıştım. mevlüdün olacağa yere geldik, anneannem tuttu beni yanına oturttu. hayatımdaki ilk mevlüt tecrübem. sıcaktan bunalmış bi halde otururken birden bi adam sesi gelmeye başladı bi yerlerden. ama ses öyle yüksek ki yerimden sıçradığımı hatırlıyorum, ne adamın dediklerini anlıyorum ne de kendimi duyabiliyorum. hocanın sesinden korkup başladım ağlamaya, olduğum yerde zıplayıp bi yandan da anneannemin eteğini çekiştiriyorum 'sen beni buraya neden getirdin? bu adam neden bağırıyo? götür beni burdan? böhühühü'. anneannem de yazık garibim ne olduğunu anlayamadı 'sen neden korkuvadın? du bakem bio bak keşkek yicez. az sonra kalkarız anaa de gidi deh' diye de beni sakinleştirmeye çalışıyo bi yandan. sonuç? tabi ki de o keşkeği yiyemeden kalkmışız oradan. yıl oldu 2015 hala söylenir bana 'bana o keşkeği yedirmedin hala aklımda' diye. günahım büyük.
yasada tanımlayan eylemin suç teşkil etmemesi ya da ancak yasada tanımlanan eylemin cezalandırılabilir olmasıdır.
(bkz: kanunsuz suç ve ceza olmaz)
böylece hakimin kafasına göre suç yaratması ve keyfiliği engellenmiş olur. ayrıca insanlara önceden neyin yasak ya da emir olduğu açıkça söylenmiş olur ve kural ihlal edildiğinde ''ben suç olduğunu bilmiyordum'' diyerek cezadan kaçınması engellenir. tck m.2/1 de, anayasada m. 38 de, aihs de ise m. 7 de düzenlenmiştir.
bu ilkeden çıkan birçok sonuç vardır. kısaca değinirsek:
*kıyas yasaktır.
*ceza kanunları belirli olmalıdır.
*örf adet kuralları ve düzenleyici işlemlerle suç yaratılamaz.
gündemimizin afyonu. teşekkürler acun ılıcalı. büyük hizmet. ayrıca kurgu iddialarına hava olaylarındaki değişiklikleri bir bir anlatarak bertaraf etmeye çalışsanız da cık. yemezler.
ciddi ciddi bana geldiklerini düşündürtmeye başlamıştır. ilk olayım klimayla ilgili. geçen yaz hava ne kadar sıcak klimayı açayım diye düşünmüş (bu arada evde yalnızdım) ama üşengeçlikten onu bile yapmaya kalkmamıştım. pc başındayken birden bi soğuk hissettim kafamı bi kaldırdım ki klima açık. tabi ben beynimi zorluyorum ben mi açtım acaba ben mi açtım diye. bu cepte dursun. sonrasında gece uyurken (yalnız uyurken tabi) sırtıma bi el çarptı. acısını bile hissettim korkuyla döndüm sabahı zor ettim. sonrasında da karabasan olayı yaşadım. bişey beni uyurken kolumdan tuttu çekti ve kaldırdı bağıracağım ama sanki yer çekimi o an 10 kat artti ve çenem aşağı doğru kaymaya başladı. sabahsa kolumda ağrı vardi. bunlar en başlıcaları. o gündür bugündür nas, felak, ayetel kursi okumadan yatmıyorum ama hep bi tedirginlik içindeyim.
bütün ayraçları kaldırdın ama unuttuğun
bir şey vardı yine de, çiçekleri sulamadın
gökyüzü sarardı o zaman bulutlar kirlendi
ve ne kadar az konuşur olduk gün boyu
birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor
tam da susuşların birbirine eklendiği yerde
ezberlenecek hiçbir şey yok bu dünyada
kirletilmemiş bir bulut bile yok artık
böyle diyorsun her yolculuğa çıkışımda
yaşadığın kent de sana benziyor gitgide
ne zaman dönmeyi düşünsem yangın çıkıyor
ya da erteletiyorum biletimi son anda
uzun bir sessizlik oluyorsun dağlara baksam
karşılıksız mektuplar kadar burkuluyor kalbin
yazdığım şiirler de canımı sıkıyor artık
fotoğraflarımı yırtıp atıyorum tek tek
ve ben bütün yapraklarımı döküyorken şimdi
eylül diyorsun, tam da orda başlıyor ayrılık
üşüyünce ağlıyorsun yalnızım dememek için
uçaklar gemiler trenler çiziyorsun duvarlara
kendine bir deniz bul artık bir de rüzgar
parçalanacağın bir uçurum bul bu dünyada
tek tutkun o kenti bırakıp gelmek olmalı
ve gelirken havaya uçurmak bindiğin otobüsü
birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor
tam da çiçeklerin sulanmadığı yerde
konuşacak bir şeyler bulamıyorsak gün boyu
derim ki ayrılık gündemdedir ne yapılsa
ve sen bütün ayraçları kaldırdığını sanmıştın
ama unutmuşsun yine de ayrılık ayracını
hagi'ye doyamamış neslin yüreğini tekrardan hoplatan sniper. izledikçe coşuyorum, bir hagi izliyorum bi sneijder sonra yine hagi. amca yeğen gibiler mübarek. takımdan giderse ben de kalpten giderim.
bigün su alırken bozuk paralarim 5 kuruş eksik kaldığı için 100 tl bozdurdum. bana da büyük ders oldu. hayatta hiçbir şeyi küçük diye hor görmemek lazım. gün gelir o küçük şey için daha büyük şeyler verirsin. bu da böyle bir anımdır.
gülen, mutlu, tecavüze uğrama korkusu yaşamadan giyinebilen, şiddet görmeyen, ayrımcılığa tabi olmadan yaşamını sürdürebilen kadın en güzel kadındır. makyajı neşeli gözleridir.
peluş eşeğimi geri ver. bi de çok uzaklara git. içimi en çok rahatlatan da bana çektirdiğin şeyleri daha sonrakilere çektiremeyeceksin. yüzün olmayacak çünkü.
hagi' nin galatarasay' da yaşadığı başarıyı diğer kulüplerinde yaşayamaması da mı türk futbolunun fazla bilinmeyişindendi? ya hakan şükür? ya da guiza' nın fenerbahçe' de tutunamaması? bazı futbolcuların ruhu gittiği takımla uyuşmaz, bazılarının ise evi orasıdır. mesele budur. hayatı boyunca metin oktay' ın başarılarına ulaşamayacak insan beyanı.