franz liszt'piyanoya uyarlayarak daha geniş kitlelere hitap etmesi sağlanmış olsa da, esasen paganini tarafından keman ile icra edilmek üzere bestelenmiştir ve en az bir kez keman ile icra edilmiş olarak dinlenmelidir. özellikle melodiye piyanodan aşina olanlar için keman konçertosu muazzam zevk vericidir: https://soundcloud.com/ii...r-iii-rondo-la-campanella
Adetliyken oruç tutmanın Kuran açısından hiçbir sakıncası yoktur. Tersine Kuran’a göre oruç ibadeti adetli kadının da üzerine farzdır. Kuran’da Allah adetli kadınlarla ilgili açıklama yapmakta ve şöyle buyurmaktadır:
“Sana âdet halini de sorarlar. De ki: O, insana rahatsızlık veren bir haldir. hayızlı oldukları sırada kadınlardan uzak durun ve onlar temizleninceye kadar kendilerine yaklaşmayın. iyice temizlendiklerinde, Allah’ın emrettiği yerden onlara gidin. Şu bir gerçek ki Allah, çok tövbe edenleri sever, iyice temizlenenleri de sever.”
(bkz: Bakara Suresi ayet 222)
Görüldüğü gibi Allah, adetliyken kadınlara neyi yapamayacaklarını açıklamaktadır. Peki adetli halde olan kadına cinsel ilişkiyi yasaklayan Allah, nasıl olur da namazı, orucu yasaklamaz? Namaz ve oruç gibi ibadetler cinsel ilişkiden daha önemsiz bir konu mudur? Elbette değildir. Allah bu ibadetlerin yasak olduğunu söylememiştir çünkü onları yasaklamamıştır. Dolayısı ile kadınlar bu dönemlerinde oruca, namaza ve diğer ibadetlerine devam etmelidir. Tabii eğer kadın Ramazan’da oruca güç yetiremiyorsa tutamadığı gün sayısı kadar orucu başka bir zamanda tutmak şartıyla oruç tutmayabilir, zira bu helal kılınmıştır.
(bkz: Bakara Suresi ayet 184)
(bkz: kurandaki din)
edit: rivayetlere dayanan din algısının sonucudur.
kadınların adet döneminde oruç tutamayacağını iddia etmek onları ibadetten men etmektir ve bu bir de "allah onlara izin verilmiştir" argümanıyla desteklenirse şirke girer. zira allah'ın hükümleri kurandır ve kuran ortadadır. kuranın hangi ayetinde izin verildiği yazıyor kadınlara? yoksa allah değil de, sahte ilahlarınız mı size izin veriyor?
eğer doğru sözlülerdenseniz getirin delilinizi. (neml suresi, ayet 60)
yoksa allah hakkında bilmediğiniz bir şeyi mi uyduruyorsunuz? (bakara suresi, ayet 80)
sözleri cem karaca'ya, bestesi ise nil burak'a ait olan eser. anlattıldığı kadarıyla, kadarıyla cem karaca o dönemde yaptığı iki şarkıyı sentezleyerek bu şarkıyı ortaya koymuş.
bu şarkıda hayatta duyarsız kalamadığım çok az şeyden biri var: erkeğin acziyeti. cem karaca'nın bir sevgili olarak acziyeti var, bir vatandaş olarak acziyeti var, biz eş olarak ve hatta bir baba olarak acziyeti var. tanıdığım en duyarsız insanım, ancak bu şarkıya ne zaman denk gelsem iki rekat gözlerimin dolması da boynumun borcudur. insan şu sözleri yazacak kadar ne yaşar, nasıl bu denli yoğun hisseder?
Ben suyumu kazandım da içtim
Ekmeğimi böldüm de yedim
Alkışı duydum, ihaneti gördüm
Sesim de oldu, sessizliğimde
Seviştiğim de oldu benim
Sen de başını alıp gitme ne olur
ne olur tut ellerimi
Hayatta hiçbir şeyim az olmadı senin kadar
Hiçbir şeyi istemedim seni istediğim kadar
Sen de başını alıp gitme ne olur
ne olur tut ellerimi
Ne olur
başarılı roman ve öyküleriyle tanınmış fakat şair olamamak içinde ukte kalmış türk yazardır. kendisi nazım hikmet'in mapus arkadaşıdır ve aynı zamanda nazım hikmet ile üç buçuk yıl isimli bir kitabı vardır. orhan kemal mapus yıllarında hevesle yazdığı şiirleri nazım'a gösterir, onlar hakkında yorum yapmasını istermiş. nazım'ın bir gün "sen şiir yazma orhan, sen öykü yaz" demesiyle de orhan kemal iyiden iyiye öyküye yönelmiş, günümüzün başarılı öykücülerinden olmuş. fakat bugün orhan kemal'in nicelik olarak kısıtlı olan şiirlerinden birini bulup okuduğumuzda -burada biraz öznel olacağım- gayet başarılı olduğunu görürüz. nazım hikmet orhan kemal'in cevherini görememiş midir, yoksa orhan kemal nazım'ın tavsiyesi üzerine öyküde ustalaşınca mı bu denli kuvvetli tasvirleri olan şiirler yazmıştır şahsım adına hala merak konusudur.
orhan kemal'in söz konusu şiir denemelerinden biri:
Bu yüzleri salyalı, kirli, iğrenç çehreler
Korkunç bakışlarıyla beni çıldırtacaklar
Kim bilir belki bir gün içeriye girenler
Yerde cansız uzanmış, bir ceset bulacaklar
Bir hayata el atan, bu imansız duvarlar
Arasında bunalan, deliren bir insan var
Kashif Ahmed Shehzade'nin istanbul yayınevi tarafından yayınlanmış "kur'an yeter mi?" isimli kitabında tamamen ayetler referans alınarak incelenmiş konudur. söz konusu kitap nicelik olarak sınırlı olmasına rağmen nitelik olarak ciddi fikirler barındırdığından kesinlikle okunması gerektiği kanısındayım.
romanlarıyla tanınmış olmasının yanısıra, halk tarafından benimsenmiş birçok türkü aslında kendisinin şiirlerinden uyarlanmıştır. hey isimli şiiri ise soundcloud'da tucinella tarafından "cover değil, uyarlama" sloganıyla yorumlanmıştır: https://soundcloud.com/tu...y-cover-degil-was-ist-das
her yere yetişilir
hiç bir şeye geç kalınmaz
çocuğum beni bağışla
ahmet abi sen de bağışla...
boynu bükük duruyorsam eğer
içimden böyle geldiği için değil
ama hiç değil
ah güzel ahmet abim benim
insan yaşadığı yere benzer
o yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
suyunda yüzen balığa
toprağını iten çiceğe
dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
konya'nın beyaz
antep'in kırmızı düzlüğüne benzer
göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
denizine benzer ki dalgalıdır bakışları
evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
öylesine benzer ki
ve avlularına
-bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi-
ve sözlerine
-yani bir cep aynası alım-satımına belki-
ve bir gün birinin bir adres sormasına benzer
sorarken sorarken üzünçlü bir ev görüntüsüne
camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
öyle bir cigara yakımına, birinin gazoz açmasına
minibüslerine, gecekondularına
hasretine, yalanına benzer
anısı işsizliktir
acısı bilincidir
bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
gülemiyorsun ya, gülmek
bir halk gülüyorsa gülmektir
ne kadar benziyoruz türkiye'ye ahmet abi...
bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
dirseğin iskemleye dayalı
-bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben-
cigara paketinde yazılar resimler
resimler: cezaevleri
resimler: özlem
resimler: eskiden beri
ve bir kaşın yukarı kalkık
sevmen acele
dostluğun çabuk
bakıyorum da şimdi
o kadeh bir küfür gibi duruyor elinde...
ve zaman dediğimiz nedir ki ahmet abi
biz eskiden seninle
istasyonları dolaşırdık bir bir
o zamanlar malatya kokardı istasyonlar
nazilli kokardı
ve yağmurdan ıslandıkça edirne postası
kil gibi ince istanbul yağmurunun altında
esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
kadının ütülü patiskalardan bir teni
upuzun boynu
kirpikleri
ve sana ahmet abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
sofranı kurardı
elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
cezaevlerine düşsen cigaranı getirirdi
çocuklar doğururdu
ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
o çocuklar büyüyecek
o çocuklar büyüyecek
o çocuklar...
bilmezlikten gelme ahmet abi
umudu dürt
umutsuzluğu yatıştır
diyeceğim şu ki
yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse
çocuklar, kadınlar, erkekler
trenler tıklım tıklım
trenler cepheye giden trenler gibi
işçiler
almanya yolcusu işçiler
kadınlar
kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
ellerinde bavullar, fileler
kolonyalar, su şişeleri, paketler
onlar ki, hepsi
bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
ah güzel ahmet abim benim
gördün mü bak
dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
ve dağılmış pazar yerlerine memleket
gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
gelse de
öyle sürekli değil
bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
o kadar çabuk
o kadar kısa
işte o kadar...
ahmet abi, güzelim, bir mendil niye kanar?
diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar?
8. nesil harikulade yazar, entelektüel birikiminden yararlanmak için her entry'sini ilgiyle takip ediyorum. nick değiştirdiği için nickaltını açma şerefine de ben nail oldum, her daim yazması dileğiyle.
okuduğu kitabın hangi sayfasında kaldığını aklında tutamayan insan gerecidir, şahsım adına ise kitabın geri dönüp okunması gerekebilecek yerlerini daha kolay bulmaya yarar. kağıt para, post it, takvim yaprağı ve hatta bir başka kitap sayfası olabilir:
valse sentimentale isimli harikulade bir esere imza atmış olan, romantik dönem rus klasik müzik bestecisidir. söz konusu eserin clara rockmore yorumu inanılmaz övgüler almış olmasına rağmen, kesinlikle abartıldığı kanısındayım. zira düzgün bir kaydına ulaşamamış olmamdan mütevellit ortaya çıkmış olabilecek olsa da, adeta eseri theremin sesiyle boğmuş olması ve musiki üzerine çökmüş bir uğultudan öteye geçememesi şahsım adına bir hayalkırıklığından ibarettir. fakat tchaikovsky dinlemek için değil de sadece hoş bir şeyler duymak için dinlerseniz, pekala zevk alacaksınızdır.
8 haziran 2016 tarihinde yaşanan sözlük hacklenmesi rezaletinin en büyük mağduru ve sözlüğün büyük bir kaybı olan değerli yazardır.
söz konusu hack olayının gerçekleştiği gece yazarın hesabından toruchan org web sitesinde ifşaları yapan şahsın paylaştığı fotoğraflardan birkaçı paylaşıldı ve bunlar yazarın kendi ifşasıymış izlenimi verildi, ardından yazar çaylak oldu. ertesi sabah çaylaklığı kaldırıldı ve konuşmamızda söz konusu durumdan haberi olmadığından fakat bunun hukuki sorumluluklar doğurabileceği gerekçesiyle hesabını sildireceğinden söz etti.
bir yazarın hesabı hackleniyor ve neticesinde yazar hesabını sildirmek durumunda kalıyor. buradan yetkililere sesleniyorum, yatacak yeriniz yok.
psikiyatride kişinin gerçeklikle bağlantısının koptuğu, toplumsal ve bireysel yaşamına devam edemez hale geldiği ruhsal bozukluklara verilen genel isimdir. diğer psikolojik bozukluklardan "rahatsızlığın farkında olmama" semptomu ile ayrılır. ağır psikozlarda hastanede yatılı tedavi zorunlu hale gelir. Jane Kelly'nin psikozu tema aldığı tablosu:
yapılması mümkün olmayan karşılaştırmadır zira bir karşılaştırmanın yapılabilmesi için iki varlık söz konusu olmalıdır. karşılaştırılan bu iki yaratıcıdan birinin varlığı diğerinin varlığını geçersiz kılacağından, söz konusu kıyası gerçekleştirmek mümkün değildir.
niccolo paganini tarafindan keman ile icra edilmek üzere bestelenmiş eserdir. paganini'nin ölümü üzerine transkripsiyonunu -piyanoya aranje edilimini- franz liszt yapmıştır ve parça da ününü bu şekilde kazanmıştır. birçok amatör piyanistin müziği bırakmasına dahi neden olan bu parçayı herkes çalmak ister, fakat buna cesaret edecek kişinin parmaklarından nefret ediyor olması gerekir. piyano için yazılmış en zor etüdlerden biri olmasına rağmen, çalmaya yeltenilmediği müddetçe dinlemesi ve overhead kamera kaydını izlemesi insana zevk verir.
sürekli kullanıldığı takdirde bedenin bir uvzu haline dönüşen, göz kusuruna sahip olmama rağmen kullanmamakta ısrarcı bir tutum sergilediğim aksesuardır. zira gözlük gibi bir maddeye alışıp zamanla bağımlısı haline gelmek, onsuz göremediğimi düşünecek olmak beni korkutuyor. ikisini de kendime yakıştırmadığım, biri babanemden kalma diğeri ise aynısının kemik çerçevelisini bulma çabamın ürünü olan iki adet gözlüğüm var. aynı şekilde çok sevdiğim deri gözlük kabım da babaneme ait:
ekseriyetle çay çöplerinde gözlemlenendir.
içmek istediğinizde kendiniz için çay demlersiniz, çayı gün içerisinde tüketir ve uyursunuz. fakat ertesi sabah tekrar çay içmek istediğinizde -poşet çay kullanmıyorsanız- büyük bir sorun söz konusudur, çay çöpleri. bir fincan taze demlenmiş çay için, bayatlamış bir çayın çöpleriyle uğraşmanız gerekir. oysa ki çayın görevi içileceği süre zarfında var olup, sonrasında bir başka çay demleyişe kadar yok olmaktır. kendini kullanılmış hissetmekten utanıp yok olmayan çay çöplerinde gözlemlenen bu yüzsüzlük durumu şahsımı ciddi manada üzmekte. umarım bu entry'i görür ve yarın sabah orada olmazlar.
uzun olanlarına sahip olduğunuz takdirde size her daim suçlu hissettirecek organlardır. zira her gördüğünüzde size dinlediğiniz piyano şaheserlerini çalabilecek yetkinliğe sahip olabilecekken, ömrünüzü buna adamadığınızı hatırlatır.
izlediğiniz ilk film olmasına ve zihinsel olgunluğunuzun tamamlanmamış olmasına dikkat edin, aksi takdirde ilk 10 dakikasından sonra rezalet bir film olduğunu görmeniz kaçınılmaz.
pianonun adeta ete kemiğe bürünüp konuştuğu eserdir, lsd etkisi yaratır. zira besteyi mutluken dinlediğinizde kendinizi yıldızlarda dans ediyor gibi hissederken, mutsuzken dinlediğinizde kara bulutların arasında boğulduğunuzu hissedebilirsiniz. chopin'e ait olduğu sanılan bu parçayı, esasen paul de senneville bestelemiş ve richard clayderman icra etmiştir. parçanın esas ismi ise mariage d'amour'dur: https://youtu.be/KmzFDEu2RoA
chopin'in dinlenebileceği nadir piyanistlerden biri olan, çaldığı her bestenin notalarına adeta cinsiyet biçen fransız kadın. kendisini dinlerken "evet, bunu bir kadın çalıyor" demenizi sağlıyor ve piyanonun üzerinde kayan zarif parmaklar zihninizde kolaylıkla canlanabiliyor. complete nocturnes: https://youtu.be/liTSRH4fix4
düşük frekenslı seslere olan duyarlılığın dürtülmesidir, bir nevi zihinsel orgazm yaşatır. fısıltılar, tıkırtılar ve iç gıdıklayan her türlü sesi içerir. uyku problemi yaşıyorsanız yardımcı olabilir: https://youtu.be/dZBpgYa3y9I
andre langaney, jean clottes, jean guilaine, dominique simonnet isimli dört yazarın ortak çalışması olan soru-cevap şeklindeki kitaptır. "yeryüzünün keşfi, hayal gücünün keşfi ve iktidarın -gücün- keşfi" olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır.
sorulara verilen yanıtlar sığ çerçeveden uzaklaşamamış olmasına rağmen, üzerine düşünmeye değer sorular barındırması yönüyle okunabilir bir kitaptır.