insanın intihar etme eşiğine geri dönülemez derecede yaklaştığını gösteren elzem durumdur, kişinin geleceğe dair hiçbir umut ve beklentisi kalmamıştır ve bu sebeple öz saygısı da son bulur. bunu fark ettiğimden beri diş bakımıma daha fazla önem gösterir oldum, buralardan gitmeye niyetim henüz yok.
can kazaz'ın muzzam sözlere sahip şarkısıdır, tuğçe korkmaz tarafından uyarlanmış hali ise bu güzel sözlerin hakkını tam anlamıyla vermiştir:
kar yağardı buzlarımın üstüne
ısınmak istiyorum sadece
uzaklaştırır yollar seni benden
ben sana sığınmak istiyorum sadece
hiçbir söz hiçbir yemin yetmiyor
nefesinde boğulmak istiyorum sadece
gitme bırakma diyemezsem
bil ki çok sevdiğimdendir sadece
sen, sen diye tutturdum
sen, sen diye ağladım ağladım sadece
sen, sen diye tutturdum
sen, sen diye ağladım sadece
ben yine seni bıraktım geriye
kavuşmak istiyorum sadece
değişmez duygularım sonuçta
değişen zamandır sadece
sisli bir sabahın soğuğunda
aklıma düşersin birden bire
eski bir kentin sokaklarında
yanında yürümek istiyorum sadece
sen, sen diye tutturdum
sen, sen diye ağladım sadece
sen, sen diye tutturdum
sen, sen diye ağladım sadece
felsefede yanlışlanamayan bilgi, şüphe duyulamaz gerçeklik gibi kavramları karşılayan terimdir. bilimsel bir tanımı ise yapılamaz, zira bilim yanlışlanabilme üzerine kuruludur. bilimde öne sürülen her hipotez sorgulanabilir, aksi iddia edilebilir ve değiştirilebilirdir. fakat hakikat, sabit alınabilen bilgidir. olan şey değil, gözlenen şey değil, var olmaktan da muaf
oladır. peki hakikat zamanın neresindedir?
zamanın üç evresi vardır: geçmiş, gelecek ve şu an. geçmiş zaten geçmiş, gelecek ise henüz yaşanmamıştır. bu sebeple hakikati aramamamız gereken zaman şimdidir, olayın gerçekleştiği andır.
fakat bizler olayı gerçekleştiği andan sonra görürüz, olayı gördüğümüz an algıdır. olayı duyumsar, yorumlar ve sonucunda algılarız. algı her daim olayın arkasından gelir. algı ve olay arasındaki süreçte gerçekleşen ise yorumlama ve duyumsamadır, yani bozulmadır. bu tıpkı aynaya bakmak gibidir, aynaya baktığımızda da aynaya çarpan görüntümüzün gözümüze yansımasını görürüz. yani hiçbir zaman kendimizi değil, birkaç milisalise önceki halimizi. bu durumda "falat bu çok az bir süre, neredeyse şu an" düşüncesi akla gelebilir, burada ise devreye termodinamiğin ikinci yasası olan entropi girer. entropi sistemdeki bozulma katsayısına verilen isimdir, düzensizliğin artışıdır. bizim algımız da entropi'nin +sonsuz olduğu bir düzlemde olabilir, bu da bir saniyede tüm algımızın sonsuz kat bozulması demektir. özetle bizler şu anı asla göremiyoruz, şu an artık yok ve biz sadece vakanın geçmişine bakıyoruz.
bizim algımız bir ilüzyondan ibaret; şu anda ise olay var, mutlak hakikat var. yorum ve algıdan koptuğumuzda, serabral korteksimizi kullanmayı bıraktığımızda, ancak o zaman şu anı -mutlak hakikati- algılayabileceğiz. *
söz konusu zaman çizelgesini el yazımla şematize ettiğim görsel:
chanel markasının 2016 yaz koleksiyonu için çıkardığı far paletinin adı ve aynı zamanda kozmetik sektörünün gelip gelebileceği son noktadır. şu detaylara bir bakar mısınız allah aşkına?
emin ünlü'nün muazzam yazdığı ve yazdığından da güzel okuduğu şiiridir:
gecesi puşt bir kalabalığın ortasında vurdu kovan
insan böyle zamanlarda partiler boyu direk kalır
nereye gideceğini unuturdu
çoğu zaman
ayıp değil miydi bi perdenin rüzgara küsmesi
hangi salon açılsa herkes yalnızlığına oturmuştu
bakmadım
ben kaşına yüzüne kediler giyen bir kadındım o zaman
kırıldım
dedim öyleyse içime ne girse yeridir
kendi adınla çürük bir dalla sevişerek anlaşılan
boğazında unutkan bir nefesi alıp verecektir
bu hüznü kuran bir zahmet alsın başımdan
ağzımda yıldızlar çıktığından bu sefer
bu cesediniz lütfen memnun olun dediler
bir şey soracağım
bu toprağı kodlayan hanginizdi
hanginiz avuçluyor benim aşk dediğim yeri
kalbinizin oluru varsa bir kadeh yırtın gelin
ne de olsa insan hayata tükürük olarak başlar sonra birinden çamur içmeyi öğrenir
damaklarınız hangi endişeye yakınsa görürüz
ki doğan bir şeyin yaşayabilmesi de gerekir
ama birinin işi değildir bu
illlaki
insan tamamlanmaktan beridir
bazen kötü bir gözle peçetelerimi silerek
ben canımın ruhunu her defa parmak aralarımda vakti geçmiş dikişlerin arasından emerim
tanışırım çizgilerle
aslında bir şey olacağı da yoktur ama
beklerim
bir orman kaç ağaç ederse giderim durmadan
artık bir örümceğin uykuya dalması kadar utanırım dünyamızın
eteğini sıyırıp konuşurum
küplerinde gerçek olduğunu en azından
beni bu yağdan tarafa alacaklar
bana anlam diyecekler nasılsa
geldim kuyuna ver suyumu, bıktım mutluluktan
kahire tahrir meydanı'nda ölenlerin anısına yazılmış, fakat tüm dünyada özgürlük adına bir ağıt olarak tanınması gereken cairokee şarkısıdır. şarkının sözlerinin her biri tek tek özümsenerek dinlenilmelidir, hissetmek için asla arapça bilmeye ihtiyaç duymazsınız.
sözlerinin türkçe çevirisi şu şekildedir:
Kahire Tahrir Meydanında Ölenlerin Anısına...
Ey meydan...
bunca zamandır neredeydin?
Seninle şarkı söyledik ve seninle ümit ettik
savaştık, korktuk ve dua ettik.
Tek yumruk olduk, gece ve gündüz
ve artık seninle hiçbir şey imkansız değil.
Özgürlüğün sesidir bizi birleştiren
hayatımız anlamını buldu, artık geri dönüş yok.
Sesimiz duyuluyor.
Artık yasak değil rüya görmek.
Ey meydan... bunca zamandır neredeydin?
Duvarları yıktın, nurunla aydınlattın.
Yorgun halkını etrafında topladın.
Yeniden doğduk ...
ve yeniden doğdu vazgeçmediğimiz rüyamız.
Bizler farklı olsak da niyetlerimiz aynı; temiz...
Pusluydu görünen manzara, fakat biz ...
sahip çıkacağız ülkemize ve torunlarımıza;
yitirdiğimiz gençlerimizin anısına.
Ey meydan... bunca zamandır neredeydin?
Seninle hissetik ve yeniden başladık ...
uzaklaşıp, tükendikten sonra.
Önce kendimizden başlamalı değişim,
sen bize çok şey verdin. Bundan sonrası bizim...
Bazen korkuyorum,
yalnızca bir anı olacaksın diye sen ...
ölür fikrimiz uzaklaşırsak senden.
işte o zaman geçmişe dönecek ve hatırlayacağız;
masallarımızda senin hikayeni anlatacağız.
Ey meydan... bunca zamandır neredeydin?
O meydan ki türlü insanla dolu...
işte adanmış biri; ve işte cesur olan.
işte tutkulu biri ve şurada bisikletiyle dolaşan...
Fakat sesimiz bir; hepimiz biriz!
Toplanıp çay içeriz orada
ve biliriz hakkı nasıl getireceğimizi!
Komşularımız kulak kesildi, bizi dinliyor dünya...
Ey meydan... bunca zamandır neredeydin?
Gücümüz fikrimizdir ve silahımızdır birlikteliğimiz...
Meydan diyor ki: zalimlere hayır!
Meydan bir dalga gibidir;
kimi içindedir, kimi onun büyüsüyle büyülenir...
dışarıdakiler der ki bu bir kargaşadır... fakat ameller yazılmaktadır.
Ey meydan... bunca zamandır neredeydin?
Ey meydan... bunca zamandır neredeydin?
Gücümüz fikrimizdir ve silahımızdır birlikteliğimiz...
Meydan diyor ki: zalimlere hayır!
linkini de şuraya bırakayım, özene bezene anlattım en azından merak etmişsinizdir ya hu: https://youtu.be/umlJJFVgYVI
https://galeri.uludagsozluk.com/r/1282173/+ ollivander tarafından değil, çok sevgili hayat arkadaşım tarafından yapılmıştır. yapımı ise -benim gibi el işlerinde tam bir umutsuz vaka olmayan herkes için- oldukça kolaydır. ihtiyacınız olan tek şey biraz kağıt, biraz tutkal, biraz guaj boya ve vernik. ilgilenen yazarlar için linki de şuraya bırakıyorum, fakat asla uyuyan bir ejdarhayı gıdıklamayın: https://youtu.be/xjXjvArT_K8
istanbul üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi'nin lisans öğrencilerine toplum bilimi, yüksek lisans öğrencilerine siyaset psikolojisi dersi vermekte olan değerli akademisyendir. iühf mezunudur, bir dönem askeri hakimlik ve serbest avukatlık da yaptıktan sonra kendisini sosyal bilimlere adamış ve bu alanda uzmanlaşmıştır.
Twitter adresine baktığınızda değerli fikirleri hayranlık uyandıracak olmasına rağmen, dersi aynı etkiyi yaratmaz. zira bu hoca benim nazarımda asla bitirilemeyen bir kitap gibi, herkesin hevesle başlayıp devam edemediği. bilgisi tam fakat bunu aktarabilmek konusunda pek yeterli olduğu söylenemez. ders ilerledikçe enerjinizin tükendiğini hisseder ve sınıftan soyutlanırsınız fakat o bunu asla umursamadan duvara anlatır gibi dersini anlatmaya devam eder. hayranıyım, cidden.