ağzına sıçacak. hazırlıklı ol. eğer şimdilik geçmişine baktığında pek bir sorun yoksa. hatta utanmadan mutluysan birde. kork bence. valla bak. çok acayip yapıcak seni. o büyük hayallerin başarılacak işlerin, alınacak evlerin, yaşanacak aşkların, kazanılacak savaşların varya.. tabi hayal kurmak iyidir devam et de. allahım akşam olsun evime gidip dizi karşısında uyuyayım yeter, daha ne isterim diyeceğin hale geliceksin..
ekşi sözlüğü 'kapatırabilmiş' adam. allah kimseyi dev bir ego; dünyaları yutabilecek büyüklükte bir hırs ve bu hırsa hiç yakışmayan, bu hırsın arzularını yerine getirebilecek yetkinlikte olmayan beceriyle sınamasın. atilla taşı ünlü etmiş olmakla da övünülmez ki arkadaşım. bu kadar mı kör etti gözünü egon.
yaralayan ve bunu yaralamak için değil içinin nefasetinden yapan kırıcı insandır. laf sokarken gülebilir hatta, bunun minik bir şaka olduğunu bile düşünebilir. laf soktuğu kişinin karşısında ona gülümserken kıpkırmızı olan ruhunu görse, içinde boşalan yaşların derinliğini bilse. o hareketinin günlerce o kişinin zihnini nasıl hüzne bulayacağını bilse yapmaz elbet. yani yapmaz di mi?
yalnızım, en çok, en derin en bok yalnızım. sonsuz gibi, bitmeyecek gibi çok gibi yalnızım. kocaman bir teklikten oluşuyorum. dev gibi yalnızlığımı aşıp kimseye ulaşamıyorum. beni gerçekten sevdiğini söyleyen insanlar var samimiler muhakkak. içim öylesine yalnız ve yalnızlık öylesine çok ki kendimi aşıp onlara ulaşamıyorum. sanki sürekli yağmur yağıyor gibi. sürekli ıslanıyor gibiyim...
kaybedenlerden oldum.. ne erkim kaldı, ne halim.. bitip başlayanlardan oldum.. hani hep başkalarının başına gelirdi, hani bana kıyamazdı, ilişmezdi hayat.. hani özeldim lan ben.. herkese aynı muameleyi çeken orospuya aşık olmuş birinin olayı kavrayış anındaki hezeyanı yaşadım.. pırıl pırıl oldum lan..
sıla gençoğlunun yeni albümü.. çok çok çok iyi.. beklenti büyüktü açıkçası, son iki yıldır ilk iki albümünü tekrar tekrar dinlemiş biri olarak epey heycanla bekledim bu albümü.. ilk defa dinlediğimde bir soğuk geldi şarkılar.. imza albümünde de aynı şey olmuştu.. bir kaç dinleyiş, dinleyiş.. ve evet, budur! sıla artık neylerse güzel eyler; kabulümdür.. bütün parçalar güzel.. hepsi etkileyici.. dinledikçe demlenen, içlenen, işleyen şarkılar.
intihar!
yok asla yapabileceğimi sanmıyorum, o erk ne arar bende..
ama bu edilgen halime, güvensiz duruşuma..
bıraktığım olanı izlemekle yetinmekten ötesine takati yetmez izlenimimi bir çırpıda silmek için.. yaşadığım, yaşattığım tüm hallerin ruhiyesini bir çırpıda parçalamak için.. ulan ne biliyosak yanlışmış be abi, dedirtmek için..
nasıl görünüyorsak işte tam öyle değiliz.. bunu tamlığından emin insanlara anlatmak için.. olanlara müdahele edecek gücüm yok, yaşayacak hevesim hiç yok.. ne emmeye gelirim ne gömmeye böylede güçlüyüm lan işte demek için..
ben feda ederim kendimi.. hayat en çok ne verebilir ki bana, sana, ona.. hepimiz aynı güçsüzlüğün ezikliğinde parlıyoruz olur olmadık.. doğmayı seçmediğim hayatta ölmeyi seçmek için.. ben yaptım oldu hacı göstergesi için.. basit düşüncelerim var benim.. yapıcak bişi yok, sıradanım, lanet olsun ehben-i şerim hatta.. ama çok farkındayım ne kadar yarım olduğumuzun diyebilmek için.. öliim o zaman.. o cesaretten öte algı farklılığı yaratmak.. sen anca sözcükleri gelişigüzel sırala.. anlam bütünlüğü yaşayamadığın hayatta dengeyi tutturamadığın bulanık suyunda.. boğul bakalım bal rengi nefesinde.. yerse..
intihar edecek adam sen ben gibi düşünmüyor.. bunu bilmeyen yahut anlamayan çok insan var galiba..
intihar girişiminde bulunacak zihne bürünmüş insan, tanrının vereceği cezayı düşünemez, kendisine olan saygısını düşünemez, dünya zevklerini, ailesini, işini, kimseyi senin benm gibi düşünemez. intihar kafası hayata herkesin baktığı pencereden daha farklı bir pencereden bakmaktır. en temel dürtü olan "hayatta kal dürtüsünü" baskın olarak hissetmeyen insandır. o dürtü; sana boğaza karşı çay içmenin zevkini hissetirirken onda herhangi bir duygu uyandırmaz. alınan ilaçlarla endorfin, seratonin salgılatılsa da o kişi mutlu olamaz. dimağı kitlenmiştir. düşüncenin sınırlarını geçmiştir. bu yüzden gerçekten intihar etmeyi düşünen hiçkimseyi hayat güzel falan diye ikna edemezsin. tek şansın dikkatini dağıtıp, zorla intiha etmekten alıkoymaktır. biri etraftan gelen konuşmalardan etkilenip intihardan vazgeçiyorsa o kişi intiharın yakınından bile geçmemiştir. bir insan ölmek istiyorsa, hayatta kalmak istemiyorsa, depresyondan öte hayat algıları değişmişse, bir şekilde öldürür kendini. engel olunamaz. nefesini tutarak ölmeye çalışır, yine çalışır. bu arkadaşın gerçekten algı sınırları değişmişse, yapacak hiçbir şey yoktur onun için. ama eğer yaşadığı sıkıntılara katlanamama hali varsa, pes ediyorsa yaşama karşı; kurtarılma ihtimali çok yüksektir. dilerim ikinci ihtimal geçerlidir ve arkadaşın hayata dair problemleri çözülür, yeniden sağlıklı bir birey olarak devam eder yaşamaya.
ordan burdan duyduklarıyla kendine hastalık teşhisi koyan insanlar hep tuhafıma gitmiştir. arkadaşım iki satırlk tanımdan nereye varıyorsun hele psikolojik rahatsızlıklar o kadar geniş bir görecelilik içerirken neden kendini o 'hastalıkla' niteliyorsun.
filhakika bu kadar saçma bulduğum bir durumu fiilen uygulayacağımı tahmin edemezdim. n'oldu peki. sabah akşam insanlara şikayet ettiğim ruh halim aynı cümlelerle bu hastalığın tanımında geçiyordu.
şöyle bir şey bu hatalık; sabah uyanıyorsun içinde bir huzursuzluk, "zaten dünya sana en çok ne verebilir ki, hiç istemediğin şartlara direniceğine teslim ol, pes et güzelim. nedir hayat bu kadar." okula gidene kadar intihar yolları ve yazacağın intihar mektubu üzerine düşünüyorsun. kendi cenazeni düşünüyorsun, annenin çığlıklarını falan kendi ölümüne ağlamaya başlıyorsun otobüste. nasıl olsa alışır diyorsun, kararlısın. öğle üstü bir neşe geliyor sana -nerden geliyorsa- arkadaşlarınla neşeli sohbetler ediyorsun, kitap alıyorsun kendine; deli gibi bir enercik hal var üstünde. sevinçle dönerken eve yolda bir on beş dakika yine mutsuzluk çöküyor üstüne, son on beş dakikada kırk kere gözlerine yaş hücum ediyor. otobüsten inip eve yürürken yine normalsin, "amaan intihar ne ya, ben mi verdim bu canı... hem bir şekilde savaşmak lazım." akşam yemeğinin yarısında ağlamaklısın diğer yarısında deli neşeli. bir şekilde geceye kadar değişen ruh durumlarıyla ulaşıyorsun. gece yatarken yine ölümünü düşünüp ağlıyorsun. acaba "hayatımdaki herkese kendi suçları olmadığına dair mektuplar mı yazsam?" diye düşünüp uyuyorsun.
bu entryden çıkarılacak iki ders var.
bir, büyük konuşma; iki, intihar acizliktir, ya da kendi ölümünü seçme erkliğidir?!
bir net bile dünyanızı değiştirebilir!
bu cümleyi tekrar tekrar okuyun.
çok sıkıldınız, televizyonda izlemek istediğiniz güzel bir film var, üstelik kola ve cipste var anneniz yatak odasında uyuyor, eğer bu filmi keyifle izlerseniz sizden başka kimse duymayacak.
delireceksiniz o an o film için. normalde belki o kadar önemli değildi gözünüzde fakat ders çalışma ihtimaline antitez olunca gözünüzde büyüdü.
şunu düşünün. bugün diyelim matematik iki diye adlandırılan güzel dersin güzide konusu karmaşık sayılara başlayacaktınız.
bugün o derse başlarsanız eğer ve konu yarılanırsa yarın başka bir konuya geçebilirsiniz, sonraki gün başka bir konuya. sonraki gün hasta olursunuz ve üç gün ders çalışamazsınız, sonraki gün okulda önemli bir sınavınız olur, sonraki gün yine başka bir konuya başlarsınız...
eğer ders çalışmaz filmi izlersiniz.
yarın karmaşık sayılara sonraki gün başka bir konuya başlarsınız.
ve son gün geldiğinde bu akşam boş geçirdiğiniz 3 saatlik eksik, yüzünüze çözemediğiniz bir soru olarak vurur.
diyelim, boğaziçi işletmeye gideceğinize boğaziçi iktisata gidersiniz.
evet tek bir soru tek bir puan bunlara neden olabilir.
işletmeci olucağınıza iktisatçı olursunuz.
bu verilebilecelek en ilkel örnek.
diğer bir dikkat edilmesi gereken konu ise, ertelemek.
buna benim şahsi bir çözümüm var.
excel de basit bir tablo hazırlayın her günü ve günün her saatini ayırdığınız.
ve hafta içinde her saati hangi aktiviteyle geçirdiyseniz ona işleyin.
eğer ders çalışmadıysanız yüzünüze daha gerçek bir şekilde vurma ihtimali yok.
en pes ettiğiniz anlarda düşünün,
yaşadığınız ülke türkiye,
insanların tanıştıklarında ilk sordukları soru
"nerelesin?"
etiket merakı fazlasıyla olan bir ülkede yaşıyoruz.
eğer size iyi bir etiket olucak üniversiteyi bitirirseniz bir ömür kapılar önünüzde açılacaktır.
"ya hangi üniversiteyi bitirdiğin önemli değil önemli olan kendini geliştirmek"
diyenler olucak.
inanmayın demiyorum, fakat düşünün; galatasaray üniversitesi uluslar arası ilişkiler bölümü mezunuyla trakya üniversitesi uluslar arası ilişkiler mezunu aynı ölçüde bir birikimle mi çıkar üniversiteden.
biri eğitimini fransızca alır. hocaların bir kısmı yabancıdır, istanbulda piyasanın göbeğinde iyi staj olanağı ve gerekli referansla çıkar okulundan.
diğeri edirnede okur.
tabi ki trakyadan çıkıp müthiş başarıları olan insanlar vardır, fakat bunlar az sayıdadır.
üniversiteden çıktığında iyi hocalardan, iyi eğitim almış olmak, derslerini bir yabancı dilde öğrenmiş olmak, "bu odtülü ya yapar, abi adam boğaziçili"
gibi tümceleri işitmek ve yurtdışında master yapmak istiyorsan
bu sınava çalışacaksın arkadaşım, hem de nefese almadan "yarış atı gibi çalışacaksın"
evet berbat bir sistem, eğitim almak için yarışmak korkunç bir şey
fakat sistem bunu gerektiriyor. fuck the system naraların bir şeyi değiştirmiyor.
karşınızdaki kızın size "köpek gibi aşık" olduğuna eminseniz, tersleyin. en küçük bir gülümsemeniz günlerce sizi düşünmesine neden olucak.
bir de çok acıtıyorsunuz oğlum siz. kural dışı oynuyorsunuz. o kadar sevdirmeyin kendinizi, sonra hiçbir şey olmamış gibi siktirip gitmeyin.
annenizi çok sevin. bu dünyada hiçbir hatun* o kadın kadar sevemez sizi. dünyada her ihtimalde sizi düşünecek tek kadın o.
keşke ona aşık olmasaydım.. sokaktaki köpeğe aşık olsaydım kavuşma imkanımız daha olası olabilirdi. keşke hiç görmeseydim onu. bakmasaydım ona. keşke yanımdan geçerken kolumdan tuttu diye herkesin içinde dizlerimin üstüne düşmeseydim.
dibe vurmasaydım keşke. günü kurtarmak için yaşamasaydım biraz geleceğe yatırım yapsaydım..
ya yarın ölürsem diye anı kurtarmak çocuklukmuş lan. her anın tadı çıkarılmamalıymış. o beni gaza getiren şarkılar hayatın gerçeği yüzüme vurduğunda bir boka yaramıyormuş.
keşke babamı biraz daha anlamaya çalışsaydım. keşke babamla konuşsaydım. ne senin hayatla alıp veremediğin diye. sevseymişim onu, gösterseymişim sevgimi.
biraz daha doğru yaşasaymışım lan. ilk falsoda çökmeseymişim.
düz yolda yürümekten acizken en sarp yokuşa tırmanma cesaretim var gibi gözüküyorum herkese..
fakat yok..
farkındayım ben bu muzu yiyemiycem. bir yandan da mecburum..
bende çok cesur çok azimliyi oynuyorum bu aralar.
fakat değilim lan. it gibi korkuyorum ya yapamazsam diye.
tarkanın dönüşüne yakışır bir albüm olmuş.
kayıp şarkısı defalarca dinlenilecek her seferinde göz dolduracak kadar etkileyeci. işim olmaz insanın içini yumuşatan sıcak bir şarkı ve öp, tarkanı yine her yerde çaldıracak, yine dillere pelesenk edecek şarkı..
iki gündür başka hiç bir albümü dinlemiyorum ve ihtiyaç dahi duymuyorum.
tarkanın enfes yorumunu özleyenler için ise albümün isim şarkısı teskin edici olacaktır. ****
henüz ilk dinlememde gözyaşlarına boğulduğum, muhteşem sözler barındıran bir tarkan şarkısı.
söz günay çoban, müzik tarkan.
yıllardır böyle etkileyici bir şarkı dinlememiştim..
"aşktan başka her şey yalan"
sezen aksu çözmüş olayı, bütün mutluluklar, bütün hevesler, korkular geçiyor da aşk geçmiyor lan.
hayatta en çok istediğimi sandığım şeye kavuştum, üç saatte dindi telaşım; aşkın miktarında milim şaşma yok. hep en derinde.
"hiçbir aşkını unutma"
aşk unutulmuyor ki. gerçek manasında aşksa yaşanan her sanise yakada.
sezen aksu'nun en sevdiğim şarkısı. muhteşem sözlerle mükemmel melodinin bileşiminden oluşur, insanı en mutlu anında bile hüzünlere gark eder.
"bazen daha fazladır her şey" diye, kırık bir sesle başlar sezen
"acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir" derken haykırır adeta. çok tamperamanlıdır ve her bir üste çıkışta nefes daraltır.
"acı tatlı ne varsa hazinemdir"
yaşanmış bir şarkıdır, yaşlanmamış bir şarkıdır...
tims'in yaptığı sağlam işlerden biri..
oyuncu seçimi, senaryo, yönetmen gayet enfes...
tek problem iki sahneden birinde umut kaya şarkısının fonda olması. adam eğlenceli şarkılar yapıyor; fakat bu dizi müzisyenliğini kıvıramamış, sürekli sahneyle alakasız müzikler çalıyor.
tutması için sınavların açıklanmasından iki gün öncesinde yayına girmesi özellikle "kazanmalıydım, her şey bambaşka olucaktı" diye başlayan fragmanının her dakika yüreği ağıza getirmesi şerefsizliktir.
yine de iyi oyunculukları ve samimi senaryosuyla izlenmeye değer.
bu kadar bencil olma..
etrafında "senin hiçbir şeye üzülmeni istemiyorum, sakın hiçbir şeyi umursama, dünyadaki en değerli şey sensin, hiçbir şey senin tırnağından daha değerli değil"
diyen bir ailen varken; intiharı düşünme.
sende biliyorsun bunun çocukça bir dürtü olduğunu. öyle bir şey yapmayacağını.
fakat günde yüz kere tekrarlaman, üzerine bu kadar çok düşünmen korkutuyor beni. bir anlık delilikle öyle bir şey yaparsan arkanda kalanların halini düşün.
ne hakkın var o insanlara bunu yapmaya.
ne hakkın var lan!
nedir bu kadar kolay pes etmen. hayat o kadar basit mi. herkes yaşıyor bir şeyler; ölüm de neymiş.
allah'ın verdiği canı allah alır köpek!
yapma lan, n'olur kalkışma öyle bir şeye. seni yeterince tanımıyorlar, bir anda ne saçmalıklar yapabileceğini, espri yaparken, gülerken, kendini vurabileceğini bilmiyorlar. o şoku yaşatma bu insanlara.
nedir derdin hayvan! ne oldu, dünyanın sonu mu geldi. baş etsene biraz. güçlü olsana.
belki çok güzel olacak her şey bundan sonra, belki hayat "o çok istediğin şeyi" çıkaracak karşına. belki...
sakın abi yapma böyle bir şey. söyleme de artık. bu kadar çok söyleme, at kafandan o ihtimali.
dünyaya bağlısın organik olarak. gülüyorsun da, şarkı söylüyorsun bağıra çağıra; ama ölüm niye korkutmuyor abi seni. niye hiç korkmuyorsun. keşke inancını biraz daha sıkı tutsaydın. keşke aptal cesaretine bulamasaydın zihnini..
n'olur yapma, daha genceciksin lan! önünde uzun yıllar var. hem o insanları da tedirgin ediyorsun söyleyip durup.
"her şaka da bir gerçek payı var mıdır ki?" diye ağzını arıyorlar.
yazık lan
hayvan!
insanı kendinden şüphe etirren şerefsizliklerdir.
kendimi iyi bir insan olarak nitelemeye teşne bir haldeyken hatırladım bu anımı.
komşunun oğlu var, aşığım ona çokça. yani beş yaşında ne kadar çok olabilirse.
bu çocuk sünnet oluyor. zengin bir aile oldukları için şahmaran gibi bir kıyafet alıyorlar dört yaşında çocuğa. iyice yakışıklı geliyor gözüme, sünnet kıyafetiyle padişah gibi. yeşil gözlü, sarı benizli tam yakışıklı karadeniz çocuklarından işte.
giyiyorum bayramlık kıyafetimi. annemin rujunu sürüyorum azcık azcık. saçlarımı tarıyorum. alıyorum karşıma, diyorum ki böyleyken böyle, yok öyle demiyorum tabi, benimle evlenir misin diyorum*.
olmaz biz zenginiz siz fakirsiniz seninle evlenmem ben diyor*.
evet yaptım.
çocuğun giydiği kocaman gömlekten tam belli olmayan, benimde ne olduğunu tam bilmediğim o noktaya, spor ayakabbımla korkunç bir tekme attım.
sonrasında hızla uzaklaştım evlerinden, çocuk acıdan bayılmıştır herhalde.
eve gelip kızınız niye böyle yaptı diyen ailesine ise "o da beni öptü" dedim.
ben eskiden şeytanmışım zaar.*
nickime bakan herkesin fark edebileceği üzere, benimdir bu kişi..
ulan şarkının orası geçiyor diye alacaksın madem, bari ayrı yaz, ne bu karıncalar s.kişiyo görüntüsü.
sonuçlarının ne zaman açıklanacağı tamamen muallak olan sınavdır.
sınavdan bir hafta önce yök başkanı 10-14 temmuz arası sonuçlar verilecek diye açıklamıştı.
sınavın üstünden bilmem kaç gün geçti, kimse sonuçların ne zaman açıklanacağına dair bir bilgi vermiyor.
birileri sonuçların 12 temmuzda açıklanacağını söylüyor ki şu ana kadar ösym duyuru yapmadığına göre bu imkansız.
kimileri 14 temmuzda açıklanacağını söylüyor, sebebini sorunca ise "türkiye'de her iş son güne kalır" diyor.
boğucu bir belirsizlik var. henüz on sekiz yaşının en güzel yazını geçirmesi gereken güruh ise meraktan kıvranıyor.
çünkü bu kimseler puanlarını hesaplasa bile bu yıl sistem komple değiştiği için sıralamanın ne geleceğini bilmiyorlar.
bir allahın kulu da çıkıp; arkadaşlar 14 temmuzda açıklayacağız, 17 temmuzda açıklayacağız, sıkıldık bu yıl açıklamayacağız, demiyor.
sonuçlar gelince çok mutlu olmayacağız, hatta üniversite bitince de çok mutlu olmayacağız, "mutluluk öyle bir şey değil"
bunu biliyoruz.
fakat ömrümüzün yirmili yaşlarını nerede ve ne şekilde geçireceğimize dair 'hiçbir' fikrimiz olamadan, sebepsizce bekletildikçe beklemek çok irite edici.
edit:yök başkanı açıklamış sınavı en erken 15 temmuzda açıklayabiliriz diye.
gülesim gelir gülemem, en geç 15 temmuz olur diyen adam, en erken 15 temmuz olur diyor.
hayır sen çiçek poleni siparişi verdiğimiz aktar değilsin, açıkladığın şey de çiçek poleni değil.
800 bin insan bu tarihe göre plan program yapıyor
"en geç 15 dediyse "16 sında çıksak, bir hafta kafanı dinlesen gelip tercih yapsan ben de yıllık iznimi ona göre alayım" diyen çokça insan vardır muhakkak.
ülkenin en geniş kurumu.. her bağlamda..
çok gerçek bir duman parçası.
fazlasıyla gülüyorum kendime bu aralar..
bir empati denemesi yapalım..
şöyle düşünün..
sevdiğiniz kişiye onu sevdiğinizi söylerseniz en iyi ihtimalle yüzünüze tükürür..
sevdiğiniz kişinin kim olduğunu söylerseniz tanıdığınız, tanımadığınız herkes sizden nefret eder, dışlar, yüzünüze bile bakmaz..
böyle bir aşkı içinizde büyüttüğünüzü düşünün..
rüyanızda sadece onu görüyorsunuz, sabah uyanıyorsunuz ve rüya olduğunu fark edince bütün bir gün sarhoş gibi geziyorsunuz..
sizi tanımıyor bile, ama siz ona ölüyorsunuz.
kimseye söyleyemiyorsunuz, dünya üzerindeki kimseyle paylaşamıyorsunuz acınızı, hatta belli bile edemiyorsunuz. fark edilip de kime aşıksın diye sorarlarsa yalan söylemek zorunda kalırsınız çünkü ve o yalan bir şekilde açığa çıkar.
hayatınız boyunca istediğiniz şeye kavuşamayacağınızı düşünün.. bütün bir ömür en çok istediğiniz şeye ulaşmanızın imkansız olduğunu düşünün..
en iyi ihtimalle bunu sözlükte belki üç kişinin okuyacağı bir entryde anlatıldığını düşünün.. başka kimseyle paylaşamadığınızı.
"bazen can çok da tatlı olmayabiliyor."
ömür boyu istediğiniz hayata ulaşma imkanınız yok ve dünyanın büyük bir kısmı-çok büyük bir kısmı- sizin bu basit isteğinizi doya doya yaşıyor..
haberin yok-dünyanın herhangi bir noktasında sana aşık biri olduğundan bile haberin yok-
ölüyorum-zaman gösterecek-