iyi niyetinin kurbanı olmuş kişidir. vakit akşam. trafik sıkışık. sevgilimle sözleştim buluşmak üzere. trafik akmıyor. tam bir çile. baktım böyle olmayacak atladım otobüsten koşarak sevdiceğimin yanına vardım. maksat kızı bekletmemek. selam canım deyip sarılmaya yeltendim '' bu koku ne be? '' dedi itti beni. aşkım koştum geldim dedim ''bi daha arama beni'' dedi. olacak iş miydi?
her sözlüğün içinde diğer sözlüklerden sızmış yazarların olma durumudUR. içimizde inci sözlükten olan birçok yazar var. tabi ki ekşiden, itüden ve bilimum adı sanı duyulmamış sözlüklerden de. bu tarz yazarlar sözlük selametine kambur olmak için burdalar.
güzel taktiktir. böylelikle sokakta gezerken diğer kadınların ilgisini daha çok çekebilmeme fayda sağlıyor. özellikle de yalnız ve mutsuz kadınlar... kadınlar kadınları kıskanırlar zaten. sevgilime bakıp '' şuna bak çocuğa bak ya . nerden buluyolar bunları anlamış değilim '' dediklerini çok duydum. bu şekilde algı yanıltıp kadınlar üzerinde daha etkili olarak gol yüzdemi artırıyorum.
barlar insanları en iyi tanıyabileceğiniz mekanlardır. gözlem yapmak için harika yerlerdir. bir bar müdavimi olmasam da zaman buldukça bara gidip bi bira içerken insanları izlemeyi severim. orda her türden vardır, hepsi ordadır. kimisi işinden kaçıp, kimisi eşinden, kimisi sırf zaman geçirmek için gelmiştir oraya. gençler hep ordadır. alkolün samimileştirdiği insanlarla dolu yerlerdir. tüm gece içer, eğlenirler. yalan söylerler birbirlerine, birbirlerini sevdiklerini söylerler, şarkı söylerler. sonunda da herşeyi orda bırakıp gerçek hayatlarına dönerler. bu yüzden severim barları. olanın bitenin kimsenin umrunda olmadığı bu mekanlarda yer yer bulunmak faydalıdır.
hayata bağlanmalarını sağlar. sonunda hayattan kopmalarını da. umuda aşıktır insanlar. vaad edilenler üzerinden kurdukları hayaller olmasa yaşayamazlar. o yüzdendir ki; kimseye güvenmediğini söyleyen, hayatla kavgalı olan, kadere inanmayan, umut etmeyi bıraktığını söyleyenler bile umut etmeyi umut ederler derinlerde bi yerlerde. böyle olmalıdır. olmazsa yaşamak gitgide anlamsızlaşan, geride kalıp uzaklaştıkça netliği kaybolan bir silüete dönüşür.
umut tehlikelidir ve insanlar bunu kullanırlar. hasettir, kötüdür aslında. olmayacak olan birçok şey gibi. gerçeğe dönüşmesi hep beklenir. sonunda onlar da biter.
dişilerin dünyasında rakip asla bir erkek olamaz. eğer bi kadın sevdiği adamı kıskanıyor gibi görünüyorsa bu tamamen hikayedir. aslında olan şey sevdiği adamın eğilimlerini, baktığı başka kadınları kıskanmasıdır. durum bununla da sınırlı değil. zira kadın kendinden üstün bir kadın gördüğünde asla buna dayanamaz. dikkat edin toplum içinde hep birbirlerini süzerek, yorumlar yaparak yaşarlar. dedikoducu olmalarının temeli de kıskançlıktır.
kadın kadının neyini mi kıskanır?
eşini,işini,kıyafetlerini,yediğini,içtiğini... bu böyle uzar gider. bu sebepten hep kendine en iyisini sağlayacak eşi ararlar. bulamayınca da bulanları kıskanırlar.
eğer tanrının bir cinsiyeti olsa ve tanrı da kadın olsaydı ortalıkta ilahlaşmaya çalışan milyarlarca kadın olurdu.
herkesin hemen çözemeyeceği, içinde derin gizler barındıran ruh halinin kitaplarına yansımadır. dönüşüm kitabı üzerinden örnekleyecek olursak ; kafka kendi içinde bütün insanların bilincini taşıyordu. odasını bir dünya farzedelim. ki kafka da öyle farzetmişti. bu dünyanın içinde asla değer görmeyen ama dünya için öneminin bilincinde olan tüm insanları temsil ediyordu. kendini bir bok böceğine benzetmesi de bu yüzdendi. bok böcekleri aslında değersiz görünen ama dünya üzerinde faaliyetleri bakımından değerlendirildiğinde belki de dünyanın en yararlı varlıklarıydı. eğer bok böcekleri olmasa dünyadaki kirlilik iki kat daha artardı. kafka kendi nezdinde tüm insanları bok böceği gibi görüyordu. öylesine temiz düşünüyordu ki aslında insanların dünyayı kirleten varlıklar olduğunu unutmuştu bile. ona göre dünyanın ve insanların felaketi sistemdi. bu sebepten tanrıyı sorumlu tutmaktan da geri kalmıyordu kafka.
herkesin kolay kolay beceremeyeceği durumdur. kadınları tanımak da anlamak da zordur. onlar yaradılışları bakımından şüphesiz ki erkeklerden üstündürler. duyguları, düşünceleri, fizyolojik yapıları ve varlıklarıyla anlaşılmayı bekleyen varlıklardır.
bir kadının ruhuna nasıl mı dokunursunuz?
önce onu dinleyerek. ne kadar ilginiz varsa sadece onun üzerine yoğunlaştırarak. kadınların yalandan sevgi gösterilerine karnı toktur. gerçek sevgiyi bir çırpıda anlayabilecekleri üstün bir hissiyatla yaratılmışlardır. o yüzden onu gerçekten severek ruhuna dokunabilirsiniz. sonra o kadın sizin için yüce varlığından ( nasıl gidiyorum beyler? ) yaradanın onlara bahşettiği gerçek sevgiden bir parça verecektir. o parça bir erkeğe ömrünce yeter. diğer parçalar ise ailesi ve çocukları içindir. eğer bencillik edip hepsini size vermesini isterseniz de kaybedersiniz. kadın, parçalara bölünerek herkese yetendir.
hemen hemen şehrin her köşesine astığım ilandır. aslında işsizim. öğrencilere matematik dersi vereceğimi vaad ediyorum. arayanlara saatlik ders ücretimi söyleyip, parayı peşin aldığımı belirttikten sonra beni tercih eden öğrencileri evimde ağırlıyorum. ilk derse gelenlere tanışma faslını uzun tutup basit şeyler anlatıyorum çünkü ben matematiğe dair bişey bilmiyorum. ikinci ders zamanı da saçma sapan konulardan bahsediyorum öğrenci haliyle bişey anlamayıp bidaha gelmiyor.
bu yolla haftada en az 5 öğrenciden 250 lira kazanıyorum. aylığım 1000 lira temiz. aklımı kullanıyorum.
yaradılışları gereği kadınlar gücü seveler. yalana kesiktirler. kadına kim daha iyi yalan söylüyorsa kadın ona aşık olur. kendi özelliğinin karşı cinste sirayet etmesi cezbedicidir çünkü.
kadınlardan hep duyarız ; '' sensiz asla yaşayamam''
'' sen olmazsan hayatımda başkası olmaz '' vs. cümleleri. bunlar dünya tarihinin en büyük yalanlarıdır. kadın, hangi erkeğin yanındaysa onun şeklini alır. çabuk unutur,çabuk odaklanır hayata. sevgisini satın alabilirsiniz. maddi bir satın alma değildir bu. onun yeri apayrı. bir gülüşle,bir tavırla,bir sözle... çok sevdiği biri olsa bile size aldanabilirler. zaten daha iyisini bulana kadar her kadın aşıktır.
postacıdan başka selam vereni olmayan yalnız insanların, hayatta tutundukları tek dalın da kırılmasına sebebiyet veren, muhtemelen işinden memnun olmayan ; ''ulan keşke teşkilatta masa başı işim olsaydı.'' diye düşünerek sağa sola selam vermeyi unutan,adına yazılmış o şarkının hakkını vermeyen ve başta belirttiğim olaya mahal veren memurdur.