hadi leenn
235 (ilaç gibi)
birinci nesil silik 2 takipçi 37.40 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    ayrılık sevdaya dahil

    2.
  1. acilmis sarmasik gulleri kokulariyla baygin
    en gorkemli saatinde yildiz alacasinin
    gizli bir yilan gibi yuvarlanmis icimde kader
    uzak bir telefonda aglayan yagmurlu genc kadin
    ruzgar uzak karanliklara surmus yildizlari
    mor kivilcimlar geciyor daginik yalnizligimdan
    onu cok ariyorum onu cok ariyorum
    heryerimde vucudumun agir yanik sizilari
    bir yerlere yildirim dusuyorum
    ayriligimizi hisettigim an demirler eriyor hirsimdan
    ay isigina batmis karabiber agaclari gumus tozu
    gecenin irmaginda yuzuyor zambaklar yaseminler unutulmus
    tedirgin gulumser
    cunku ayrilik da sevdaya dahil cunku ayrilanlar hala sevgili
    hic bir ani tek basina yasayamazlar
    her an otekisiyle birlikte hersey onunla ilgili
    telasli karanlikta yumusak yarasalar
    gittikce genisliyen yakilmis ot kokusu
    yildizlar inanilmiyacak bir irilikte
    yansimalar tutmus butun sahili
    cunku ayrilmanin da vahsi bir tadi var
    oyle vahsi bir tad ki dayanilir gibi degil
    cunku ayriliklar da sevdaya dahil
    cunku ayrilanlar hala sevgili
    yanlizlik hizla alcalan bulutlar karanlik bir agirlik
    hava agir toprak agir yaprak agir
    su tozlari yagiyor ustumuze
    ozgurlugumuz yoksa yalnizligimiz midir
    eflatuna calar puslu lacivert bir sis kusatti ormani
    karanlik coktu denize yanlizlik cakmak tasi gibi sert elmas gibi keskin
    ne yanina donsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin
    kapini bir calan olmadi mi hele elini bir tutan
    bilekleri bembeyaz kugu boynu parmaklari uzun ve ince
    simsicak bakislari suc ortagi kacamak gulusleri gizlice
    yalnizlarin en buyuk sorunu tek basina ozgurluk ne ise yarayacak
    bir turlu cozemedikleri bu olu bir gezegenin soguk tenhaligina
    benzemesin diye ozgurluk mutlaka paylasilacak suc ortagi bir sevgiliyle
    sanmistik ki ikimiz yeryuzunde ancak birbirimiz icin variz
    ikimiz sanmistik ki tek kisilik bir yalnizliga bile rahatca sigariz
    hic yanilmamisiz her an dusup dusup kristal bir bardak gibi
    tuz parca kirilsak da hala icimizde o yanardag agzi
    hala kipkizil gulumseyen sanki atesten bir tebessum zehir zemberek askimiz

    attila ilhan
    19 ...
  2. sisler bulvarı

    2.
  3. elinin arkasinda günes duruyordu
    aylardan kasimdi üsüyorduk
    agacin biri bulvarda ölüyordu
    sehrin camlari kaygisiz gülüyordu
    her köse basinda öpüsüyorduk

    sisler bulvarina aksam çökmüstü
    omuzlarimiza çoktan çökmüstü
    kesik birer kol gibi yalnizdik
    daglarda ates yanmiyordu
    deniz fenerleri sönmüstü
    birbirimizin gözlerini ariyorduk

    sisler bulvar'inda seni kaybettim
    sokak lambalari öksürüyordu
    yukarida bulutlar yürüyordu
    terkedilmis bir çocuk gibiydim
    dokunsaniz aglayacaktim
    yenikapi'da bir tren vardi

    sisler bulvari'nda ölecegim
    sol kasigimdan vuracaklar
    bulvar duraginda düsecegim
    gözlüklerim kirilacaklar
    sen rüyasini göreceksin
    çiglik çigliga uyanacaksin
    sabah kapini çalacaklar
    elinden tutup getirecekler
    beni görünce tas kesileceksin
    aglamayacaksin! aglamayacaksin!

    sisler bulvari'ndan geçtim sirilsiklamdi
    islak kaldirimlar parliyordu
    durup duruken gözlerim daliyordu
    bir bardak sarabda kayboluyordum
    gece bekçilerine saati soruyordum
    evime gitmekten korkuyordum
    sisler bogazima sarilmislardi

    bir gemi beni afrika'ya götürecek
    ismi bilmem ne olacak
    kazablanka'da bir gün kalacagim
    sisler bulvari'ni hatirlayacagim
    kirmizi melek sarkisindan bir satir
    lodos'dan iki
    senin kirpiklerinden bir satir
    simsiyah bir satir hatirlayacagim
    seni hatirlatanin çenesini kiracagim
    limanda vapurlar uguldayacak

    sisler bulvari bir gece haykirmisti
    agaçlari yatiyordu yoksuldu
    bütün yapraklari sararmisti
    bütün bir sonbahar aglamasti
    aglayan sanki istanbul'du
    öl desen belki ölecektim
    içimde biber gibi bir kahir
    bütün siirlerimi yakacaktim
    yalnizlik bana dokunuyordu

    eger sisler bulvari olmasa
    eger bu sehirde bu bulvar olmasa
    sabah ezaninda yagmur yagmasa
    süphesiz bir delilik yapardim
    hiç kimse beni anlayamazdi
    on bes sene hüküm giyerdim
    dördüncü yilinda kaçardim
    belki kaçarken vururlardi

    sisler bulvari'ndan geçmedigin gün
    sisler bulvari öksüz ben öksüzüm
    yagmurun altinda yalnizim
    agzim elim yüzüm islaniyor
    tren düdükleri iç içe giriyorlar
    aklimi fikrimi çeliyorlar
    aksaray'da isiklar yaniyor
    sisler bulvari ayaklaniyor
    artik kalbimi susturamiyorum

    attila ilhan
    4 ...
  4. yağmur kaçağı

    2.
  5. ...elimden tut yoksa düşeceğim...
    ...yoksa bir bir yıldızlar düşecek...
    ...eğer şairsem beni tanırsan...
    ...yağmurdan korktuğumu bilirsen...
    ...gözlerim aklına gelirse...
    ...elimden tut yoksa düşeceğim...
    ...yağmur beni götürecek yoksa beni...

    ...geceleri bir çarpıntı duyarsan...
    ...telaş telaş yağmurdan kaçıyorum...
    ...sarayburnu' ndan geçiyorum...
    ...akşamsa eylülse ıslanmışsam...
    ...beni görsen belki anlayamazsın...
    ...içlenir gizli gizli ağlarsın...
    ...eğer ben yalnızsam yanılmışsam...
    ...elimden tut yoksa düşeceğim...
    ...yağmur beni götürecek yoksa beni...

    attila ilhan
    9 ...
  6. ben sana mecburum

    2.
  7. ben sana mecburum bilemezsin
    adını mıh gibi aklımda tutuyorum
    büyüdükçe büyüyor gözlerin
    ben sana mecburum bilemezsin
    içimi seninle ısıtıyorum

    ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
    bu şehir o eski istanbul mudur
    karanlıkta bulutlar parçalanıyor
    sokak lambaları birden yanıyor
    kaldırımlarda yağmur kokusu
    ben sana mecburun sen yoksun

    sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
    insan bir akşam üstü ansızın yorulur
    tutsak ustura ağzında yaşamaktan
    kimi zaman ellerini kırar tutkusu
    bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
    hangi kapıyı çalsa kimi zaman
    arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

    fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
    eski zamanlardan bir cuma çalıyor
    durup köşe başında deliksiz dinlesem
    sana kullanılmamış bir gök getirsem
    haftalar ellerimde ufalanıyor
    ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
    ben sana mecburum sen yoksun

    belki haziran'da mavi benekli çocuksun
    ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
    bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
    belki yeşilköy'de uçağa biniyorsun
    bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
    belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
    kötü rüzgar saçlarını götürüyor

    ne vakit bir yaşamak düşünsem
    bu kurtlar sofrasında belki zor
    ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
    ne vakit bir yaşamak düşünsem
    sus deyip adınla başlıyorum
    içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
    hayır başka türlü olmayacak
    ben sana mecburum bilemezsin

    attila ilhan
    16 ...
  8. bela çiçeği

    2.
  9. bela çiçeği

    alsancak garı'na devrildiler
    gece garın saati bela çiçeği
    hiçbir şeyin farkında değildiler
    kalleş bir titreme aldı erkeği
    elleri yirtilmisti kelepceliydiler
    çantasını karısı taşıyordu
    hiç kimse tanımıyordu kimdiler
    gece garın saati bela çiçeği
    üçüncü mevki bir vagona bindiler
    anlaşıldı erkeğin gideceği
    bir şeyden vazgeçmiş gibiydiler
    bir türlü karısına bakamıyordu

    ayaküstü birer bafra içtiler
    gece garın saati bela çiçeği
    şimdiden bir yalnızlık içindeydiler
    karanlık gelmişi geleceği
    birdenbire sapsarı kesildiler
    vagonlar usul usul kımıldıyordu

    attila ilhan
    2 ...
  10. yasak sevişmek

    2.
  11. öteki kapımdan gel bunu açamazsın
    eski gözlerinle gel öldürmek vakti gel
    hem tetik bulun ardında biri olmasın
    hanidir ben bu evde saklanıyorum
    adımı değiştirdim başka adla yaşıyorum
    gece gündüz siyah gözlük takıyorum
    öteki kapımdan gel bunu açamazsın
    sabaha karşı gel bütün gözlerinle gel

    pancurların gerisinde kararıyorum
    içimde belalar doğuyor sonbahar doğuyor
    telefonda sesini tanıyamıyorum
    yüzün parmaklarımdan akıp kayboluyor
    böyle hep birşey kopuyor birşey kırılıyor
    sabaha karşı gel eski gözlerinle gel
    öteki kapımdan gel bunu açamazsın
    hem tetik bulun ardında kimse olmasın

    artık hiç kimse beni yaşamıyor
    aşklarımı büyük kemanlarla çizdiler
    korkularım oldum bittim kimsesizdiler
    yanlız bir mısra mıyım ıslanıyorum
    bir revolver romanımı tamamlıyor
    oyun bitti bütün ışılarımı söndürdüler
    yokmuşsun gibi gel öldürmek vakti gel
    öteki kapımdan gel bunu açamazsın
    üzerime kilitleyip mühürlediler
    hem tetik bulun ardında biri olmasın

    attila ilhan
    1 ...
  12. elde var hüzün

    2.
  13. söyleşirdik
    evelce biz bu tenhalarda
    ziyade gülüşürdük
    pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha kuşlarının
    ne masallar söylenirdi mercan koz nargileler
    zamanlar değişti
    ayrılık girdi araya
    hicrana düştük bugün
    ah nerde gençliğimiz
    sahilde savruluşlar o başıboş dalgaların
    yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller
    elde var hüzün
    .
    o çevrenin fakat çıkar mı akıldan
    çarkıfeleklerin renk renk geceye dağılması
    sırılsıklam aşık ince saz
    kadehlerin mehtaba kaldırılması
    adeta düğün
    hayat zamanda iz bırakmaz
    bir boşluğa düşersin bir boşluktan
    birikip yeniden sıçramak için
    elde var hüzün

    attila ilhan
    11 ...
  14. who

    4.
  15. java

    2.
  16. martin jacques mystere'nin 1979 yılında geçen bi macerasında yanında getirdiği ilkçağ adamı (bkz: neanderthal) . o macerada, bööle bi çok adam wardı, sawaşlar çıkmış java, martin'e yardım etmişti, kabilesinden dışlanmış, martin'le amerikaya dönmüştü. hisleri çok kuvvetlidir, koku ile iz sürebilir, hipnotize edilmez, dayaq yemez.
    1 ...
  17. platonik aşk

    1.
  18. birçoğuna benzeyen birinin karşısında oturuyorsun. bir ihtiyacın var, öylesine elle tutulur ki parmaklarınla dokunabilecekmişsin gibi ama henüz onu tanımlayacak sözcükleri bulamıyorsun. oyalanan yerlerin başka. hadi ona soru üstüne soru sor. kendine de gerçekten sorduğun sorular olsun. yanıtlasın ve verdiği yanıtın seninki mi yoksa onunki mi olduğunu anlayamadığın zaman söylediklerini not et. ve bu yolla adım adım ihtiyacın olan aşkın tasvirini ortaya çıkar.

    "bakılıyor" olmak (evet "bakılıyor", "görülüyor" değil); bakılıyor olmak, bir ağaç, bir çiçek, bir nehir, nehirdeki balık gibi. sanat yap biraz-peehh!-, bırak şu objeyi de aklının masasını algınla donat.

    bu nereye kadar sürebilir? ne çıkarın olacak?.. bırakmak, dünyaya inmek ve elini vermek. temiz bir el değildir bu, önemli değil, önemli olan vücudun sıcaklığı. giysilerini ve gözlüklerini çıkarmak ve kaynağa batmak. boşver biz masayı yine donatmaya devam edelim dostum. masa da masaymış ha!

    anlam yoksunluğu ile bağlantılı olan korkuda yaşamayı bırakır, aşk için gayret göstermeye başlar. rutin, yaşamın yerini alır ve -teslim olmuş- duyular hiçliğe alışır. ah çıkar cebinden o vasati kırk çöpü dostum. kaldır paltonun yakalarını. sigaranı yak, yürü. kendin için tehlikeli olmayı sürdür. tutanaklara geçsin adın. dudaklarında gülümsemenin yeni tadı. acı çekmek zevk veriyor di mi kardeşim? gözünden bir miktar yaş geliyor. işte buldun kendini. bu makinistin kurgusu değil dostum. senin kurgun. çıkar keyfini.

    zaman zaman isyan et kaderine. taşsın göz pınarların. ama bu yalnızca görüntüyü kurtarmak için. kendini kandırıyorsun. bunu sen de biliyorsun. büyük bir tantana kopar bence. bir skandal yarat benliğinde. örneğin bilincini kaybedene dek iç. içinde fosilleştiğin kabuk, bu kılıf senin varoluşunun ta kendisi haline gelmiş. kuru ve katılaş ve içinde hala küçük bir hayat kıvılcımı taşıyan herkesten nefret etmeye başla. bu tinsel bir sorun değil aslında. platonik aşk dokunamamanın poetikası gibi sanki ama değil be gözüm: bütün dokularını sardığına göre ve birinin temasından ya da kendini açmaktan duyduğun korku her zamankinden daha büyük bir hale geldiğine göre, o kadar da değil.. çıplak tenden, çıplak yaşamdan, kendinden duyulan utanç ve aynı zamanda sık sık ortaya çıkan satışa çıkarıldığında, iyi satıldığında tam bir utanmazlık bu. darılma ama öyle. sen de zaten artık kendini sevmiyorsun, sana ait olanları sevmiyorsun, diğerlerinden nefret ederek bu sevgi yoksunluğunu gidermeye çalışıyorsun. yola çıktığında bunu hiç hesaplamıyordun. şimdi... hangi rengi seçiyorsun: marianne faithfull kırmızısı: , dehşet ve gözyaşı... van gogh sarisi, çılgın ve kör edici... parliament mavisi: dumandan bir iskelet ve eski dostun yalnız kovboy redkit.

    büyük bir çeviklikle ama yine de hüznünü gizleyerek , kendi cenazende oyalanıyorsun. burada kaç işleve gerek var, hangi çabaya, hangi ritüele? ve bu aşk nedir? bir kadının sana yükünü giydirmesi, kaplaması, sana sahip olması, senden kaçması, senin onu azizeleştirmen. peki ya geriye kalan nedir, yaşanan nedir? bana diyorsun ki: "ben suyum, saf, akıcı, canlı su. bu yeter bana." e tamam da biraderim, o zaman kaynak o'dur, sen değil; o sevdiğin kişi, kendini savunmadığın kişi. ancak o kaynak ise sen canlı su olabilirsin. ne biçim bir mevzu bu? burada tıkandık n'apçaz? çıkalım nefes alalım. bir iskender yiyelim. şu istiklal'in girişindeki burger king'ten bir kaç metre ötedeki bursa iskender salonunda. sonra cam kenarından insanları dikizleyelim. orası buna çok uygun. biribirini ıskalayan güzel kızlar ve bıçkın erkekleri birbirlerine yakıştıralım. güzel dostum; aslında daha vardı diyeceklerim ama sıkıştım, tuvalete gitmeliyim. hatta koşmalıyım.
    98 ...
  19. aşk acısı

    1.
  20. bir kadının yürüyüşünde, oturuşunda, gülüşünde, bir mavi kumaşın üzerinde unutulmuş elinde, gamzesinde, ayak bileğinde, en anlamlı vesairesinde somutlanan ihtiraslı, tutkulu düşler; bir şekilde gerçeğin yatağına akamıyorsa, istediğiniz yönü bulamıyorsa, alevlenen isteklerinize odun atıyorsa cehennem zebanisi, alevin, kızıllığın, çoraklığın arasında ortaya çıkan çıkan burukluğun adıdır aşk acısı. acısı barizdir. çeken bilir. yani herkes bilir.. ya tarifi?

    belki hayatınız boyunca karşınıza çıkan en ilginç kadındır o.
    (ya da erkek.)
    diyelim yaşınız olmuş 30.
    ve karşınıza çıkan kadın, hayatınız boyunca gördüğünüz en orijinal kadın.
    tarzı var çünkü.
    güzellik, bedensel çekicilik bunun ötesinde.
    bir kadında en mühim olan tarzdır dostlarım.
    belki hiç ihtiyacınız yok tavsiyeme ama bunu dikkate alınız derim.
    yürüyüşlerinde vardır bir şeyler en basit. ya da onunlayken, ya da o kadar şanslı değilseniz onu düşlüyorken sanki görünmez bir paletten boyalar fışkırır rengarenk.. içinizde uykuya dalmış ne varsa uyandırır.
    ve siz tarzı olan bir kadına aşık olmuşsanız ve bir şekilde yüreğiniz sizden onu talep ediyorsa ve maalesef çeşitli nedenlerden ötürü bu isteğiniz sonuçsuz kalıyorsa nasıl yenilir ki şimdi bu aşk acısı?

    hayatınız boyunca, o dolu 30 yıl boyunca gördüğünüz en orijinal kadın o diyelim. ama maalesef işler istediğiniz gibi gitmiyor, bunu da ekleyelim. belki istemeden. şartlar gereği.

    bir 30 yıl beklemişsiniz böyle bir kadını görmek için.
    bir 30 yıl daha bekleme deliliği n'apar aklınızın sürülmekten yorulmuş, tarumar olmuş aşk tarlalarını?
    öyle ya, ancak 30 yılda bir çıkar böyle bir kadın karşınıza.
    istatistik belki kişisel, tıpkı acı gibi.
    maalesef mantıklı ve maalesef acımasız.

    geceler uzun, beyninizden kalbinize doğru müthiş bir şekilde devam ediyor acı hücum.
    nasıl diner bilmem. bilemem. doğru belki, zaman en makul merhem.
    sürelim kalbimize.

    dünya acımızla bize daha başka görünsün.
    her şey değişsin.
    3 senedir aşksız yaşadığınız ev bile başka gelsin size.
    başkaca ve cehennemvari.

    yapacak bir şey yok.
    oturup acınızı yoklamaktan başka.
    iyisi mi sırtınıza bir yastık koyup tanrının oyununu seyre koyulun.
    dudaklarınızda sigara, elinizde şarap, kulaklarınızda dost bir şarkıcının sesi..
    karantinaya alın kendinizi. caddelere çıkın ya da, kalabalığa karışın...
    detaylarla, deliliklerle ilgilenin.
    akıl hastanesini ziyaret edin misal.
    sahaflardan foto romanları bulup okuyun.
    bende var mesela, 17 haziran 1974 tarihli...
    adı: "güneş, deniz ve aşk"
    cağaloğlu tasvir sokakta basılmış.
    kapağı açtığınızda iç kapakta burç yorumları da yazıyor. oturup 1974 tarihli burç yorumlarını da okumak eğlenceli oluyor.
    "oğlak burcu.. gönül bağlarınız dengeye girecek bu hafta. sevdiğinizle aranızda tam bir anlaşma olacak. uzun zamandan beri almayı düşündüğünüz bir şeyi bu hafta alacaksınız."
    aman tanrım, ne kadar da ironik bir yorum...

    damlayan musluk, kanayan yara, boşa atan kalp, pıhtılaşan kan...
    bir gün unutacaksınız elbet, 4 yıl sonra bir gece misal, salı'yı çarşamba'ya bağlayan..
    163 ...
  21. 3.
  22. 1.
  23. © 2025 uludağ sözlük