ne kadar çok tıklarsa sayfanın o kadar çabuk açılacağını zanneden tiptir. oysa asansörün düğmesine 10 kere bassan da gideceğin yere gidiş süren aynıdır.
elindeki yıldızları başka kulüplere kaptırmak istemeyen trabzonspor'un sözleşmesini 2 yıl uzattığı yıldız futbolcu. yıldız, evet. uzaktan ama çok uzaktan bir ronaldinho benzerliği var ama ne yüz, ne de teknik olarak. 2 yıl daha adam gibi bir ortasaha almayacaklarından trabzonlulara allah sabırlar versin. o değil de, o kadar digitürk parası, şampiyonlar ligi ayak bastı parası ve puanlar için para aldı trabzon. onca para nereye gitti? futbolcuya gitmemiş orası açık.
herşey lehine olduğu halde dahi kazanması gereken hiçbir maçı kazanamayan şenol güneş hocanın eseri olarak beraberlikle sonuçlanmış karşılaşmadır.
kötülüğünden değil şenol hocanın, kaderi böyle.
o topçu gitti, bu satıldı şeklindeki bir savunmaya katılmak mümkün değil. uefa ligi'ni sattığı ve gönderdiği futbolculara rağmen mi açık ara önde bitireceğini sanıyordu trabzonspor? akılcı transfer yapmadı, nokta transfer yapmadı diyin canınızı yerim ama "o gitti, bu yok, şunu eşek tepti" derseniz, adı süper ligimize müthiş futbol kalitesine kanan ve "idare eder" bir kadro kurup suyunu çıkarıncaya dek aynı kafada devam eden bir anlayışı yüceltmiş olursunuz.
türkiye liginde alex nasıl ilerlemiş yaşına rağmen vazgeçilmezse, trabzonspor da burak yılmaz üzerinden kurduğu kurguyu suyu çıkıncaya dek devam ettiriyor işte. burak yılmaz da bir insan sonuçta ve ancak türkiye ligini forse edebilecek kadar meziyetlerle, yeteneklerle donatılmış ancak dünya çapında üst düzey sayılamayacak bir oyuncu.
haftasonu gelir soma linyitspor'a 3 gol atabilir bu adam ama avrupa başka bir mecra. bir b planınız yoksa ancak hasbelkader başarılarla kendinizi avutur ve gerçeği görmezden gelebilirsiniz.
dünkü maçın ikinci yarısında rakip herşeyi ile burak'ı kontrol altına aldı ve siz hala her topu ısrarla ona oynamaya devam ettiniz. boşalttığı alandan sürpriz adamlarla sonuca gitmeyi 94 dakika boyunca akıl bile etmediniz. allah korusun burak, 3 hafta sahalardan uzak kalsa ne yapacaksınız tıpkı önceki haftalarda olduğu gibi?
cevap hazır elbette; "burak'ın yokluğunu hissettiğimiz bir maç oldu."
abdurrahman çelebi'den geçilmiyor bu köyde. koyun istiyoruz kardeşim koyun, hala bize keçi gönderiyorsunuz.
feyk atan kızdır. yan gözle elemana bakar elini cebine atıyor mu diye. kafasındaki kurgu elemanın "a hayır rica ederim, ben varken" tadındaki öne atılımıdır. herkes yer bunu. kadınların kafasındaki kodlanmanın eseridir. normal, şöyle doğru düzgün, plan program senaryo yapmadan çizmeden duramaz. hayatı pilan bunların! pilan yapmayın pilan len!
feyki yiyen eleman, milli maçtaki servet gibi bakkala gidiyordur emin olun. kolay kolay dönemez.
yazar tayfası okumadan başlık açtığından aslında sorun oluyor. türkiye'nin küçük bir izdüşümü gibi demek ki sözlük. sorun aynı: okurdan çok yazar olması.
ntv'nin karasal yayın frekansı tven'e, ntvspor'un karasal yayın frekansı da ntv'ye verileceğine göre artık sadece uyduda ve platformlarda olacağı söylenen kanal.
trabzonspor'un şampiyonlar ligi'ne kalmamak için elinden geleni yaptığı maçtır. şenol hoca'dan futbolculara, yönetimden taraftara herkes elinden geleni yapmıştır.
şenol hoca zaten bu tarz karşılaşmaları sevmez, ona lig olacak. bir maç kaybedip iki maç kazanacak. en kötü ihtimalle ikinci, üçüncü, beşinci olacak. öyle akacak zaman.
yönetim şampiyonlar ligi'ne kalıncaya dek adam gibi bir üst düzey oyuncu almayı sevmez. kalamazsak sıkıntı olur parası pulu der. avrupa'daki takımlar keriz oldukları için maçlarından haftalar evvel transferi kapatır ve takımı kaynaştırır, hedefimiz şudur yoldaşlar der. papatya falı açmazlar, gerçekçi oldukları kadar öngörülüdürler. bizimkiler ise daha maçtan evvel "zor kura yea" diye mazeret dağları ararlar kaybettiklerinde ardında saklanmak için. elenirler, emin olun üzülmezler. haftasonu oynayacağımız tunçbilek gerçekspor'u yenerek taraftara kendimizi affettireceğiz derler.
futbolcular ayrı alemdir. türk futbolcusu 18'inde hangi yeteneklere ve yeteneksizliklere sahipse 35'inde de aynı düzeyi istikrarla tutturur. kendisini geliştirmeye ihtiyaç görmez, transfer sezonunda biraz kendini gösterir ve vasat bir takımda da olsa milyon dolarlık mukavelesine imzayı atar ve renkli gecelere yelken açar. hakan şükür futbolu bıraktığında da çalım atamıyordu mesela. az buçuk ilie döneminde gelişim kaydetmiştir, kaleci üzerinden aşırtmalarda. ilie gidince o vuruşu da bıraktı zaten. bu yüzden sabri 5 senedir orta açamasa da taraftara kendisini sevdirdiği için bir allah'ın kulu da çıkıp "kardeş orta açamıyor bu adam, bilmem fark ettiniz mi" diye sormaz. burak da trabzon'un bir anlamda sabrisidir. ama her nasılsa, yeri garantidir. "bu nonda da çok yakıyor yea" diyenlerin takım yönettikleri olduğu bir ülkede, yerlilere göre hayli hesaplı ve çok da yararlı bir nonda bile barınamaz ama burak pekala barınır. atamıyor kardeş adam, mesele bu. koşuyor diyeyse gidin elvan abeylegesse'yi alın.
taraftara da helal olsun. olimpiyat stadı tamam uzak şu bu da, siz zorlamazsanız bu takımların ileriye adım atacağı yok. hepsi memnun, siz de haftada bir iddia kuponu tutturmakla yetiniyorsanız, zimbabwe ligini futbol aşkına değil de üç kuruş kazanmak için takip ediyorsanız sonuç en azından size layıktır.
hem süper ligimiz neyimize yetmiyor. muhteşem futbol, süper yetenekler, kora kor mücadele, temiz bir lig. ingilizler bile premier ligi bırakıp bizimkini izliyor. dünyada böyle bir lig yok!
avrupa'ya gitmeye gerek yok canım, avrupa bize gelsin.
çizgiyi geçen topu kalecinin alıp çizgi dışında üzerine yatıp "olmadı ki olmadı ki" dercesine acınası bir şekilde yedirme ve vaziyeti kurtarma çabasıdır.
kahvedeki hamdi abi söyleseydi kimsenin umrunda olmayacağı açıklamadır.
açıklamanın içeriğine girmiyorum, zaten kendi kendisini imha etmiş. fener şike yaptı diyemeyiz, yargı aşaması sürüyor ama bu gerekçelerle biri beni savunmaya kalksaydı; yağlı urganı kendi boynuma geçirmekten başka çarem kalmazdı.
- niye öldürdün lan kızı?
+ çok sevdim hakim beğ.
- yaz kızım; beraatine...
edükeyşın: klavye sıkıntısı, yazım hatası. kıracam bu klavyeyi.
benfica maçıyla kader maçlarını kazanamama geleneğini sürdürmüş istikrarlı teknik adam.
kıt mutfak malzemesi ile 40 kişilik iftarlar düzenleyebilir bu adam, haşlanmış yumurtaya bile çok farklı tadlar katabilir. adı sanı duyulmamış yetenekleri bulup çıkartabilir, onlarla belli oranda başarılar da yakalayabilir. ancak vitesi artırması gerektiği her yerde tökezleyen ve ilk yokuşta hararet yapan bir arabadır gözümde. bir takımı idare edebilir, yarışa ortak da edebilir ama asla hayallerine ulaşmasını sağlayamaz.
zira hayal kurabilen bir teknik adam da değildir. onun işi gerçeklerledir ve her daim gerçeklere sığınmak ona aradığı bir mazareti verecektir. bütçemiz yok, tecrübemiz yok, tesisimiz yok, altyapımız yok, vs.
süper lig için konuşmuyorum ama dünya kupası maçlarından bu yana söyledikleri hemen hemen aynı. hakemler, iyi yolda olmak, tecrübe eksikliği... soma linyitspor süper lige çıksa o tecrübesizlikten dem vurabilir ama yapma be hoca. 40 yıldır türk futbolunun içindesin, 4. büyüğün de başındasın. hangi tecrübe?
ligi ikinci bitiren bir takım yayın geliri olarak ve federasyondan gayet de güzel bir gelir elde ediyor. takımda 17'lik bir genç yetenek olup da tecrübesizliğine sığınacağımız birini görmedim ben. fubolculardan herbiri tanınan, bilinen oyuncular. gidenlerin yerine alınanlar görülüyor ki onların ayarında değiller, yattara'nın coşkusu bile aranıyorsa şu kadroda o takımı kuran sorumludur. yattara'dan selçuk'tan gayet güzel gelir elde edildi. sadece bir tek takımı eleyerek şampiyonlar ligi'ne gireceksin ve ayak bastı parası bile senin için yüksek bir gelir demek. kaldı ki elinde maddi imkan da var. 5 orta düzey ve takımdan da gayet kolaylıkla bulunabilecek oyuncu yerine 2 nokta transfer yapsan ne olurdu be hoca? isimli olmaları da gerekmez sadece mevkisinin hakkını verecek ve baskıyı kaldırabilecek iki oyuncu.
"şampiyonlar ligi'ne çıkarsak alacaktık"tır eminim mantığı. avrupa kupalarında forma giyen bir oyuncu alamayacaktınız yine, statü gereği. söylesene hoca kimi alacaktınız? rooney'i mi?
karadeniz'deki su kadar mazeret var sizde.
benfica zor kura imiş. evet, zordur ama şampiyonlar ligi'nde karşılaşacaklarından daha kolay neden olsun ki? bu mudur vizyon? oynarsın ve yenilirsin hatta fark bile yersin, olabilir ama o mücadeleyi seyircine gösterdin mi ki mazeretlerin ardında saklanacak bir yer ararsın? sahaya çıkmadan kaybettiğin bir maçta neden insanlara elinden geleni yaptığını söylersin? doğru olan hiçbir şey yapmadınız siz hoca. tüm adımları yanlış attınız.
gruplara kalırsanız alacağınız oyuncuya söyleyiniz, seneyi beklesin o halde.
galatasaray keriz demek ki, avrupa'ya çıkmayacak bir takıma baksanıza kaç üst düzey futbolcu alındı. sabri'ye mustafa sarp'a hatta hakan balta'ya rağmen az buçuk takviye ile seneye ilk 2'ye bilemedin 3'e oynamaz mıydı takım. oynardı elbet ama bak sorunun kaynağını görmüş, futbolcu kalitesi.
dünya kupası'nda 3. olan bir hocanın dünya çapındaki hiçbir takımdan -milli ya da kulüp- teklif alamamasında anlamak gerekirdi bunu. belki yetenek keşfi konusunda bir arsene wenger'i anımsatan bir hoca ama asla şampiyonlukların ya da uluslararası zaferlerin adamı olmayacak. işte burada arsene wenger'le kaderleri ortak.
kapiçunosunu yudumladıktan sonra, iphoneuna kısa bir göz gezdirip etrafına "ehhh" diye baktığı bir kafeden memleketin umumi manzarasına yönelik bir yaklaşımda bulunmuş eski talk şovcu.
hayır, bu kadar mı uzaksınız yaşadığınız ülkeye?
dağdaki adamların gitar eşliğinde fotoğrafları da çıktı bu ülkede, bebek katili değil de sanırsın zenginden alıp halka veren romantik abiler, ablalar, robin hoodcuklar.
konuşulmaksa meramın buyur konuşuluyorsun, konuşulacaksın. iyi ya da kötü farketmez diyorsan.
hadi kendi ülkeni, insanını, hassasiyetini bilmiyorsun bari tarihini bil. türkiye kurulurken de yunanistan'dan özerklik istemişti, değil mi?
kürtlerin çoğunun gündemi bile değil o senin dediğin. sol bacağını sağ bacağının üstüne atıp "eehhh" diyerek ahkam kestiğin lüks kafeden baktığın türkiye manzarası öyle görünebilir ama değil, gerçekten değil. tamam hiçbir şey dört dörtlük değil, hatta iki dörtlük de değil. ama senin gördüğün dostum, gerçek bile değil.
ille insanlara birşeyler vermek istiyorsan buyur önce okulunu, hastaneni yaptır doğuya. bir iş kur, kar amacın da olmasın; var zaten. hem insanlık adına değil mi bütün bu konuştukların. iki çocuk okut doğudan, iki işsize iş ver. iki kişinin karnını doyur. yetmedi ise bir tek evsizi evine al hazır boşanmışken. evdeki papağanına kedine köpeğine, yalına tatiline havuzuna kuaförüne verdiğin harcadığın bir aylık parayı ver, ondan da geçtim yarısını, çeyreğini ver. ondan sonra konuş konuşacaksan.
okumuşu ayrı dert bu toprağın insanının okumamışı ayrı dert.