sarıkla cübbeyle kiliseye gider.
iftarını rakıyla açar, kurbanda balık keser.
gönül insanıdır. uçmuştur. içince kendine gelir, güzelleşir, mantıklı konuşmaya başlar.
en son sarı-kırmızılı formasıyla fenerbahçe tribünlerinde görülmüştür.
böyle bir şey olabilmesi için eurovision'un kırk fırın ekmek yemesi, en azından müziğin nobel'i olması lazım gelir. zira aşağısı yıldız hanımın gönül ufkunun maliyetini bile kurtarmaz.
bu türün örnekleri yolda giderken nereye gittiklerini de unuturlar..
namazın ortasında hangi vaktin namazını kıldıklarını düşünürler..
halı sahada top sürerken hangi kaleye gitmeleri gerektiğine karar veremezler..
en büyük karmaşayı da evlendikleri gece yaşarlar*..
aşkın yokluğu âşığın yokluğundandır. âşık için hayat baştan başa aşktan ibarettir. amma nefsani arzularını, tutkularını, ihtiyaçlarını aşk diye isimlendiren zaten en başından kaybetmiş*, vahşi bir ormanda eli apış arasında can havliyle ne yapacağını düşünerek kalakalmıştır. ona aşkın yokluğu falan koymaz ki zaten onun için aşk yoktur. içine düştüğü durumdan sıyrılamadıkça onun için tek önemli şey hayatın en alt basamağı olan açlığını gidermek için avlanmak ve postu deldirmemek, düşmemektir.
türkiye'deki imam sayısının camilere yetmiyorken trt'yi işgal etmeye nasıl yettiğini anlamamızı bir taklacı gayretiyle, betonu delmeye çalışan su damlası sürekliliğinde, zihinleri aşındırmaya çalışarak sağlamaya çalışan klasik ve bayat bir hürriyet illüzyonu. her dindarı imam sanan ve ayriyetten kendisi dindardan hazzetmediği için herkesin de kendisi gibi hazzetmemesini sağlamaya çalışan mahallenin -ismi kendisiyle yan yana konulduğunda trajikomik bir tezat oluşturan- baskıcı ve darbesever(bir darbeyi darbelimatkap frekansında şakşaklayabilecek)bir gazetesinin sıradan faaliyeti.
ama artık haddinden fazla bıktırıcı, bayan* ve yorucu oldunuz be kardeşim**.
düşün artık bu milletin yakasından ve kafatasından, ergenekon t.ö. gibi her pisliğe konmaya çalışıyorsunuz da bu millet görüyor artık: uyanın, aydınlanın, batılılaşın artık, ilerleyin.
hakemin oyun tekrar başlamadan evvel kararını(bu sarı kart olur, kırmızı kart olur, gol olur...) değiştirebileceğini, böyle bir hakkının olduğunu, yani bunun tersini söyleyen bir kuralın olmadığını öğreten* maçtır.
eğer kişi kendini çok iyi tanıyan, kendine hakim, sınırlarını ve ne istediğini bilen, soğukkanlı, olgun ve akıllı biri değilse sonunda asla kendi olamamak ile neticelenebilecek tehlikeli oyun.. bazıları**** bunu bir tehlike saymayabilir ama siz yine de, kendiniz için, lütfen bunu evde denemeyin... siz kendiniz olamazsanız hiçbir şey olamazsınız, olsanız da bir işe yaramaz ve hiçkimse için buna değmez, sonunda elde edebildiğiniz en önemli şey mutsuzluk olur.*****
türk futbolu'nun avrupa sahnesindeki on beş sene önceki yeriyle şimdi geldiği yer arasındaki fark yeteri kadar anlaşıldığı zaman -şu an uçuk görünse de- pek de uçuk bir söz olmadığını anlamanın çok da zor olmayacağı anlaşılan söz.
çizgi roman kahramanlarının çoğunda olağanüstü yetenekler bulunduğu için normal sayılabilir. zira bir taraftan artıran allah bir taraftan kısabilir. her güzelin bir kusuru yok mudur?
ergenlik çağında gerçekleştiğinde özgüven, özsaygı, kişilik oluşumunun falan 5-10 yıl gecikmeli gerçekleşmesini sağlayan durumdur. eğer bir veya birden çok kişi tarafından benzetildiğiniz kişiler birbirine benzemiyorsa insanı bir hoş eder. lan insan hem fatih terim'e hem mahzzun kırmızıgül'e benzeyebilir mi? renkler ve zevkler bu kadar affedersiniz * olamaz. insanlara güvenim daha o an bitmiştir. davos benim için bitmiştir.*