birileri seçimi boykot ederken geri kalanlar ellerinin üstünde yaşlıları hastaları taşıyarak gerekiyorsa mezardaki ölüleri kaldırıp oy verdirirken sonuçlarının çok kişiyi yıllarca üzmesine rağmen bir türlü anlamayan anlaşılamayan bir boykottur. eğer ki bu boykot ülke geleceği için hiç bir emeğinin veya katkının olmaması veya direnmek yerine kabuğuna çekilmek olarak algınmayacaksa bu boykot her daim organize edenin geleceğine sövmesine neden olacaktır. direnmekten vazgeçtiğin gün bittiği gündür. işte o zaman gelecek için hiç bir şey söylemeye de şikayet etmeye de hakkın yoktur.
gezi zamanı 3 kuruş arttı diye demediklerini bırakmayanlar bir günde 20 25 kuruşluk yükselişler karşısında ne düşünürler diye merak edilen oynaklıktır. dış düşman yaratmakta üstlerine olmayan kesim her nedense bu durumu da görmezden gelmektedir. milli ve yerli para olarak lanse edilmeye çalışılan ancak hiç bir açık emaresi olmayan bu durum karşısında doların doksanlı yıllardaki gibi gecelik yüzde 20 30 yükselişlerine kılıf bulmaktan başka hiç bir işe yaramayacaktır.
bir breaking bad olmasa bile içerdiği dokumantasyon dili ile dizi tarihi içinde kendine müstesna bir yer almış olan dizidir. ancak her şeyden önce insanların hırslarını ve kendilerini korumak için ailelerini korumak için neler yaptıklarının bir özeti gibidir. Bir yandan dış dünyaya karşı acımasız ve taviz vermez birisi olmanız gerekirken içinizde biriken öfkenin kanalize edileceği bir yeri de yaratmanız gerekiyor. aslında pablo escobar bir halk adamıydı oligarşiye karşı olan duruşu krimal yollardan bile olsa halkının genelinin iyiliğini düşünmesi ve bu yolda hareket etmesi kendisinin ve sağ paramiliter grupların ve oligarkların tepkisini çekmiştir. ayrıca amerikan ekonomisine verdiği zarar ayrı bir başlık altında da incelenmelidir.
Bir kısmı eski merkez sağ a giderken bir kısmı ılımlı islam modelinde devam edecek. hepsi farklı kulvarlara dağılırken tek ortak paydaları yine yeni yeniden çıkarcılık olacak.
tam olarak bundan 6 yıl 4 ay 3 hafta önce yaptığım, o zamanların referandum tartışmasında sonrasında olacakları bir bir anlatıp ama adamlar 80 anayasasını değiştiriyor faşist bir anayasa bu dediklerinde, bakın beyler bu anayasada kendine pay yontmakla olmaz ilerde demokrasiyi kendi için, kendi çıkarı için kullanacak dedikten sonra ,artık zeka ve ileri görüşlülüklerini sorguladığım ve dengim olmadıklarını anladığım insanlardır. Biraz bizim köylü kurnazı tipinde insanlardır.
amlı götlü başlık açan yazar silinince am göt de silinmiyor. o yüzden gereksiz bir uğraştır. Ayrıca bilge bir abimizin de dediği gibi, "dünya am üstünde döner oğul"
Misyon ve vizyonu ümmetçilikten öte geçmeyen, hani kahvede her konuyu bilip ilkokulu zor bitirmiş orta okul terk hacı amcalar vardır ya, onlar gibi işte.
Uzun, çok uzun zaman sonra sözlük ortamlarına geri dönen yazar. Diyecek birşeyleri, big bang teoremi gibi küçük kelimelerden başlayan cümleler oluşturmak için yazacak olan yazar.
içerden alınan bir rivayete göre reklam bütçesi altı milyon dolar (6.000.000 $) olan reklam filmi. Özcan Deniz bu bütçeden 1 milyon dolar almış deyyolar.
Akp'ye dönük halk isyanına katılan eylemcilere hakaret ve küfür dolu şarkı yazan ismail Türüt'e Karadeniz halkının cevabıdır.
Elliuçtur elliuç rize'nun plakasi,
Kim kemuk atarse, olursun yalakasi..
Yetmedimi ismail bu kadar kudurduğun,
Her sene değişiyi tasmani tutturduğun..
Bir gün Şevki Yılmaz'a, bir gun Melih Gökçek'e,
Türüt hepten dönüştun, omurgasuz böceğe..
Bir gun Mesut Yılmaz'a, bir gun Sedat Peker'e,
Her yöne döneyisun benzeyisun tekere..
Vatansever geçinup, katili öveyisun,
Deren satiluriken, acep ne edeyisun.?
israil'li hep aldi senun dereleruni,
Yesunler yalan yere vatan sevmeleruni..
Turkiler dizeyisun birkaç bin lira içun,
Değer miydi ismail festival kapmak içun..
Adam olsan bu millet belki seni severdi,
Eski karinda gidup mahkemeye vermezdi..
iki uç kuruş içun harcadun gururuni,
Bu sana son uyari yiturma onuruni..
ANONiM...
birkaç internet haber sitesi haricinde haber yapılmayan olay. sizin demokratik açık habercilik ilkenizi silkeleyeyim.
bir ocağa daha ateş düşmüş baştakiler müslüman kardeşler derdinde.
72.000 km de 2007 modelini aldığım araç. ilk olarak brc lpg kiti kendinden geliyor. araçla ilk aldığımda 600 km yol gittim gördüğüm eksikler 3. vitesten sonra araç çok ağır kalıyor. gaza sonuna kadar yüklenmek gerekiyor. bunda tabii ki lpg ile kullanmanın etkisi olduğunu düşünüyorum. ön çıta arkadaşların dediği gibi biraz ortada kalmış gibi sola dönüşlerde bazen yol çizgisi görüş alanı dışında kalıyor.motor olarak opel motoru kullanılmış ancak kaportası daewoo olarak geçiyor. açıkçası güvelik olarak aynı fiyatta araçlara göre bariz farkları olduğunu düşünüyorum. tem otobanında 140 - 150 km de araç hafif yüksek kaldığından dolayı rüzgar yandan yediğinde sağa sola yalpalama yapıyor. ancak çok da şiddetli değil. iyi yanları fiyat olarak oldukça uygun bir araç, vergisi haziran 2013 itibarı ile 6 aylık 101 tl, trafik sigortası da oldukça uygun buldum yıllık 438 tl gibi bir fiyatla sigortasını yeniledim. 80 tl lik lpg ile ortalama 600 km civarında klima açıkken bir yol yaptım. bu da maliyet olarak oldukça avantajlı görünüyor. yedek parçası da oldukça ucuz geldi. ön cam değişimi yapıldı araçta sadece 175 tl bedel çıkarıldı ki buna işçilik de dahil. araç boyut olarak ufak sayılmaz aynı fiyata piyasada alabileceğiniz araçlar 14.000 tl için konuşuyorum ya 2000 model opel corsa veya 2003 model peugeout 206 veya 2003-2004 model hyundai getz. getz de kullandım araç arasında kıyaslama yapacak olursam bariz şekilde aveo daha öne çıkıyor. araçta donanım olarak 2 hava yastıgı klima ve abs standart olarak geliyor. ön camlar elektirikli arka camlar manuel olarak konulmuş.
Özellikle AKP li Arkadaşların dikkatle okumasını rica ederim......
----
Ali Bulaç, Mehmet Bekaroğlu, Mehmet Efe, Yıldız Ramazanoğlu, Cihan Aktaş, Osman Bostan, Fatma Ünsan gibi islami kesimin bilinen isimlerinin de imza attığı Gezi Parkı bildirisinde Bir zamanlar mazlum olmak zalim olmamızı ya da zalimleri desteklememizi gerektirmez denmişti.
Mazlumder Kurucusu Gazeteci-Yazar Abdurahman Dilipak Mazumderdeki üyeliğini askıya aldı. iHH Yönetim Kurulu üyesi avukat Avukat Gülden Sönmez de Mazlumderden istifa etti. Geçtiğimiz kongrede istanbul Şubesi için Cüneyt Sarıyaşara karşı aday olan, ancak seçimi kaybeden Adem Çevik de, MAZLUMDER yönetimini Suriyedeki katliamı alenen desteklemek, irana ve Hizbulbaasa laf söyletmemekle suçlayan bir açıklama yaparak yönetimi istifaya davet etti.
Gezi Parkı bildirisi imzacılarından Mazlum-Der üyesi Kadrıcan Mendi bu eleştirilere şu cevabı verdi: Mazlumder adaletten yana tavrıyla Türkiyeli müslümanların yüz akı olmuştur. AKP iktidarı dışında bir gerçekliği algılayamayanlar şimdi mazlumdere zor zamanda konuşmanın bedelini ödetmeye çalışıyorlar. Yani ya AKP ile berabersiniz ya da hain öyle mi? Bu izansızlık Müslümanlara sadece zarar verir.
Yine bildiri imzacılarından Mazlum-Der üyesi Mehmet Bekaroğlu şunları söyledi: Bu insanların bu çıkışı bile bildirimizin ne kadar doğru olduğunu gösteriyor. Mesaj yerine ulaşmıştır. Bildiri imzacılarına ve Mazlum-Der yapılan bu saldırının sahipleri belli. Müslümanların farklı düşünmesine, ama demesine bile tahammül edemiyorlar. AKP hepsini memur etti, hepsini şu ya da bu şekilde bağladı. O nedenle gözleri görmüyor, bölgemizde olanları yorumlayamıyorlar, son günlerde Türkiyede olup bitenleri anlayamıyorlar. Bölge ve ülke ateşe sürükleniyor. Sürekli olarak mezhep üzerinden kışkırtma yapıyorlar. Bunların farkındayız vre söylemeye devam edeceğiz. Mazlumder mazluma kimlik sorulmaz sloganı ile kurulmuştur. Bildiri de zaten bunu yapmıştır. Faruk Ünsal ve Cüneyt Sarıyaşar sayesinde Mazlum-Der, yanlışlıklara ortak olmamıştır.
işte Hükümet yanlısı Mazlum-Der üyelerinin eleştirdiği Emek ve Adalet Platformunun öncülük yaptığı bildiri:
Taksim Gezi Parkını dönüştürme, AVMyle, otelle doldurma yönündeki niyetin şehri rant alanı olarak düşünmekten kaynaklandığını biliyoruz. Dönüştürülen her kentsel alanda paranın gücüne dayanan belki biraz muhafazakar, biraz modern ama yeni ve seçkin yaşam kültürlerine yer açılmaya çalışıldığını da görüyoruz. Ayazmada, Sulukulede ya da Tarlabaşı ve Taksimdeki kentsel dönüşümün, şehrin yoksullarının ve diğer sakinlerinin yaşamında iyileştirici hiçbir etkisi olmadığı gibi onları sadece öfkelendirdiğine şahit oluyoruz.
Bu değişimin zorbalığına muhalefet edenler daha önce yalnızlaştırılmıştı. Gezi Parkında sesi daha gür çıkan ve sahiplenilen bir muhalefet ortaya çıktığında ise bu başarılamadı. Şehrin merkezinde bulunan, şimdiye dek ancak yoksulların altında barındığı ağaçları korumaya çalışan insanlar, bu yeşil alanın kendilerine sorulmadan paraya tahvil edilmesine itiraz ettikleri için devlet kibrinin en sert yüzüyle, tahkir edici bir polis şiddetiyle buradan atılmaya çalışıldılar. Oysa daha önce gayet makul taleplerle ve meşru yollarla bu parka dair fikirlerini duyurmaya çalışmışlardı. Fakat kimseyi dinlemek sorumluluğu hissetmeyen, semboller üzerinden çatışan Kemalist iktidar dilini devralıp bu dili sürdürmeyi tercih eden muhafazakar iktidar partisi bu sesleri duymadı. Makul ve meşru her eylemin polisin şiddetiyle bastırılması alışkanlığı insanları daralttı ve öfkenin hakim olduğu bir siyasi iklime çekti. Daha önce hiç görmediğimiz yaygınlıkta kendiliğinden birleşen bir muhalefet bloğu yeni bir muhalefet tarzıyla kendini açığa vurdu.
Henüz 28 Şubat darbecilerinin yaptıkları hafızalarda çok tazeyken ve yapılan zulümlerin hesabı sorulmamışken, mazlumların sesi olma iddiasıyla iktidara gelen bir partinin benzer bir hoyratlıkla davranması, hukuksuzluğun yeni ellerde devam ettiğinin göstergesidir. Bu nedenle son on altı gündür yaşanan gerilimlerin esas müsebbibi; halkı dikkate almadan şehri dönüştürmeye kalkışanlar ve polis şiddetinin kontrolsüz kullanılmasını emredenlerdir.
Biz insanların kendi hayatlarına dair alınan kararlara müdahil olmak için sokaklarda yürüttükleri sivil siyasetin meşruiyetinin tartışılamayacağını ve seçimle işbaşına gelen iktidarların bu sesleri muhatap kabul etmesi gerektiğini düşünüyoruz. Halkın siyasete katılımı sadece dört yılda bir oy vermeye indirgenemez. Hükümet meşru itiraz kanallarını tıkayarak sokaktaki muhalefeti terörize etmekten vazgeçmelidir.
Öte yandan geçmişteki zulümlerinin hesabını vermeden, seçimle işbaşına gelmiş bir hükümetin meşruiyetini tartışmaya açan ve bu tür haklı talepleri kullanarak hükümet düşürme rüyaları gören eski Kemalist muktedirlerin tutumlarının adalet talebiyle ilgili olmadığının da farkındayız. Darbe umudu veya korkusuyla yeniden dindar-laik çatışmasının yükseltilmesini kınıyor, karşılıklı kin ve nefreti körükleyerek toplumsal gerilimlere yol açanları sükunete davet ediyoruz. Gezi Parkı eylemlerini fırsat bilerek başörtülü kadınları tacize varan davranışlar sergileyenleri lanetliyor ve bu olayların siyasi tartışmalarda suistimal edilmesini de doğru bulmuyoruz.
Gezi Parkı eylemcilerinin taleplerini görmezden gelip, kamuoyu nezdinde onları çapulcu olarak tanımlamak kendini memleketin sahibi gören bir kibri yansıtmaktadır. Oysa çevrenin, araçların ve dükkanların tahrip edilmesi, polisin eylemcilere sert müdahalesiyle ortaya çıktığı; polis müdahalesinin durduğu andan itibaren eylemlerin barışçıl bir yöne kaydığı da bilinmektedir.
iktidarda bulunan kim olursa olsun, polis şiddetinin halka karşı kullanılmasını kınıyoruz. Halkın taleplerinin şiddetle bastırılmasını engelleyecek hukuki düzenlemeler acil bir şekilde yapılmalıdır. Bu ülkede henüz Kürtlerle helalleşilmedi, Alevilerle barışılmadı, işçi ve yoksulların hakkı hâlâ gözetilmiyor, iş kazalarıyla ölümler devam ediyor, birileri devlet eliyle zenginleştirilirken toplumun önemli bir kesimi yoksullaştırılıyor. Her şeyin zenginlik ve güç ekseninde değerlendirildiği, siyasal güç ve ekonomik büyümenin kutsallaştırıldığı bir siyaset dili Müslümanların ahlakını yansıtan bir dil değildir.
Şehirdeki yaşam alanlarına devletin keyfi müdahaleleri karşısında, öncelikle şehir yoksullarının gözetilmesi gerektiğini söylüyoruz. Aksi takdirde şehrin çeperlerine sürülen yoksullar bir gün haklarını almak için mutlaka geri geleceklerdir. Şehirdeki mekanların ıslahının tek yolu yok etme, küçümseme ve uzaklaştırma değildir. Dönüşüm, iktidarın zoru ile değil, halkın kendi yaşamını iyileştirmek için kendi iradesiyle katılabileceği süreçlerin güçlendirilmesi ile haklı ve kalıcı olacaktır.
Biz bütün siyasi aktörlerin eylemlerini sadece adalet-zulüm eksenine bağlı kalarak değerlendireceğimizi ilan ediyor ve bu sözleri, öncelikle Müslümanlığı vazgeçilemez bir aidiyet olarak gören insanlara söylüyoruz. Ve diyoruz ki:
Ey Müslümanlar!
Hayatımız değişiyor. Çocuklarımıza başka bir dünya bırakacağız. Diktiğimiz AVMler ve tükettiklerimiz üzerinden kendini değerli bulan bir nesil inşa ediyoruz. Kibirli, bencil, ahlak ve fedakarlık duygusundan yoksun, zalim bir topluluğa dönüşmemek için sadece güç, statü ve paraya önem veren yaşam idealinden sıyrılmalıyız. Mahallemiz parçalanıyor. Artık zenginlerle fakirlerin ayrı camilerde namaz kıldığı bir topluma doğru gidiyoruz. Çocuklarınızın bir yoksula, düşküne dost ve komşu olmasını istemiyor musunuz? AVMler ile simgeleşen bu tüketim kültürü hepimizi, yaralarını saramayacağımız günlere sürüklüyor.
Başbakanın Ağaoğluna nazire yaparcasına ben istiyorum olacak diyerek istediği kışla/AVM/rezidanslara dur diyen eylemcilere bir teşekkürü çok görmemeli, en azından bu eylemi anlamaya çalışmalıyız.
Daha 15 yıl önce Müslümanları karalayan medyanın bütün memleketi nasıl ifsat ettiğini, nasıl iftiralar attığını unutmadık, değil mi? Bugün muhafazakar ve merkez medya aynı haber dilini başkalarına karşı kullanıyor ve toplumun belli bir kesimini terörize ediyorsa dünden bugüne ne değişti? 15 yıl önce polis gücüyle çocuklarımıza ne yapıldığını unuttuk mu? Bugün aynı polis gücü bize benzemeyen insanlara gözlerimiz önünde zulmettiğinde niçin haklı olsun? Adalet her zaman nefrete karşı ayakta tutulması gereken ilahi bir emir değil mi?
Müslüman olmasa da komşumuza karşı sorumlu olduğumuzu unuttuk mu? Bize benzemeyen, bizim gibi düşünmeyen başkalarının hakkı da bize emanet değil mi? iktidar ve güç hesaplarıyla ya da nefretle bize zulmetmek isteyenlerin hakkını korumak da bize düşmüyor mu?
Eğer şehri ıslah etmek istiyorsak; yok ederek, sürerek, küçümseyerek değil, bize benzemeyen insanların sofrasına oturarak, adalete emin kılarak, onların yaşam kültürlerine saygı duyarak tebliğ sorumluluğu taşıdığımızı unutmayalım. Peygamberlerin herkese güzel sözle gittiğini hatırlayalım. Başkalarının haklarına riayet etmezsek, islamın ahlakımıza hakim olduğunu nasıl düşünebiliriz?
Eğer ibadetimize, başörtümüze, mabedimize dokunulacağından korktuğumuz için, adalet ölçüsünden ayrılan yöneticileri her şartta haklı görmeye meylediyorsak bilmeliyiz ki, bir devlet ya da parti dinimizi koruyamaz. Allahın takdiriyle, bizi koruyacak olan sadece kendi imanımız ve adalet duygumuzdur.
Bir zamanlar mazlum olmak şimdi bizim de zalimleşmemizi ya da zalimin yanında yer almamızı gerektirmiyor! Tam aksine, başkalarının acı, korku ve taleplerine değer vermek herkesten önce bizim sorumluluğumuzdur. Yaşanan acılar hepimize aittir. Bu nedenle olaylar esnasında hayatını kaybeden Abdullah Cömert, Mehmet Ayvalıtaş, Mustafa Sarı ve beyin ölümü gerçekleşen Ethem Sarısülüke Allahtan rahmet diliyor, ismini bilmediğimiz yüzlerce yaralıya geçmiş olsun diyoruz.
Gezi Parkı eylemcilerinin dile getirdikleri şu beş talebi meşru görüyor, bu taleplerin eylemcileri temsil eden kişilerle müzakere edilmesini istiyoruz: Gezi Parkı, park olarak kalmalı ve yapılaşmaya kapatılmalı; yaşanan şiddetin sorumluları görevden alınmalı; gösterilerde haksız yere tutuklananlar derhal serbest bırakılmalı; sivil gösterilerde gaz bombası ve benzeri materyal kullanımı yasaklanmalı; Taksim Meydanı ve benzeri mekanlar gösteri ve toplantılar için kullanıma açılmalıdır.
Şahidi olduğumuz eylemlilik süreci göstermektedir ki, toplumun haklı taleplerine kulaklarını tıkayan ve çeşitliliğini görmezden gelen siyaset tarzı, sorun üretmeye devam etmektedir. Yine de ve her şeye rağmen, şayet insanların yaşadıkları mekanlar üzerinde karar verme hakları ve siyasi taleplerini ifade etme biçimi tehdit olarak algılanmayıp bu talepler doğru bir biçimde okunabilirse, bu süreç, Türkiyenin daha adil ve özgür bir ülke olması için bir fırsata çevrilebilir.
Fatma Akdokur Cihan Aktaş Ümit Aktaş Hilal Alkan Nurten Ceceli Alkan Kamile Batur Mehmet Bekaroğlu Ayhan Bilgen - Osman Bostan Ali Bulaç Sadi Celil Cengiz Fatma Çiftçi Yasemin Çoban Mehmet Bülent Deniz Mehmet Efe Hikmet Eren Alper Gencer Ömer Faruk Gergerlioğlu Cihangir islam Gülnur Kara Gülsüm Kavuncu Mualla Kavuncu Hüda Kaya Kadrican Mendi Beytullah Emrah Önce Ali Öner Ahmet Örs Yıldız Ramazanoğlu Reha Ruhavioğlu - Cüneyt Sarıyaşar Özkan Şahin Abdülaziz Tantik Mehtap Toruntay Sabiha Ünlü Ahmet Faruk Ünsal Fatma Bostan Ünsal - Halil ibrahim Yenigün (fikir zamanı)
Eğer ki fenerbahçe bu lazio karşısındaki silik futbolunu oynamaya devam ederse farkların kralını yer. Formda bir Benfica var bu sezon ve adamlar kupayı fener kadar istiyorlar. Zor maç olacak ama tahminim Aykut efendinin her zaman yapacağını yaparak defansa yatık oynayacağıdır.
Avrupa birliğinde bu oranların çıkmasının sebebi istatistiksel olarak genç yaşlı nufus oranının yaşlı oranı lehine olmasındandir.
Aslında Yunaistanaki genç işsiz sayısı Türkiye deki genç işsiz sayısına göre adetçe daha düşük durumdadır.
Bu istatitik verileri ayrıca 24-50 yaş arasını kapsayacak şekilde alınması halinde ve nüfüsa oranlanmasıyla doğru sonuç çıkacaktır
Bu veriler devlet istatistik enstitüsünün Yıllık enflasyon verilerine benzemektedir. Fasulye ekmek yok. Ataç var.