Köhne bedenlerin akşamında kömür çirkefi
Nasıl yaşanmışsa terazi külfetinde
Öyle anlatılıyordu yolun kimsesizliği
Sen yok iken semanın altında
Hummalı serenat boyunduruğu bir teselliymiş
Tahtırevan ikindiler çay ile olmuş buhar..
Yol, çıkmaz sokaklara künde çalmışken
Şebnem ruhunda bir su aramış yeşeren tenler
Haz cilası ufukta at koşturmuş misafirlere
Soğumayan dostluk fincanda birikecekse diye,
Aman sönmesin yıldızlar, kapanmasın son pencere
Aynadaki gözü yaşlı bastondur benim mazim.
Dinlediklerim yaşanmış bu ipek minderde
Yol, tennure kostümünden çıkmaz iken..
Aşkın nabzında atmış yılların gölgesi
Dehliz piramitleri devrilmiş birer birer
Berceste nakşı sonsuzluk mayası olmuş yolumuzda
Bitmeyen şiirler mektubumuzun eşiğinde bir elçi
Sayfalar, bestesini ney ile hediye etmiş
Külfet dağarcığı sözlüğe uğramaz bu yolda
Yol, kalemin nuruna boyanmış iken..
Yaldız kaldırımlarda biriken bir devlet
Ter dökmeden karıncaya ev olamaz,
Sığınak için sığınmak gerek bu odada
Dışarı çıkmadan yolda buluşmak budur, bilenlere..
Mumya kavşaklar sıcaktan ısınadursun
Mutluluğun şirazesi görülür bugün
Yol, gayretin bağrına su serpmişken..
Dikenler bu yolun misafiridir hep…Olsun!
Som altın başakları toprağı güldürür bitevi.
irkilmeyen peyzajında hasat mevsimi yoktur
Göz pınarları kuraklık tatmamışsa eğer,
Güvercin gerdanlığında müjde var demektir
Şefkat cumbaları yediveren soluk taşır,
Yol, yangın tulumbasına su verirken..
Bir rüya ile sayfa açılmıştı başka bir âlemde
Bir rüya ile yanan mumun varlığı hissedilmişti
Küsmemişti karanlığın duvağına matem çalmış hançer!
Eflatun şahikalar perdelerini örtmüşlerdi birer birer
Aksesuarı, pencereden süzülen gözlere bir hitabeydi sadece
Baş tacıydı dizinden ayrılmayan yavrusuna nasihatleri
Bir anne, şefkat deryasıyla başlamıştı bu âleme…
Oysa…
Darağacında sallanıyordu çocuksu hayaller
Bin hummalı asimetrik hislerin kavşağındaydı insan,
Taşıyordu her zaman unutageldiği ruh motifini
ikircik nükteler örümcek ağını delmişti dün gece
Bu sabah ise yelkovan akrepten önce uyanmıştı
Müjde aramıştı tepeler ardındaki yankılarda
Ah gözler! Ararken unutulan yılların çetelesi
Nerdesiniz, bakışlarına susadığım beyaz elli kurtarıcılar?
Bir anne, şefkat duasıyla başlamışken bu âleme…
Ağlayan güller aralar sergüzeşt/i
Izdırap yüklü bahçeden bir mancınıkla atılırcasına
Müptela olunur can’ın hatırı için
Bir kar tanesine çarpmadan hayatı anlamaktır onun kitabı
Bohem hayatında evcil tebessüme rastlanmaz
Çöle maya çalmaktır bir bedevinin retinası
inat değildir tozu dumana katan yılkıların kostümü
Güneş ışığını arar hasret balına banarcasına
Bir gül sergüzeştinde toprak olunur mezarın güvertesinde
Bahar sergisine davetliydi yeşeren ruhlar..
Unutulmamıştı takvim yaprağına gizlenmiş efsun
Kendisini bin defa da ateşe atsa pervaneler
Kirpikten caddelere bu ruhların gözleri yağar!
Sessiz bir gemide ilerleyen dinar misafiri ayaklar
Bulutların bukle deminde yürüyordu
Amade işaret parmakları çizgi çizgi kalkarken
Ayaküstü sabrı eritiyordu güneş ışıkları
1.
Kabukları soyulmuş gecekondu tenlerdi aradıklarım
Koridorda koşan canlı gönüllerin sümbül ile davet edildikleri
Nar çiçekleriyle bezeli bir göz aynasında gördüklerimdi
Tüm heyecanlar ve serpilmiş bir kırık kalp..
Kıvılcımdan kaçıyorlardı demirciler ıslak taşlar üstünde
Gürbüz çağlayanlar altında ufka ter akıtanlar
Unutulmuştu rafine edilmemiş hülyanın kadavrasında
Bin can ile meşke boyanmışların imdadına gelmediler
Emanet bırakılmış şirazenin toz külçesi kızılcık ızdırabı,
Ötesi ise sık derman dikenleriyle kaplı bir parseldi sadece
2.
Palazlanıyordu çeyiz kutusundan taşan dedikodular
Hareketsiz cambaz resminde ağza alınmayan bir söz macunuydu bu
Kaynayan kazanlarda semiz beden hasreti simurg’la bırakıldı
Kızgın demirler prangadan kurtuluyordu
Coşkun derelerde kireç yüzlü masum kareler göz kırparken
Bir mıknatıs bırakılmıştı derya kuzusunun pullarına
Şimendifer zaman tuvaline siyah renk çalarken
Makas dudaklar sonsuzluk türküsünden uzak kalmadılar
Akşamın bedeni kurumamışken seher kızıllığında
3.
Firari toynaklar ateş saçıyordu perdelerine/bir yetim rüyasında
Kelepçeli dehliz havasında ılık bir meltemin de saygınlığı var!
Tarihin küpesi hazineler üstü bir değeri üstlenmişken
Ağzındaki baklayı çıkartıyordu yetim,ciğeri kebap olmuş hengamda
Biliyordu zambakların çölde süt emmeyeceklerini
Bilmiyordu kaktüs bahçesinde tebessümün de boy atacağını..
Hırsızlar çaldıklarını bırakmıştı kapı altına
Çatlak duvarda su sızıntısı durmuşken
Bir uçurtma havalanmıştı okyanus endamında gökyüzüne
Eller açılmıştı o anda/rüya alevinde çeşmeler kapatılmışken...
En önemli eserlerinden birisi "Lozan zafer mi hezimet mi?" kitabıdır. Gelecek nesillerin kendisini hayırla yad edeceğini umduğum değerli bir şahsiyettir. Osmanlı Hanedanı hayranlığıyla hayat kişiliği kazanmış olması, tarihçi özelliğine ayrı bir derinlik kazandırmıştır. Cumhuriyet Tarihi'nin kapalı kapılar ardındaki saklanmış gerçeklerini çeşitli konferanslar sayesinde yılmadan ve korkmadan ifade etmişlerdir.
En doğru ve en zirve bir ifade olur; çünkü, Hz Ömer(ra)'in kendi nefsini Efendiler Efendisi'ne karşı -az da başlangıçta bir meyli vardı- tercih etmesi karşısında Efendimiz." Beni kendi nefsinden de fazla sevmedikçe gerçek iman etmiş olamazsın!" buyurması üzerine Hz Ömer(ra):"Seni kendi nefsimden ve herşeyden daha çok seviyorum Ya Rasulallah" demesiyle "işte şimdi oldu Ya Ömer" buyrulmuştur.Yani demek oluyor ki,bazı sözler ve hayat paradigması,süfli gidişata indirgenemez.Belli ritüel düşüncelerle hemen kesip atılabilecek bir mesele de değildir bu! Efendimiz(sav)'i her insandan daha fazla sevmek bir ibadet anlayışı olduğu gibi, Allah'ın da emrettiği bir davranış motifidir.Hal bu iken, bu harekete mizanpaj edasıyla "şirk" diyemeyiz, şirk dememiz için davranışın Allah inancına "ortaklık" vasfedecek seviyede "dualizm" sergilemesi gerekmektedir.Burada ise ilahi bir tavsiye ve yeri geldiğince emir vardır.Çünkü O'nu sevmeden kapalı kapıları açabilmek ve sonsuzluk deryasında yelken açabilmek beyhudedir!
1. "Berika", "Berk" ile aynı kökün fedakar isimleridirler."Şimşek","Şimşek paıltısı" anlamlarına galmektedir.
2. Berika kitabı imam Birgivi hazretlerinin Tarikat-ı Muhammediyye kitabına şerh olarak atfedilmiş ve Konyalı Muhammed Hadimi hazretleri tarafından telif edilmiş bir şaheserdir. Genel olarak islam'ın temel ilimlerine (Tefsir-Hadis-Fıkıh-Kelam) temas etmesi hasebiyle kütüphanelerimizde yer alması gerekli olan kaynak bir hazinedir. Müellifin derin vukufiyeti,ilme olan velut bağlılığı ve mantık muvacehesinde şaşmaz kriterleri göz özüne alındığında orjinal bir sunumun da mevcudiyetine karine sunulmuş olacaktır. Mütekaddimin ve müteahhirin ulemanın (selef-halef) kavillerinin tereyağından kıl çeker gibi rahatlıkla çözüme kavuşması ve günümüz meselelerine olan intibakının deruhte edilmesi,kitabın içeriğinin keyfiyetine müspet değer sağlamaktadır.Bu bağlamda bu şaheserin ilmi çeperine yaslanmamız gerektiği inancını beslemekteyim.
Toplama kampında toplantı yapılmaz aslında, mahşeri kalabalıkları andıran nefesler hep "ölüm" kabusuyla gökyüzüne ikircik buselerini gönderirler. Toplama ile çıkarma kardeş olur zaman eridikçe.
insanın bağırsağı da çöplük gibidir aslında. Ama insanlık tarihi boyunca bir adımda bağırsağını dışarı çıkartıp da çöpe atmak isteyen görülmemiştir ve olamaz da. Çöpe atmaktan utanmak, sahip olduğumuz en değerli organlarımız saygı duymak kadar erdemli bir davranıştır.
Bir muhabbet kuşu kadar narin olamıyorsak da, empati yaparak en azından onun duygusallığını avucumuza aldığımızda, kötü dikiş veren bu yamalı duygunun ne ölçüde seviyesizlik arzettiğini anlamış olacağız.
Sağ tarafa olursa mide ve kalp rahatsızlığı çekmezsiniz, hayat nelere kadir ki kim bilir uyku esnasında bu egzersizi kim bilir kaçar defa yapıyoruzdur?
böyle bir kulübümün olmasını veya bu kulüpte yer almayı hayatım boyunca istemem, çünkü , yemek beklemeyi hayatımın en talihsiz bir mükafatı olarak görenlerdenim. Adresim burada saklı kalsın kalmasına ama ben bu yemeği yemeyeceğim.
diline dolandı bazı zamir sözcükler konuşurken "benodiğerleri" dedi, "ben, o, diğerleri " diyeceği yerde... demek ki insan niyetini kullanırken dahi bazı ifade sözcükleri onun aynası oluyor ki, yanlış konuşurken iç dünyası hemen dışa aksedebiliyor. işte asıl böyle insanlara direksiyon ehliyeti verilmemeli.
en sevdiğim dostlara kendimi yağmur bulutlarından süzülen damlacıklar edasıyla anlatabilmeyi ve ruhumda kaynayan hisleri edebiyat tınısıyla sunabilmeyi ne kadar da çok isterdim.
Aydoğan Vatandaş'ın "ezoterika" isimli kitabı kaynak olarak okunabilir. Tapınak şövalyeleri, mason locaları vb. gizli çalışan kuruluşlar, nüfustan ziyade nüfuza önem vermişlerdir. Bunların siyasi güdümünde sinsi yerleşim hedefleri aşama aşama kodlanmıştır. Her kodun da kendine ait gizli elemanları mevcuttur.