her şey akıp giderken ayak uyduramamak, öylece bakakalmak içini burkar insanın. siz anlamaya çalışırken herkesin her şeyden emin olması, kendine bir köşe kapıp sırtını sağlam bir tarafa yaslayıp her şeyinizi eleştirmeliridir. her gün izlenen haber bültenleri başlı başına bir burukluktur memleketimde. takım tutar gibi taraf tutmazsanız eğer, iyici kaosa dönüşür yaşam... kime, neye inanacağını bilmeden ve hiç bir şey yapmadan -yapamadan belki- izlemektir akıp giden film şeridini...
ülkemizde yüzlerce kızın yaşayıp da sanki suçlusu kendisiymiş gibi utanıp sakladığı, anlatamadığı bir gerçeği bu denli etkileyeci sözlerle bir şarkıya döktüğü için sırf; nazan öncel çok iyi bir sanatçıdır.
askerin başına çuval geçirildiğinde susan; nota verilsin dendiğinde müzik notası mı her şey de verilir mi diyen, ıraktaki başkanlarını dışişlerinde kabul eden, şehit annesini aradınız mı dediklerinde şimdi bunu mu dinliycem telefonda diyen genelbaşkanı olan, kürdüstanın kurulmasını sağlaycak bop projesinin eş başkanıyım diyen kişiye, partiye %47 oy veren bu halk şimdi neden şaşırıyor? bir de pkknın ya da arkasındaki güçlerin ıraka girmemiz konusunda neden bu kadar ısrar ettikleri de ayrı bir muamma.
bir çok üniversitenin ( özellikle meslek yüksek okullarının) dağın başına kurulmasından kuvvet almış ülkücüler olabilir. dağda ormanlarını ararken tesadüfen yolu üniversiteye de düşmüş iricene yaratıklar da olabilir. her şey ihtimal dahilindedir.
tanıyıp hak vermemekten, yaptıklarını onaylamamaktan ziyade yakın geçmişine dair hiç bir şey bilmemektir. bana sağcılar adam öldürdü dedirtemezsiniz diyen bi başbakanın üçe-üç manyığıyla idam edilmesi için iki elini birden kadırdığını bilmemektir. sadece dokuzuncu cumhurbaşkanı olarak tanımaktır. bu kişinin adnan menderes, rüştü zorlu, hasan polatkan idamlarını bilmesi beklenemez herhalde. 60 yıllar çok eskide kaldı çünkü. kaç yüz yıl öncesinin ne önemi var ki..
yıldırım akbulut bir gün taksiye biner. taksici de muhabbet kuralım diye abi sana yıldırm akbulut fıkrası anlatıyım mı der. akbulut da bunun üzerine çok bozlulur ve yıldırım akbulut benim diyerek tepki gösterir. takisci de; mahsuru yok ben yavaş yavaş anlatırım der.
hep en uygunsuz zamanda başa gelir. en çok ihtiyaç duyduğumuz anda bizi terk eder sakin duruşumuz, çevreye uymak için gerekli olan aklımız en çok bu zamanlarda uçar gider, bizi yalnız bırakıp yerin dibimize girmemizi sağlar. en beteri de konuşurken saçamaladığını fark edip, bir türlü duramamaktır. saçmalıyorsun madem, sus dimi? ama bu anda ilahi bir emir gelir sanki, durulmaz, saçmalanır, rezil oldum ya diye dolaşılır ortada. platonik aşkın olmazsa olmazlarındandır. saatlerce yolunu gözlediğiniz kişiyi bir anda karşısında görünce, saçmalar insan, bu böyledir işte. değişmez. zaten öyle bir andan karşınıza çıkar ki o, kendi sakızı en büyük balon yapabilme rekorunuzu kırdığınız anda belirir karşınızda mesela. siz sakızı indirip durumu toparlamaya çalışırken, saatlerden beri bu an için mi bekledim ben diye sinir olunur( hatta ben size garanti veririm bu durum yaşandıysa eğer, o sizi 20 dk sonra bir daha görecektir, yine ağzınızda sakızla ve yine dalga geçecektir). zaten her durumda da böyle aksilikler olacığından, konuşmaya hep 1-0 başlanır ve öyle gider. susabilmek güzel şeydir bazen.
osmanlı zamanında yapılan camilerde bulunan minare sayısı o camiyi yaptıran kişinin mevkisini gösterir. örneğin sadrazam cami yaptırısa ne fazla 2 minaresi olabilir. çok minareli * camiler sadece padişahlar tarafından yaptırılabilirler. **.
yalnız birey her kararırını kendi verir, her an akıl sorabileceği bir kişi yoktur yanında. kararları kendi verdiği içinde sonuçlarından yalnız kendinin sorumlu olduğunu bilir. hep senin yüzünden diyebeileceği kimse yoktur. suçlayacak kişi varsa o da ta kendisidir. kötü bir olay yaşadğına ben yanındayım diyen biri olmadığından acısını da derdini de geberene kadar yaşar. acıyı köküne kadar özümsemiş kişi de kuşkusuz, daha dik durandır hayata.
senin gibi kıza hiç yakışıyor mu lafı ile büyümüş, yetiştirilmiş bir kızın olgunmuş gibi davranmaktan başka fazlaca alternatifi olmadığı için gerçekleşen durum.
şiş gözleri olması. bir de kültürlü olması. bir de inandığı şeyleri kesin bir şekilde savunabilmesi. ha bir de konuşurken gözlerinizin içine bakması. bir de,bir de diye gider bu... aşıksanız eğer.
ilk başta ya o değilse bu meretler pek benziyo birbirine diye vicdan muhasebsine girdiyseniz de, merak etmeyin,en kötü ihitmalle amcaoğlusudur. onun sülalesiden bir gittiğine göre kanınız yerde kalmamıştır.
babası diyarbakırlı, ninesi ermeni .. diyerek eleştirilmeye çalışılan kişidir. ermeni asıllı olsun ya da başka bir millet kökenli. bu milletin iyiliğini bop projesinin eş başkanıyım diyen yedi göbek safkan türkten daha çok istediği aşikar olduğu için türk olduğu kesindir efendim; eğer sorun kafatasıysa tabi.
babamla birlikte izlediğimiz ender, çocukluğuma ait, gayet resmi bir ortamda çekilmesine rağmen sımsıcak hatırlanan programdır. bob ross'un her şuraya da bir ağaç çizelim dediğinde, hah bu defa sıçtı resmin içine endişesiyle izlenen ama bob amcanın her zaman beni şaşırtıp mucizeler oluşturduğu, resim yeteneksiziğim yüzünden daha bir sevdiğim müthiş program.
46 trilyon liracığı kullanmayıp, maliyeye iade eden cumhurbaşkanı. kendisine verilen 1243 parça hediyeyi de bıraktığı gibi.. oysa o mecliste oturan 500 küsür milletvekili bir haftalık mesai karşılığında 3aylık toplam maaşlarını vicdanları gayet rahat biçimde almıştı.
yine bizim, bu kadar insan yanlış anladığımız sözdür efendim. hep böyle oluyor; recep tayyip erdoğan bir gaf yapıyor, akif beki çıkıp o öyle demek istemedi, siz yanlış anladınız diyor. hani şey dese, yanlış ifade etti, bir yanlış anlaşılma oldu tamam başım gözüm üstüne. ama siz yanlış anladınız biraz tuhaf olmuyor mu?
yoğurdun bulunuşu kadar olmasa da en az aya gidiş kadar mühim bir icattır bu yumuşak kağıt parçası. hadi len deyip geçmeyin, dedim ama neden dedim bir sor. başının en darda oldupu zamanları hatırla yanında hep kim var? düşün, tuvalettesin. saatlerdir içinde taşıdığın dışkıyı vücut daha fazla saklamak istemedi. o fazlalığı bıraktın gitti, o geniş ağızlı bok çöplüğüne. ee poponu nasıl temizleyeceksin, kurutacaksın? hemen elin gitti değil mi peçeteye? bittiğini, işlemi başarıyla yürüttükten sonra fark ettiğin zamanları hatırla. hayata küstüren ince datay olmadı mı peçtenin bitmiş olması.
ya grip zamanları? ahha hahah diye gülerken birden çıkardı bünye o garip sıvıyı ortaya. hemen neye sarılıyosun kara gün dostunu arar gibi. tabi ki peçeteye. ( ilişkini kurtaramadıysan peçetenin suçu ne? o rezil olaydan sonra peçete napsın? çok fazlasını bekliyosun ondan. istersen tezgahın üzerinde dağ gibi biriktirdiğin bulaşıkları da o yıkasın.)
hadi bunu da geçtim. gecenin bir yarısı koynuna aldığın değil mi o? oda arkadaşların duymasın diye koyup başını yastığa akıtırken gözyaşlarını neyle sildin? hadi yaşlar yastığa gitti, ya burnundan akan şey? onu da mı akıttın yasığa? (piss seni) tabiki hayır. önceden hazırladığın bir kutu peçeteyi böyle gecelerde bitirdin değil mi?
sadece bu üç örnekten çıkan sonuç( ki örnekler çoğaltılabilir) peçete kendi adına iğrenç ama insanık adına büyük bir icattır. teşekkürler 'omzundaki ağır yükü ve gülmeyi unutmuş çehresiyle dolara bağımlı bileşik endeksli hayatın yarattığı sefaletten dokuz doğuran' ama yine de peçeteyi üretebilen insanlarımız. teşekkürler..
bazı arkadaşlar tarafından o size değil bekir coşkun'a söylendi diyerek yumuşatılmaya çalışılan söylemdir. bekir coşkun da tc vatandaşı değil midir? demokrasi, özgürlük aşıklarının ya sev ya terk et söylemine hiç tepki göstermemesi de ilginç tabi. bekir coşkun kötüdür, postal sevdalısıdır, chp aşığıdır, pakodan başka bir şey bilmez de bunu söyleyenin hiç mi suçu olmaz. faşistliğin en bilinen söylemlerinden biri olan ya sev ya terkt et deyince de demokrasi yanlısı mı olur bu kişi? ne mübarek insanmış maşallah. ne dese hep biz yanlış anlıyoruz, hep o öyle demek istememiş oluyor.
ahlak; vücudun açık bırakılan kısmıyla orantılı değildir elbet. ama kuşkusuz ki soyunarak bir şeyleri elde etmeye çalışmak da güzel ahlakın örneklerinden değildir.
"kaç gündür, 'devrimciliği temsil eden güçlü cumhurbaşkanlığı makamıyla, halkın daha çok demokrasi ve daha çok tüketim arzusunu temsil eden güçlü başbakanlık makamı' arasındaki dengenin bozulduğunu yazıyorsun. Bu denge seksen yıl önce kurulmuş. atatürk, ben devrimciyim, başbakan da halkın arzularını dile getirsin demiş.
Sonra da, halkın sesi fethi okyar'ı görevden alıvermiş." demiş kişidir. gerçi o necatiye soruyor ama bizde de çeşitli sorular oluşturmuştur bu söylemleri.
bu kadar güzel, bu kadar güzel mantıklı eleştriler sunarak ; ne kadar zeki, kalemini keskin kullandığını gösteriyor?! atatürk zaten en baştan hata yapmıştır bence de. çünkü devleti yönetenler ingilizlerle o kadar yakınmış ki ha biz ha onlar yönetsin, ne fark eder ki gibi düşünüp atatürk'ü samsun'a ingiliz işgaline karşı direnen halkı bertaraf etmesi için yollamış. halkın yarısı da artık olmuş olan, amerikan mandası varken niye savaşalım diye düşünmüş. zaten engin abi de hiç rahatsız olmazdı bu durumdan . ne güzel ingilizce öğrencez etçez derdi olmazdı. anadilimiz olunca rahatlardık milletçe. ya da bu sınırları koruyamayız, şu bölgeyi kurtasak yeter diyerek trakyayı, balıkesiri kurtarma cemiyetleri kurmuş bu millet. niye uğraştın ki, birlik olalım, biz olalım diye? niye inandırdın bizi?. halkı istemediği bir şeye zorladı diye diktatörlük değil mi bu yaptığın diye sorar bu engin abi yakında, ne de olsa kalemi keskin ya, kimseden korkmuyor ya, yapar eminim ben.
7 yıldızlı oteldeki tatili türk milettini farklılığını bir kere daha gözler önüne sermiştir. halkın yüzde 51nin oy vermesiyle seçilen fransa cumhurbaşkanı sarkozynin malta'daki tatiline gösterilen tepkinin sesi bizim buralara kadar gelmişti oysa.bir de link verelim, yeni şafaktan olsun ki, bazı arkadaşların inanma katsayısını arttırılam:
muhalefete muhalefet yapmak prim yapar mı sorusunun cevabının evet olduğunu fark edenler tarafından akpnin kendi seçemeninin tavırlarınının vebalini de chpye yüklenerek açıklanan olaydır. anladık chp kötü, akp iyi çok iyi süper özgürlükçü, karizmatik lideri de var, ekonomi fevkaledenin fevkinde, halkın yarısı memnun neden saklıyosun o zaman? evet bir gizli bölme vardır, herkes söylemek zorunda olsa o paravan koymazdı ama bir partiden bu kadar eminsem niye gizliyim ki? akpnin bütün seçmenlerine değil, gizleyen seçmenlerine ithafen yazılmıştır.
seçim öncesinde, yine 7 yıldızlı otelde tatil yapmış, bu medyaya da yansımıştır. demek ki halk; ben 7 ay çalışırım yeter ki başbakanımız 7 gece 7 yıldızlı otelde tatil yapsın, yetmedi çocuklarını yurt dışında burslu okutan, oğluna gemi ortağı olan yakınlarının ekinlik adasındaki yazlıklarında ailesiyle dinlensin diyerek sandıkta kendisine gerekli coşkuyu vermiştir. bize de afiyet olsun demek düşüyor..
edit: aslında bir anlık kızgınlıkla böyle söyleniyor belki. ama düşününce bir yanlışa 70 milyon da doğru dese o yanlış yine yanlıştır..
"manisa'nın saruhanlı ilçesine bağlı develi köyü halkı 2 yıl önce parti parti gezerek 'manisa'nın çöplüğünü köyümüze yapacaklar, bizi kurtarın' diye yardım istedi.
çağrıya tek yanıt veren türkiye komünist partisi (tkp) oldu. parti yöneticileri hukukçular, ziraat mühendisleri ve çevrecilerle elele vererek bir kampanya başlattı ve sonunda idare mahkemesi'nin kararıyla çöplük projesi durduruldu. Bu süreçte tkplilerle iyice kaynaşan develi köylüleri 22 temmuz seçimlerinde tkp'yi 0 oyla ödüllendirirken, çöplük projesinin sahibi akp'yi 194 oyla birinci parti yaptı."
aydınlılar arasında çineden adam çıkmaz diyerek geyiği yapılan memlekettir. çineli kişilere bölceci(börülceci) diyerek dalga geçildiği gözlemlenmiştir. sebebi de rivayet odur ki; kurtuluş savaşında yunan askerleri bir grup çineliyi yakalar ama tam o sırada komutanları tarafından geri çağrılırlar. esir aldıklarını da yanlarında götürme şansları yoktur. o yüzden bunları börülce köküne bağlayıp, sakın kaçmayın, biz birazdan gelicez diyerek kaybolurlar. sonra ertesi sabah görülürki çineliler hala beklemektedirler. **