17 yasina donebilseydim ilk sevgilimi ikincisi icin terk etmezdim. Ilk sevgilimle evlenir, iki de cocuk yapardim universite bitince.
Universiteye de paris e, sorbonne hukuka gitmez, oss den kazandigim istanbul hukuka giderdim. Sonra kendi avukatlik buromu acardim.
Herkesi mutlu eden seylerin, herkesin mutlu olma tarzinin ayri ayri oldigunu, kimseye kendi mutluluk anlayisimizi empose etmememiz gerektigini dusunuyorum.
Umarim herkes gonlunce bir hayat yasar..
ben son depremde bismillah dedim, kapi pervazina gectim ve kedilerime bakinmaya basladim.
sonra esofmanlarimi giydim.
merdivenlerden indim.
bakkala gittim. sigara aldim. sigarami icerek eve geri geldim. -sakinlesmek icin sigara icerim-
kedilerimi cantaya koydum. o an bi iman gucu geldi, o agir iki kediyi tasiyarak her gun gittigim cafeye yurudum. zira orasi her gun gittigim icin herkesi tanidigim ve sevdigim guvenli alanim.
birkac saat cafede oturdum kedilerimle.
sonra aksam eve geldik, uyudum.
bu sarkiyi ve klibi cok seviyorum.
klibinde zorla dansoz olarak oynatilan bir oglan var.
kiyamam sana cocuk. hic kiyamam.
o incinen onurunu ve gururunu ope ope tamir edebilsem keske..
ben de kendi sakalarima cok guluyorum.
sizinkilere de guluyorum. ıhih.
gulmek ve guldurmek en sevdigim seyler. gercekten.
guldurmek icin yaratildigimi iddia edenler bile var, sen ne diyorsun.
gecen bi arkadasim sen beni cok eglendiriyorsun dedi.
baska bir arkadasim komik kizsin, cok guluyorum senle dedi.
bizim evde bana hep evin nesesi derler, sikilan beni arar, onlara eglenceli seyler anlatim diye.
mutluluk terapisti gibiyim. hem de bedava. siz mutlu olunca mutlu hissettig8m icin yapiyorum;)
bu konu genellenebilir bir konu degil.
ailenizde ve cevrenizde aldiginiz egitimle, kulturle, zihniyetle, secimlerinizle alakali.
karisina yapmaya kiyamadiklari seyler icin pavyona giden adamlar da var.
masumiyete asik olan adamlar da var.
vampa asik olan adamlar da var.
karisiyla duvardan duvara sevismek isteyen adamlar da var.
cesit cesitiz.
bundan birkac sene once bir iki haftada bir bir cocukla disarda bulusup kahve iciyorduk. bu boyle 4 ay surdu.
bi gun bana dedi ki:
-sen cok istisna bir insansin. senin gibi insanlar kalmadi. meleksin bence sen. cok iyi bir kalbin var.
beni de bi adam kandirmisti bikac yil evvel.
once bikac ay arkadas arkadas bulustuk. o kadar incellikli davraniyordu ki. ılk bulusmaya 12 tane kirmizi gulle geldi. sonra adini koyduk.musmutluyuz. birkac ay sonra ben evliyim dedi. bunun ustune terk ettim.
dediim bana neden yalan soyledin.
dedi cok guzel bir ruyaydin, yasamak istedim.
kizamiyorum da yakisiklima. cani sagolsun, ne diyim.
neye hizmet ettiginizi anliyorum.
ama sizinle hemfik8r degilim.
diyelim ki ben birini seviyorum. onu sevdigim icin ona turlu turlu iyilikler ve guzellikler yapiyorum. karsiliginfda bir guleryuz, bir iyi niyetli yaklasim beklemek benim en dogal hakkim.
evde bulusmak icin karsinizdaki adamin zihniyeti cok onemli.
turk kafasindaysa evde bulusulmaz ya da istiyorsaniz bulusulur.
avrupai kafadaysa evde bulusabilirsiniz, kahvesini icer gider, zarar gelmez
ben 10 senedir iyi degilim. ama bi taraftan cok iyiyim. mental olarak sagligim cok iyi. ama mutlu degilim. ben asik olup sevgilimle ayni evde yasamak istiyorum. son 10 senedir bu konuda basarili olamadim:(
2022 yılı nobel edebıyat ödüllü yazar annie ernaux eseri.
“benim için tek bir gelecek vardı, o da yeni randevu saptamak üzere hep bir sonraki telefonun çalmasıydı. iş yükümlülüklerimin dışında -ki o bunların saatlerini biliyordu- ben yokken telefon eder de kaçırırım korkusuyla, evden mümkün olduğunca az çıkıyordum. elektrik süpürgesini ya da saç kurutma makinesini, telefon sesini duymamı engelleyebilir diye çalıştırmaktan kaçınıyordum. bu telefon sesi beni sık sık, cihazı elime alıp alo deyinceye kadar süren bir umutla bitkin düşürüyordu. arayanın o olmadığını anlayınca o kadar derin bir hayal kırıklığı yaşıyordum ki telefondaki kişiden nefret ediyordum. a.’nın sesini duyar duymaz, o belirsiz, o acılı, o kuşkusuz kıskanç bekleyişim çabucak sona eriyor, önce çıldırıp sonra bir anda yeniden normale döndüğüm hissine kapılıyordum. aslında bu sesin önemsizliği ve kendi hayatımdaki orantısız önemi beni şaşırtıyordu.”
**
“kimi zaman, kendi kendine, belki bütün gününü bir saniye bile beni düşünmeden geçiriyor diyordum. kalktığını, kahvesini içtiğini, konuştuğunu, güldüğünü gözümün önüne getiriyordum, sanki ben yokmuşum gibi. kendi saplantımla hiç uyuşmayan bu durum beni şaşkına çeviriyordu. bu nasıl mümkün olabilirdi? gerçi sabahtan akşama dek aklımdan çıkmadığını öğrense o bile şaşırırdı. benim tutumumu ya da onunkini daha doğru bulmak için hiçbir neden yoktu. bir bakıma, ben ondan daha şanslıydım.”
**
"çocukken benim için lüks, kürk mantolar, uzun elbiseler ve deniz kıyısındaki villalardı. daha sonra, bunun entelektüel bir yaşam sürmek olduğuna inandım. şimdi bana öyle geliyor ki lüks aynı zamanda, bir erkeğe ya da bir kadına olan tutkuyu yaşayabilmektir."