Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını
ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır;
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını basdın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam...
Dünyada ölüm diye bir gerçek varken;sevdiğiniz kişinin hala nefes aldığına dua edin,akşam kapıyı annenizin açmasına şükredin. Ne bileyim,bi silkelenin.kıymet bilin,sevin.severken incitmeyin. Gün gelir öyle kayıp gider ki o eller avuçlarınızdan,feleğiniz şaşar.dünya durur.hee derler ki hayat devam ediyor:
nah devam eder.önce gülüşünüz kaybolur,sonra neşeniz.siz siz olun,şu boş hayatta hiçbişey için karalar bağlamayın. 'Özlemekten'ciğeriniz solmadan soluğu yanında alın.sarılın. Teni hala sıcakken sarılın...
-alıntı-.
benim hep muayyen saatlerde seni yazasım gelir;
ve kalemim gelir, defter gelir, ilham gelir.
kapım hala aralık.
belki yolunu şaşırıp bir de hayalin gelir.
ve gündüz gelir, gece gelir.
ve böyle böyle mevsimler gider, mevsimler gelir.