insan konuşan bir varlıktır. * Anlatır, anlatır. anlaşılmak ister. ama bazı insanlar anlaşılmaz. anlatırlar kendilerini, açıklarlar düşüncelerini. ama dedim ya bazıları an-la-şıl-maz. *
işte o zaman o anlaşılamayan adam düşünür tek başına. Der ki bir gece yarısı şişenin yarısında:
Yalnız olmayı bile beceremeyen insanın maruz kaldığı durumdur.
Her işi yapmak için birine ihtiyaç duyan zihinsel ve fiziksel gelişimini tamamlayamamış insan türü olan "yalnızlığı tek başına kaldıramayanlar" yalnız kalmanın zamanı gelince bunu da başaramazlar. Salaktırlar afedersiniz. Tıp dilinde "Petrificus Totalus" olarak bilinirler. *
Bu durumla ilgili hıncal uluç'un kayıtlı hiçbir sözü olmaması durumun başka bir ilginç noktasıdır.
Edit: Kendi içinde çelişen denilmiş. ironisi falan hepsi içinde başlığın. hepsi içinde.
Selamlar... Yine bugün karşınıza, hayatın içinden gibi, değil gibi; bazen saçma bazen değil, yani bu tarz şeylerle çıkmaya çalışacağım. Ve bu hikayem de aslında çoğunda olduğu gibi babamla başlıyor.
12,5 yaşlarındayım. Babama gittim bir akşamüstü. Bana nasıl şiir yazıldığını öğretir misin, dedim.
+Şairlik öyle öğretmeyle öğrenilen bir şey değildir, dedi. Feleğin çemberinden geçmen gerek. Biraz acı çekmelisin oğlum.
Getireyim annemin iğnesini deyince "öyle acı değil lan" dedi. tamam peki ne yapacağız dedim. başladı anlatmaya.
Bana kafiyeyi, redifi, kelime oyunlarını, genel kuralları anlattı. Can kulağıyla dinledim. Bazı şiirlerini ve diğer şairlerin antolojisini getirdi, gösterdi. Artık yazmaya başlayabilirdim. ilkin şöyle başladım:
Afakı gözlerinin saçlarına denk midir?
Benim güzel yarim bu dünyaya renk midir?
ilk görüşte tutuldum, ayla güneş misali
Mahareti aşkımızın sendeki ahenk midir?
sevdiğim kıza götürülecek kıvama gelmiş diye düşünerek okula gittim. Beni görünce gülümsedi hafifçe. Dünyalar feda olsundu ona. Eline kağıdı tutuşturdum, bunu okumalısın dedim. Açtı, okudu.
Çok güzel olmuş. Abin çok sevinecek dedi. Anlamadım önce. Sonra şiiri tekrar okudum. Acı gerçeği anladım. Şiiri akrostiş sanmıştı akıllım. Ona benim bir abim yok da diyemedim. Sustum.
Babama gittim. Şiir işi olmuyor dedim. Biz biliyoruz da mı yazıyoruz deyip sırıtınca soğudum birden. Resmen düğünlerdeki biz biliyoz da mı oynuyoz diyen adamlara döndü bir an. Başarısızlığım onu gülümsetiyordu. Ya da olaylardan haberi bile yoktu. Galiba ikinci ihtimal daha yüksekti.
Şiir olmayınca mektup yazayım dedim. Babama mektup yazacam deyince başladı anlatmaya. Sağ alt köşeye ad yazılır, sol alt köşeye adres yazılır, pullamayı unutma gibi saçma tavsiyelerde bulununca kaçtım ordan. Kıza mektup yazacaz yaa. Elden verecem. Ne pulundan bahsediyosun diyemedim. Mektuptan da soğudum yeminlen.
Söyleyemedik işin doğrusu. Bir de üstüne kız 3 yıl boyunca abim var sandı. Sürekli olmayan abime selamlar söylendi. Olmayan abimle kayağa, yazlığa gidildi. Olmayan abim evlendi. Çoluk çocuk sahibi oldu kerata. Şimdi boşandı. 45-50 yaşındaki olgun komşularından dolma,sarma teklifi bekliyor.
Beni de hep böyle güzel havalar mahvetti. Ama bunu önce Orhan Veli söyledi diye o ünlü olmuştu. Ben ise hukukçu. Lanet olsundu. O kız için yazdığım ama okutmadığım son şeyle bitiriyorum yazımı.
Kaç kere ver şunu dedim, vermedin. Ver artık şunu. Gözlerimi senden alamıyorum.
Not: Bu yazı onun için yazıldı. Uğruna günlük tuttuğum kız. Senin için... ara beni , özledim seni.
zor birşey be birtanem. nereden başlasam bilemiyorum. ilk olarak şunu söylemek istiyorum; hayatıma giren en tatlı en dürüst en hoş en güzel en hayran olunası insansın. seni sana anlatmak. başlıyorum.
sen güzelliği ile etrafa ışık saçanımsın. sen girdiği yerde ağırbaşlılığıyla dikkat çekenim, övgü alınca yüzü kızaranım, bana ders vermeleriyle hocam, benden birşeyler öğrenmesiyle öğrencim, gözlerimin içine sevgiyle bakışıyla sevgilimsin.
ben "seni seviyorum" cümlesinin gizli öznesi, sana gönülden,yürekten bağlı olan aciz insan. bir büyüğüm sevmek zaten başlı başına salaklık, aşık olmak ise salaklığın daniskasıdır derdi. ben bu daniskanın öznesi,yüklemi, her şeyi oldum.sana aşık oldum.
güzellik ve iyi niyet adına bildiğim her şeyin birleşimini buldum sende. sen vardın, diğerleri vardı. diğer insanlar. hatta sen varken diğerleri yoktu bile. peki ben sana niye bu kadar aşık oldum? niye bağlandım sana bu kadar? niye bir insanı bu kadar sevdim? bunu çok düşündüm.
sen ahlaklıydın. seni görenlerin kendine çeki düzen vereceği kadar. sadece ben değil, sıradan insanların bile. sen bunu "ben korkutuyor muyum sizi" ye bağladın. benden çekiniyorlar mı diyordun. hayır güzelim sen onlara sürekli akıllarında olması gereken şeyleri hatırlatıyordun. edeb, ahlak... sadece insanlar -en azından bazıları- kendi hayatlarını sorgulamaya korkarlar. en doğrusunu kendilerinin düşündüğünü zannederler. fakat sen onlara, bana doğruyu gösteriyordun, olması gerekeni.
sen güzeldin. beni benden alacak kadar. sana kaç kere dalıp gittiğimi hatırlamıyorum bile. işin garibi ikimizi topraktan yaratılmışız. sen nasıl bu kadar güzel oluyorken ben bu kadar çirkin olabiliyorum? çernezyomdan mı yaratıldın acaba? verimli toprak ya o bakımdan. piiii. bu esprimi ben bile beğenmedim.
sen alçak gönüllüydün. öyle ki şimdi yazdıklarımı okuyunca bana kızacaksın, yine kendini gömmüş beni yüceltmişsin diyeceksin. gerçek bu ama.
sen zekiydin. o sessiz görünüşünün, o soğuk bakışlarının ardını gördüm ben. seninle konuştum, seni anlamaya çalıştım. böylece şimdiye kadar tanıdığım en harika insanı buldum. insanın konuşması belli eder zekasını. ben de ne kadar zeki olduğunu seninle konuşunca anladım. belki bilmiyorsun ama ben ben seninle ilk konuştuğumda, sohbet ettiğimde anlamıştım yapını. kendi kendime bu kız özel demiştim. öyle çıktın.
öyle çıktın deyince aldığın karpuzun kelek çıkması mevzuu aklıma geldi de. nasıl bir serbest çağrışımmış dedim kendi kendime. annemin de hep söylerdi "manyaksın oğlum sen" diye. ben de inanıyorum buna. kafam normal çalışmıyor ve bu iyi birşey değil. ama ayrıca beni ben yapan şey bu. neyse senden bahsederken birden nasıl kendime döndüm arkadaş
kısacası canımın içi, sen benim gözümde böylesin. daha çok var anlatacak ama evdekiler pis pis bakıyor. başka zamana kaldı artık.
arkadaş hep derdi: oduna bile bir sarmaşık sarılsa o odun olmaktan çıkar sarmaşık sarılmış odun olur. aslında bana burda hafiften odun demiş, laf sokmuş ama severdim, iyi çocuktu. neyse ben sarmaşığımı buldum be güzelim ve beni hep, sonsuza kadar sarsın istiyorum. söylesene çok şey mi istiyorum?
her iki kişiden birinin ak parti ye oy vermesi ardından ailede çıkan sen mi verdin tipi kavgaları daha da artıracak durumdur. ayrıca bugün 5 kişilik çekirdek ailemizde babama bu durumu söylediğimde hanginiz çinlisiniz lan diye şaka yapmışlığı da vardır. *