yazları genelde ara ara fotomagazin alırım pardon ya fotomaç diyecektim,neyse sadete gelirsek fonetik maç daha çok fenerlilerin aldığı bir gazetedir. çünkü gazetenin satışları daha sezon bitmeden aziz yıldırımın öyle bir yıldız alacam ki sözüyle alt yapısını hazırlıyor. fonetik maçın fener için bahsetmediği yıldız kalmıyor şeva mı etto mu kanute mi...ve daha neler neler aslında fonetik maç'ın aziz yıldırıma gazete satışlarından pay vermesi lazım....
yatak toplamak veya yatak yapmak sanırım askerde öğrenipte sonra nefret edeceğin işlerden birisi olacak, her sabah çarşafları gerip bataniyeleri düzeltip hizaya sokmak ranzadan sarkmış çarşafı birer birer demirlerin altına sokmak tekleşip hizasızlar ordusunu hizaya sokmak gibi......
hayatımız boyunca sırf bişeyleri belli etmeye bir diğer adıyla hep gösterişli olmaya çalıştık malesef elimizde olmasa bile kapitalist sistemin bizi içinde sürüklediği tüketici birey olmaktan vazgeçmedik. bu sisteme yanlışlığa modern bireye karşı tek yaptığımız kendi içimizde yabancılaştık. yaşanmış gibi görünen hayata karamsarlaştık hiçleştik belirsizleştik tek kaynağımız anlamsız gibi görünen her şey bize anlamlı gelmesi oldu.
her iki takımında şampiyonluk için tek fırsatı fb nin beraberliğe ihtiyacı yetse bile konumu itibarirle futbolcu kalitesiyle bir adım önde olmassı gereken maçtır...
hayatıma iki özge girdi ikisinden de bişey anlamadım ne ben onları anladım ne onlar beni anladı beni anlayan öteki yanım oldu öteki yanımda hep arada sallanıp durdu....
Aslında kimse mutlu değildir. Çünkü mutlululuk kavramı anlıktır ve mutlu olduğumuzu zannederiz ama hiç bir zaman mutlu değilizdir. varlığımız bize herzaman sorun olmuştur yeri geldiği zaman kendimizi tanıyamıyoruz yanlızlığımız mı? yabancılığımız mı? sallanıp duruyoruz bu boşlukta....
nedense son sekiz yıldır ağzımdan hiç eksitmediğim laftır. gerçi filmini izleyerek edindim lafı ama ne hikmetse hep söylüyüverdim ''tanrı kadını neden yarattı'' ki bazıları çıktı olması gerektiği için yarattı bazısı erkeği sigaraya alıştırmak için bazısı da tanrı önce kadını yarattı erkek şekillensin diye....
nedense aklıma sadece yalnızlık olgusunu çağrıştırıyor tek olabilmek, tek yürümek, tek koşmak 'bir tek şey var oda sensin' sonra belli bir zaman teksizleşiyorsun.
sanırım hayatta hep nefret etmiş olduğum bişeydir. yani tuvalete yazı yazmanın ne mantığı var illa mantık aramanın da bir anlamı yok ama kullandığın yere sıçıyorsun resmen.
erkek için: tabi öğrenci ise ve ev sahibesi dul bayansa evlenmek değilde hani kira
için güzel bir fırsat yaratılabilir.
bayan için: kiracı olan bayan sırf ev sahibinin zengin olması ki genelde ev sahibleri daha olgun olurlar ama burda ev sahibinin oğlu devreye girebilir
yani aslında burda daha çok biraz da karşılıklı menfaat ilişkisi zeminin de gelişir herşey
coen biraderlerin "büyük leboskisi" tekrar tekrar izlenmeyi hak ediyor. bu filmi izlemek için çok geç kalsam bile, daha önce neredeydim diye kendime sormadan edemedim.
ilk olması(ilk heyecan,ilk tohaflık, ilk gariblik,ilk kırmızıya çalmak,ilk ne yapacağını bilememek, ilk acemilik,ilk suçunu işlemek,ilk yasak meyve, ilk günah, ilk utangaçlık,ilk milli olmak)
akşamdan saati 06:40'a kuruyorum 7:15 ötobüsüne binerek kadıköyde vapura binip eminönününe varıyorum. sonra tramvayla beyazıda gidiyorum.saat tam 8:30 da mesai başlayıyor.hergün sıradan aynı şeyleri yaptıktan sonra akşam 5:30 da mesai biterken 7:00 gibi ancak eve geliyorum yemek yapıp yedikten sonra dişlerimi fırçalayıp yatıyorum.bu olağan durumları hergün aynı saatte yapıp hiçbirini kaçırmıyorum. çünkü ben mutluyum sürekli gülüyor her ayın onbeşinde maaşımı alıp hiçbir şekilde öfkelenmeyip umutsuz karamsar olmuyorum.(çünkü benim canım hiç sıkılmıyor ama hiç sıkılmıyor)
sosyolojik açıdan sıradan basit bir şey gibi gözükse bile toplumların, toplumdaki bireylerin gündelik hayattaki uzak olan ilişkileri daha bir yakına indirger.
otobüsteki kızı kesersin arada kız da senin farkındadır bir iki bakış oda fırlatır sana,
ikiniz de birbirinizin farkındasınız ama ortadaki sesizliği yırtacak bir söz çıkmaz ne yazıkki taki için cız edip kızın kendi durağında inişini seyretmek
şu günlerde "cumhuriyeti kurtarma operasyonu"yla gündeme gelinen mitigler, siyasi söylemler(çağdaş yaşam derneği bir yandan ve özellikle CHP'nin altı doldurulmayacak politikalarıyla ülkeyi velveleye verip) sözde tarasız gazetecilik diye bilinen taraflı cumhuriyet gazetesinin tirajını bir hayli artırdı sanırım.
nedendir bilemiyorum ama ta baştan beri ankaraya karşı hep bir soğukluğum olmuştur.
hergün işe gitmek gibi; aynı yolu, aynı vasıtaya binip, aynı insanları görmek gibi ve her akşam çay içmek gibi sıradanlaşmış standart bir şehir olagelmiştir bana.
aslın da birbirimizi kandırmanın bir alemi yok bence, okadar sahtekarca yazılan bir kelime olmuşki kısaltılmasiyla basiretsizliğimizin karşısındakine verdiğimiz dürüstsüzlüğün hiçe saymanın bir an önce çekipde gitmenin tek nedeni olagelmiş
gerek philadelphia daki eçcinseli gerek forrest gump daki otistik karakterlerini canlandıran tom hanks oyunculuğun hakını veren bir aktör,iki defa üst üstte oscar alarak bunu herkese kanıtlamıştır
sözde "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" safsatasıyla milleti uyutan türkiye cumhurriyeti şu andaki haliyle egemenlik kayıtsız şartsız askeriyenin olmuş bir türkiye cumhuriyeti desek daha yeridir.
bizim dolabın şu ana kadar reçelsiz kaldığı nadirdir.tabi bu bizim sürekli reçel tüketmemiz anlamına gelmiyor sadece bulundurduğumuz anlamına geliyor sanırım