4+4+4 'şeri' yasasıyla birlikte, helal eğitimi şiar eyleyen MEB'nin talimatlarıyla 5 bin imam hatip okulu açılacak. işin ilginç yanıysa yeni bina yapamayan bakanlık, mevcut ilköğretim okullarını imam hatibe dönüştürecek. bittabi bu şeri okullarda eğitim verecek olan personel de, yine dini eğitim görmüş kişiler arasından seçilecek.
"şeriat gelecek dediniz aha gelmedi işte, yaşasın tayyip re re rö!" şeklinde sevinç çığlıkları atan yobaz güruh, bu tür haberleri okuduklarında ne hissediyorlar merak ediyorum. ya da risale-i nur okumaktan sulanan beyinleri, bu tür anlatıları idrak edebiliyor mu?bizanstan kalan tüm kiliseleri camiye çevirerek tarih ve sanat katlini mübah gören bir gerici anlayışın bunu yapmasını hiç yadırmayamıyorum. onlar bizim camileri kilise yapsalar dünyayı ayağa kaldırır, hatta icabında savaş açarız.
türkiye ve dengi birkaç ülkenin kabullenmekten özenle imtina ettiği ama uluslar arası platformlarda da lafta ödün vermediği din özgürlüğüdür. fakat hayata dair henüz kendi kararlarını alamayacak, kendi doğrularını ve yanlışlarını tayin edemeyecek yaştaki çocuklarımız, hiçbir sakınca görülmeksizin müslüman olarak yaftalanabiliyor. oysaki konu ekonomiden ya da siyasetten açıldığında çocuklar, nerede duracaklarını ve hangi görüşü benimseyeceklerini bilmeyecek kadar küçük olduklarından dolayı, aile tartışmalarından ve diğer faaliyetlerden kolayca dışlanabiliyor, fikrinin alınmasına bile gerek duyulmuyor. bu konunun doğruluğu ya da yanlışlığına, aile ortamı ve konunun adilce tartışılabilirlik seviyesine göre değişiklik gösterebileceği için şimdilik girmiyorum.
bir çocuğun müslüman bir ailenin çocuğu olduğundan bahsedebilirsiniz, bir çocuğun ailesinin ve çevresinin müslüman olduğundan da bahsedebilirsiniz, bir çocuğun müslüman herhangi bir kurum tarafından yetiştirildiğinden bahsedebilirsiniz ama o çocuğun müslüman bir çocuk olduğundan bahsedemezsiniz. çünkü bu onun kararı değil, sizin kararınız olur. bunun yanında ailelerin ve dolaysıyla ebeveynlerin büyük çoğunluğu, çocuğunun hangi siyasi partiye mensup olacağına müdahale etmiyor. lakin iş dine gelince her yeni doğan bireyin ilerde hangi dine mensup olacağı alnında yazıyormuşçasına, kesin ve kati olarak değişmez kararlar alınabiliyor. bu noktada herkesin duygudaşlık mekanizmasını çalıştırması, kendi özgürlük raddesini ve edecekse kendi müdahale sınırlarını iyi analiz edebilmesi gerekiyor. çünkü önünüzde tüm savunmasızlığıyla duran çocuk siyasi ve ekonomik konularda söz sahibi olamayacak kadar küçük yaşta olmasından mütevellit, din konusunda da karar verebilme yetisine sahip değildir. kaldı ki topluma faydalı bir birey yetiştirmenin yolu, herhangi bir dine mensup olmaktan geçmiyor.
çocuk aile ortamında böylesi bir dayatmaya maruz bırakılmasa bile, okul kapısından girdiği anda koltuğunun altına sıkıştırılan ilk kitaplardan biri din kültürü ve ahlak bilgisi kitabı oluyor. en azından bizdeki adı böyleydi- yani ahlak bilgisi aşılama yolunun sadece din kültüründen geçtiği zannediliyor ya da öyle hissettirilmeye çalışılıyor. çocuğun derslerine en çok kafa yorması ve iyi adapte olması gereken yıllarda şeytanlar, ruhlar, dualar, ifritler, cin çarpmaları ve daha ismini hatırıma getiremediğim bir sürü ruhani varlık ders adı altında empoze ediliyor.
kısacası bu ülkede müslüman olmak zorunda değilsiniz ama müslüman olmaktan başka alternatifiniz yok! şayet bunu dile getirdiğiniz anda kâfirlik ve kitapsızlık gibi türlü ithamlarla karşı karşıya geliyorsunuz. okumanız ama en önemlisi, anlayıp, anlayış gösterebilmeniz dileğiyle yazılmış bir yazıdır. çünkü bu konu hükümet ve kurumlarca yeterince destabilize ediliyor.
önceleri tırsmama, işin iç yüzünü öğrendikten sonra "ne yazıyoruz bee" dememe sebep olan batıl inaçlardan biri. Neden eşikte durulmaz diye düşünen birileri çıkmış ve -kaderin bir cilvesi olsa gerek- asker ocağında öğrenmemizi sağlamıştır. Tezkereleri almış olmanın verdiği huzurla bir akşam dershane sundurmasında çayımızı yudumlarken, birliğin ikinci komutanı olan yüzbaşımız, hem bizlere veda etmek, hem de çay içmek için geldi masamıza oturdu. Laf kalpazanlıktan açıldı, döndü, dolaştı ve en sonunda "hiç düşündünüz mü?" diye söze başlamasına neden oldu yüzbaşının. Efendim vakti zamanında, yani göçebelikten yerleşik hayata geçilen yıllarda, türkler evlerinde biri vefat ettiği zaman, ruhunun ancak eşiğe kadar gelip ziyaret edebildiklerine inanırlarmış. Onların ruhunu rahatsız etmemek adına, eşikte durulmaz demiş eski türkler. Akabinde bu olay biraz şekil değiştirmişse de günümüze kadar ulaşmayı hatta, annelerimizin "eşikte durma çarpılırsın" feryatlarıyla varlığını sürdürmeyi başarmıştır. Enteresan milletiz vesselam... susurluk gibi, uğur mumcu gibi, hrant dink gibi geçmiş şaibelerini unuturuz, iş batıla gelince yüzyıllar boyu hatırlarız inançlarımızı.
ne dini, ne kültürel, ne de sosyal yönden hiçbir dayanağı olmayan çağ dışı düşüncelerini, öğreticileri olan dedelerinden ya da babalarından alan zaat-ı muhteremlerin başlattıkları ve yine kendileri devam ettirdikleri bir kampanya.
her şey bir yana bir kere oturup atatürk e yönelik ithamlarda bulunabiliyorsan, bunu yine dinsizlikle ve daha saymakla bitmeyen bir dünya eleştiriyle karaladığın atatürk sayesinde yapıyorsundur.
şanslısınız ki düşünce özgürlüğü olan bir ülkenin topraklarında yaşıyorsunuz. şayet türkiye bugün hilafetle yönetilen bir devlet olsaydı ve siz dininizi ya da dini yönetim şeklinizi bu üslupla eleştirseydiniz ya kelleniz uçurulurdu ya da o saçma entyleri yazan elleriniz kesilirdi.
daha komik olanıysa lakiliği savunan beyinlerin düşüncelerini bazıları gibi hacı dedelerine ya da babalarına değil, atatürk e yani devlet kurabilme gibi bir iş çıkarabilmiş birine dayandırabilmesi.
ismi lazım değil bilmem kaçıncı seçim oylamasından çıkışta şalvarlı, sakallı ve üzerinde cübbemsi bir kıyafet bulunan birinin kolumdan tutup yan tarafa çekerek "müslüman mısın yoksa türk müsün" diye sorması, içinde bulunduğumuz olayın vahametini bana en iyi şekilde kanıtlayan bir tecrübe olmuştur. keza "müslüman türklerdenim" şeklindeki cevabımdan sonra ekşiyen suratı da öyle. kaldı ki müslümanlığına çok güvenen birinin, başka bir müslümanı dinsizlikle suçlamanın büyük bir günah olduğunu bilmesi lazım gelir.
2008 yılında izmir de kurulan, türkiye deki sayılı depressive black metal gruplarından biri. grup da denemez aslında çünkü vokali ve tüm enstrumanları tek kişi üstlenmekte. şimdilik türkiye de kısıtlı bir çevrece bilinmekteyse de bir çok yabancı gruptan konser teklifi almış bir projedir.