liseli diyeceğim ama o kapasitenin bile varlığından endişe duyduğum bir "sekkizz"inci. tüm girdileri bakınızdan ibaret! herkesin adı altına saçma salak yorumlar kusup üstünü örtmeden gidiyor. ne idüğü belirsiz sokak çocuklarının kapı zillerine basıp kaçtığı gibi... (#15477789) adresli girdimin arkasındayım!
şakirt tayfanın sevmediği çarelerdir. kuranda ezanın vasıta aracılığıyla insanlara duyurulmaması gerektiği yazılıdır. yani müezzin yüksek bir yerden okuyacak, inananlar da zaten saatini bildiklerinden kılacaklar! -muhammet bile namaz saatini bilmeyen bir müslüman tasavvur edememiş- kuranda günde 5 defa insanların tepesinde böğürülecek diye bir kaide yok...
11 ay boyunca inlerinde uyuyan şehir magandaları olan ayıların inlerinden çıkarak, sokakta sigara içene, etek giyene, yemek yiyene, elele tutuşana sardıkları aydır. bunu türkiye'nin %99'unun ayı olmasına bağlayabiliriz...
bir q=m.c.t formülü bulmalarını beklemediğim müslümanların gereksiz ve değersiz buluşlarından biridir. hiç değilse pazara oynayıp "şerefe" diyen bira bardağı yapardı insan ama; gel de anlat...
kara çarşaf ve türbanla, laiklik ve demokrasiyi temsil etmekten daha kötü olmayan eylemdir. ayrıca sporcu formasına külot olarak bakıyorsan, bu senin sapkınlığının getirisidir; kızcağızların suçu ne?
venus williams'ın ilk turda elenmesiyle şok yaşadığım turnuvadır. özellikle tek kadınlarda yine şampiyonluğu haketmeyen vasat bir raketin kazanması an meselesidir.
40 derece sıcakta pardesü ve türbanlı bir kadının yanından geçerken derin bir nefes almaktır. askeriyede de şap etkisi yapabilecek bir uygulamadır aynı zamanda...
yolda karşılaşmanız halinde yol değiştirmenizi, toplu taşıma araçlarında karşılaşmanız halindeyse nefesinizi tutmanızı gerektiren kadın yobazdır. (bkz: şakirde) yazlık ve kışlık pardesünün herhangi bir farklılığının olmadığını, koku alma duyusu olan herkes bilir. zira pardesü kışlık bir giysidir ve yazlığı bulunmaz. -o ayrı konu- biz 40 derece sıcağın altında şort ve t-shirtle bunalımlardan bunalım beğeniyorken, bunların topluklarına kadar uzanan sözde yazlık pardesüleriyle yeleken olduklarını söylemek güçtür. ha dini ona kapanmayı emrediyor diye buram buram soğan kokmayı yeğliyorsa bir kadın; işte o zaman söylenecek sözler tükenmiştir... ha egzoz, ha türbanlı, ikisi de hava kirliliği!
depremden, dua okuyarak kurtulamayacağını bilen ateisttir. biliyoruz ki ülke toprağının %90'ı -ne yazık ki- birinci derece deprem kuşağı üzerindedir. ve her an 7 ve üzeri büyüklükte sarsıntılara sebep olabilmektedir bu tip tabakalar. şimdi bu deprem 9 şiddetinde olsaydı ve türkiye'nin hemen hemen tümü haritadan silinseydi -ki türkiye'de bu büyüklükte deprem üretebilecek uzunlukta fay hattı yoktur- yine allah'ı mı anacaktık, insanları sarsıntılarla öldürebildiği için? ya da öldükten sonra, bu varlığa(!) dair herhangi bir edinim mi bulacaktık? toprağınızı satın alarak üstüne apartman dikip, tekrar size satan siyasilere soracaksınız gazabı. hala soru sorabilecek kapasiteniz varsa...
sayıca çok olmalarına karşın, bir kümes bile etmeyecek güruhtur. sayıca çokturlar ama akılca yokturlar. bir yanlışın çok inananının olması, o yanlışı doğru kılmıyor ne yazık ki...
şimdi baştan türbana başörtü deyip, kakayı boktan ayırmayın hiç boşuna. kuş beyninizle kelime cambazlığına mı soyundunuz? bir defa eğer böyle bir okul varsa bile, hatayı en başında yapmıştır. kendi kuralları olan bir devlet kurumu, kendinden kurallı öğrencileri bünyesine kabul etmemelidir. okullar, şahsi inançlarına göre giyinen öğrencilerin kendilerini diğer öğrencilerden ayırdıkları kurumlar değildir. orda herkes kafasına göre giyinip, burda da ezileni ve azınlığı oynamasın boşuna. okulların dengeyi idame ettirmek üzere koyduğu ve herkesin uyması gereken kurallardır bunlar. 10 tane kız öğrenci diğer kız öğrencilerden farklı olarak türban takıyorsa, bu kuralları ihlal etmektir. bu gibi öğrenciler derhal okuldan uzaklaştırılmalıdır. evinde takar, sokakta takar ona kimse karışamaz. ama okul kişisel çıkarların değil, toplumsal çıkarların gözetildiği bir kurumdur. tüm öğrenciler de o kurallara seve seve uymak zorundadırlar... seve seve uymazlarsa da zorla(!) uydururlar adamı. zaten türbanlı kız diplomayı neylesin? ailesi onun, edat yerine "vedat" öğrenmesini uygun görerek başını kapatmıştır çoktan!
gençse bir baltaya sap olamayacak, yaşlıysa zaten olamamış insandır. "şu cennetin ırmakları akar allah deyu deyu" ilahisiyle uyutulması gerekir. (bkz: koyun)
40 yıllık sanat kariyerini, paçavramsı bir siyasi partiye (bkz: akp) peşkeş çekerek sıfırlamış kadın şarkıcı. bir diğeri de ajda pekkan dır. bunların menopozdan 50 yıl kadar önce çıkmış olmaları gerekiyor ama hala o bunalımlı evreyi atlatamamışlar gibi gözüküyor.
kulak asmayınız, yobaz yaygarasından başka bi'şey değildir. içeriğini akp denilen islami terör örgütüne satan trt'nin, iktidarı daha rahat yalayabilmek için başvurduğu bir blowjob yöntemidir. evrim teorisi dünyanın hiçbir yerinde türkiye'de olduğu kadar bitirilmeye çalışılmıyor. -acaba neden- o kadar birikimsiz ve temelsiz sallıyorlar ki, hala da bitiremediler. öyle ya; bilimin bile kabul ettiği evrimi çürütmek, adnan oktar'a kaldıysa daha çok beklersin şakirt türkiye... biz, "allah'ı bitiren çamur" diyor muyuz?
şaşılmaması gereken durumdur. dinler beyinsiz varlıklar için, onların yerine düşünüp, onların yerine karar veren bir mekanizmadır. beyni olan bir canlının dinlere -bilhassa da islamiyete- hiç ihtiyacı yoktur. bilakis, dinlerin insanlara ihtiyaçları vardır. inanalım inanmasına ya; halep ordaysa arşın burda, o gün oluyordu da bugün neden olmuyor?
fethullah gülen'dir şüphesiz. neden? ne demişti devlet tiyatrolarının kapatılması gündeme gelmeden önce; "dinimizde gülmek ve güldürmenin yeri yoktur!" bunu söyleyen kişi, her çıktığı cami minberinde anıra anıra ağlayan biri olduğu için hiç şaşıramıyorum. hakikaten de müslümanların hallerine ağlamaları gerekiyor ya; o da ayrı mesele... yani islami terör örgütünün yöneticiliğini yapan feto'ya göre, tiyatrolar insanları güldürme amacıyla kurulmuş gavur icatlarıymış. hayatında drama tiyatro örneği seyretmemiş bir şakirt için, fazla haddini aşmış bir açıklama... hayır; kapısından girip, havasını solusa anlayacak öyle bir yer olmadığını ama...
müslümanlığı çok önemli bir meziyet zanneden şakirt nidasıdır. müslüman tabiri nedir onu bir açın siz baştan! müslümanlık bir soyluluk tabiri midir? mekkeli bir at hırsızından bahsediyorsak; evet, belki... bir insanın başarısı müslüman olup olmamasına göre mi derece kazanıyor? bunları yazmakta kullandığınız aletlerin bile mucidi bir dinsiz olan steve jobs değil mi ey sersem hilafet savunucuları? gidin ceylan derisine yazın uhrevi değeri yüksek saçmalıklarınızı...
kanal 7'ye değil o büyük aşk fethullah gülen'e aittir. bakınız biliniyor ki kanal 7, samanyolu ve habertürk gibi kanallar fetoya ait kanallardır. ne yani tutup bir testere serisi yayınlamasını beklemiyorsunuz herhalde. ayrıca da böyle aşk olmaz olsundur. heykellerin cinsel organlarına mozaik, 'öpüşelim' kelimesine de bip koyuyorsa sanat katli yaptığı aleni bir gerçektir. ben kemal sunal'ın ailesinin yerinde olsam kati surette bu gibi sanat düşmanı kanalların bu filmleri yayınlamasına izin vermezdim.
içinde yağmur ve karla ilgili hiçbir ayet bulunmaması da ne denli dar bir coğrafyada yaşayan birinin kaleminden çıktığını gösteriyor. çok değil bundan sadece 10 yıl önce, yani ilahiyatçıların tv programlarına bugünkü gibi her saat başı katılmadıkları yıllarda, ayetlerin kesin ve net bilgiler içerdiğinden, tartışma payı bırakmamak için son derece ince elenip sık dokunmuş bir kutsal kitaba sahip olduğumuzdan demvuruludu. ama her eve bilgisayar girmesinden sonra -ki bu yaklaşık 15 yıl öncesine tekabül ediyor- insanlar araştırmaya ve merak etmeye başladılar. ilahiyatçılar da işte bunu tahmin edememişlerdi.
birkaç gün önce seyrettiğim bir tv programında ilahiyatçının teki kur'andaki tüm ayetlerin test edilebilir olduğunu, ayrıca test edilmesinin de gerekliliğini savundu. 10 yılda ne değişti peki? hiçbir tartışmaya mahal vermeyen, kesin ve net bilgiler içeren ayetler birdenbire içerik mi değiştirdiler? bunun tek bir açıklaması olabilir... bilimin toplum üzerinde giderek artan ve önlenemez bir yükselişi var. ki bu yükseliş bizim ülkemizde çok geç bile kalan bir yükseliştir. bununla beraber insanlar ihtiyaç duydukları yaşamsal enerjiyi bilimden aldıklarının farkına vardılar. kutsal kitap ikinci plana itilmeye başlandı. -bence planlar dahilinde bile olmaması gerekirken- hal böyle olunca özellikle de akepe gibi dindar bir partinin iktidara gelmesiyle birlikte ilahiyatçılara büyük görev düştü. o görev de 'ayetleri esnetmek'... günah olan işlerin azaltılıp, sevap olan işlerin çokmuş gibi gösterilmesi. başlarda kendini cehennemiyle tanıtan ve korku salan bir tanrı'nın yerini, bir insanın sadece günde bir kez 'bismillah' demesiyle, cennete gidebileceğini müjdeleyen bir tanrı aldı! içerik değiştirildi çünkü... her ne kadar yazıldığı gibi de gelmiş olsa, okumaktan okumaya fark var. ve nitekim okudukça da değişiyor!
bu sadece kutsal kitaplar için de geçerli değil. tarihin ilk yazılı kaynakları mezopotamya'daki cemden nasr tabletleridir. bu kayıtları rahipler, mabede gelen tahıl miktarını kaydetmek için tutmuşlardır. diyeceksiniz ki ne alakası var? gelelim ona... bugün o yazıtları karşısına alıp, şöyle etraflıca bir kafa yorma işine girişen herkes -ya da kendini mutlak surette ilahi bir işaret bulacağına programlamış herkes diyelim- o yazıtları biraz günümüze uyarladığı zaman, mutlaka kendine pay çıkarabilir. demek istediğim şu; eğer herhangi bir yazıyı ilahi bir gücün vahyettiğini düşünerek okuyorsanız, zaten yanlış okuyorsunuz demektir. kitap neyse odur!
diğer yandan katoliklerin rahipleri de eşcinselliğin tanrı'dan gelen bir üçüncü cins olduğunu kabul ettiler. üstelik çok yeni bir haber bu. tüm bu yapılanların tek amacı, kutsala olan değeri arttırmak ve insanları dine daha sıkı bağlarla bağlamaya çalışmaktır. o yüzden ayetleri evirip çevirip, döndürüp çağa uyarlamaya çalışmayın. lastik mi lan onlar? o elinizdeki kur'anın ne kutsal manada bir geçerliliği, ne de evrensel manada bir kapsayıcılığı vardır. okuduklarınıza dair bir şeyler uydurmadan duramıyorsanız da kutsal olduğuna inanılan bir kitap değil, takvim yaprağı ya da hikaye kitabı okuyun...
halkın din zaafından yararlanmaya çalışan kişilerdir. toplumların -özellikle de uyuyan türkiye'nin- iki türlü zaafı vardır; biri terör, diğeri de din... bizde bunun ikisi de bolca mevcut. bir de siyasiler ikisini harmanlayıp halkın önüne koydular mı ortalık salya sümük! zaten bülent arınç, recep tayyip erdoğan ve fehullah gülen, bu yüzden ağlak üçlü misyonunu üstlenmişlerdir. bir adama konuşmalarında sırf inşallah, maşallah tabirlerini kullandığı için oy verecek yüzbinlerce koyun var bu ülkede! ve çobanlar da böyle koyunlara sahip olduklarının bilincindeler. çıkıp 'inşallah' yerine 'umarım' dese, %60'lık koyun güruhuna hitap etmez...