subjektif bir değerlendirmeden öteye gidemeyen bir yargıdır.
çünkü IQ tek başına dünyayı insanlığı ve evreni değerlendirmek için yeterli değildir.
eğer öyle olsaydı IQ'su yüksek insanlar daima başarılı insanlar
olurdu ki bunun doğru olmadığı hatta
bu tip insanların tutunamayanın önde gideni olduğu bir gerçektir.
özellikle ilk çocukluk dönemlerinde yüksek IQ'nun insan üzerinde kendini ifade edememe, asosyallik ve belki hiparaktivite gibi etkileri bile vardır.
tanrı yoktur ya da vardır önermesini yapmak için IQ'ya ihtiyaç yoktur.
sadece düşümmeye ihtiyaç vardır ve tabi ki bilgiye.
en yüksek IQ'lu olan en çok bilgiye sahip olan anlamına gelmemektedir.
zaten böyle bir önerme doğru olsaydı bütün bilimadamları tanrıyı reddetmeliydi.
ama bilim tarihi bize gösteriyor ki böyle bir şey yoktur.
gayet inançlı birçok bilimadamı yaşamıştır.
ama bunların inançsız olup olmamalarını belirleyen şey IQ'ları değil.
tanrı vardır yoktur sorusu üzerine düşünüp düşünmemeleriyle ilgilidir.
mezarlıkları şehrin içine ya da girişine koymak eski bir türk geleneğidir zaten.
gözünü mal mülk para iktidar hırsı bürümüş insanoğluna bir uyarıdır.
işte senin gideceğin yerde orası demeye getirilir.
hoş işe yaramış mıdır.
zinhar insanoğlu yine çalıp çırpmaya bin türlü alavereye devam etmiş kendi türünden olanlara zalimliğini sürdürmüştür.
gani eser'in imleç kitaptan çıkan romanının adı.
uyuşturucu kullanımı ve boyutları, yol açtıkları, bunun nasıl önlenebileceği gibi durumları anlatan bir yeraltı edebiyatı ürünü.
(bkz: kesh)
keş adlı romanın yazarı.
türkiyede kendine ait belli bir okur kitlesi bulunan ama hala tam olarak tanınmayan yeraltı edebiyatının temsilcilerinden.
garsonluktan tezgahtarlığa cumhuriyet savcılığından tiyatro yönetmenliğine kadar pek çok farklı mesleği yapmış kısacası hayat mektebinde sıkı bir eğitim almış.
bir seri katil hikayesi anlatan polisiye roman.
algan sezgintüredi nin ilk romanıdır.
roman başkahraman özel dedektif vedat kurdel in ağzından anlatılıyor.
daha doğrusu vedat kurdel roman içinde roman yazıyor.
bu yüzden de gayet rahat bir anlatım kurmuş kendine yazar.
hiç kasmamış okuyucuyla sohbet eder gibi yazmış.
türkçede az denenen bir tür olan polisiye edebiyatın bir örneği olan bu kitap da eninden sonunda ilgiyi hak ediyor.
Bazı kısımlarda-mağara tasvirlerinin uzun uzun anlatıldığı kısım gibi-ritmi düşen, okuyucuyu sıkan ama alt metninde sağlam felsefi vuruşlar yapan hatta dünya siyasetine dair sıkı tespitlerde bulunan okunası bir kitap.
bence kitabın en güzel karakteri basklı bir şair ve özgürlük savaşçısı olan Le Cagot'dur.
ağzından çıkan her cümle hem eğlenceli hem de kaba olmasına rağmen bilgecedir.
hollanda-rusya çeyrek final maçının ilk yarısı boyunca mathijssen adlı oyuncunun adını "matayjın" şeklinde telaffuz eden sunucu kişisi.
matayjın ne yahu?
uzaktan yakından ilgisi var gibi duruyor mu...
beklenen yeni kasetlerini nihayet çıkartmış olan popüler(ne yazık ki) grup.
benim gibi pinhani fanatiklerine ilaç gibi gelen albümdür bu bahsi geçen.
çok başarılı bir albüm gibi durmamaktadır başta ama sonra kulak alışıyor biraz.
diyorum ki inşallah hiç satmaz kasetleri hiçbir diziye filan da yamayamazlar müziklerini de pinhani yine ilk çıktıkları zamanki gibi sadece bizim yani gerçek pinhanicilerin olur.
haftalık yarı resmi mizah dergisi sloganıyla yayın hayatına adım atan yepyeni bir mizah dergisi.
bu mizah dergisi uzun yıllardır radikal gazetesinde cilalı taş devri adlı bantı çizen emre ulaş'a ait.
cilalı taş devri'ndeki muhalif tavrıyla gönlümüzde taht kuran emre ulaş'ın yeni icraatı tam bir deli işi.
çünkü emre ulaş bu 16 sayfalık dergiyi tek başına resimlemiş.
piyasanın popüler dergileri olan penguen ve uykusuzu bir düşünün kaç çizer tarafından çıkartılıyorlar.
onlarla aynı sayfa sayısına sahip olan bu dergicik tek bir kişi tarafından çizilmiş ki gerçekten insana pes dedirttiriyor ve muhtemelen insan üstü bir gayret gerektiriyor.
derginin künyesinde tek çizer olan emre ulaşın yanısıra üç tane de yazar görünüyor.
henüz iki sayı çıktı ama umarız emre ulaş bu enerjiyi uzun süre bulabilir kendisinde.
tek başına mizah gazetesi çıkarma işine soyunan saygı duyulası bir don kişot.
kulağa inanılmaz geliyor ama doğru.
emre ulaş şu anda resmi mizah dergisi sloganıyla resmi gaste adın da bir mizah dergisi çıkarıyor.
ve bunu tek başına yapıyor.
yıllarca radikal'deki cilalı taş devri adlı köşeyi çizen ve gerçekten o küçücük köşeden müthiş bir muhalefet yapan emre ulaş şimdi de medyayı ve tabi ki yine iktidarı yeni mevzisinde eleştiriyor.
henüz iki sayı çıktı bu dergi ama umarım uzun soluklu olur çünkü buna ihtiyacımız var zira bu ülkede en doğrudan ve gerçekçi muhalefeti bu gülünüp geçilen güya ciddiye alınmayan mizah dergileri yapıyor.
bu sezon izmir devlet tiyatrosu tarafından sahnelenen bilgesu erenus'a ait tiyatro oyunu.
istanbulda feridun karakaya sahnesine konuk oldular da izledik.
değişik yaşlardan altı erkekten oluşan kadro müthiş enerjileriyle alıp götürüyor seyirciyi.
umarım uzun yıllar sahnelerler bu oyunu da birçok insan görme şansı bulur.
60lı yıllarda başlayan almanya ya işçi göçünü ve doğurduğu sonuçlara ilgili trajik bir öyküsü var misafirin.
ve şu replikle hafızalarda yer ediyor oyun:
"kimbilir
bu dünyada
hangimiz kalıcı
hangimiz misafir."
küçük bir salona ama sıcak bir atmosfere sahip tiyatro.
ikinci köprü yolundan anadoluhisarına dönün. kendinizi aşağıya sallayın.ikinci ışıklardan sağa girin.hemen migrosun yanında göreceksin bu şirin tiyatro binasını.
eğer sahil yolundan geliyorsanız anadoluhisarına varmadan göksu çıkışına verdiniz mi kendinizi birazdan karşınızda göreceksiniz demektir.
bursa devlet tiyatroları tarafından sahneye konulmakta.
nisan ayı içerisinde devlet tiyatroları beykoz feridun karakaya sahnesinde misafir oyun olarak yer aldı.
başka bir şekilde yakalarsanız mutlaka izleyin.
bursa devlet tiyatroları oyuncularının yorumu da gayet leziz olmuş.
sahneye koyan ali düşenkalkar.
ve bunu gayet leziz bir şekilde başarmış. tuncer salman da dahil bütün oyunculuklara da ancak şapka çıkartılır.
şu ölümlü dünyanın anlamsızlığını anlatan hüzünlü bir türküdür.
pilotmont arkadaşımızın aktardığı üzere gayet hüzünlü de bir hikayesi vardır.
(bkz: sekizinci ve dokuzuncu entry)
muhtemelen uzun bir süre takip edemeyeceğimiz ünlü karikatür dizisi.
zira çizgi roman dünyasının bu iki nev-i şahsına münhasır tiplemesinin yaratıcısı olan gürcan yurt geçtiğimiz şubat ayında iki sefer kalp krizi geçirmiş ve bu yüzden robinson ve cumanın hali hazırda yayınlandığı o-haa dergisini kapatma kararı almışlar.
bir senedir o-haa adlı dergide editörlük yapıp gençlere abilik yapıyordu kendisi.
ama o-haa'nın son sayısından öğrendiğimize göre şubat ayı içerisinde iki sefer kalp krizi geçirmiş bu yüzden o-haa dergisini de kapatma kararı almışlar.
birçok seveni bulunan robinson ve cuma tiplemelerinin babası gürcan yurt' a büyük geçmiş olsun gerçekten.
daha çok genç sanırım 35 yaşında ve allahtan ucuz yırtmış.
çok doğal olan durumdur.
hele hele türkiyedeki açık oturum mantığı düşünülürse bu durum pekişir.
zira ülkemizdeki açık oturumların hiçbir vatan evladına faydası yoktur.
en mühim ve hassas konuların bile bokunu çıkarabilen bir tabiatımız olduğundan mütevellit tartışılan şey çokça sulandırılır ya da konudan uzaklaşılır.
ortamda da kesin polemikçi bir tip vardır.
her lafı götünden anlar milleti sürekli gerer.
ve ister istemez diğer katılımcılar da kendilerine söz hakkı doğduğunu düşünüp yırtık dondan çıkar gibi maydanoz olurlar her söylenene.
ve bu böyle sürer gider.
kimsenin söyleyeceği söz bitmez.
verilen son bir dakikalar asla yetmezzz...
biyografik bir anlatı kitabı.
haldun taner'de iz bırakmış bir kısım insanın kısa kısa anlatıldığı bir kitaptır.
anlatılan kişiler genelde sanat ve edebiyat camiamızın önemli şahsiyetleridir.
haldun taner'in zengin dilini bu eserinde de görmeniz mümkündür.
biyografik bir eserin de edebiyat özelliği taşıyabileceğinin kanıtıdır.
(bkz: klaviatur)
(bkz: klavye)
azeri türkçesinde yaşayan ama dilimizde kullanımına sıkça rastlamadığımız bir sözcük.
dilimizdeki tek kullanımına* haldun taner'in ölür ise ten ölür canlar ölesi değil adlı kitabında ismail dümbüllü'den bahsettiği kısımda rastlarız.
ifade şöyledir:
"yaratılıştan avantajlarından biri de kişiliğine çok uyan ve klaviyatürü fakir, ama tam tipinin gerektirdiği karagöz ve kavuklu sesi idi."
bu sözcüğü internet üzerindeki türkçe sözlüklerde aradığınızda sonuç elde edemiyorsunuz.(maalesef elimin altında gerçek bir sözlük yoktu)
google yazdığınızda ise türk sitelerde değil ama aynı dili bazı farklılıklarla konuştuğumuz azerilerin sitelerinde rastlıyoruz bu kelimeye.
tıpkı şurda olduğu gibi:
"Íí hem Ññ tışında, qullanılğan hemme xerífler Törkçe klaviatur ceyíldírmelerínde te'min itíle."
ama maalesef bu cümlede adı geçen "klaviatur" bildiğimiz bilgisayar klavyesinden başkası değil.
ve böylece bu kelimenin tam olarak ne anlama geldiğini çözememiş oluyoruz.
benim tahminim "uygun olmayan, uygun düşmeyen" gibi bir şey. ya da "doğruluk" filan falan.
bu sonuçsuz entry için de kusura bakmayın artık.
elimden bu kadar geldi aydınlatamadım.