sinirimi tepeme çıkaran yaşadığım durumdur.
tarih tezli yl. için ay başında mülakatlar yapıldı. sonuçta başarısız yazıyor. diğerlerinin çoğundan ales ve diploma not ortalamam yüksek olduğu halde mülakat puanımı çok düşük verdiler. üstelik soruları yanıtladığım halde…
dilekçe yağmurundan sonra aldığım cevap, görme engelimden dolayı alınmadığım oldu.
bu memlekette engelliysen, hiçbir halt yapmaya hakkın yok!
her alanda mı önüne taş koyarlar?
Kimi zaman han olup, devlet yönetmesiyle, kimi zaman çeri olup, savaşa gitmesiyle, kimi zaman bir milleti ayağa kaldırması özelliğiyle sabit olan yerdir.
Örnek olarak:
Tomris Han, Boğarık Han, Bilge Katun, Sabiha Gökçen, Gördesli Makbule, Çete Ayşe vb...
Adını bilmediğimiz daha niceleri vardır.
NOT: Torpille ve hak yiyerek, liyakatsiz olarak bir yerlere gelen ve bir şeyleri ele geçiren korkaklardan bahsetmiyorum. Zaten bu onursuzluğun da cinsiyeti yoktur.
Tanrı “Oku” derken müslümanlar, O’nu duvara astılar, nasıl okursan oku diyecekleri yerde, şu olmadan dokunmayın, böyle dokunmayın dediler. Tanrı, indirdiğine bakılmasını ve akledilmesini isterken, O’nun dışındaki her kitaba bakıyorlar.
Bir eseri icra eden insanların ses tonlarının ayrıldığı türlerdir. Daha alt türleri olsa dahi genel olarak kadınlar için soprano, mezzo-soprano ve alto olarak, erkekler için bas, bariton ve tenor olarak sınıflandırılabilir.
SOPRANO
En tiz ses olarak adlandırılabilir.
MEZZO-SOPRANO
Soprano ve kontralalto ses türlerinin arasında yer alan bir ses türüdür.
ALTO
En pes kadın ses türü olarak adlandırılır.
TENOR
En tiz erkek ses türüdür. Ender rastlandığı söylenmekle birlikte, eğitiminin de zor olduğu belirtilmektedir.
BARiTON
Klasik erkek ses türü olarak adlandırılmaktadır. Bas ve tenor arasında yer alır.
BARiTON
En kalın erkek ses türüdür. Çok yüksek pes sesleri çıkarabilir.
1934'te o vakitler italya'ya bağlı, şimdi Slovenya'ya bağlı olan Prebold Şehri'nde Anna Monaro adlı bir kadının yaşadığı olaydır.
Kadın astımdan dolayı hastanede yatarken bir gün yanındaki yatan birisi gece kalkmış ve Anna'nın civara ışık saçtığının farkına varmış. Işık mavi tonlarındaymış.
Daha sonra yoğun bir araştırmaya tutulan Anna, bunun ilahi bir mesaj olduğunu söylese de bilim insanları, Anna'nın dindar birisi olduğunu bu yüzden çok oruç tutarak vücudunu yıprattığını, bunun ise astımını tetiklediğini, tetiklenen astımla organların zora girerek kana bir maddeyi fazla pompaladığını, son olarakta bunun vücut dışına bir yannsıma olarak dışa vurduğunu söylemişler.
ilginç bir olay.
Şekle takılmayan, kalbin ve ruhun önemini ve yerini kavramış bir insanların sevgili dediği bir kalp yoldaşı ve dünyaya çok bağlı olmadan sakin bir ölümdür.
Günümüzde saçma olarak karşılanacak bir olayın,Orta Çağ'da nasıl bir normallik içereceğini gösteren bir tarihi yaşanmışlıktır.
14. yüzyılda Fransa’nın Falaise kentinden bir domuz küçük bir çocuğa saldırarak ölmesine sebep oldu. Çocuğun ölümünün ardından domuz tutuklandı, hapse atıldı, cinayetten yargılandıktan sonra ise suçlu bulunarak idam edildi.
Tanrı'nın Adem'i şekillendirdikten sonra Adem'e, Kendisi'nden üflediği ruhtur.
insanlık Adem'den süregeldiği için hepimizde Tanrı'nın üflediği öz saklıdır. Bunu öne çıkarmak kendi elimizdedir.
Buna şirk diyenler olacaktır ama bu şirk değildir. Bir nevi vahdeti vücut şiyarını açıklamaktır.
Bir kaynaktan çıkan ışıltılar olarak düşünebiliriz. Bu ışığı kaynağa doğru yaklaştırmak veya onu karartmak bizim elimizdedir.
Beni sevinçten havalara uçuran durumdur.
Arkadaşlar!
Aldığım haberler Kazakistan'da düzenlenen kurultayda atılan imzalarla Türk Dünyası birleşti.
imzalar çoktan atılmasına rağmen başlıktaki tarihte istanbul'da düzenelecek resmi bir kurultayla bu durum tüm dünyaya duyurulacak.
Kutlu olsun.
NOT: Bu işler hükümetlerin değil, Türk Devleti'nin işidir. ikisi birbirine karıştırılmamalıdır. Çünkü devlette isimlerin önemi yoktur.
MEB’in ortaöğretim kurullarına yönelik “Hayalimdeki Çin” adlı bir resim yarışması düzenlemesidir.
Doğu Türkistan’daki soydaşlarımız zulme urarken bu yarışma nasıl bir aklın ürünüdür?
2019'da Bakü'de yapılan ve Türk Devletlerinin katıldığı zirvede, Nursultan Nazarbayev'in Türk Konseyi'nin adının değiştirelerek Türk Devletler Teşkilatı yapılması önerisi sonucu ortaya çıkan teşkilattır.
12 Nisan'da çevrimiçi yapılan ve Türk Devletlerinin başkanlarının katıldığı toplantıyla bu kararın alınacağı yönünde fikir birliğine varıldı.
Bir engel olmaması durumunda Kasım 2021'de yapılacak zirveylede bunun resmi şekilde duyurulacağı konusunda mütabakata varıldı.
Kaçak bina yapana imar affı, vergi kaçırana vergi affı, rüşvet alana makam, çalana takdir, torpilin normal bir eylem haline gelmesi...
Bunları yapmadan, amacı sadece düzgünce bir yaşam sürmek olan vatandaş ise suçlu haline geldi.
17 yaşında bir gencin beyinsiz söylemidir.
Bakın kimse kimseyi sevmek zorunda değil. Bu Atatürk için dahi geçerli fakat nefret etmek farklı bir seviyedir.
Birisinden nefret duymak demek, o adamın size büyük fenalıklar reva görmesi demektir. Atatürk ne yaptıki size sevmiyorsunuz?
Yazık bu kafada olanlara' Yazık böyle diyen gençlere!
Ancak bunun tersini düşünen gençlerimizde var. Haberiniz olsun.
Muhteşem hikayesi olan, Beethoven'e ait bir bestedir. Hikayesi şudur:
Beethoven bir gün sokakta yürürken bir evden piyano sesi geldiğini duyar ve eve yaklaşarak piyanoyu dinlemeye başlar. Çalan kişi çok güzel çalmaktadır ve kendi eserini icra etmektedir. Ancak eser yarıda kesilmiştir. Beethoven dayanamaz ve kapıyı çalar. Piyano sesi duyduğunu belirtince, kapıyı açan kadın, piyanoyu kızının çaldığını belirterek tanımadığı Beethoven'i içeri davet eder. Beethoven odaya girince küçük bir kızla karşılaşır. Beethoven eseri çok güzel çaldığını ama yarıda kesildiğini söyleyince kız "Bu Beethoven diye irisine ait ama ikinci kısmı çok zor" der. Beethoven o anda kızın gözlerinin görmediğini farkeder ve izin isteyerek eseri çalabileceğini söyler. Küçük kız tebessüm ederek "Bu imkansız" der. Piyanonun başına geçen Beethoven eseri icra eder. Son tuşa bastığında Kız "Sen Beethoven'sin değil mi" diye sorar. Beethoven "Evet" diye karşılık verir ve kızın doğuştan görmediğini öğrenince dünyada merak ettiğin hiçbir şey var mı diye sorar. Kız:
-insanlar gece doğan ve adının ay olduğunu söyledikleri bir şeyden hayranlıkla bahsediyorlar. Ayı çok merak ediyorum
deyince Beethoven heyecanla "Onu, sana anlatmamı ister misin" deyip karşılığında da onayı alınca piyanonun başına geçer ve ilk kez orada Ay Işığı Sonatı'nı icra eder. Eseri sonlandırdığında kızın gözlerinden yaşlar aktığını farkeder. Kız ise şu cümleyi kurar ve meseleye noktayı koyar:
-Teşekkürler... Şimdi ayın nasıl bir şey olduğunu anladım.
1877'de hayata gözlerini açan ve 1927'de Denizli'nin Mardan Dağı yakınlarında jandarmayla girdiği çatışmada hayata gözlerini kapatan hikayenin sahibidir.
Kuşçubaşı Eşref'in kardeşidir. Ağabeyiyle birlikte birçok yerde görev almıştır. Teşkilatı Mahsusa'nın Türkistan sorumlusu olmuştur. Enver Paşa'yı Basmacılara katılmaya ikna eden etmenlerin başında gelir. Enver Paşa öldükten sonraki hayatı pek bilinmese dahi çalışmalarına devam ettiği düşünülmektedir.
1927 yılında Sisam Adası'ndan Kuşadası'na Mustafa Kemal Paşa'ya suikast yapmak için geçmiş, yörede tesadüfen rastladığı yörüklerle çatışmaya girmiş ve jandarmanın yetişmesiyle ölmüştür.
Menfi yönde olan ve birçok zihnin ker ürünü olan bakıştır. Kanıtları burada:
* ibni Bibi, Türkler’den, “cahil, müfsid, çarıklı Türkler” diye bahsediyor.
* Kerimüddin Mahmud Aksaraylı, Türkleri “Gözün karalığından daha kara olan Türk...”, “Türklerin... o dinsiz zümrenin...”, “mel’un Türkler” ifadeleriyle anıyor.
* Amasyalı Hüseyin b. Ali Fatih, “Tariku’l Edep” adlı risalesinde “Türk” ve “Türkmen”i iki ayrı etnik grupmuş gibi gösterip bölüyor.
* Şair Baki “Türk ehlinin ey hace biraz başı kabadır.” diye hakaret ediyor.
* Nef’i, “Türk’e Hakk, çeşmi irfanı haram etmiştir.” diye aşağılıyor.
* Türkleri “çoban köpeği”ne benzeten tarihçi Mustafa Naima Efendi ayrıca “nadan Türk, idraksiz Türk, çirkin suratlı Türk, mel’un Türk” olarak niteliyor.
* Gelibolululu Mustafa Ali, Mevaidü’n Nefais’te “Anadolu, Karaman ve Rum ülkesi adlarını alan pasaklılar halkı elbette kır adamıdırlar. Bunlar, aralarında güzel ve sevimli olanı az görünen, çeşit biçimde çirkin kimselerdir.” diyor.
* “Baban da olsa Türk’ü öldür.” diyen Kadimi mahlaslı Hafız Hamdi Çelebi, Hz. Muhammet’in “Türk’ü öldürün kanı helaldir.” dediği iftirasını yayıyor.
* Muhteşem Yüzyıl adlı televizyon dizisine dahil edilen izvornikli Arnavut Taşlıcalı Yahya karakteri, “soyu kuruyasıca Türk” diye mısralar düzüyor.
* 1797-1802 yılları arasında Paris’te daimi elçiliğimizi yapan Moralı Seyyid Ali Efendi uygunsuz hareketlerde bulunan Çuhadır Ahmet’e “Türk-ü sutür” yani “hayvan Türk” yakıştırması yapıyor.
* Tokatlı Aşık Nuri, Türk’ü hayvana benzeterek şöyle diyor:
“Türk’ün dilberidir gayetle inat
Şehir dili bilmez lisanı kubat
Kelamında eder Türklüğün isbat
Hayvan gibi gözün diker samana"
* 1912’de Sebilürreşat dergisinde çıkan bir yazıda “Türk” kelimesinin kullanılması, dinsizlik, kafirlik sayılıyor.
* 1913 tarihli “Mecmua-i Ebuzziya” dergisinin 94. sayısında, “Bizim Türklüğümüz sembolizmden başka bir şey değildir... Türk falan değil sadece Müslüman'ız.” deniliyor.
* Prof. Ahmed Naim 1913 yılında yazdığı “islamda Dava-i Kavmiye” adlı kitabında Türk’e karşı savaş açıp “Türk’ün geçmişini bilmesine, öğrenmesine lüzum ve ihtiyaç yok; gerekli olan şeriatı öğrenmektir.” diyor.
* 1919-1920 yıllarında şeyhülislamlık yapan ve bugün adına vakıf kurulan Mustafa Sabri Efendi, Türk’e Türklük benliğini vermek isteyenlere “soysuzlar” yakıştırmasında bulunuyor. Dahası, tiksintiyle söz ettiği Türklüğünden istifa ediyor:
“Yalnız Müslüman ve insan
Olarak kalmak üzere, Türklükten
Şeref ve izzetimle istifa
Ediyorum Allah’ın huzurunda
(...) Tövbe yarabbi tövbe Türklüğüme
Beni Türk milletinden addetme!”
Beni öfkelendiren durumdur.
(bkz: şiirden anlamayan insan) halini doğallıkla karşılarım ama iş gelip bir insanın artık kabına sığmayan duygularını dizelere dökmesiyle dalga geçilmesine katlanamam. O insanın o dizelerde aşkı, ayrılığı, sevinci, hüznü var. Eğer bu duygularla alay geçiyorsan, sen yaşama bunları o zaman.
Ayarsız Dergisi'nde yazan ve Mahbube'ye Hal Beyanı adlı bir şiir kitabı bulunan şairdir.
Dolunayın Türküsü isimli şiiri bana göre en iyi şiirlerindedir.