saçma sapan bir hikaye, böyle aşkın ızdırabını dedirtir. hasla olduğunu, öleceğini öğrenince çevresinde onu sevenleri uzaklaştırmak, işte bunlar hep türk filmlerinde ve dizilerinde işlenen klişe. ulan zaten iki günlük ömrün kalmış bırak ölene kadar seni sevenler yanında olsun, ne kadar mal herif canım. gereksiz duyar kasmaya, acımaya gerek yok, kişi bildiğiniz ergen, bildiğiniz mal.
(bkz: tesadüf) sadece tesadüf. altında bir bit yeniği aramak algıda seçicilikten başka bir şey değil. ayrıca bu durum bazı psikolojik sorunların belirtisi olabilir. öküz altında buzağı aramayın.
türkiye de o kadar güzel yer varken, şu japonlar neden hakkari ye gelir. o kadar güzel doğa, deniz, tarihi yerler varken neden dağdan başka bir şey olmayan yer.
orada askerlik yaparken çok defa japon/çin turist kafilelerine şahit oldum.
gündemdeki olaylara bakıldığında çok yakın zamanda özlenecek olan türkiye'dir.
demedi demeyin. onlara tanınan bu haklar, ondan da önemlisi ülkeye doldurulmaları, ileride ülkemiz için çok büyük sıkıntı çıkartacaktır. giriş yapan çoğu suriyelinin bu ülkeye hiçbir faydası yok, aksine tamamen zararlar.
Gözlerin gözlerime takılınca güçsüzlüğüm aklıma geliyor
Beni sevmediğin sevmeyeceğin
O zamanlar öylesine yıkılıyorum ki bilemezsin.
. . .
Belki hiçbir zaman sana seni sevdiğimi söyleyemeyeceğim
Ne sana nede senden başkasına…
Düşün ki çoğu zaman kendime bile söyleyemiyorum.
alparslan türkeş'in yapmış olduğu bir tespittir. şu şekilde özetlenebilir.
"Türk milletine Bizans'tan geçen bir hastalık vardır.
gevşeklik, laubalilik, dedikodu, fitne, fesat, terbiyesizlik, birbirini beğenmemek, sır saklayamamak, rastgele laf söylemek.
Türk milletini batıran,Bizans'ı batıran,Osmanlı imparatorluğunu batıran hastalık budur."