bugün çok sevdiğim birinin, artık bana ihtiyacı kalmadığını anladım.. bencilce belki ama, onun bana ihtiyacı olması demek, sonsuz sevgisi demekti.. şimdi ihtiyaç gitti, sevgisi kaldı..
onu benden daha iyi veren birini bulduğu gün, o da gidicek diye ödüm patlıyor..
eğer kavga edipte ayrıldıysan sevdiğinin yanından.. ve bu yüzden deli deli yürüyorsan, içten içe seni durdurmasını beklersin.. "nereye gidiyorsun?" "dur, dinle" demesini beklersin.. eğer gelmezse yürüyüp sonunda pes edip, paşa paşa evine dönersin.
en yakın arkadaşını aramak, onunla mümkünse deniz kenarında bir yere gidip, iki lafın belini kırmak...
eğer olmazsa, bir kadeh içki almak, ışıkları kapatmak ve rahatlamak..
onunla aynı dili konuştuğunu farkettirdiğin an.. ne dediğini anladığın, saygı duydugun, gözlerinin içine baktığın ve gerçek olduğunu hissettirdiğin o andır..
"En güzel beraberlik seninle olmak diyorum, nasıl en korkunç yalnızlık sensiz olmaksa... Biraz önce buradaydın. Aradan geçen zaman henüz kokunu bile dağıtamadı. Oturduğun koltukta ağırlığının izi duruyor. Dokunduğun her yerde sıcaklığın var, baktığın her şey de aydınlığın.
Gittin mi? Ben şimdi yalnız mıyım? Duvarlar üzerime yıkılıyor, yüzümde parçalanıyor aynalar, resim çerçeveleri. Tarifi mümkün olmayan bir boşluk içindeyim. Gözlerim kapıda, belki yine gelirsin diyorum. Uzaktan ayak sesleri geliyor. Sen değilsin gelen biliyorum, ama yine de bir ümit var içimde vazgeçemediğim.
Bir sigara yakıyorum ve seni arıyorum dumanın havada çizdiği şekillerde. Sonra ne yapacağını bilmeyen ellerime bakıyorum bir zaman. Ellerim hala ayrılırken ellerine temas etmenin hazzı içinde şaşkın ve kararsız. Oysa , o ellerle şimdi şiirler yazabilirim senin için, sana yokluğumun dayanılmazlığını anlatabilirim.
Zaman hayli ilerledi. Evine varmış olmalısın. Kulağım telefon sesinde. Beni aramanı bekliyorum. Telefonun her çalışında umutla uzanıyor ellerim ahizeye. Oysa hep bir başkası çıkıyor karşıma. Kahroluyorum. Senden başkasının varlığına değil, sesine bile tahammülüm yok artık.
Ağır dayanılmaz saatler geçiyor. Nihayet senin sesin telefonda. Beni anlayan, o özlemli kısık sesin. < Nasılsın > derken bile yüreğimi heyecanla dolduran, kanımı tutuşturan sesini işitmenin sevinci sarıyor her yerimi. Hiç bitmesin istiyorum konuşmamız. Senden başka bir şey düşündüğüm yok, dünya umurumda değil. Konuşuyor konuşuyoruz ve < Allahaısmarladık> diyorsun. Sana düşündüklerimi söyleyemiyorum.< Ne olur, yine gel ve hiç gitme artık> diyemiyorum. Boğazıma bir şeyler düğümleniyor. Ellerimde soğuk, hissiz bir aletle yapayalnız kalıyorum. Biraz önce sesini bana ileten telefon düşmanım şimdi.
Hırsla ve kinle bakıyorum bir zaman. Sonra sevdiğin bir plağı çalmak geliyor aklıma. Birden seviniyorum. Herşeye rağmen yine seninleyim, ne iyi. Beşinci senfoniyi dinliyorum. Odayı orkestranın güçlü, tanrısal sesi dolduruyor. Hiç ayrılmadığımıza ve ayrılmayacağımıza inanıyorum. Yüzyılların ardından bir Beethoven sesleniyor, isyan ediyor zamana. Ve sonra bir başka plakta Schumann ağlıyor, ben ağlıyorum, uzaklarda sen ağlıyorsun. Aşkın ve sanatın ölümsüzlüğüne bir kere daha inanıyorum.
Mustafa Kemal Atatürk köşkte önemli bir davet verir, ülkenin ileri gelenleri köşkte buluşacaktır. Tüm köşk çalışanları o gece için tembihli ve çok özenlidir. ingiltere başbakanına servis yapan garson'un ayağı takılır ve tepsiyle birlikte yere düşer.
Gazi şöyle der;
"Efendim görüyorsunuz milletime herşeyi öğrettim ama uşaklık etmeyi öğretemedim."
cep telefonu faturası çok gelen kıza söylenenler;
baba: işte bu faturan, bak incele.
kız: ...
baba: işte bu harcadığın para dördümüzün annenin senin kardeşinin ve benim paramız, dilediğin gibi harca.
yemekleri müthiş, şivesi kendine özgüde olsa akılda kalıcak kadar aksanlı, sargı burmanın, tepsi kebabın kesin yenilmesi gereken yer.. bazende öyle dükkanlara girersiniz ki, masanın altından orjinal sony dvd satar ama dükkanda satılan ürünlerin hepsi squny'dir.. neşelidir insanı, tersi pistir, dolandırıcıdır ama arkadaşına kazık atmaz..
hep babam olmasını hayal etmiştim küçüklüğümden beri.. gelmiş geçmiş en iyilerdendir..scarface'den, god father serisine, her birinde ayrı bir tat vermiş, hepsinde kendine hayran bırakmıştır.. ayakta alkışlanmalıdır, göz hareketleriyle bile çoğu filminde herşeyi anlatır.
recep ivedik 3 filminde görüp şoka girdim.. teknosa, sabancı üniversitesi kütüphanesi görüntülerinden sonra sponsor olduğunu düşündüm, masterımı orada yapmıştım inanın soğudum..
dişlerini yaptırması şart olan, amaaaan tuttu, nasılsa sesimde iyi diye geçinen, arkasına ağır topları almış, kimseyle kötü olmayan nadide insandır sayın ceceli.. bir ferhat göçer daha mı çıkacak?? (bkz: nayır nolamaz)
Biliyorum, konuşucak birşeyimiz yok
Ama yine de gözlerini al gel
Elindeki yarayı, suskunluğunu, acemiliğini
Beni biri severse inanmam
Seni biri severse utanırsın
Bilmediğin bir hastalığa acımak gibi bile olsa gel
Biliyorum konuşacak bir şeyimiz yok
Ama ıstırabım sende, mutlaka al da gel
Karanlıkta duruyorum aşk vurmasın yüzüme
dokunmasın kimse bana
kimse ulaşamasin artık tenimin incinen yerlerine...
uyanmasın bir daha etimdeki yaralı hayvan
zamanın siyah deltasında çürümek istiyorum
biliyorum artık kimse yok kimsesizliğime...
biliyorum aşka kimse yok
aşkın karanlık metali soğuyor yüreğimin derinliklerinde...
aşklarım, arkadaşlarım, dostlarım
dağılıp gitti herkes
içimi sızlatacak kimse kalmadı içimde...
türk hava yolları ve lufthansa gibi firmalardan parayı bastırıp pilot alan fakat henüz sıra uçak alımına gelememiş uçak şirketidir, pilot iyi olursa uçakta düşmez diye düşünüyorlar herhalde. Biletleri thy'den ucuzdur fakat su içsen ''kredi kartımı, nakit mi efendim'' diye gelen hostesler vardır.. Birde önündeki koltuk cebinde pegasus cafe menüsünü bulabilirsiniz, restoran edansında uçuşlar, ellerinde post makineli host ve hostesler eşliğinde beyaz sarı bir yolculuktur pegasus..