BiR GÜN MUTLAKA TANIŞACAĞINIZ SIRADIŞI BiR iNSANDIR. ÇEVRESiNDE "SARICA"DiYE BiLiNiR. DEViNGEN BiR iNSANDIR. iYiDiR. OTURUP SEViYELi BiR TARTIŞMA YAPABiLECEĞiNiZ BiR ARKADAŞTIR.BiRGÜN HEPiNiZiN TANIYACAĞI BiRiSiDiR.ADANA'DA iKAMET EDER AMA ORADA BULAMAZSINIZ. MUTLAKA HAREKET HALiNDEDiR.
Krizler kapitalist sistemin vazgeçilmez unsurudur. Tüm üreticilerin sermayesini ençoklaştırmak istediği bir sistemde zorunlu olarak sermaye belli çevrelerin elinde birikecektir. Sermaye birikimi yapamayanlar da en azından tüketici bile olamayacak duruma düşünce işler sarpa sarmaya başlar. Sonrasında ekonominin kıyamet günü gelir. insanlar intihar eder, şirketler batar, yuvalar yıkılır. Sonunda krizden ya dünya savaşıyla ya da bölgesel bir savaşla çıkılır. Krizler olur, internet icat olur, buzdolapları krizler sonucu ortaya çıkan savaşların sürdürülmesi için gereken teknolojik yenilikler sayesinde daha sessiz çalışır. Hitler bana her hava koşulunda çalışacak bir araba yapın der; woswoslar piyasaya çıkar.
Peki şu an yaşanan krizin düzeltici savaşı ne ola ki? şeklinde sinir bozucu soruları bana sorduran bir giriştir.
Artık şaşırmaktan yorulduğum saçmasapan, ipe sapa gelmez, dinle uzaktan yakından ilgisi olmayan tavır ve hareketlerle bezenmiş güncel psikososyal travma.Mesela
1)10 metreye bir cami isiyorum.(bakın ne kadar müslümanım.)
2)Bu cafenin mescidi yok mu?
Kendisini bu dini yaymaya çalışan misyoner kıvamında bir uhrevi sanmak ve kirlenmiş ruhları nuruyla aydınlatmak isteği travmanın geldiği üst aşamalardandır.Burdan sonrası tedavi kabul etmesi zaman alır.
Tedavi için alınacak ilaçlar:
1)Bir adet NUTUK.
2)thomas khun'dan "Bilimsel devrimlerin yapısı"
3)Erdoğan Aydın'dan "Nasıl Müslüman Olduk"
türkiye cumhuriyeti sanki dün kurulmuşçasına sahip olunan değerleri alt üst etmeye çalışanların soludukları düşünsel ilizyondur. ömrü nerdeyse bir asra yaklaşmış bir ülkede çağın gerisinde kalmış bir kıyafet hararetli bir şekilde tartışılıyorken, kadınların neden daha az ücret aldığı tartışılmaz. ya da en çok anne ölümlerinin yaşandığı ülkelerden biri olmamız önemli değildir.
özgürlükler paradoksu genel itibariyle ataerkil, batı medeniyetini sindirememiş ama içten içe doğuyu da küçümseyen(iki tane iranlı futbolcu adı hatırlamaya çalışın ya da Pakistanlı pop yıldızı ya da hindu bir yönetmen) toplumlarda görülme olasılığı yüksektir.ayrıca bu "özgürlük yarışında" kadınların "erkek de şunu giymeli" dediği bir tartışma olmaz.Çünkü sistem içinde erkeklerin uyması gereken dini kurallar bile askıya alınır.erkeğin boynunda kravatı, kolunda roleksi, altında mercedesine kimse birşey demez. o erkektir. koruyucudur.böyle yetiştirilir.
oysa bu özgürlükler paradoksu sorununun çözümü dünyanın en şanslı milletlerinden biri olan türkiye cumhuriyeti vatandaşlarına uygulamalı olarak gösterilmiştir.
Şu da önemlidir.Özgürlükler paradoksu gerçek özgürlükleri alalayabilir.Kadının örtünme özgürlüğü sonrasında kadının evde oturma özgürlüğüne dönüşür.Kadının sosyal hayata katılmak istememe özgürlüğüne dönüşür.mirastan gönüllü olarak eşit pay almama özgürlüğü gibi şu an için saçma gelebilecek özgürlükler de iddia edilebilir.Dini inancı gereği kızını okutmak istemeyen "dinibütün" bir vatandaşın kızı zorla okula götürülürse bu vatandaşın din ve vicdan özgürlüğü ne olacak?
Özgürlükler paradoksunun gideceği nokta hem de halkın hararetli desteğiyle faşist bir iktidardır.bir süre sonra eleştiride bulunan kurumlarda da kadrolaşma tamamlanır.bu eleştiriyi yapanlar halk tarafından linç bile edilebilir.Halk artık özgürlükleri için mücadele bile etmek istemez.iktidarın kendine sağladıklarına şükreder.
Öncelikle tüm alevilerden ve sonrasında tüm Türk milleti ve insanlıktan özür dilerim denesi durumdur..Böyle bir vahşet başka bir ülkede olsaydı.Böyle şeyler benim ülkemde olmaz derdim.Ta ki o günkü görüntüleri görene kadar.insan olduğum için utandığım bir durumdur.Allah bir daha göstermesin.