çok sevdiğim, gündemi değerlendiren ve siyaset içerikli bir program da yapmasını istediğim, entellektüel birikimine hayranlık duyduğum ancak kendisine şovmen demekten de üzüntü duyduğum -zira şovmenliğin ve talk show sunuculuğunun çok daha ötesindeki işlerde asıl kimliğini ve birikimini aktarabileceğini düşünüyorum- tatlı ve sempatik insan...
bak nihatcığım, bir gün acı gerçekle karşılaştığın zaman şoke olma diye seni durumundan haberdar etmek isterim, ileride ne olacaksın ne yapacaksın bilemiyorum ama bugün için görünen şu ki sen büyük bir depresyon içindesin. çünkü kendini fazla önemsiyorsun, insanlar sen konuşmaya başladığında gülmekten ölüyor çünkü sen kendini topluma mesaj vermekle yükümlü bir bilge olarak takdim etmeye öyle çabalıyorsun ki, bu yüzden gülünç duruma düşüyorsun, ayrıca etkili konuşmak, heceleyerek konuşmak değildir, aklında bulunsun... şunu hiç unutma: insanları birşeylerle itham etmeden önce tabi eğer megoloman değilsen kendine bakmalı ve kendinde bu kusur varmı diye düşünmelisin, sözlük yazarlarını edepsizlikle suçladın ancak edebi, hayatında herşeyin önünde tutuyor olsaydın senden yaşca çok büyük bir hanımefendiyle -ki halk dilinde bu kişi "anan yaşındaki kadın" diye anılır- işin olmazdı... yani nihatım daha çooook yol alman lazım...
kuvvetle muhtemel ki, düğününde kayınpederi tarafından kendisine armağan edilen saattir... yoksa başbakanımız bu kadar ucuz bir saati koluna takmayı bırak, eline bile almaz. pahalı zevklerin insanı. ee ne de olsa 17 yıllık bir işadamlığı geçmişi var, olsun artık okadar..
yapılması en zor dönemde "sokağın sesi" adlı programı yaparak, canlı yayına halktan insanları konuk etmiş, bu insanların hiçbir yayın tecrübeleri olmadığından, yapacakları her türlü gafın sorumluluğunu almış, çoğu zaman seslerini duyurmalarını sağladığı bu insanlardan canlı yayında hakaretler işitmiş ve buna karşın onları birileri gibi azarlayıp onlara kapıyı göstermek yerine tebessümle dinlemeyi sürdürmüş, bugüne dek hiçbir baskıya boyun eğerek söylem değiştirmemiş, aklından geçenle ağzından çıkan aynı olan programcı, yazar, sosyolog, tiyatrocu, ve bugün itibariyle CHP Parti Meclisi üyesidir... kendisine başarılar dilemek yerinde ve hakkaniyetli bir davranış olur...
istenmeyen tüy ( zira arkadaş kendisini sakala benzetmişti, bence çok da yerinde bir benzetmeydi )
şimdilerde ise huzurun yani ( nakit paranın ) eskiden olduğu gibi islamda, albümde konserde ya da ekstrada değil, AKP nin çatısı altında olduğunu anlamış olacak ki , yakında yapacağı basın toplantısıyla da ilan edecek ve artık resmen AKP li olacaktır...
genetiği değiştirilmiş organizmalar hakkında ne düşünüyorsun? zira sende ona buna laf atmayı kaçak dövüşmeyi düstur edinmiş biriyken mutasyona uğramışsın görüntüsü vererek burda olmayanlar hakkında konuşmam konuşturmam noktasına geldin de bu konuyu en iyi sen bilirsin diye düşündüm.. ama sen şu anda yanımda olmadığın için bunları yükses sesle söyleyemiyor sadece düşünüyorum yanlış anlama... tövbe tövbe bu nasıl bir komedi ya!
bir yanda "medya arkası" adlı bölümde diyetteyiz videosunda sinir bozucu derecede alçak tonla konuşan adamı eleştirirken " bu adamın cümleleriyle laiklik elden gidiyor cumhuriyet elden gidiyor cümleleri aynı" diyerek bu video üzerinden türk solunun sesinin ne denli alçak çıktığını ona en çok ihtiyaç olan bu günlerde ne kadar etkisiz ve rehavet çöktürücü olduğuna gönderme yapabilecek, zekasına hayran kaldığım Okan Bayülgen, diğer yanda kendine ait tek bir cümlesi olmadığına inandığım, mahalle ağzını tv ye taşımış bir kişi.. baştan yenik bence..
disko kralı adlı programda, şarkıcılığı bırakıp avukatlığa başladığını gözler önüne seren, bunu yapmasının gerekçesini " şu anda burada olmayan insanların hakkında konuşmam konuşturmam " diye açıklayarak tarihe geçmiş, - hayır yani bir talk show körlerle sağırların birbirini ağıraması mıdır ki? - yaptığı saçmalığı da uzatmayı ödev bilmiş, bunu yaparken de katıldığı pek çok programda Gülben Ergen e defalarca hakaret etmiş olduğunu ve ona buna laf sokmaya bayılan bir tip olduğunu unutarak değişen imajına bir de karakter çatlamasını ekleyen yurdum insanı...
sevileni sıkıntıya sokan cümle. her nedense seni seviyorum dendiğinde sözün muatabı paniğe kapılıyor. anlamak güç ancak tuhaf bir biçimde hiç olmadığı kadar kabalaşıyor, belki de hiç söylenmemeli.
mustafa kemal' in ümmetten millet yaratmasının hazin bir sonucudur, kulla bireyin çatışması da denebilir. "fetocu damgası yeme eşiği" ise kemalistin direncinin kırıldığı andır, zira kemalizmde akıl ve hoşgörü egemendir, karşıdakini damgalamak gibi kolaycılık yerine bilimselliğe davet ederek içinde bulunduğu kafa karışıklığı ve aldatmacadan, onu kurtarmayı bşarabilmeli ve buna uğraşmalıdır aksi halde kendine ne kadar kemalist derse desin asla kemalist değildir ve kemalizmi hiç anlamamıştır.
sadece bu yıl bile onlarca şehidi olan, 2010 kültür başkentinde, çocukları nineleri selden ölmüş bir ülke olarak hangi bayram ne şekilde kutlanacak diye kendime sorduğum, ve yüzümün kızardığını hissettiğim içimi acıtan soru...
milletimizin kavga izlemesi, milletimizin araba kullanırken diğer şeritteki kazayı izleyebilmek için başını camdan bir metre dışarı çıkarması, milletimizin sokakta dolaşan devriyeyi gördüğünde balkona koşup ne olduğunu anlamaya çalışma gayretiyle eş değer manasız hareketlerden sadece bir tanesi...
olabilecek en doğru hareket, tsk gibi laikliğin güvencesi konumundaki bir kurumun dini bayramlarda "hayırlara vesile olsun" mealindeki mesajlar yayınlaması abesle iştigal olur, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu dedirtirdi...
kütüphanemde en kıymetlilerim köşemde 3 kitabı bulunan, okunması ve izlenmesi gereken şahsiyet sahibi bir yazar ve tv programcısı. egolarndan ve bireysellikten tamamen arınmış,sıkı bir solcu ve bana göre sosyalisttir.