Sıkıcı bir kadın olduğunuzun göstergesidir. Yapacak bir şey yok. Bazen bazıları öyle şeyler yazıyor ki sadece salak olduklarını düşünmekten alı koyamıyorsun kendini.
Karşısında ona saygısızlık yapacak olan, kendisinden tecrübesiz genç samurayların kellesini tez vurma hakkına sahip olmak anlamına gelen bir Japon samuray olayı.
Daha doğrusu kiri-sute gomen, samurayların kendisinden düşük rütbelilere karşı uygulayabilmesinin kurallara uygun olduğu, kendisine karşı yapılan onur kırıcı bir hareket sonrası meşru müdafaa olarak hemen akabinde kafayı kesip cesedi de olay mahallinde bırakmasına verilen isimdir.
Wikipedia'ya göre Japonlar bu kelime öbeğini "olacaklar için şimdiden özür dilerim" anlamında da kara mizah tarzı kullanmaya devam ediyorlar ve samimiyetsiz bir özür olarak görüyorlar.
Ayrıca aynı zaman intro'da Orta Doğu tınılarını hissettiğimiz bir Trivium parçasıdır.
Herkesin görmesi gereken bir diktatördür efendim. Pek geç olmadan.
Ulan başlık açılır açılmaz anında gelen o eksinin verdiği mutluluğu başka hiçbir şey vermiyor.
K.K. isimli diktatöre duyduğunuz sevgi Ulu Önder Atatürk'ümüze duyduğunuz sevgiden kat be kat fazla.
O mezhepçi yüzlerinize takındığınız Atatürkçülük maskesi de tamamiyle yalan. Vatansever olsanız biraz keşke.
Tabii bu başlığa da yazmazlar "giydirmek bedeve" ya da "giydirmek bedeve nikli" gibi başlıklar açar, oralarda ad hominem yapar ve lümpen hareketlerle hakaret ederek kendi kalitelerini belli ederler sadece.
Aman buraya yazmasınlar, yoksa daha fazla insan görür ve okur bunları ilk sıralarda yer alırsa. Zavallı insanlar yok değil.
insana inanılmaz bir huzur verir. Rahatladığınız hisseder ve tüm sinirinizden sıyrılır, o yanınızdaki sevmediğiniz insanlara sahte gülücükler saçmaya devam edersiniz.
Death Metal mucidi Chuck Schuldiner gelir o an aklınıza, ahirete olan inancınız pekişir ve üstünden Death dinlersiniz. Tavsiye edilir.
chp'nin 16. olağanüstü kurultayı yapılıyordu... 26 şubat 2012 tarihiydi.
fazla ayrıntıya da girmeyeyim, başka yazdıklarımda yeterince uzatıyorum ben zaten lafı. o yüzden okuyan olmuyor.
hatırlayan hatırlar, palpatine muhalifleri olağanüstü kurultay için yeterli imzayı toplamıştı. gözlüklü palpatine de baskın kurultaya gitmişti...
pazar günü dersimli palpatine 16. kurultayı yapmış, pazartesi günü de 17. kurultay toplanmıştı.
pazar günü yaşayan kurultayda -bugün fetö olarak bilinen cemaate o dönem en ağır ifadelerle saldıran ve chp'den bile tepki gören- chp milletvekili isa gök, kurultayın açılamayacağını söyleyerek delege sayısının yetersiz olduğu gerekçesiyle divana itiraz ediyordu...
nasıl oluyorsa gözlüklü palpatine tarafından söz hakkı dahi verilmeden görmezden geliniyor dilekçesi alınmıyordu...
peki sonrasında ne oluyordu sizce? mezhepçi kitlenin palpatine fedaileri chp'yi ele geçirmek için hep birlikte fino sürüsü gibi gerçek atatürkçü isa gök'ü tartaklayarak salondan yaka paça atıyordu...
adamın yüzündeki o çaresizliği lütfen fotoğraflara tıklayarak görün. bunu hepinizin görmesini istiyorum gerçekten.
düşünsenize. chp genel başkanı, bir chp milletvekilini yaka paça tartaklatarak attırıyor ve üstüne "hiç kimsenin kurultay'ın huzurunu bozmaya hakkı yoktur." diyordu...
Lakin kurultayda yaptığı haksızlıklar ve hak ihlalleri ortaya çıkmasın diye o sırada gerçek Atatürkçü bir CHP Milletvekilini dövdürüyordu.
işte o adalet koşucusu, demokratik, barışın, kardeşliğin ve hukukun yılmaz savunucusu palpatine'in gerçek yüzü budur.
delegelere nasıl ve ne şekilde baskı yaptığını cümle alem birkaç yıl önce bir kez daha görmüştü oysa ki. palpatine denilen şahsa imza vermek zorunda bırakılan yüzlerce kişi, gizli oylamada muharrem ince'ye oy vermişti. aday olmak için yeterli imzayı toplayamadığı propagandası yapılan muharrem ince ise imza sayısının iki katı oy almıştı.
Dersimli Palpatine efendinin ikiyüzlülüğünü ve diktatörlüğün bu denli gözler önüne serdiği başlıkları ve entry'si ilk defa yazmış olmasına rağmen "aynı şeyleri yazıyor okumayın" diyerek bazı şeylerin okunmasını engellemeye çalışan iran Devşirmelerinin olduğunu göstermiş olan başlıktır.
Bu Palpatine ve avarelerini bıraksak zaman gelince Emir 66 yani 'Order 66' denilen olayı bile yapabilirler dikkatli olmakta fayda vardır.
Sonuçta CHP'yi ele geçirdikleri gibi daha büyük adımlar atmaları da pek mümkün.
Arkasından Vatan, Millet Sevdalısı Ehl-i Sünnet Osmanlı Torunları bunu kabullenememiş olmalı ki ellerine Türk Bayraklarını alarak cenazenin defnedildiği mezarın yanı başına gelmişler.
"Bu cenazeyi burada istemiyoruz, burada benim şehidim yatıyor, babam yatıyor. Biz teröristte, sempatizanını da burada istemiyoruz. Bizi tehdit ediyorlar, 'sizi namlularla sustururuz' diyorlar, bizi susturamazsınız, yıllarca burayı polis bekleyemez, bir gün elbette bırakacak, bıraktıklarında biz onu oradan çıkaracağız, ortada yakacağız."
Dedikleri görülüyor ve devam ediyorlar;
"Bunu buraya gömmelerinin amacı ne biliyor musunuz? Her sene gelecekler burada ölüm yıl dönümü, konser vereceğiz ayağına burada propaganda, protesto yapacak ş*refs*zler. Ben vatanımı böldürmem..."
Günah falan değildir. Hatta arkasından Death Metal ve Deathcore bile dinleyebilirsiniz. Çünkü size öteki dünyayı hatırlatarak ahirete daha çok yoğunlaşmanızı sağlar. Chuck Schuldiner efsanesi Death ya da Suicide Silence falan yani.
Kayseri Ülkü Ocakları mensubu vatan evlatları, Dhkp-c Terör Örgütünün sanatsal yollarla terörist devşirme ayağı olan Grup Yorum'un vefat etmiş üyesi ibrahim Gökçek'in cenazesinin defnedilmesini engellemek istiyormuş.
Arkadaşlar çok sinirliyim. Hatırlarsanız isveç'ten getirilen vatandaşımız konusunda iftiralar atılmıştı ve ben de olaya hakim olduğum kadarıyla aktarmıştım sizlere.
isveç ve Norveç gibi ülkelerin terör sevici olduğunu, Türklerden nefret edildiği ve sağlık sistemlerinin kötü olduğundan söz etmiştim ama kimsecikler okumadı, okuyanlar da yazdıklarıma inanmadı haliyle ve eksiledi!
Lakin ben şuan yeni yeni başka şeylerin farkına varıyorum ve bu oldukça acı. Çünkü benim bir hafta önce anlattığım olayın aynısı olmuş aslında!
Geçtiğimiz günlerde isveç'ten getirilen koronavirüs hastası Emrullah Gülüşken'in Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın akrabası olduğunu ve bunun bir şov olduğunu iddia eden Tele1'in 'isveç muhabiri' Seda Şanlıer'in, terör örgütü yöneticisi olduğu ortaya çıkmış.
Tele1 Televizyonu isveç muhabiri Seda Şanlıer'in, isveç Halmstad'da ikamet ettiği, THKP-C Direniş Hareketi terör örgütü yöneticilerinden olduğu, 2005 yılında örgüte katılım sağladığı ve izmir'de faaliyet yürüttüğü belirtilmiş.
Seda Şanlıer'in, 10 Kasım 2018 yılında istanbul Sabiha Gökçen Havalimanı üzerinden yurtdışına çıkış yaptığı da teyit edilmiş.
Yani demem o ki ben ne anlattıysam birebir aynısını kanıtlar nitelikte şeyler yaşanmış bir hafta önce ve benim bundan haberim yokmuş. Sinir bozucu bir olay tabii...
geçen gün halk tv izliyordum ve ciddi anlamda nasıl bazı şeylerin bizden saklandığına bir kez daha şahit oldum. resmen bu milleti aptal, ahmak yerine koyuyorlar arkadaşlar.
barış yarkadaş "şimdi türkiye bu dediğime kilitlenecek." diyerek başladığı cümlenin sonunda "türkiye'de 40 milyon koronavirüse yakalanan kişi" olduğunu söyledi. ben o an korkuyla titredim. bu dahice hesaplama sonrası john nash'a da selam çaktı diyebiliriz barış bey. ama durum çok kötü, sandığımızdan da vahim demek ki. yazık.
bunların yanına içten fethedilen ulu önder atatürk'ümüzün partisinin ismini üzülerek ekliyorum zaten beynimden her seferinde...
çünkü günümüzde bir şeyler çok değişti ne yazık ki...
bazen "akp daha atatürkçü şu anki chp'den" diye geçiyor aklımdan ve bunun gerçekliğinin verdiği yükle başbaşa kalıyorum. en azından kk, veli ağababa, canan kaftancıoğlu yok. okumayan adamlar gelir eksiler şimdi.
hep bir ağlak, hep bir mağdur olanların doğru adresi. ayak bastığımız toprakların üstünde tüm yaşanmış örnekleri ile...
örneğin şahkulu isyanını başlatır bir kısım insan ve 50.000 sivili sünni diye katlederler ama isyanı bastıran ve bizi iran hakimiyeti altına girmekten kurtaran yavuz'a "katliam yaptı" diye iftira atılır. ermeni çetelerin türk köylerinde yaptıkları katliamlar, zulüm tarihte eşi benzeri az bulunan bir nefrettir mesela. bu nefretlerine yakın tarihten verebileceğimiz örnek hocalı katliamıdır. lakin osmanlı döneminde buna benzer yaptıkları isyanlar bastırılınca sözde ermeni soykırımkongo kanamalı ateşi yaptılar denir. hep bir mağdur zihniyet denilince bunlar akla gelen ilk örneklerdendir. hatta elinde taş, molotof polisimizi zor durumda bırakıp kafasına polisin tükürüğü gelerek, gözü çıkıp vefat edenler var ki günümüzde vah, vah. isimlerinin anılmadığı gün olmaz!
selçuklu, osmanlı ve hatta türkiye cumhuriyeti dönemi bile kendince isyanlar çıkararak bu isyanlarda kendinden olmayan sivilleri katleden zihniyetler (şahkulu, celali, koçgiri isyanı gibi) sanki bu isyanları kendileri çıkarmamışta, katliama uğramışlar gibi anlatırlar bir de.
öyle bir isyan düşünün ki çanakkale savaşı esnasında işgalci devletlere karşı vatanını savunan kahramanlarımız cephedeyken o sırada "onlar sünni" diyerek annelerine, eşlerine, kardeşlerine tecavüz edilsin, evleri yağmalansın ve yakılsın. evet bu isyanın ismi de koçgiri isyanıdır mesela. fakat sorsanız bunun kendilerinin başlattığı bir isyan olmadığını, çanakkale savaşı esnasında kuvay-ı milliye'nin başka bir uğraşı yokmuş gibi bir katliam olduğunu söyleyen mezhep faşistleri mevcuttur. şaşırmıyorum. tarihimizde mağdur olmak her millete, her insana mahsus yani.
şimdi de böyle bir site açtık işte, iftaravar com diye, elimize yüzümüze bulaştırdığımız olayları insanlara sanki başkaları yapmış gibi yedirmeye çalışıyoruz, kendimiz çalıp, kendimiz oynuyoruz bağlama eşliğinde!
tabii ki ebeveynleri aşırı aydın olduğu için bu aydınlığın ışığından gözleri kör olarak yanlışlıkla akraba evliliği sonucu doğan kitleler yaptığımız ve yapmaya çalıştığımız olayı anlamıyor. bu şekilde unutturmaya çalışıyoruz bazı şeyleri. en büyük destekçimiz ise ilk önce fetö gazetesi zamanda yazar olduğu dönemlerden tanıdığınız, daha sonrasında ise dhkp-c, mlkp, tikko milisi gibi yüzü maskeli, elinde taş polise saldırdığı fotoğrafına çok şaşırdığınız canan kaftancıoğlu! bilirsiniz, kendisinin ataları da şahkulu isyanına katıldığı için o bu konularda uzman. hatta o kadar uzman ki her 23 nisan geldiğinde aklına "1915" yalanı gelir ve tüm gün bunu düşünerek hüzünlenir. koskoca chp istanbul il başkanı oysa ki! olur mu böyle şey?
şimdi de bize siteye siber saldırı yapıldı yalanını yayın bakalım dedi! biz de ne yapalım işte... onun açtığı bu yolda dhkp-chpkk ilkeleri eşliğinde yürüyoruz...
ha bu arada onun açtığı bu yol dediysem yanlış anlaşılmasın, tarihsel olarak safevi tarikatına dayanıyor ama şuanki liderlerimiz kemal kılıçdaroğlu ve canan kaftancıoğlu...
bu aslını saklayan yazarlar genel olarak dinini yaşayan insan kitlelerinden çıkmazlar. dinini yaşayan yazarlar genelde atatürkçülük gibi gerçek vatan sevdalılarının da sevgiyle sarıldığı bir ideolojinin arkasına saklanarak kendinden olmayanlara ağır ithamlarla saldırıda bulunmazlar. doğru bildiklerini söylerler ve gerisini onlar düşünsün kafasıyla yazarlar. bu yüzdendir ki, dinini yaşayan kesim karalama yapmadığı için, haklılıkları konusunda emin olmak, benim gibi ateist yazarların tarihsel ve kültürel olarak kendini birazcık geliştirmiş olmasını gerektirir. gerçekten ateist olan genç yazarların, bir kısım insanın ulu önder ideoloji Atatürkçülüğe yaptıkları gibi, ateizm maskesinin arkasına da saklanarak yaptıkları mezhep faşizmini anlamaları oldukça zordur.
lakin öyle yazarlar vardır ki, ataları şahkulu, celali, koçgiri gibi isyanlara katıldığı ve bu isyanları dindar kesimler bastırdığı için ateizm maskesi altında, atatürkçülük maskesi altında insanları ayrıştırırlar, bölüştürürler, kutuplaştırır bu doğru. işte benim gibi kendini az da olsa geliştirmiş insanlar bu ayrımı yapan insanların gerçek yüzünü bildikleri için belli bir kitleyi eleştirirken öteki kitleyi eleştirmez. kimseden beş kuruş yararı olmayan, kendi ekmeğini kendisi kazanan insanlara belli bir düşüncenin paralı askeri olduğunu söyleyen şerefsizler de mevcuttur elbet. kendilerini böyle haklı çıkarmaya çalışırlar.
dolu dolu olması gayet normaldir. burada babası savcı olan ama o desteğe rağmen anca hukukçu olmayı başarabilmiş, tüm gün evde entry girmekten başka bir şey yapamayan, babasının sırtına yük düz kafa bir adanalı arap nusayrisi var. adam dhkp-c, grup yorum, canan kaftancıoğlu gibi terörizm esanslı oluşumlara laf ettirmiyor. çünkü adamlar köken olarak arap nusayrisi. bir de bir kısım arap nusayrisinin devşirdiği türkmen nusayrileri var o topraklarda. o kadar.
başlık sahibi nedense silmiş yazdıklarını. üstüme kaldı yine. kendimi birilerinin birini vurduktan sonra silahı eline tutturduğu çocuk gibi hissediyorum haliyle.
"yalnız ben bunu dün gece yazdım bugün kendisi hakkında ne kararlar çıktı. hala benden korkmayan olursa da ne bileyim..." dediğim, yalın doğrularla dolu başlıklar.
şuan canlı bir şekilde yaşanandır ve de kavga yine traveler of secret moments tarafından canlı yayın niteliğinde başlığı açılarak gözler önüne serilmektedir.
kronolojik olarak olaylar traveler objektifinden şöyle görünüyor.
bu entry'i sileceğim için şuan içimde olan istektir... pentagram dinlerken aniden bir mutsuzluk çöktü. tabii ki nedeni bu sözlük değil. gerçi bu sözlüğü kim takar değil mi?
ön yargılı ve cahil olduğu halde, her şeye muhalefet olmayıp doğruları söyleyen insanlara akp'li, yobaz, çomar, koyun gibi iftiralar içeren suçlayıcı ithamlarda bulunanların olduğu sosyal medyan. hatta bu medyanı ikiye böldüğünüzde her şeyi eleştirdiği için zeki olduğu sanılan insanlar ağır basıyor. bu normal ama. anne babaların oyunlardaki alt karakterleri mantığıyla yetiştirdikleri, küçükken özgür olmayan çocuklar için her şeye mal mal bakan lama gibi saldıranların olması oldukça çekici bir hareket. şimdi bu konuya nasıl geldin diyeceksin. biliyorsunuz genelde devlet ve hükumet yanlısı entry'ler giriyorum bir süredir ve de türkçüyüm. böyle olunca ve de tarihsel olarak bir insanın etnik kökeninin yaptıklarını açıklayarak, bugünkü davranışlarının nedenini su yüzüne çıkardığımda anında faşist, çomar gibi saçmalıklara maruz kalıyorum. mesela savcı bir babanın oğlu olup, solcu olduğunu iddia eden bir insanın bu davranışının nedeninin Türkiye'de hukukçuların tamamiyle belli bir mezhepteki insanlardan çıkıyor olmasını yazıyor olmam gibi. Başlık altıma birileri yazdıklarımın doğru olsa da aktroll olduğumdan bahsetmişti ve de kendisinin normalde ön yargılı olmadığından söz etmişti. sonrasında bununla tezatlık içeren bir şekilde özel mesaj yoluyla benim aslında müslüman olduğumu, lamaştuya inanmadığımı, aktroll, yobaz arap devşirmesi olduğumu söyledi. ben de bununla ilgili olarak onun özel mesajını yayınlayınca çaylak oldum haliyle. sonrasındaki iki gün çok tuhaf ve sanki beni tahrik etmek üstüne açılmış bir troll hesap vardı. neyse konumuz bu değil. konumuz önyargılar. bu insanların ön yargıları.
arkadaşlar biliyorsunuz istanbul 1970-1980 yıllarında 2-3 milyon nüfusa sahip bir cennetti. çünkü o sıralarda tunceli, amasya, tokat, sivas, çorum, diyarbakır, bitlis, hakkari, şırnak, kars ve aklınıza gelebilecek her yerden göç etmiş insanlar yoktu. vardı aslında ama çok değillerdi. genelde bu insanlar taksim gibi yerlere girdiklerinde hippie gibi saçları uzun kişiler tarafından sopalarla dayak yerler ve korkutulurlardı. erkin koray gibi büyük bir sanatçı bile ortadoğu çöplüğünden koparak yeni gelmiş biri tarafından bıçaklanmıştı saçı yüzünden meğerse. istanbul böyle karanlık bir süreçten geçiyordu. bir yanda ortadoğu çöplüğünden yeni yeni kopmuş olmasına rağmen gittiği mega şehrin topraklarına uyum sağlamak istemeyen insanlar, bir yandan da bu insanlara hoş görüyle yaklaşsa da ne yaparlarsa yapsınlar sonunda şiddete başvurmak zorunda kalan insanlar.
pentagram da bu göçlerin şiddetli geçtiği dönemde, bu insanların önyargılarından nasibini almış gruplardandı. hatta 1988 yılında ilk konserlerini verdikleri düğün salonunda bunu halka açık yapıp sonrasında tüm sandalyelerin üstlerine atılması ve düğün salonunun yerle bir edilmesiyle çok büyük bir borç altına girmişlerdi. ne de olsa "satanik müzik! saldıralım gari bismişah amaan! bağlama değül ki bu elleründeki!" kafası işte başka hiçbir şey değil. neyse bu olaydan sonra gruptaki bir gitarist "ben bunlarla uğraşamam" deyip vazgeçtiği sırada gitarist boşluğu oluşunca yerine ümit yılbar'ı buluyorlar...
ümit yılbar ise Daha ilkokul çağlarındayken eline gitar alıp çalan bir müzik aşığı. Fakat o, sadece iyi bir müzisyen olarak yoluna devam etmiyor. iktisat fakültesini bitiriyor bir kere. Disk atma dalında milli atlet oluyor, aynı zamanda da kayak yapıyor. Yetenek kelimesi istanbullu Ümit'in bedeninde bir kere daha hayat buluyor. Gitaristliği aynı zamanda eğitmenliğe de dönüşüyor. Athena grubundan tanıdığımız Gökhan ve Hakan Özoğuz gibi bir çok sanatçının da gitar hocalığını yapıyor. Dönem öyle bir dönem ki, uzun saçlı olan bütün erkekler "kız gibi"; sert müzikler dinleyip siyah giyinenler ise "satanist". Ümit de bu kesin hükümlerden nasibini alıp metanetle yoluna devam edenlerden. artık ortadoğu göçlerinin yoğun olarak hissedildiği baskı dolu yıllar. Tüm bu baskı dolu atmosfere rağmen ne yaptığı müzikten ne de yeteneklerinden vazgeçiyor Ümit Yılbar. Ama hepsinden önce gönlünde söndüremediği vatan aşkıyla yapmak istediği daha önemli bir işi var: Askere gitmek!
Kariyerinin en üst noktasındayken gruptan ayrılıp askere gitmeyi kafasına koyuyor bir kere. Hem de komando olarak! Terör belasının ciğerleri dağladığı bir dönemde, komutan, albay dediğimiz insanların doğuya tayini çıktığında gitmediği dönemde, bazı kişilerin bir kılıf bularak askerlikten "yırtmanın" yollarını aradığı zamanlardan bahsediyoruz. Öyle ki, yedek subay sınavına gözlüklerini evde bırakıp lenslerini takarak gidiyor ve orada da gönüllü olarak komando seçiliyor. Eğitimde dereceye girmesine rağmen, Güneydoğu'ya gidebilmek için derecesini düşürüyor ve istediği oluyor: Siirt'in Eruh ilçesi Bağgözü Jandarma Komutanlığı'na komando olarak gidiyor...
Hep yaptığı gibi, annesine gülen yüzü ile çekilmiş bir fotoğraf göndermeyi ihmal etmiyor çünkü herkes onu sürekli gülen o meşhur ifadesiyle tanıyor, öyle biliyor. Annesinin oğlunun hasretine dayanmasındaki en büyük güç ise oğlunun vatan için teröristlerle çatışmaktan onur duyması. Ümit bunu annesine sık sık dile getirmiş. Vatan aşkı böyle bir şey! 17 Kasım 1993'de terhis olup evine dönecek, yeniden müzik çalışmalarına başlayacak diye beklenirken 25 Eylül'de teröristlerle girdiği çatışma sonrası şehit düşüyor Ümit.
Ümit'in, ölümünden 11 gün önce eşyaları arasında bulunan bir deftere karaladığı şiiri şöyle:
Bilmiyordum dağların bu kadar dik olduğunu
Bilmiyordum gecelerin bu kadar uzun olduğunu
Bilmiyordum zamanın bu kadar yavaş geçtiğini
Ama biliyordum içimdeki vatan sevgisini
Biliyordum içimdeki aşkı.
Kanımı istersin toprağım
Yoksa cesedimi mi
Yeter ki sen susa
Suyun olurum senin
Tasmasından bağlanmış çılgın köpek gibiyim
Salıvermiyorlar ki gideyim
Bilmiyorlar mı ki ben Türk evladıyım
Bırakın ben ölmeye gideyim
Ben koymuşum bu yola baş
isterse düşsün kafama taş
Vazgeçmem bu yoldan arkadaş
Gelsin yedi düvel ezerim hepsini
Ümit Yılbar
14.05.1993
Bağgöze/SiiRT
26 yaşında, hayatının en güzel çağında olan bu "uzun saçlı" ve "asi" adam, içinde taşıdığı ve belki de tam istediği gibi vatan aşkıyla, vatan uğruna şehit düşüyor.
anlayacağınız konumuz ön yargılar. 'Uzun Saçlı ve Satanist' Diyenlere inat, Vatan Aşkıyla Gönüllü Komando Olarak Askere Gidip Şehit Düşen metalhead Gitaristimiz için ise pentagram fly forever isimli bir şarkı besteliyor.
şimdi ben buradan konuyu günümüzdeki tüm özel harekat askerlerimizin annesi başörtülüyken burada başörtülüler hakkında yapılan hakaretlere, hatta o askerlerimizin diniyle dalga geçenlere de getiririm ama yapmayacağım, kötü olan ben olurum, mezhep faşisti bir adam olurum sonuçta. umarım ön yargılarınızda boğulursunuz.
boşuna zamanınız aldığımı düşünüyorsunuz affola. bir daha ne zaman burada entry girerim bilinmez. görüşmek dileğiyle herkese.