evet senelerdir bu utancı içimde sakladım şimdi itiraf ediyorum.
iddaa nın yeni çıktığı seneler, yaptım bir kupon hop tuttu. ilk defa bildiğin abuk sabuk kupon tuttu. sardı beni bir heyecan. bir çıkardım kuponu arka cepten hafif yağmur yemiş biraz da kırışmış. dedim bu para sayılır artık olur mu böyle yakışır mı şimdi götürsem adama versem abi bu tuttu diye ayıp olur diye düşündüm.
geldik sivri zekanın tavan yaptığı ana. dedim ben bunu bi ütüleyim hem kırışıklığı düzelir hem nemi gider hem de jilet gibi olur. koydum kuponu ütü masasına vurdum üstüne ütüyü. vurmaz olaydım. evet kabul ediyorum malım. bildiğin simsiyah bişey oldu çıktı. meğersem o kupon sıcak uçlu yazıcı ile yazılıyormuş.* bildiğin uçtu gitti bizim paralar.
o günden bu yana öyle tek maçtan yatan olsun yüklü girip yattığım kuponlar olsun vururum ütüyü. alırım sinirimi!
hafta içi her sabah, derse giderken durakta karşılaştığım adamdır.
ilk günlerde şöyle bir göz ucu ile baktığım 40lı yaşların üzerinde görünen -ki bunu geriye doğru taradığı saçlarından kanaat getirmiştim- giydiği all star adidas ayakkabısı pantolonunun altında beni kurtarın diye bağırıyordu. elindeki tesbih ise benim ne işim var böyle bir ayakkabı giyen kişinin elinde ipliğim kopsa da yerlere savrulsam diye dua ediyordu. adam kendinden emin her şey çok normalmiş gibi etrafına bkaınıyor göz ucu ile bana bir bakış attığında birşeylerin yanlış gittiğini anlamıştım neyse ki beklediğim minibüs geldi ve hemen binerek uzaklaştım
ertesi gün yarı uyur yarı uyanık evden çıkıp gene durağa vardığımda aynı durumda, aynı noktada sanki hiç hareket etmemişçesine duruyordu. bu sefer pek aldırış etmeden ama yine minibüse binerken, gözlerinin beni takip ettiği hissederek binip uzaklaştım.
bir sonraki gün hava şartlarını gerektirdiği şartlarda montunu değiştirmiş,başına beresini geçirmiş ama all star adidas ayakkabıları ayağında ve elindeki koyu kırmızı tesbihi duruyordu. bu sefer sigarsını yakmış uzun uzun nefeslerle çekiyordu. biraz daha geç gelmiş olduğum için o saatte bindiğim minibüsü kaçırmış olacağım ki ,bir 7-8 dakika daha bekleme anlamına geliyodu bu, bizim adama olan iglimi artırmak yoluna gitmiştim.
düşüncelere daldım. belki de küçük esnaf diye adlandırılan, çarşıda ara sokaklardan birinde kendine ait bir dükkanı bulunana biriydi. kısa bir meslek yakıştırmasından sonra çilingir olabileceği aklıma geldi. * şöyle adama bkaıp bir daha düşününce sanki daha çok bir kıyafet dukkanına sahipte, sadece kasada oturup çalışan kızlar sayesinde işi yürütebilen bir esnaf profili daha çok akılma yattı. tüm bnları düşünürken yine benim minibüs geldi bindim ve minibüsün camından adama doğru bakarken bir kez daha göz göze geldiğimizi fark ederek, başımı öne eğdim ve sün hareketi ile uzaklaştım.
bir kaç sonra ki gün, değişen tek şey yine adamın, geriye taranık olan saçlarının ortaya çıkması ve montunun dışında kalan gömleğinin beyaz yakalarının biraz daha sarımtrak bir renk almasıydı. buludnguğu yeri öyle bir parsellemişti ki dışarıdan yaklaşan bir insanın gözüne çarpan ilk şeydi. uzaklardan gelen, bizim all starlı ve tesbihli adamınm yaşıtlarında biri yakşarak;
- bilmem ne numaralı minibüs buradan geçiyor mu? diye sorduğunu duydum
+ ben de bilmiyorum. diye cevap verdi
- peki ben buraya gitmek istiyorum. hangi minibüse binmeyelim. diye sordu uzaklardan gelen yaşıt adam.
- bilmiyorum. dedim ya! diye tersledi. bizim adam.
oysa ki ben onu belki de altı ya da sekizinci kez aynı şekilde ve aynı saatte görüyordum ve hiç bir zaman ben binmeden önce herhangi bir minibüse binmemişti. onca zaman orada bekleyen biri az buçuk gelen geçen minibüsleri öğrenebilirdi. bu durum benim korkularımı daha da artırmıştı. kim di bu adam ve niye sadece orada duruyor ve hiç minibüse binmiyordu.
dersimin olmamasına rağmen bir gün yine aynı saatte durağa gittim ve bu sefer bizim all star adidas ayakkabı giyen ve tesbih çeken adama yaklaşmadan uzaktan izlemeye başladım. hangi minibüse biniyor hangi durakta iniyor. hatta nereye gidiyor diye takip bile edecektim. bir beş ya da yedi dakika değişen pek birşey yoktu. sonra duran bir minibüse doğru hareketlendi. ama kapısı yerine şöförün bulunduğu sol ön cama doğru ilerledi ve şöföre birkaç şey söyleyip geri dönüp aynı noktada bir sigara yaktı.
bu hareketine hiç bir anlam verememiştim. bir on beş, yirmi bir dakika daha bekledim ve bir iki minibüs şöfürü ile aynı şekilde irtibata geçtiğine tanık oldum. bir kaç kare de bizim adamla göz göze gelmiştim ve daha fazla dikkat çekmemek için duraktan uzakşaklaştım.
bugün bu adamın ne iş yaptığını çözmüş bulunmaktayım. artık alışmıştım zaten ama merakım hiç bir zaman geçmemişti. ben yine minibüse binip yerime oturmuşken bizim all star giyip tesbih çeken adam bu sefer bindiğim otobüs şöförü ile şöför camından irtibata geçti. bir an yerimden kalkıp hemen minibüs şöfürünün yanında soluğu aldım. pek birşey duyamamıştım ama şöför biraz elizi yüzü düzgün birine benziyordu.
dayanamayıp ne iş yaptığını ve bizim adamın neden her sabah burada durduğunu sordum!
şöför: bizim adamın minibüslerin saatlerini takip ettiğini ve duraktaki haraketi ve yolcu alma dakikalarını belirlediğini söyledi.
bir an içime bir huzur bir serinlik doldu. artık onu sorgulamak zorunda kalmayacaktım.
belkide sırf ben niye bu sefer hep bindiğim minibüse geç kaldım, ya da tamam binmiş miyim! ve ona göre en tehlikelisi niye hep bindiğim halde bu sefer niye binmedim? sorularının, all star adidas ayakkabı giyen ve tesbih çeken adam da benim onun hakkındaki düşüncelerimden daha çok yer edindiğini anlamaya yoğunlaşmıştım. bana dikilen gözleriin nedeninin bu olduğu kanaatına varmış oldum ve kendisine yöneltilen otobüs saatleri ve gitme yönleri hakkındaki soruların bunalmışlığını anladım.
ama hala bir soru ve bunca yazı yazmama neden olan şey hep aklımda.