Tüm ateistlerinaslında ibadet ve sorumluluklardan kaçmak için, günah olduğu söylenenleri rahatça yapabilmek için bu yolu seçtiği gerçeğidir. Işin aslı eğer ki inanarak ölürse eninde sonunda en günahkar müslümanın bile cennete gideceğini bilmedikleri için çoğu bu durumdalar. Çoğuna 1 saat konuşarak fikrini değiştirtebileceğim, yanlış bilinenlerin doğrusunu gösterebileceğim ve hepsinin kafasındaki yanlışları düzeltip gerçeğe ulaştırabileceğim gerçeği bu yüzdendir.
Bmw'nin z4 3.5, 335i, 535i, 135i vs. modellerinde kullandığı 3000 cc 6 silindirli çift turbo motorudur. Türkiye' ye gelen modeller fabrikadan 306 hp güç açır. Yazılımsal ufak değişimlerle 400 hp leri yakalamak mümkündür. Hatta düz yolda m3 bile geçebilirsiniz.
Bmw M serisinin en küçüğü. bmw z4 3.5 is de kullanılan n54 kodlu 3.0 turbo beslemelı 340 hp lik motoru kullanır. Manuel şanzıman ve mükemmel dengesiyle tam bir pist canavaradır ve denge makinasıdır. Bmw nin özellikle m serisi inanılmaz dengeli bunu hepimiz biliyoruz fakat 1m bambaşka geldi bana. M ve turbo birleşimini çekici kılan arabadır benim gözümde. Hatta atmosferik olan m3 den soğutuyor biner binmez. E82 kodlu 1 serisi coupe nin çamurluklarını genişletip M tamponları birleştirerek zaten tehlikeli olduğunu baştan belli ediyor. Teknik verilerde 0-100 km hızlanması 4.9 saniye yazsada stock haliyle daha da hızlı çıkmak mümkün. 250 de sınırlanan maksimum hızı açtırarak 280 civarına çıkmanın mümkün olduğunu tahmin ediyorum.
Bazen içten içe keşke n52 motor kullansaydı dediğim arabadır sonra m3 e büyük haksızlık olacağını fark edip bmw mühendislerine hak veriyorum. 135i de denemişlerdide pistte değilde rolling de M3 lere boy boy yürüyordu.
Tam olarak ne istediğini bilen bireyler için üretilen arabadır kendisi. Şekilden, görüntüden, isimden çok performans, denge ve his isteyenlerin öncelikli tercihidir. Uzun lafın kısası o bir efsanedir.
Audi'nin B segmentindeki temsilcisi A1 in 4 kapılı modelidir. Yol tutuş olarak Mini gibi önden kayma eğilimi göstersede direksiyon tepkilerini Mini den daha başarılı bulduğum otomobildir.
Kia nın ürettiği Truck Based Vehicle sınıfındaki aracı. Türkiye de olmayan bu araç Toyota land cruiser, Chevy Tahoe, Chevcy SubUrban vs. gibi araçlara rakip olarak üretilmiştir. Hiçbirinden aşağı kalır bir yanı yoktur düz duvara tırmanabilirsiniz.
Efsane volkswagen modelidir. V6 motorundan çıkan ses ve verdiği zevk insanı baştan çıkarır. Bir çok insanın hayallerini süsler ama bunlara ulaşmak golf r 6 lara ulaşmaktan bile daha zordur. Çünkü temizi altın değerindedir bulmak neredeyse imkansızdır.
7000 dolar fiyatı olan alman tabancası. Kabzası sıkıştırılmış camdan olduğu için kışın fazla rahatsız etmez. Doluyken 1 kiloya yakındır ve soğuğa ve sıcağa inanılmaz dayanıklıdır. Amerikan ordusu dahil bir çok ordu kullanır. Türkiye de legal fiyatı 7000 dolar civarındaydı en son.
BMW nin 218 hp 450 nm güç üreten 2000 cc motorlu sürekli 4 çeker olan ve şu anda sınıfındaki en mantıklı araç.
Sınıfındaki en hisli ve güvenli sürüşü sunar.
Parasını hak eder. Çünkü hem çok başarılı bir 4 çeker sistemine sahiptir hem 100 kmde 5.5, 6 litre yakar hemde 2000 cc olduğu için senelik masrafı daha azdır.
Türkiye'ye sadece 25 adet getirilecek olan arabadır. 218 hp dir arka koltukları yoktur. Audi TT S-RS dışında bütün tt modelleriyle oyun oynayabilecek güce sahip arabadır. Kesinlikle günlük binilecek bir araba değildir kendisi koleksiyon arabasıdır. Zaten miniye 50 bin euro verecek adam günlük araba olarak mini'ye binmez.
evet efendim bu bir gerçektir. adonis diye tabir ettiğimiz kasa sahip olan erkeğin hayalini kurarlar hep ama nedense çevrelerindeki adonisli erkeklere hiçbiri bakmazlar.
bugün içkiler benden" sözlerini duyduğunda fena halde gaza gelmişti. yarın olmayacakmışcasına içmişti. şimdiyse dizlerimde uyuyordu. kot pantolonuma akan salyasını sildim. sonra da saçlarını okşamaya başladım. neyle karşılaşacağım konusunda hiçbir fikrim yoktu.
4-5 santim boylarındaki tüy... benim olamaz. hiçbir zaman ona bu kadar yaklaşamadım. omzundan yavaşça alıp baş ve işaret parmaklarımın arasında çevirmeye başladım. soru işareti şeklindeydi. ilişkimizdeki en büyük soru işaretiydi. kimindi bu? ve sevgilimin omzunda ne arıyordu?
bıçağıma uzandım. saçlarını hafifçe kaldırıp kızın bembeyaz olan boynunu açtım. tellerden birini bıçağın keskin ucuna sürttüm. kıvrıldı. tutup kestim. 4-5 santim boylarına geldi. kendi saçı olduğuna kanaat getirdim. hem kendisi yapı olarak seksi sevmeyen bir insandı. "niçin birisiyle sevişsin ki" dedim. kollarımla sarıp nazikçe yatağına taşıdım.
kanepe her zaman olduğu gibi rahatsızdı . uykuya dalamadım. kılın sahibini düşünüyordum sürekli... kimindi acaba? kendi saçı mıydı? toka tarafından kıvrılmış olabilir miydi? yoksa benim miydi? hayır, hiçbir zaman o kadar yaklaşamadım biliyorum ama ; rüzgar tarafından taşınamaz mıydı? ya da beraber yıkanan giysilerden geçemez miydi ? hayır, bunlar da olamaz. tadı tuzluydu çünkü. yoksa bir üçüncü kişi mi söz konusu? eğer öyleyse onu bulmam gerekiyor. uyumalıyım. yarın zor bir gün olacak...
her zamankinden geç uyandım. hemen yataktan fırlayıp odasının kapısını araladım. hala uyuduğu için şanslı olduğumu düşündüm. mutfağa koşup kahvaltıyı hazırlamaya başladım. sabahları çok sinirli olurdu. kahvaltının hazır olmadığını gördüğünde esip gürlerdi.
iş yaparken bile o tüy parçasını aklımdan çıkaramıyordum. zeytinler orada olmayan tüylere bulanıyordu sanki...çıldırmış gibiydim. peynirde hayali tüyleri görüyordum sürekli. tereyağından kıl çekmeye çalışıyordum ama bu söyledikleri kadar kolay olmuyordu. dalıp gitmek üzereyken çatallı bir sesle irkildim: "kahvaltı hazır değil mi hala?"
"derhal hazırlıyorum hayatım" dedim. titreyen bir elle çayları doldurdum. masaya oturduk. peyniri ağzıma götürürken "sence ben kıllı biri miyim" diye sordum. susmamı istedi. itaat ettim. aklımdaki kıl görüntüsünden uzaklaşmaya çalıştım. ama başaramadım.
bir zeytin parçasını ağzımda yuvarlarken "epilasyon sonrası kaşıntı da ne fenadır ha" diyerek mırıldandım. başını tabaktan kaldırıp pis pis baktı. "bana bir şey mi anlatmaya çalışıyorsun" diye sordu. " hayır hayatım" diyerek karşılık verdim. çatalımın ucuyla omleti küçük parçalara ayırmaya başladım. kıl düşüncesinden uzaklaşmaya çalıştım. radyoyu açmanın iyi olacağını düşündüm. arif susam çalmaya başladı. irkildim. hızlıca kanalı değiştirdim. bir sonrakindeyse suavi nameleriyle karşı karşıya geldim. türkiye'deki kılların ruhani lideriyle...
"ekmeği yiyecek misin" diye sordu. aslına bakarsanız yiyecektim ama ona hayır dememem gerektiğini öğreneli çok olmuştu. kendi omletimin sarısını ekmekle beraber gittiğini gördüğümde yutkundum.
"ben çocukken komşulardan birinin karısı adamın omzunda kadın saçı bulmuştu" dedim. "kadın, sinirden çılgına dönmüştü o gün". diyerek devam ettim. "kocası da bize sığınmıştı. çayını içtikten sonra allah aşkına biriniz şu kadına dip boyasının geldiğini söylesin demişti"
kendimi boş sandalyeye mimikler yaparken bulduğumda sustum. içeri gidip kaldığım yerden devam etmeye çalıştım. ama kız arkadaşım anlattıklarımı dinliyormuş gibi görünmüyordu. sesimi yükselttiğimde televizyonun sesini açarak karşılık verdi. sonra da boş bardağını elime tutuşturdu. mutfağa gidip çayını tazeledim.
şekerini atıp karşıştırdım. bardağı uzatırken küçük bir çocukken başımdan geçen minik bir hadiseyi anlatmaya koyuldum:
"banyoya girdiğimde hızla giden siyah bir şey görmüştüm" dedim. korkup hemen annemin eteğine yapışmıştım fare girmiş diye."
"annem de kocaman bir süpürge alıp kovalamaya başlamıştı. ama kovaladığı fare değildi. babamdı . niçin bu sabunu böyle bıraktın diyerek kovalıyordu adamı...ne kadar komik bir anı , değil mi?"
-hayır bence hiç de komik değil. çocukken de böyle gerizekalıymışsın işte.
-ama aşkım.
-susmayı düşünmüyor musun? burada haberleri izlemeye çalışıyorum. sabahtan beridir kıldan tüyden bahsediyorsun.
-garip davrandığımın farkındayım.
-sabahtan beridir soru soruyorsun. burada soruları benim sorduğumu hatırlatmak isterim.
-ama hayatım...
-başlatma hayatına! sünepe herif!
hem suçluydu hem de güçlü...sinirlenmeye başlamıştım. daha ne kadar zamanı onun gölgesinde titreyerek geçirmeyi düşünüyordum ki? "ağırlığımı koymak zorundayım" dedim kendi kendime. ayağa kalkıp malum kılı getirdim.
işaret ve baş parmaklarımın arasında sıkıştırdığım kılı çevirmeye başladım. "bu da ne demek oluyor" diye sordum. "eşcinsel olduğun manasına mı geliyor" diyerek karşılık verdi. "hayır" dedim. yakınlaşıp tüyü burnuna doğru tuttum. "bunu omzunda buldum " dedim.
"herhangi bir kıl" diyerek karşılık verdi. "herhangi bir yerden gelmiş olabilir. "
-herhangi bir kıl değil bu! şu kıvrımları görebiliyor musun? bu kesinlikle bir testis kılı!
-senden gelmiştir.
"sana benden gelmediğini kanıtlayacağım" dedim. yanına gidip göğüslerine dokunmaya çalıştım. her zaman olduğu gibi dirsek attı. yüzümü tırmaladı.
"senin gelmediği konusunda haklı olabilirsin" dedi. "ama bunun bir testis kılı olduğundan nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"
kılı ağzıma soktuktan sonra "tuzlu" dedim. testis kılı olmalı...
"bana ait olmadığından nasıl bu kadar emin olabiliyorsun" diye sordu. "tuzlu " diyerek yineledim. "bir dişiye ait olsaydı ekşi olurdu."
-sen hep niçin jartiyer giymediğimi merak ederdin , değil mi?
-tabi ki.
-tutturacak bir şey olmadığı için giymiyorum.
-...
-iyi misin sen?
-...
-al . su iyi gelir.
sonrasını hatırlamıyorum. o kıvrık tüy hala gizemini koruyor. cevabını belki de hiç öğrenemeyeceğim sorulardan biridir bu belki de. kim bilir? "oah, iç çamaşırı giymiyormuş lan!
ben ki cool adamları, kernelleri param, zekam ve konumum ile ezebilecek güçte bir yazarım. merak etmeyin eskiler devrim yapmaya geldim en baştan söyliyim konumunuza göre konuşun yoksa lütfen muhattap olup o çok kıymetli her saniyesi milyon dolar eden zamanımı çalmayın.
