biri yalnızca işi düşünce geldiğinde,
aynı derdi binlerce kere anlattığında dinlediğim ama anlattığım çözümleri anlayamayanlara,
yol gösterip, elimden geleni yaptığımda hala bana bahaneler sayanlara,
her başarısızlığına bir kılıf bulanlara,
sahip olduğu şeyleri başka bir insana verecek olsam belki de bir insanı dünyanın en mutlu insani yapabileceğim insanlara, yani sahip olduklarının değerini anlamayacak kadar salak insanlara,
her adıma zor, her yola uzun diyen, ve tek nefesle ömrü tükenecekmiş gibi davranan insanlara tahammülüm yok.
şimdi düşünüyorum gerçekleri, pembe de olsa bazı sözleri... canım acıyor. keşke duyduğum sözler, kuzum kadar ısıtabilse içimi... oysa hayallerin yalan olsa da, içinde bir teselli var "zaten hayaldi" diye. duyduklarında ya da öğrendiklerinde sözün pembesi siyahı olmuyor, içini buz gibi yapıp, canını çok acıtıyor...
siyah-beyaz televizyonların eski olması sebebiyle herhalde küçükken başta büyükbabamın olmak üzere tüm yaşlıların dünyayı siyah beyaz gördüğünü düşünürdüm.
koskoca insan oldum, hala karşımdaki kişiyle uzun süre göz teması kuramıyorum. bu nedenle de, malesef, onu dinlemiyormuş gibi görünüyorum.
o kadar çok okumuşum ki, o kadar çok sevmişim ki, o kadar çok yani. şimdi istemiyorum, sevmediğimden değil, halit ziyalar, halide edipler, recaizade mahmutlar,yakup kadriler, reşat nuriler, yaşar kemaller, ahmet batman, oruç arioba, ihsan, hakan gunday, erdal demirkiran, elif şafak, dostoyevksi, gotheler, tolstoy, gogol, balzac, tagore, çehov, steinbeck, albert camus,gorki, victor hugo, samuel becket.kafka ve daha niceleri. kahramanları, kahpeleri, ezilenleri, delileri haylazları, korkaklari, hepsi hepsi kafamda canlaniyor kitaptaki karakterlerin. zaman zaman isimlerini unuturum, karakterleri birbirine karistiririm. yakup kadrinin kiralık konaktaki hakkı celisini samuel becketin murphysinin yerine murphy ise bir başkasıyla karistiririm. ama artık tokum, doydum hissine kapıldım. sasirtmiyor beni artık kitaplar.