öyle bir evren yaratıyoruz ki senaryo kahramanlarından, o dizi bittiğinde dahi bir yerlerde hala yaşıyorlar, yürüyorlar, bağcıklarını bağlıyorlar bu kahramanlar. yani bu dizi bitse bile kafamda barney stinson her zaman istatistik uyduracaksa %82 oranını kullanacak, marshall her zaman doğaüstü olaylara tutkuyla bağlı kalacak, ted her sarhoş olduğunda masanın üstüne çıkıp cheap trick'ten şarkı söyleyip, penguenleri görmek için gizlice hayvanat bahçesine sızmak isteyecek falan filan.
farklarımızda benzerlikler aradık
sürtündük ve yonttuk, köşelerimiz vardı
gardiyansız bir hücreye kapandık
seviştik ve acıktık
aşktan önemli şeyler de vardı
ne tam olarak hayatınızın içindedir, ne de tam olarak hayatınızdan çıkartabilmişsinizdir. bir gölgenin tüm özelliklerini taşır. dokunamazsınız, içi kapkaradır, ayrıntılara yer yoktur. saatin 12 olmasını ve gölgeden kurtulmayı beklemekten başka bir şey gelmez elden.
bir şeye benzetilecek olsa, domatesin göbeğindeki plazma kısmına benzetilebilirdi galiba bu şarkı. tüm o etrafındaki kılıflardan arınmış, en leziz, en içten, en sade, yemesi en zevkli olan kısmı. öyle ki, ilk saniyesinden son saniyesine kadar nakarattan oluşuyor sanki, öyle vurgulu..
belediye başkanı bir anne ve rockstar bir babadan, okulda dolaba kitlenen bir loser yarattığım sims oyunundan beri böyle taşaklı özelliklere çok bel bağlanmamalı diye düşündüren ana-baba.
sırf esas oğlan'ın kankasının hareketlerinin seth cohen'ı andırması yüzünden bütün bölümlerini izlediğim dizidir. onun dışında bu fantastik kurtadam formatına diğerlerine göre fazla bir şey katmıyor, çok sarmadı.
push the heart gibi tek tek bütün şarkılarıyla çok net bir şekilde hayatımın albümüdür diyebileceğim bir albümün sahibidir bu grup. ayrıca iddia ediyorum, solist sara lov'un soy ağacına inilse, kesin bir türk bulabiliriz, tonlamalarında ve vurgularında öyle titreşimler alıyorum yer yer.
kalemlerimi koyduğum bardakta bir sigaranı buldum. buruş buruş. camel. ne yapacağımı çok iyi biliyordum. bunca zaman, tek yapmam gereken, şu sigarayı yakıp içmekmiş. ne aptallık. mutfağa gittim. kibrit kutusunu aldım. odamın penceresini açtım. sana kaç kez demiştim. odamdan çıkmak zorunda değildin sigara içmek istediğinde. ama her defasında çıktın. odam ve ben, sigara kokmamalıydık. penceremi kapattım. odam ve ben çok fena sigara kokacaktık. şarkıyı loopa almayı ihmal etmemiştim tabii. en güzel yerinde sessizlik olsun istemediğimden. ben sigara içmeyi bilmiyordum bile. çaktım kibriti. beceriksizce çektim ilk nefesi. içime kaçtı duman. çok acıdı boğazım. öksürecektim, ortamın havasını kaçırmamak için tuttum kendimi. yavaşça üfledim dumanı. ben, dumana hiç bu gözle bakmamıştım. parmaklarımın, parmakların gibi koktuğunu görebiliyordum dumanı izlerken. öptüğümde aldığım tadı da.. içime çekmeyi tam olarak hangi noktada bırakmam gerektiğini bilmiyordum. ama şunu söylemem gerekirse, tek bir nefesini ziyan ettiğimi sanmıyorum. ve sonra, baş ve işaret parmağımın şimdiye kadar yaptığı en hüzünlü kas hareketiyle, söndürdüm sigaranı. bak dedim, bundan.. bundan çok güzel bir sigaraya başlama hikayesi çıkardı halbuki.
yatmadan evvel kahve teklif ettim kendime. vazgeçtim sonra hemen ilk düşüncem geldi aklıma.
hayatımda içtiğim son sigaranın tadı olabildiğince ağzımda kalmalıydı.
hemen uyumalıydım.
hepsinin üstüne bir de 5- adam komik demek istiyorum ama, bu özelliğini ilk 4 özelliğini icra ederken de kullanabildiği için ekstra bir 24 saate ihtiyacı olmadığını düşünüyorum.
athena'nın realistliğe en çok ihtiyaç duyacağınız ayrılık sonrası döneminizde "unutulacaksın, unutulacaksın" dizeleriyle gözünüzü açması ve başucu şarkınız olması muhtemel şarkısı.
düşünün. gerçekten de "her şeyden çok sevdiğinizi" hissedip, düşünün. ama bunu dile getirmeyin. dile geldiği anda, ağzınızdan bu kelimeler çıktığı anda, somutlaştırmış oluyorsunuz. yapılan hata: hislerin değişken olduğunu unutmaktır. hisleriniz azaldığı ya da bittiği anda söylediğiniz bu cümle, sizden intikam almak için işte böyle sol frame'e falan düşüyor sonra. akıllı olun.
127 Hours filmi ile de öğrendiğimiz üzere, lenslerinizden müzdarip olup solüsyon bulamadığınız üzücü anlarınızda, lensinizi ağzınızda evirip çevirip, tükürüğünüzü devreye sokup, huzurla sosyal hayatınıza devam edebiliyorsunuz.