ben bunu kendime benden çok uzaklardan yazıyorum. tahayyül dahi edilemeyen acılardan, onulmaz sayrılığımın bütün tinsel vızıldamalarını birbirinden ayırarak, idrak etmemek için çıldırdığım, hazmedemediğim bütün gerçeklerin, gerçi bunun bir önemi yok, içinden bir faydası olmayacağını bilerek, amaçsızca yazıyorum.
'' sevgili benliğim,
şuan ne kadar bitmiş, tükenmiş, çaresiz olduğunu biliyorum. sen bunları bilmekle kalmayıp, etrafına müşfik bir tavır takınsan dahi, her saniye birebir yaşıyorsun. bu derece ciddi olmasa da daha öncede yaşadın, ağladın, içtin, çok gördün tan ağırmasını, çok batırdın güneşleri. haklı ve ya haksızsın bunun da bir önemi yok. yargılamak, sorgulamak, basit şeylerin altında bütün böceksel sezgilerinle şeytani ayrıntılar aramak gereksiz. olan olmuştur ve giden sonsuzluğun yolunu çoktan tutmuştur.
hatırlıyorum; öğlenleri havai, öğleden sonraları manik depresif, akşamüstleri zerdüşt olurdum. denizlere gömdükten sonra güneşi potansiyel bir yeraltı şairi canlanırdı içimde. kaç kez parklarda yattım, kaç kere alkol nöbetlerinde vasiyetimi açıkladım, dikkat köpek var tabelalarının altında kaç kez ağlayıp sabahladım, duraklarda, sidik kokan banklarda, sokaktakilerinin tenekede yaktığı ateşin etrafında sesi yanık birinin havalandırdığı bir Neşet baba türküsünde kaç defa ölüme, ölümüne kaç kez sızdım.ve sabah cılk yaralarla uyanıp, kaç defa irinler kustum. şüphesiz pişman değilim hiçbirşeyden. iyileşme süreci kapsamında her şey mübahtı ve benim sadece biraz alkole ihtiyacım vardı. iradesizlik diye adlandırma bu durumu, sadece aşkın uyuşturduğu beynimin kişiye olan bağımlığından kurtulma çabasıydı bu. evet hepsi buydu. tabiki mutluluk kimseye bağlanamaz, ama bazen unutuyor insan bildiklerini, kızmamalısın.
şimdi daha da ağır bir darbenin bir ihanetin kurbanısın ve ihanetin keskin kılıcından nasibini alan uzunca bir süre ölü yaşar. bazen gücümüzün yetemeyeceği, gücünün yetip yetmemesinden ziyade olmayacak, oldurulamayacak, onarılmayacak şeyler var. sen bunun gayet farkındasın ki hamleni yapıp başarısız bir ölüm provası yaşadın. doğru ve ya yanlıştı ama ölmedin işte, yaşaman gerektiği için değil, ölemediğin için ölmedin. kabul ediyorum, dünya berbat bir yer. insanlar gaddar, acımasız ve suç yüklü. senin yapabileceğin şey kendini bozmadan, kendince yaşamak ve gerektiğinde gerektiği gibi gitmek. hem unuttun mu daha yapılacak işlerimiz var, söyleyeceklerimiz, yazacaklarımız, içilecek içkimiz, okunacak şiirlerimiz, şarkılarımız var. bizbize yeter artarız, hem yalnızlıkta o kadar kötü sayılmaz kardeşim. herneyse ruhun bedenini tam anlamıyla terketmediği sürece yaşanılacak şeyler vardır mutlaka, ve sen yaşayacaksın çocuk, kendine kendince iyi bakarak...
sorabilecek en ahmakça soru. kime ne? hatuna yüreyecek başka soru bulamayanların, biraz acizlikten, biraz tutuculuktan, biraz başka konu bulamayaşından, biraz utangaçlığından kaynaklı bir durum olduğunu düşündüğüm bir durumdur. kızın vereceği dünyalıyım cevabıyla dumur olmak işten bile değildir. öyle bir cevabı alan erkek iyi o zaman sonra görüşürüz demekle arkasına baka baka başka deryalara doğru hızla uzaklaşmalıdır.
böyle bir ailenin çocuğu olmak sanıyorum ki ömür boyu ezikliğe tekabül eder. ciddi psikolojik sorunlara,intihara sürükler. kişi bu durumdan ya tedavi alarak ya da birey olduğunun, tek olduğunun bilincine varıp herkese haddini bildirmekle kendini kotarabilir.
hem ağlatır, hem güldürür. an gelir yaşama sevincinizi alır, an gelir intihara teşebbüs etmeyi düşünürken size dünyaları verir, şuanda yaşasaydı piyasadaki tüm komedyenler, komedyenliklerinden utanırdı, ama o mütevazı yüreğiyle buna da izin vermezdi, müthiş insan, ruhu şad olsun.
ne zaman başım sıkışsa koşarak yanına kaçtığım, çekim merkezim. bazı insanların en zor zamanlarında hazırda bulundurduğu kaçış noktaları, sığınıkları vardır. benim için o sığınak,; bu büyülü, mistik, kutsal(benim için) mekandır.
eski zamanlarda bisiklete verilen isimdir. kökeni fransızca olan bu kelime nedense ben de 'velespitle volta atan Tanrı yanımızdan çığık atarak uzaklaşıyor.'cümlesini kurdurtuyor, saçma.
hakkında söylenecek çok şey olan, howl adındaki yeraltı edebiyatının manifestosu olan şiiri okuduğumda kendimden geçtiğim, böyle birşey nasıl olabilir, nasıl yarattın sen bunu diye söylendiğim, büyümemi sağlayan insan. çok şey borçluyum sana Ginsberg. ayrıca Can Babayla Kumkapı'da rakıya yürümüşlüğüde vardır.
odamın duvarına dizelerini kazıdığım olağanüstü bir hayranlık uyandıran, darmadağan eden küçük iskender şiiri.
kirpiklerinde bir karanfil kayması
külden bir elbise dikip çocukluğuma
papuçlarını çaldım camii kapısı önünden
kapımın altından sızan sıvı kafatası
sen gök çetesinin reisi
ben yağmurun üvey oğlu.
Edip Cansever'in ders niteliğindeki olağanüstü şiiridir. insanın kendini kötü hissettiği anda okunduğu takdirde bir müddet ortamı daha da karanlığa boğar daha sonra da-şiir bittiğinde- sizi aydınlığa sürükler.
Kumkapı'da Allen Gingsberg'le rakı içmiş, içkinin en çok yakıştığı insan ve ülkenin en büyük şairlerindendir, Babadır. Aslına bakılırsa kelimelerle ifade etmek fazlasıyla zordur, uzun uzun okumak gerekir.