tam olarak 'yeni nesil türk filmlerinde filmin sonunda kadınları öldürme rutini' de olabilir.
bu yeni çıkan özcan deniz'in filmi evim sensin'i görünce farkettim, türk senaristlerin alayı ya filmin sonunda kadın ölünce daha bi duygusal bi film çektiğini sanıyor, ya hepsi karısından/sevgilisinden nefret ettiği anda yazıyo senaryoları ya da en muhtemel hepsi gay.
şöyle bi bakınca;
incir reçeli
unutma beni
aşk tesadüfleri sever
evim sensin.
son bi kaç senede çekilen ve sonunda kadınların öldüğü filmlerden aklıma gelenler bunlar. var bi ibnelik ama neyse.
allahın belası siteye üye olmak ekşiye üye olmaktan daha zordur. bi üye olma şartları yayınlamışlar sanki ab'ye giriyoruz anasını satim.
üye olma şartları değil manifestosu aynen o şekil.
yeter çemkirdim.
tanım: çeşitli mühendislik dallarından insanların bilgi paylaşımı için bulunduğu forum/site. her ne haltsa artık.
bu insan modeli 2ye ayrılır. doğru bildin; bacaklarından, gıcık olursun bu cıvıklığa ve tutup caart diye ayırırsın bacaklarından.
bu bi alternatifti evde denemeyiniz.
neyse bu insanlar, ya daha ilk aydan birbirine deli gibi mallak gibi aşık insanlardır, ya da uzun zamandır abaza olanlar.
birbirine deli gibi aşık olanların, o günü kutlamadaki amaçları elbetteki karşısındaki insanı mutlu etmek, ona değer verdiğini göstermek gibi gayet heidi'msi amaçlardır. toplum içerisinde, 'ah bi biz bulamadık böylesini anacım' diye de tabir edilebilir, duyunca şaşırmayınız.
bir diğer model ise, yani abaza olan arkadaş -bu genelde erkek olandır- uzun sürenin vermiş olduğu bi yalnızlık, bi et ete değememe durumundan bu günü kutlarlar. imkanı varsa kapısının önüne tırla gül bile döktürür. -gerçi bunu yapabilecek adam neden uzun süre yalnız kalsınki, kafamı karıştırdın sözlük.
bu adam yemeği eliyle yapar, kız arkadasının sandalyesinin arkasına yastık koyar ve abazalığının ölçüsüne göre bi hediye alır.
ve aslında o gün ilişkinin birinci ayı değil, iyi günde kötü günde yanında olan, trip atmayan, beni niye aramıyosun ilişki nereye gidiyo gibi sorularla sıkmayan, yegane aşkı elizabeth'e veda edişidir. bu ayrılığı atlatabilmek için de hayatında var olan kişiyle o gün kaçırdığı herşeyi yapmaya çalışır.
aslında var olan hiç bi tabusuna bağlı kalmaz. yani,
kız: x diyelim, adamın önceki standardı;
50kg < x < 60kg aralığındadır. fakat; ''eğer x veriyorsa; her x'in gideri vardır.
(bunu f(X) olarak da yazardım ama karakter olayı falan uzun iş).
bi kaç kez yaptığım olaydır ya nick altı ya da pmle kutladım.
ama her okunduğunda güldürmesi gerek ve öyle de bi çoğu.
bu arada, başıma da geldi. al bu da*
edit: 3 saniye içinde bu başlık nası başıma kaldı lan.
genelde annelerin değil, hanede yaşayan erişmiş kızların ya da olağanüstü durumlarda babanın üstlendiği görevdir.
anne salata yapmaz, yemeği yapar gerisi sana ait der.
biranın tadına 'eüüüyk' diyen seviyesizler için içimi hoş bir içecektir.
taksimde çoğu barda bulunabilir -şerefsizler nasıl dengeliyolar anlamıyorum evde denemeye kalkıştığımda ya çok tatlı oldu ya da çok biralı.
ama köpüğünden burn tadı almak isterseniz şayet, bardağa ilk önce burnü dökün, sonra üzerine birayı boca edin.
anlatamadığını anlatmaya, kendine bile itiraf edemediğin her türlü haltı söylemeye sebeptir.
bazen de, sıkıntıyı işi gücü unutturur.
ama bazen, daha fazla derde boğar seni bu hal.
hep çakırkeyif olmamalı insan, arada bi körkütük olmalı ki, kendinden bile uzaklaşsın.
o bursa gerçekten ihtiyacı olan insanlardan birinin hakkının yenmesidir. hak yemenin ne büyük günah olduğunu da bilmiyorlarsa gerçekten birşey söylenemez.
istanbul arel üniversitesi bunlardan biridir. sefaköydeki binası, fakültesi -artık ne bilmiyorum içinde hangi bölümler var- bahçesi olmayan, marketten bozma bir üniversitedir. arada bir önündeki gazeteciden dergi falan almak için gittiğimde görüyorum garibanlar binanın önündeki banklarda sigara içmeye çalışıyor. gerçi arka tarafı bahçe yapmaya çalışmışlar ama orası da dandik cafe tarzı yerlerden farksız.
sözleri de şudur efenim; (itiraf ediyorum copy+paste yazarlığı yaptım)
She paints her fingers with a close precision
He starts to notice empty bottles of gin
And takes a moment to assess the sin she's paid for...
A lonely speaker in a conversation
Her words are swimming through his ears again
There's nothing wrong with just taste of what you paid for
Say what you mean tell me im right and let the sun rain down on me give me a sign
I wanna believe
Whoa Mona Lisa, you're guaranteed to run this town Whoa Mona Lisa I'd pay to see you frown
He sense something call it desperation another dollar another day and if she has the proper words to say she'd tell but she'd have nothing left to sell him...
Say what you mean tell me I'm right and let the sun rain down on me give me a sign I wanna believe
Whoa Mona Lisa, you're guaranteed to run this town Whoa Mona Lisa I'd pay to see you frown
Oh Mona Lisa
Say what you mean tell me I'm right and let the sun rain down on me give me a sign
I wanna believe
Whoa Mona Lisa, you're guaranteed to run this town Whoa Mona Lisa I'd pay to see you frown
Say what you mean tell me I'm right and let the sun rain down on me give me a sign
I wanna believe
There's nothing wrong with just a taste of what you paid for....
az önce mutfakta bulduğum, muhtemelen annemiş almış olduğu bi zımbırtı.
hatta türk patent enstitüsünden patent bile almış bunu yapan türk, paketin üstünde tasarım tescil nosu falan var.
fakat ben bu zımbırtının nasıl takıldığını anlayamadım, ben ben makina okuyan insan, kıçı kırık 3x3 cmlik bi süzgeci çaydanlığa takamadım. ter bastı, büküp çaydanlığın ucundan bile sokmaya çalıştım o da sonuç vermedi.
hemen bana süzgeç katalogunu getirin dedim ama ses gelmedi, sonra makinacılık bu evde sökmüyo zaar diye düşündüm.
allahsızlar nasıl takılacağını göstermemişler. sadece üzerinde kesidi alınmış bi demlik -ki o da doğru bi kesit değil, kesit aldığın yeri taraman gerekir bu böyledir- ve içinde o dandik zımbırtının koyulacağı yer var.
neyse biraz daha uğraştım ben bununla, serzenişlerimi duyan annem koştu geldi ve hiç bişey söylemeden elimden aldı demlikle süzgeci.
çat diye taktı ve dondum kaldım. okulu bırakmaya kadar gider çünkü bu iş. daha sonra çayımı demledim ve içtim.
ama bunu tasarlayan adama şunu demek istiyorum; hemşerim allah aşkına benim gibi nice gençleri delirtme de nasıl takılacağını da paketin kenarına köşesine bi iliştir.
habere göre 1 marttan itibaren kampüslere de 'dumansız hava sahası' zımbırtısı uygulanacakmış. içenler uzaklaştırma ve okuldan atılma gibi cezalar alacak, ve kampüsler sürekli de denetim altında tutulacakmış.
bu yasa sayesinde okulu bırakmak için sebepler listemin 559. maddesi de yerini aldı.
zorunlu edit: okuldan atılma uzaklaştırma muhabbeti haberde geçmemektedir, okuldan bir hocamın bu olayın ilerisinde yaşanacak olan şeyler olarak belirtmesidir. yine de muallak tabi, bilemeyiz.
taksim'deki en güzel mekanlardan biridir. inerken soldaki arka sokaklardan birinde bulunmaktadır. carlsberg bira satmaktadırlar ve bira-burn'ü güzel olan nadir mekanlardan biridir.
az önce facebooktan gelen bir istekle irkildim. baktım bu ne ola. zombie walk istanbul adlı bi gruptan aynı isimli bir etkinlik. olay 6 martta kadıköyde toplanacak olan kendini zombiye çevirmiş bi sürünün etrafta dolaşması olacakmış. sanırım yapılmıştı ama bu daha sokaktan -pardon facebooktan- toplanan adamlarla olacak.
baktım ettim neymiş ne değilmiş, neyse. dedim la bi yürü git türk insanı zaten bunalmış, esnaf kepenk indiriyor, bir apaçi ağlıyor gözleri yaşlı, zamdı enflasyondu hepten sütlaca dönmüşüz sen kalk bu kadar agresif insanların içine zombi kılığıyla gir. korkutmak değil temiz bi dayak yer büründüğün kılığa yatay geçiş yaparsın.
bu işlem sırasında yangın çıkarmak işten bile değildir.
yağı tavaya koyarsın, ocağı açarsın ve tava dısında ilgilenebileceğin bi meşgale bulup ona yönelirsin.
5-10 dakika sonra yağın kızdığını düşünüp patatesleri içine atarsın ve yangın çıkarabileceğin ilk durum budur.
tava alev alır ve içindeki kızgın yağı size sıçratmaya başlar. yapılacak en mantıklı hareket kendi haline bırakıp ocağı kapatarak kızgınlığının geçmesini beklemektir. bi keresinde tavayı sapından tutup sallamaya çalıştım, ama yapmamam gerekiyormuş.
eğer az onceki aşamayı alevsiz, yağ sıçratmasız atlattıysanız 2. aşama patatesleri tabağa alma kısmıdır.
bu kısımda, annemin tavsiyesi üzerine tabağa kağıt havlu koyuyorum patateslerin fazla yağını çeksin diye.
ama genelde tavaya çok yakınlaştırıp havlunun tutuşmasına sebep olduğum için elimden lavaboya fırlatıp, o ilk hasadı yeme şansını da kaybediyorum.
yangın çıkarma dışında, yağı az koyduysam tavaya yapışan patatesleri ayırma ya da patatesleri unutup evde kömür yapma gibi durumlara da sebep olan bir faaliyettir.
bunun sebebi, su boyu geçtiğinde ayağı balerin şekline sokmaktır.
yani parmak uçlarını yere değdirme çabası.
yapılacak tek şey parmak uçlarını ters yöne çekmektir ve etkilidir.
içecek değilde, çok fazla karbonhidrat tüketmek buna sebep olabilir.
misal pizza hut'ın sınırsız pizza olayının b.kunu çıkarıp 15 tane falan yediğinde hafif bi sakillik oluşuyo bünyede.
olmadı bi kerede 6 kadar redbull iç ama alkolsüz kafayı bulma uğruna kalpten gidersen beni ırgalamaz. ama 3 lira diyelim redbull, yani 18 lira bayılacaksın. bi ufak rakı ya da votka ne bilim olmadı 5 bira al daha iyidir.