gidisini izledim
0 (düz adam)
on ikinci nesil yazar 8 takipçi 139.41 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    sınav sonucu kötü geldi diye intihar eden öğrenci

    2.
  1. eğitim sisteminin ne kadar yanlış olduğunu gözler önüne seren acı hadisedir.
    1 ...
  2. seninle şöyle olacağız

    3.
  3. geri döneceğine dair bir umut bırakmadın ki seninle nasıl olacağımızı hayal edeyim.
    0 ...
  4. yalnız insan

    96.
  5. 'kaybedecek bir şeyi olmayan insandır' sözü akıllara gelir ama bu yanlıştır.
    aslında en çok kaybedebilecek insan yalnız insandır...
    0 ...
  6. aklından hiç çıkmamak

    7.
  7. unutamam asla seni

    5.
  8. unutulmaz azer bülbül şarkısıdır.
    unutamam asla seni,
    terk edip de gitsen beni,
    ne yapayım seviyorum,
    unutamam asla seni...
    https://www.youtube.com/watch?v=uEgJY6x2gqw

    mekanın cennet olsun azer baba.
    0 ...
  9. 17 yaşında olmak

    270.
  10. büyümek için sabırsızlandığımız yaştır.
    büyüyünce hiçbir şey olmadığını bilseydik, yine de ister miydik acaba büyümeyi?...
    0 ...
  11. ölürcesine sevmek

    2.
  12. günümüzde pek nadir rastlanılan sevgi türü.
    0 ...
  13. genel sağlık sigortası

    282.
  14. kişinin hiçbir gelir kaynağı olmamasına rağmen devlet tarafından ödemesi zorunlu tutulan sigortadır.
    akıl var mantık var kişi bir işte çalışsa işyeri tarafından sigortası ödeniyor, çalışmıyorsa elinde para da olmuyor, ne ile ödeyecek bu adam borcunu?
    1 ...
  15. birisini özlemek

    4.
  16. bazen öyle bir hal alır ki, ne yapsan durduramazsın.
    yavaş yavaş kuruyan bir göl gibi parça parça azalırsın.
    her şeyi kaybedersin hatta kendini bile kaybedersin ama onu asla.
    3 ...
  17. yazarların favori aşk şarkıları

    2.
  18. cengiz kurtoğlu-küllenen aşk 'tır.
    0 ...
  19. gecenin şarkısı

    34765.
  20. bir taverna klasiği.
    atilla kaya-yıkılmışım ben
    https://www.youtube.com/watch?v=EXVInDKHuE4
    mekanın cennet olsun kral.
    0 ...
  21. insanlardan ne öğrendin

    46.
  22. insanlara güven olmaması gerektiğini.
    1 ...
  23. arapların bizi sevmemesinin asıl sebebi

    12.
  24. arapları tek bir başlık altında incelemek doğru olmaz.
    araplar sünni, şii, gayrimüslim ve vehhabi olmak üzere dörde ayrılır.
    sünni olanlar genellikle türkleri sever,
    şii olanlar sünniliğe karşı olduğundan çoğunluğu türkleri sevmez,
    gayrimüslimler de türkleri sevmez,
    vehhabilere gelince bu grup türklerden özellikle nefret eder çünkü islamiyeti bozmaya çalıştıkları için zamanında türklerle pek çok savaş yapmışlardır.
    birinci dünya savaşında isyan ederek türklere zorluk çıkartanların çoğunluğu da bu gruptan olanlardır.
    1 ...
  25. dinazorlar devrinin kuranda geçmemesi

    2.
  26. dinozorlar devrini bilmek sana genel kültür dışında bir şey katmayacağı için kuranda yer almamış olabileceğini düşündüğüm başlıktır.
    sebebi ise kuran'ın kısa ve ibretlik olaylara odaklanması ve ana muhatabının insan olmasıdır.
    6 ...
  27. yalı çapkını dizisi

    24.
  28. murat soner'in bir güzel gömerek hakkını verdiği çöp yığınıdır.
    1 ...
  29. içimdeki duman

    19.
  30. bir zamanlar müzik piyasasını yakıp yıkmış olan, muhteşem ilyas yalçıntaş şarkısıdır.
    https://www.youtube.com/watch?v=HkWO1yuYnLU
    0 ...
  31. cinsel organları bile ortak kardeşler

    2.
  32. ruhi çenet'in haklarında bir video yaptığı kardeşlerdir.
    gerçekten ilginç bir hayat hikayesine sahipler. izlemenizi tavsiye ederim.
    https://www.youtube.com/watch?v=CDdwQF6qEYQ
    0 ...
  33. yalnızlığın anlaşıldığı anlar

    5778.
  34. kendi başınıza çay demleyip içtiğiniz veya telefonunuza kimseden arama veya mesaj gelmediğini gördüğünüz anlardır.
    0 ...
  35. opera browser vs uc browser

    3.
  36. opera tarayıcı daha iyidir fakat opera ile microsoft edge karşılaştırıldığında bu kez de opera zayıf kalmaktadır.
    0 ...
  37. kemalistlere ülke önerileri

    50.
  38. kuşkusuz kuzey kore'dir. zira bu ülkede tam da kendileri gibi düşünen bir yönetici mevcuttur.
    1 ...
  39. ben seninle kuru soğan ekmek bile yerim diyen kız

    10.
  40. o duruma düşüldüğü takdirde ilk önce kendisi terk edecek kızdır.
    1 ...
  41. peygamber in vasiyet yazmasına izin vermemek

    6.
  42. peygamber efendimiz'in vasiyet yazmasına gerek yoktur, zira kendisi veda hutbesi ile bizden isteklerini açık bir şekilde dile getirmiştir.
    hutbede şöyle buyurmuştur '' size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldıkça yolunuzu kaybetmezsiniz, biri Allah'ın kitabı diğeri de benim sünnetimdir''

    ayrıca iftira attığınız kişiye de dikkat edin, o öyle bir adamdı ki peygamber efendimiz yaşarken kendisini cennet ile müjdelemişti ve bir keresinde sohbetinde ''benden sonra peygamber gelseydi o ömer olurdu'' demiştir.
    1 ...
  43. lut peygamberin benim kızlarımla yapın demesi

    2.
  44. her şeyi kendi istediğiniz gibi yorumluyorsunuz, yapmayın.

    “Elçilerimiz, yakışıklı birer delikanlı suretinde Lut’un yanına gelince, onların melek olduğunu henüz bilmeyen Lut, kadınları bırakıp erkeklere yönelen sapık hemşerilerinin bu gençleri taciz edeceğinden korkarak, onlardan dolayı üzüntü ve endişeye kapıldı. Misafirlerini koruyacak gücü olmadığını görerek onlar yüzünden içi daraldı ve kendi kendine, 'Bugün çok çetin bir gün olacak!' dedi."

    "Bu arada, şehre gelen yabancıların Lut’un evinde misafir olduğunu haber alan kavmi, sapık arzularının kamçılamasıyla, âdeta kudurmuş bir hâlde koşarak Lut’un kapısına dayandılar. Zaten öteden beri böyle çirkinlikler yapmayı âdet hâline getirmişlerdi."

    "Lut, 'Ey kavmim!' dedi, 'işte kızlarım; onlarla evlenip meşru ve doğal yollarla arzularınızı tatmin etmeniz, sizin için erkeklere yönelmekten çok daha temizdir. Öyleyse, Allah’tan korkun da misafirlerime tacizde bulunarak beni rezil etmeyin! içinizde aklı başında bir adam yok mu sizin?'”

    Buna karşılık onlar, “Sen de gayet iyi bilirsin ki, bizim senin kızlarında gözümüz yok. Çünkü kadınlarla ilgilenmiyoruz biz. Sen aslında bizim ne istediğimizi pekâlâ bilirsin!” dediler.

    Bu azgın topluluk karşısında tamamen çaresiz kalan Lut, “Ah, keşke size karşı koyabilecek gücüm olsaydı yahut şerrinizden korunabileceğim sağlam bir kaleye sığınabilseydim!” dedi. Şehre sonradan yerleşen bir yabancı olduğu için, kendisini savunacak kabile desteğinden yoksundu. işte, Lut Peygamber’in üzüntüsü doruk noktasına ulaşmıştı ki:

    Sonunda melekler gerçek kimliklerini ortaya koyarak,

    “Ey Lut!” dediler, “Bizler Rabb’inin elçileriyiz. Artık korkmana, üzülmene gerek yok! Çünkü onlar senin kılına bile dokunamazlar!

    Ve nihayet Sodom şehri için helâk emrimiz gelince, Lut’u ve ailesini oradan çıkardık, sonra korkunç bir sarsıntıyla oranın altını üstüne getirdik ve üzerlerine, ateşte pişip sertleşmiş kızgın taşları sağanak sağanak yağdırdık.

    O taşlar, öyle tesadüfen yağmadı onların başına. Aksine her bir taş, Rabb’inin katında işaretlenmiş ve zalimleri cezalandırmak için özellikle gönderilmişti. Ve siz ey insanlar! Kendinizi benzer bir felâketten uzak sanmayın! Zira bu tür cezalar, zalimlerden hiç de uzak değildir. Allah zaman zaman belâ ve musibetler göndererek insanları uyaracaktır. (Hud, 11/77-83)
    4 ...
  45. günün menkıbesi

    4.
  46. Yavuz Sultan Selim Han, Mısır'ı fethetmiş ve hilafet 1516 yılında Abbasilerden Osmanlılara geçmişti. Cuma günü Ümeyye Camiinde Cuma namazı kılınırken, imam Hutbede halifenin ismini zikredip (Hakim-ül harameynişşerifeyn = Mekke ve Medine'nin hükümdarı) dedi. Yavuz hemen oturduğu yerden ayağa kalkarak, (imam efendi, Hakim-ül harameyn deme, Hadim-ül harameyn = Mekke ve Medine’ye hizmet eden de) dedi.
    0 ...
  47. günün menkıbesi

    3.
  48. Adamın biri oğluna; (Senden iki isteğim var, birincisi, öldüğüm zaman ayağımın birine eski bir çorap giydirmeyi ihmal etme. ikincisi ise şu ağzı kapalı mektubu beni defnedinceye kadar açma, defnettikten sonra aç oku) diye vasiyette bulundu.

    Zaman geldi adam öldü. Kefeni saracağı zaman, oğlu babasının vasiyetini arz ederek, (Babama mutlaka bir eski çorap giydireceğiz) dedi. imam, (Olmaz, dinimize göre ölü kefenden başka bir şeyle gömülmez) dedi. Çocuk ısrar etti, ama fayda vermedi. Definden sonra oğlu babasının bıraktığı mektubu okumaya başladı:

    “Oğlum! Görüyorsun ya, o kadar malım mülküm olduğu halde, bir eski çorabı bile beraber götüremedim. Elbette bir gün sen de benim gibi öleceksin. Sana da birkaç metre kefenden başka bir şey vermeyecekler. Sana bıraktığım malı, iyi harca, sarf edeceğin yerleri iyi seç. Beş vakit namazını ve diğer ibadetlerini sakın aksatma, dinde bildirildiği şekliyle tam yap. Çünkü senin kabre götüreceğin amelinden başka bir şey değildir.”
    0 ...
  49. günün menkıbesi

    2.
  50. istanbul’un fethinden sonra, Osmanlı askerleri, Bizans hapishanelerini kontrol ettiler. En ücra bir mahzende üç papaz buldular. Alıp Fatih Sultan Mehmed Han’a götürdüler. Sultan, onlara hapsedilmelerinin sebebini sordu. Papazlar, “Biz, Bizans’ın en ileri gelen papazları idik. imparatorun zulüm ve işkencelerinden, yaptığı rezalet ve sefahetten dolayı kendisini ikaz edip, sonunun yakın olduğunu söyledik. O da, bize kızdı zindanlara attırdı” dediler.

    Fatih Sultan Mehmed Han, papazların ellerine serbest dolaşma belgesi verip, memleketini gezip görmelerini, Osmanlı Devleti hakkında kendisine görüşlerini bildirmelerini istedi.

    Papazlar, istanbul’da bir çarşıya girip, sabahın erken vaktinde bir şeyler almak istediler. Siftah yapan bir dükkandan, komşuları siftah yapmadan ikinci bir şey alamadılar.

    Anadolu’ya geçtiler dolaşırken, ezan okunmaya başladı. Kimse dükkanını kapatmaya bile lüzum görmeden camiye gittiler. Hiç kimse, bir başkasının malına, canına, ırzına, namusuna zarar vermeyi aklından bile geçirmiyordu.

    Papazlar, bütün bu hadiselerden dolayı şaşkına döndü. Kaç şehir dolaştıkları halde, bir mahkemeye tesadüf edemediler. Her kasabada kâdı var, fakat dava yoktu. Hırsızlık yok, katillik yok, namussuzluk yok, eşkıyalık ve dolandırıcılık yok, kötülük yoktu. Birkaç ay dolaştıktan sonra, şehrin birinde bir mahkemenin olacağını haber alıp, oraya koştular.

    “En sonunda Osmanlının aksak yönünü yakalarız ümidiyle dinleyici olarak içeri girdiler. Davalı ve davacı geldi. Kâdı yerine geçip meseleyi dinledi.

    Adamlardan biri anlattı: “Efendim, bendeniz bu din kardeşimin tarlasını arzu ettiği fiyat üzerinden satın aldım. Birkaç sene ekip kaldırdım. Fakat bu sene çift sürerken, sabanımın demirine bir şey takıldı. Kazıp çıkardım. içi altın dolu bir küptü. Küpü götürüp, daha önce tarlayı satın aldığım bu kardeşime vermek istedim. O kabul etmedi: ‘Ben tarlamı, altı ve üstüyle birlikte sattım. Onun ekip kaldırdığında bir hakkım olmadığı gibi, toprağın altında da bir hakkım olamaz’ dedi.”

    Üç papaz, altın küpünün kimin olacağına dair mahkemeyi ibretle seyrediyorlardı. Tarlanın yeni sahibi çıkarttığı altın küpünü eski sahibine vermek istiyor, “Toprağın altında küpün varlığından haberdar olsaydı, bana orayı satmazdı” diyordu.
    Eski sahibi ise, “Efendim, durum kardeşimin anlattığı gibi vâki oldu. Ancak, bendeniz ona, o tarlayı, altı ve üstüyle birlikte sattım. Onun ekip kaldırdığında bir hakkım olmadığı gibi, toprağın altında da bir hakkım olamaz. Senelerdir ben o tarlayı sürerim, benim nasibim olsaydı ben bulurdum” diyordu.

    Kâdı efendi, bu iki müslüman arasında hüküm vermekte güçlük çekmedi. Çünkü, birinin temiz ve saliha bir kızı, diğerinin de salih bir oğlu vardı. (Bu gençleri evlendirelim, bu küp altın da onların düğün hediyesi olsun) diye teklif yaptı. Onlar da kabul ettiler. Davayı böylece halletmiş oldu. Papazlar da şaşkınlıktan ne yapacaklarını bilemez bir halde oradan ayrıldılar.

    Papazlar, Anadolu seyahatlerine devam ettiler... Yine bir gün, bir mahkemeye şahit oldular. Kâdı efendi, davacıya söz verdi. O da meseleyi şöyle anlattı: “Bir hafta önce bu kardeşimden bir at satın aldım. Evime götürüp bakımını yaptım. Ancak birkaç gün sonra at rahatsızlandı. Atın daha önceden hasta olması mümkün olabileceği gibi, ben aldıktan sonra da hastalanması mümkün idi. Atı satın aldığım arkadaşa bir şey diyemedim. Gelip durumu size arz edeyim ki, aramızı bulasınız diye düşündüm. Ancak o gün sizi bulamadım. Siz şehir dışına gitmiştiniz. Siz geri gelmeden de at öldü. Hükmünüzü talep ederim.”

    Kâdı efendi düşündü. At ölmüş, onlar arasında dava bitmişti. Suç kendisinindi. Atı satanı suçlayamazdı. Çünkü atın durumu ortaya çıkmamıştı. Öbürü de vaktinde müracaatını yapmıştı. Tek eksik taraf; kendisinin şehirde, vazife yerinde bulunmaması idi. O halde atın ücretini o ödemeliydi. Atın fiyatını öğrenip, kendi cebinden bedelini verdi.

    Böyle âdil bir kâdı efendinin ve böyle âdil bir mahkemenin mevcudiyetini akıllarına sığdıramayan Bizans papazlarının, hayretlerinden ağızları açık kaldı...

    (Anadolu’da bu kadar dolaştığımız yeter) diyen papazlar, istanbul’a dönüp, istanbul Kâdısı Hızır Bey’in huzurunda, Padişah Fatih Sultan Mehmed Han ile, bir Hristiyan arasında bir davanın görüleceğini duydular.

    Koca Osmanlı Devleti’nin Sultanı, çağ açıp çağ kapayan istanbul Fatihi Sultan Mehmed Han ile bir hristiyan mimar, Kâdı Hızır Bey’in karşısında ayakta bekliyorlardı. Fatih Sultan Mehmed Han, vazifesine ihanet eden Hristiyan mimarı mahkemesiz cezalandırmış, Hristiyan mimar da, Kâdı Hızır Bey’e şikayet etmişti.

    Hızır Bey, Fatih Sultan Mehmed Han’ı haksız bulup aynı şekilde Sultanın da cezalandırılmasına hükmetti. Eğer mimar rıza gösterirse, diyetle kurtulabilecekti. Hristiyan mimar, bu adalet karşısında ne yapacağını şaşırdı. Oracıkta, Kelime-i şehadet getirip müslüman oldu...

    Papazlar, fetihden sonraki istanbul hayatını da çok merak ediyorlardı. Müslümanların oturdukları, yeni yeni yerleşmekte oldukları mahallelere gittiler. Onların tam bir teslimiyet ve sükunetle işlerini yaptıklarını tam bir temizlik ve titizlikle eşyalarını yerleştirdiklerini gördüler. istanbul bambaşka olmuş, sanki, birkaç ay önceki Bizans gitmiş, yerine gökten bir istanbul inmişti.

    Padişah tarafından Osmanlı ülkesini gezip görmekle vazifelendirilen papazlar, istanbul’daki Hristiyan mahallelerini de görmeden edemediler. Bugünkü Fatih Camii’nin doğu taraflarına ve Fener’e doğru gittiler. Hristiyanlar bile değişmiş, sokaklardaki pislik azalmıştı. Kimse kimseye zulmetmeye cesaret edemiyordu. Kâdı Hızır beyin, Padişaha bile ceza vermekten çekinmemesi onları korkutmuştu. Herkes sessiz, sakin işine devam ediyor, eskisi gibi içip içip, sokaklarda, nârâlar atamıyorlardı. Kimseyi rahatsız edemiyorlardı. Hristiyanların en fakirine bile ev verilmiş, kimse aç ve açıkta bırakılmamıştı. istanbul’da herkes huzur içerisinde idi.

    Papazlar, bütün bunları gezip gördükten sonra, birkaç gün dinlenip düşündüler, izin isteyip padişahın huzuruna çıktılar. Gördüklerini bir bir arz edip; (Bu millet ve devlet, böyle giderse, kıyamete kadar devam eder) dediler. (Böyle bir ahlak ve yaşayışa sahip olan insanların dini, elbette Allahü teâlânın hak dinidir) dediler, Kelime-i şehadet getirip müslüman olmakla şereflendiler.
    0 ...
  51. need for speed underground 2

    63.
  52. ea games'in en verimli yıllarında geliştirdiği, nfs most wanted ile beraber sokak yarışı temasını en iyi kullanan oyundur.
    1 ...
  53. allah inancı

    3.
  54. şüphesiz en kuvvetli inançtır.
    pes etmek üzere olduğunda insana güç veren, yolunu kaybettiğinde yol gösteren bu inançtır.
    0 ...
  55. hayattan keyif alıyor musunuz

    1.
  56. her ne kadar hayatta başarılı olamasam da küçük şeylerle mutlu olmayı başarabildiğim için az da olsa hayattan zevk aldığım zamanlar oluyor, buna da binlerce kez şükürler olsun.
    3 ...
  57. abdülhamid tek karış toprak kaybetmedi yalanı

    2.
  58. sultan abdülhamid döneminde toprak kaybedilmiştir fakat tıpkı cumhuriyet yıllarında musul ve kerkük ve adalar üzerindeki hakların kaybedilmesi gibi o dönemde de yaşanan olaylara bakarak konuşmak gerekir.

    ilk kayıplar balkan devletlerinden sırbistan, karadağ, romanya ve bulgaristan'ın bir bölümüdür.
    bu kayıplarda sultan'ın payı oldukça azdır çünkü sultan savaş sırasında tahta çıktığında komutanlara gönderdiği emirler tam olarak yerine getirilememiştir.

    ikinci kayıplar doğuda yer alan kars, ardahan ve batum'dur.
    bu bölgede osmanlı aslında bazı zaferler kazanmıştır fakat avrupalı devletler'in rusya'yı avutma politikasının bir parçası olarak bu topraklar rusya'ya bırakılmıştır.

    üçüncü kayıp kıbrıstır,
    kıbrıs'ın olayında, savaş sürerken tahta çıkmış abdülhamid in konrtolü ele geçiremeden savaşın kaybedilmesi ile ingiltere'nin rusya'ya karşı koruyuculuk teklifi sonucu kıbrıs kaybedilmiştir. burada ingiltere yalnızca nazik bir koruma teklifi değil alttan alta savaş tehdidi ile de devleti zor duruma düşürmüştür. zaten savaştan çıkmış yorgun devletin yıkılmaması için sultan abdülhamid en doğrusunun kıbrıs' ingilizlere bırakmak olacağını düşünmüştür.

    dördüncü kayıp tunus'tur,
    tunus olayında, berlin kongresi ile osmanlı'nın toprak bütünlüğünü korumaktan vazgeçerek osmanlı'yı paylaşma planlarına başlayan avrupalı devletler herhangi bir zayıflık için fırsat kollamaktaydı. tunus ile ilgilenen iki büyük devlet ise fransa ve italya idi fakat tunus topraklarını en çok arzulayan 1830 yılında cezayir'i işgal etmiş olan fransaydı.
    nitekim fransa'nın aradığı fırsat ayağına geldi ve cezayir ile tunus arasındaki sınırda yaşamakta olan kabileler arasında çatışma çıktı ve fransa bu olayı bahane ederek bölgeye asker sevketti. tunus merkeze uzaklığı sebebi ile onlarca yıldır beylik sistemi ile yönetilmekteydi, bu noktada tunus beyinin asker toplama ve savunma yapmadaki başarısızlığı tunus'un hızla kaybedilmesine yol açtı. zayıf osmanlı devleti bölgeye askeri yardım gönderemedi.

    beşinci kayıp mısır'dır,
    mısır olayında, zaten 1798-1801 yılları arasında fransa işgaline uğrayan mısır daha sonra yeniden osmanlı toprağı haline getirilmişti.
    1882 yılına gelindiğinde savaştan çıkmış ve hala toparlanamamış osmanlı devleti birçok toprak parçası kaybetmişti ve hızla kan kaybediyordu. mısırdaki durum ise daha da karmaşıktı, bölge 1830'lu yıllardan beri hidivlik (bir çeşit beylik) ile yönetilmekteydi ve osmanlı nufuzu gün geçtikçe azalıyordu. nitekim işgal öncesi mısır hidivini ziyaret eden ahmet muhtar paşa hidivin bölge hakkında bilgisi dahi olmadığını ve gelişmeleri yeterince takip etmediğini bildirmiştir fakat otoritesini kaybetmiş osmanlı'nın mısırdaki yerel haktan da destek bulan hidiv'i o durumda değiştirmesi söz konusu olamamıştır.
    nihayetinde ingiltere çirkin emellerini harekete geçirerek 1882 yılında mısıra asker göndermiştir.
    sultan abdülhamid bu olay karşısında bir miktar asker hazırlanmasını emrederek şayet mısır halkı ayaklandığında yardıma gitmeleri emrini vermiştir fakat mısır halkı işgale direniş göstermediğinden bu da mümkün olmamıştır.

    tüm bu olaylardan sonra osmanlı devleti 1909 yılında sultan abdülhamid'in darbe ile tahttan indirilmesine kadar hiç toprak kaybetmemiştir.
    sultan tahttan indirildikten sonra ise toprak kayıpları yeniden başlamış ve bosna hersek ve bulgaristan osmanlı devletinden bağımsızlığını ilan etmiştir. daha sonrasında ise devlet balkan savaşları ve birinci dünya savaşı sonucunda iyice küçülmüştür.
    1910 yılında sürgünde iken kendisini ziyaret edenlere sultan şöyle demiştir : ''benden sonra devleti 10 yıl yönetirlerse 100 yıl yönetmiş sayacağım!'' diyerek ittihatçıların siyasi beceriksizliğini gözler önüne sermiştir.
    nitekim devlet 10 yıl geçmeden parçalanmış ve işgale uğramıştır.
    1 ...
  59. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük