Öncelikle Beşiktaş spor kulübünü ve taraftarlarını ülkemize yaşattıkları bu güzel sevinç vb. gibi duygular için kutlarım!
fakat bu nasıl bir ruhsal durumdur ki, beşiktaşlı ya da başka takımlı, kadın veya erkek (neredeyse herkes) koyduk muuu? tarzı ileti, yazı ve paylaşımlarla sonucu kutlamaktadır!
Beşiktaş hangi ara erkek cinsel organı haline gelmiştir?
Bazıları der ki şimdi, ama rakip takım yabancı aha aha aha ehu ehu ehu!
Eee iyi de, özellikle derbi karşılaşmaları sonrasıda durum genelde aynı! ezeli rakipleriniz de mi yabancı bir milletten? aha aha aha, ehu ehu ehu!
Ülke genelinde en çok abartılan futbol sporu sonucunda "koyduk mu" diyerek sevinen bir ülkede taciz ve tecavüz vakıalarının sona ermesini beklemek tek kelime ile safdilik değilse nedir?
Ha ben böyle rahatlıyorum. Benim dilimde sadece. küfür bu ülkenin gerçeği sana ne len! diyenler de olacaktır.
Onlara da diyeceğim şu ki, samimi olduğunuz insanların yanında, ailenizin yanında, kimlerin yanında söylediğinizde gülüp geçiyorlarsa gidin onların yanında söyleyin, rahatlayın! Özellikle sosyal medya mecralarında bu tarz söylemlerden uzak durun ve gidin azıcık ötede oynayın!
Bu ne arkadaş 15lik ergenler gibi kendini ispatlama çabası koyduk mu koyduk mu?
Destan yazdınız. iyi oynadınız. tarihe geçtiniz. tebrikler!
Lütfen koyduk mu? suz olsun artık futbolda sevinme sözcükleri!
Uydu kanallarını gezerken pamukkale tv isimli uydu televizyonunda hafta içi 18.15'te başladığı gündem adlı programına rastladığım ve saat 20.00'ye kadar ege bölgesi, türkiye ve dünya gündemine ilişkin haberleri, canlı telefon bağlantıları, stüdyo konukları ile Cnntürk, 24 tv, ntv, habertürk gibi haber kanallarındaki moderatörleri aratmayan ve oralarda çalışsa asla sırıtmaz çok başarılı dedirten haber spikeridir kendisi.
Eğer siz de yoran, abartan, şişiren sunucu ve spikerlerden sıkıldıysanız bir göz atın derim. pişman olmazsınız diye düşünüyorum.
Kısa bir araştırma sonrası evli olduğunu ve eşinin geçtiğimiz yerel seçimlerde MHP'den Pamukkale belediye başkan adayı olduğunu da öğrendim ayaküzeri.
Nurcihan Hanım'ın değil de, reji ekibinin acemilikleri, ses konusunda, görüntü konusunda hatalar yapmaları kötü oluyor.
istanbul dan, marmaris yönüne giden ve yaklaşık 1 saat kadar önce bursa'dan bindiğim otobüstür!
sabah erkenden bursa'ya gittim. Şimdi de dönüyorum. gece zaten uyuyamamıştım. yorgunumda haliyle!
film filan seçme şansın olmadığı için dönüp duran filmlerden herhangi birisini yakalayıp baştan izlemeye çalışmak veya çekmeyen tv kanallarının sürekli donup durmasına uyuz olmak yerine, geçen haftaki uykusuzdan başlayarak dergimi okuyayım dedim.
fakat hey had! bu saatte okuma lambaları yanmayınca servis elemanını çağırdım. okuma lambaları kısa devre yaptırıyormuş o nedenle kaptana açma diye kendisi söylemiş!
yıl olmuş 2015! kısa devre yapacak diye hala okuma lambası bozuk kamil knç otobüsleri var. ekranların halinı saymıyorum bile!
otobüs mazot alırken bile sigara içecek fırsat bulan ve yanıma otururken fena sigara kokan abi de ikramiye!
uyku sersemi az önce düzgün yazabilmişim yine de iyi bari!
kamil koç susurluk dinlenme tesislerinden selamlar. okuma lambası çalışmıyor ama!
Cumhurbaşkanının bugün tanıttığı yeni(!) türkiye'nin yeni(!) logosu ve yeni(!) slogan esnasında marka olma bilincini açıklamak adına apple üzerinden iphone 6'ya çakarak marka olmanın önemini anlatmaya çalışması sırasında sessiz kalan basın ve izleyici topluluğunda yer alan insanların tamamıdır!
neymiş iphone her yıl benzer telefonlar üretiyormuş çok fark yokmuş ama yeni çıkan modellerin kapısının önünde kuyruk oluşuyormuş! marka olmak buymuş.
Doğrudur sultanım(!)
etrafınızdaki dalkavuklarınız ayakta alkışlamış yandaş basınınız apple'a çaktı. iphone'a geçirdi bıdı bıdı şeklinde yalakalıkta en iyi benim benden iyisi yok çabasına girmiş olabilir.
Fakat inanın onların içerisinde de sırf yalakalık ve dalkavukluk adına hee yav hee diyen insan doludur!
Ve ilk sordukları soru da örnek iyi hoş ama... iphone 6 ile iphone 5 serisinin farklarını teknolojiden anlayan ve takip eden herkes biliyor bu biiirrr
ikincisi de adam üretiyor. biz ne üretiyoruz acaba sayın hünkarım(!) diye sormuşlardır
ama bu soruyu size dışarıdan sesli şekilde sorabilmek (g)üven, (ö)zveri ve (t)ecrübe istediği için sessiz şekilde kendi içlerinden sormuşlardır. Bu nedenle de diyememişlerdir.
an itibarı ile beyaz tv de yayınlanan dinamit programında moderatör latif şimşek'in vermiş olduğu 3 şehit polis haberi üzerine, eskiden polise taş atılınca millet tepki gösterirdi şimdi toplum alıştı aştı bunları demesi üzerine tepki olarak yükselen seslerdir. Kansız diye bağıranlar oldu izleyenlerden!
Kanlılık, kansızlık filan o kısmından anlamam kişisel yorumlardır ama...
yalakalığında bir sınırı olmalı! Bitlis-Diyarbakır yolunda polis noktasına yapılan roketatarların ve uzun namlulu silahların kullanıldığı saldırıda polislere destek olmaya giden zırhlı araç kaza yapıyor polisler şehit oluyor!
Vee muhterem türkiye bunlara alıştı. Eskiden olsa polise taş atınca tepki gösterilirdi aşıldı bunlar, önemli olan çözüm süreci, süreç tıkır tıkır ilerliyor tarzı şeyler zırvalıyor...
Kimse kimseyi sevmek zorunda değil evet! Fakat empati kurmak bu kadar çok zor olmamalı...
giden 3 can var! ve o 3 canın ailesi, sevenleri, hayalleri v.b. birçok şeyleri var! Ancak adam türkiye alıştı bunlara aştı bunları diyor.
Gerçekten bu iktidarla birlikte öyle şeylere alışıldı ki... Yazık...
eğer iddialar doğruysa an meselesi olan olaydır. hatta yeni cumhurbaşkanı da duyulmadan halledelim filan demiş!
Bindik bir alamete...
Kuzey Irak ve Suriyede gerçekleştirdiği kanlı eylemlerle tüm dünyanın tepkisini çeken terör örgütü IŞiD'in, yaklaşık iki buçuk ay önce Türkiye'nin Musul Konsolosluğu'nda rehin aldığı 49 personel karşılığında Süleyman Şah Türbesi'ni istediği ve AKP'nin de buna yeşil ışık yaktığı iddiası Türkiye gündemine bomba gibi düştü.
Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada olayı yalanlamak yerine gazetecilik dersi vermeye kalktı.
Söz konusu iddia için, yolsuzluk skandallarının ardından yazdıklarıyla Türkiye gündemini sarsmaya devam eden Fuat Avni'den de açıklama geldi. Yine Twitter'daki hesabından çarpıcı iddialarda bulunan Fuat Avni, Erdoğan'ın bu olay için "Duyulmadan halledelim" dediğini öne sürdü.
iŞTE DIŞiŞLERi'NDEN YAPILAN O AÇIKLAMA
"DUYULMADAN HALLEDELiM" DiYORDU
Fuat Avni isimli hesaptan Süleyman Şah Türbesi'ne ilişkin atılan son tweetler şöyle:
1. IŞiD'e Süleyman Şah Türbesi'nin verileceği gün yüzüne çıkınca planlar alt üst oldu. Dışişlerinde koşuşturmalar oluyor.
2. Pazarlık deşifre edilmeseydi Türkiye'nin toprağı IŞiD'e peşkeş çekilecekti. Tiran, 'Duyulmadan halledelim' diyordu. Seçenek hala masada.
3. Fidan'ın adamları kendince makul zamanda IŞiD'le koordine olarak türbeyi yıktırıp 'Askeri çekiyoruz, risk almayalım' demeye hazırlanıyor.
4. Planları ortaya çıkmasın diye kılı kırk yaran kumpasçılar bilmeli ki artık hiç bir şey gizli kalmayacak. Sonları yakındır.
3. havalimanı demek yerine neden sürekli yeni havalimanı denildiği şimdi anlaşıldı...
şark kurnazlığı mı dersiniz, yoksa ali cengiz oyunu mu bilemem!
fakat yapılmaya çalışılan şey gerçekten hoş değil...
yeni havalimanının adı rte olunca diğerinin adı da sabiha gökçen ( hoş gerçi onu da değiştirmek için bin takla atan insan dolu memlekette ya neyse! )
Haliyle yazının içerisinde de sağlam delillere dayandırıldığı üzere ne olacak? atatürk havalimanının adı değişmiş olacak
"Atatürk Havalimanının Adı Değiştiriliyor"
13 Ağustos 2014te, Ulaştırma Bakanının açıkladığı istanbuldaki yeni havalimanına RTE adı verilmesi kararı, aslında Atatürk Havalimanının adının RTE olarak değiştirilmesinden ibarettir, zira bölgedeki hava sahasının darlığından dolayı iki havalimanı aynı anda kullanılamaz, yeni havalimanının ilk fazı devreye girdiğinde Atatürk Havalimanının tarifeli uçuşlara kapatılması gerekmektedir. Bu demektir ki, 2019 veya 2020 yılında istanbulda iki havalimanı mevcut olacaktır: Sabiha Gökçen ve RTE. Daha net bir ifadeyle, planlanan havalimanı istanbulun üçüncü değil, ikinci havalimanı olacaktır. Sonuçta, Atatürk adında bir havalimanımız kalmayacaktır. Yani konu, RTE adının verilmesi değil, Atatürk adının yok edilmesidir.
Zaten TAVın kira sözleşmesi revize edilerek bunun altyapısı hazırlanmıştır. TAVın Atatürk Havalimanını işletmek üzere DHMi ile 2005 tarihinde imzaladığı ve 2021 yılında sona erecek kira sözleşmesi, 2013 yılında DHMinin talebiyle yenilenerek, TAVa erken fesih ve zarar tazminatı ödenmesi maddesi eklenmiştir. Ve zaten DHMi Genel Müdürü Birdal bizzat, üçüncü havalimanı değil, yeni havalimanı ifadesinin daha uygun olacağını söylemiştir, çünkü planlanan havalimanı Atatürke ilaveten diğer bir havalimanı değildir, onu ikame eden bir kapasite artırma yatırımıdır ve onun trafiğini alacaktır.
Dolayısıyla, hükümet bizleri aptal yerine koyarak, görünürde üçüncü havalimanına ad koyarken, fiiliyatta Atatürk Havalimanının adını değiştirmiş olmaktadır. işte bu nedenle, yapılacağı belirtilen isim değişikliğinin tek gerekçesi, Atatürkün adını silmek, hatırasını unutturmaktır.
Oysa beklenen, havalimanının adının Atatürk olarak dev am etmesidir. Bu ülkenin kurtarıcısı ve bu Cumhuriyetin kurucusunun adının havalimanından silinmesi kabul edilemez. Düşünülmesi dahi abestir. Ad değiştirme niyetinin hükümetin rutin bir icraatı olmadığının herkes farkındadır. Anımsanacağı üzere, Avrupa Parlamentosu ve TBMM arasındaki Karma Parlamento Komisyonunun eşbaşkanı Andrew Duff 17 Eylül 2005 tarihindeki konuşmasında Atatürkün resimlerini resmi dairelerden indirmemizi talep etmişti. izleyen dönemde, dıştan da destek gören uzun vadeli bir planın adım adım gerçekleştirildiğini görüyoruz. Üniversitelerde Atatürk ilkeleri ve inkılap Tarihi dersi kaldırıldı, ortaöğretim kurumları yönetmeliğinde Atatürk ilkelerine bağlılık çıkarıldı, AOÇ talan edildi, Bakanlığın Teşkilat Yasasında yapılan değişiklikle MEB görevleri arasında olan Atatürk inkılap ve ilkelerine ve anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı yurttaşlar yetiştirme ifadeleri kaldırıldı. Ve son olarak, havalimanından adının kaldırılması planlanıyor.
Tüm siyasi partilere, sivil toplum kuruluşlarına, üniversitelere, öğrenci ve kadın kuruluşlarına ve mesleki örgütlere çağrıda bulunuyorum: Sayesinde varlık bulduğumuz Atatürkün adının silinmesine karşı çıkınız. inşaatın finansmanını üstlenmeyi planlayan bankalar Atatürkün adını ve hatırasını yok
etmeye yönelik bu girişime alet olmayı kabul etmeyiniz, bu ulus ve tarih sizi affetmez. inşaat ihalesini alan siz, Limak-Kolin- Cengiz-Mapa-Kalyon Grubu, Atatürkü hedef alan bu planın bir parçası olmayı içinize sindirmeyiniz.
Ulusumuzun ve insanlığın aziz değerine yapılması amaçlanan bu saygısızlığa karşı durmak hepimizin görevidir.
Fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yakışırmış. Ona armağan etmek istiyormuş!
Neresinden tutsanız elde kalan, yağdanlık, yağcılık, yalakalık kokan bir konu ve haber.
Fakat gerçekten 235 bin tl veren oldu da satmadıysa söylenebilecek çok var ama(!)
en iyisi susmak...
buyurunuz:
Ankara'da yaşayan bir kişi, 500 bin lira değer biçtiği "06 RTE 53" plakalı otomobilini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a hediye etmek istiyor.
Erdoğan'ın isminin baş harfi ile memleketi Rize'nin plaka numarasını taşıyan 1988 model serçe marka otomobil, satışa çıkarıldığı internet sitesinde ilgi görüyor.
Aracın sahibi Polat Fikret Örsçelik, yaptığı açıklamada, galericilik yaptığı için sık sık internet sitelerindeki otomobil ilanlarını incelediğini hatırlattı.
Yaklaşık 1 ay önce, "06 RTE 53" plakalı aracın satılık ilanını gördüğünü hatırlatan Örsçelik, uzun görüşmeler neticesinde otomobili 9 bin liraya satın aldığını vurguladı.
Aracı satın alırken ticari kaygı içerisine girmediğini aktaran Örsçelik, şöyle konuştu:
"Otomobile çok talip çıktı, ciddi teklifler aldım ve arkadaşlarımın isteği üzerine arabayı satışa çıkardım. 30 Temmuz'dan bu yana çok sayıda kişiyle görüştüm. Otomobile 500 bin lira değer biçtim, şimdiye kadar 235 bin liraya kadar teklif edenler oldu ancak bu plaka Erdoğan'a yakışır."
Örsçelik, otomobili Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hediye etmek istediğini kaydetti.
gün geçmiyor ki; yalakalık konusunda birileri nirvanaya ulaşmasın, yalakalığın bokunu çıkarmasın!
nirvanaya (yaptığı akp ve rte yalakalığı ile) son ulaşansa Kütahya ilimize bağlı gediz belediyesi...
buyurunuz:
10 Ağustos'ta yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından Gediz Belediye Başkanlığı binasına asılan pankart görenleri 'bu kadar da olmaz' dedirtti.
AKP'li Mehmed Ali Saraoğlu tarafından yönetilen Gediz Belediye Binasında Erdoğan fotoğrafının bulunduğu pankartta,
"Başbakanım sen yorma bu bedeni bu millet biliyor uğruna kefen giyeni takmıyoruz artık ne Kemali ne Güleni biz bulduk sadece hak önünde eğileni dik dur eğilmeki bütün dünya bilmeli yeniden doğuyor Osmanlı Devleti" ifadeleri yer alıyor.
ezan sesinden rahatsız olan ve olduğunu iddia eden insanlar;
genellikle ezan sesinden değil de, ezanı okuyan kişinin sesinden, okuyuş şeklinden, makam filan bilmemesinden şikayetçidir aslında!
tövbe yarabbim mesela ege'nin kıyı şehirlerine kasabalarına, özellikle de köylerine gidin. ezanı okuyan genellikle ya yerli halktan birisidir (ki o adamların ezan makamlarını bilmemesini anlarım!) ya da ne yazık ki ezan makamlarını bilmeyen bir müezzindir!
dedeme dede sela mı okunuyor dediğim ve yok oğlum ezan bu şeklinde dumura uğramışlığım olmuştur. sela tonunda ve makamında ezan okuyan müezzinler de var!
gerçekten diyanet işleri başkanlığı bu konuya acilen el atmalı ve...
türkiye genelinde görev yapan müezzin kadrolarına,
izmir hatay bahçelievler camisinin müezzini,
istanbul süleymaniye camisinin müezzini,
istanbul sultanahmet camisinin müezzini gibi müezzinlerden
ve tabi ki müzik ve musiki bilgisi olan eğitmenlerden dersler aldırarak eğitimler vermelidir.
Bu sayede bırakın ezan sesinden rahatsız olunmasını, duygulanarak huşu içerisinde ezan dinlenilmesi sağlanır!
insan ezan sesinden rahatsız olmuyor aslında ama 5 vakitte aynı ton ve modda ezan dinlemek istemiyor. her duyduğu ezan sesiyle hangi vaktin ezanı olduğunu bilmek...
okuyanın makamlı ve güzel okumasıyla birkaç dakika kendisinden geçmek, dünyevi uğraşlardan uzaklaşmak, ezanı dinlerken huşu bulmak istiyor...
son örneğin akp istanbul milletvekillerinden birisi olduğu belirtilen kişilerdir.
aklın sınırlarını zorlarlar!
kimi başbakan'a dokunmanın ibadet olduğunu iddia eder!
kimi utanmasa peygamber ilan edecektir!
uçan halı ile astral seyahatler yaparak sorunları çözdüğünü iddia edenleri bile vardır!
ne ararsanız vardır da malesef bir tek akıl ve mantık yoktur!
buyurunuz bu da son örneği:
AKP istanbul Milletvekili Metin Külünk, Twitter'dan yaptığı teklif ile şaşırttı. Erdoğan'ı Türk siyasi tarihinin dehası olarak tanımlayan Külünk, üniversitelerin rektörlerine "Başarasının sırlarını sokağa taşıyan, sokağı köşke taşıyan RTE kürsülerini üniversıtenize ne zaman taşıyacaksınız? RTE'nin aklını kurumsallaştırıp tarihselleştirmeyi düşünüyormusunuz?" diye sordu.
kurtuluş savaşı meşalesinin yandığı ilk durak olan samsun'da yaşanan durumdur.
flört yasaklanacak mı? yasaklanır mı derken, işte ilk flört yasağı!
okul kıyafeti ile sahilde dolaşmanın, iyot kokusu almanın nesi kötü olabilir?
ağaç altında sevgilinle oturmanın nasıl bir sakıncası olabilir?
ya da sevdiğin kişinin omuzuna atılan el kime, neden batmaktadır?
ki zaten gayri ahlaki bir durum olsa zabıtadan önce çevredeki insanlar gereken uyarıyı yapacaklardır mutlaka...
Türkiye zinayı tartışırken, Samsun'da flört yasaklandı. Samsun Belediyesi'nin 9 kişilik motorize ahlak zabıtası deniz kenarında el ele tutuşan sevgililere müdahale ediyor!
Zina suç olsun tarışmalarının alevi sönmeden Türkiye flört yasağıyla tanıştı. Samsun Büyükşehir Belediyesi'nin 9 kişilik motorize zabıta ekibi, deniz kenarında buluşup birbirlerine sarılarak sohbet eden sevgilileri 'uygun' şekilde davranmaları için uyarıyor. Görevliler, Doğu Park'ta çimenlere uzanan veya ağaç altında sohbet edenleri de 'yanlış anlaşılabilirsiniz' diyerek, bankta oturmalarını istiyor.
Utanıp kaçıyorlar
Denize paralel 8 kilometrelik Sahil Yolu'nda devriye gezen motorize ekipler, bankta oturup birbirlerine sarılan, ellerini birbirinin omuzlarına atan sevgilileri görünce hemen yanlarına gidip, çevredeki insanların rahatsız olduğunu söyleyerek, 'düzgün şekilde(!)' oturmalarını istiyor. Kayalıklar üzerinde birbirleriyle sohbet edenleri de 'Burada durmak tehlikeli' diyerek bulundukları yerden ayrılmalarını ve banklarda oturmaları yönünde uyarıyor. Motorize ekipler, Doğu Park'ta çimenlere uzanan veya ağaç altlarında oturup sohbet eden sevgilileri de aynı gerekçe ile uzaklaştırıyor. Uyarı alan genç çiftler utanıp bulundukları yeri terk ediyor. Ekiplerin hedefi sadece sevgililer değil. Lise kıyafetiyle sahilde gezmek de suç. Zabıta bu gençleri evinize gidip ders çalışın diye uyarıyor.
Tehdit de var
Zabıta Güvenlik Amiri Arif Yalçın Kaya, bazen gençlerin tepkisiyle karşılaştıklarını, ancak bu uygulamayı onların iyiliği için yaptıklarını söylüyor: "Bir anne-baba okuldan çıktıktan sonra çocuğunun evine gelmesini ister. Aileler, 12-13 yaşındaki bu çocukların, kendisinden 5-10 yaş büyüklerle gezmesini istemez. Biz bir eksikliği kapattığımıza inanıyoruz. Bunda yanlış bir şey yok."
Zabıta Başkomiseri Cemil Taflan da okuldan kaçan kız öğrencilerin, erkek arkadaşlarıyla dolaşmasını engellediklerini anlatıyor: "Biz çocukların önce okula gitmelerini sağlıyoruz. Düzgün şekilde oturmalarını, okul kıyafetiyle sahilde dolaşmamalarını istiyoruz. Onları, Ailelerinize şikayet ederiz, telefonla bildiririz' diyerek uzaklaştırıyoruz..." Samsun Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Kenan Şara da durumda bir tuhaflık görmüyor: "Zabıta, uygunsuz davranışlarda bulunanları uyarıyor. Kamu ahlakına uygun olmayan, içki içen, insanları rahatsız edenleri ikaz ediyorlar hepsi bu..."
Samsunlular ne diyor?
Çağdışı, hukukdışı bir uygulama
Samsun Baro Başkanı Ersoy Üstay: Zabıta ancak TCK'da ahlaka aykırı olarak görülen durumlarda müdahale edebilir. Ya da etrafa zarar sözkonusuysa... Bir kız ile erkek bankta yanyana oturuyor diye, erkek kızın omzuna elini atıyor diye kimse kimseye müdahale edemez. AB'ye girme yolunda olduğumuz şu günlerde böyle tuhaf uygulamalara anlam veremiyorum. Yanlış, çağdışı, hukuk dışı bir uygulama...
Başkan AKP'ye geçince değişti
CHP Samsun Milletvekili ilyas Sezai Önder: Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz ANAP'tan AKP'ye geçince acaba anlayışı mı değişti? Türkiye'nin gündemini gereksiz yere zina tartışmaları işgal ediyor. Acaba ondan esinlenerek mi bunları yapıyorlar? Hiç de çağdaş değil. Gençlerin yanyana oturmasında, gezip konuşmasında ne kötülük var? Böyle gerikafalılık olur mu? Zabıtaya böyle görev verilir mi!
üçüncü havalimanının adının belli olmasına rağmen tepkilerden çekinerek açıklan(a)maması nedeniyle gizlenmeye çalışılan durumdur!
Kamuoyunda büyük tartışmalara yol açan ve temeli iki ay önce Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından atılan üçüncü havalimanının ismi netleşti. Buna göre, sır gibi saklanan ismin, Recep Tayyip Erdoğan olduğu bildirildi. Başbakan Erdoğanın, tartışma konusu olmaması için ismi açıklamak istemediği belirtildi. ismin, Erdoğanın Köşke çıkmasının ardından kamuoyuna açıklanması planlanıyor.
iSMi ORTAKLAR KOYDU
Taraf'tan Hüseyin Özay'ın ekonomi kulislerinde dolaşan bilgilerden aktardığı habere göre, dünyanın en büyük havalimanları arasında yer alacak olan üçüncü havalimanının ismi belirlendi ancak, çeşitli spekülasyonlara neden olmamak için isim şimdilik gizli tutuluyor. iddiaya göre, 3. havalimanının temeli atılmadan önce ismi konusunda da uzun soluklu çalışmalar yapıldı. Bu çalışmalar Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ile projeyi üstlenen firmalar tarafından gerçekleştirildi. Bu çerçevede, Mevlana, Fatih, Kanuni, Atatürk gibi birçok isim üzerinde duruldu. Ancak, bu isimler üzerinde uzlaşma sağlanamadı. Projeyi gerçekleştiren ortaklar ise, üçüncü havalimanının isminin RTE olmasını önerdi. Yani, üçüncü havalimanının, Recep Tayyip Erdoğan Havalimanı olması teklif edildi. Bu teklif hükümet üyeleri tarafından da kabul edildi. Ve ismin temel atma töreninde Başbakan Erdoğan tarafından açıklanması kararlaştırıldı.
ŞIK OLMAZ DENEREK AÇIKLANMASI ERTELENDi
Toplam maliyeti 10,2 milyar euro olması öngörülen üçüncü havalimanının inşaatı, başta Mehmet Cengizin sahibi olduğu Cengiz inşaat olmak üzere, kamuoyunda havuz müteahhitleri olarak bilinen hükümete yakın şirketler tarafından gerçekleştiriliyor. Özellikle Sabah ve ATV satışı için oluşturulan 630 milyon dolarlık havuzun deşifre olmasının ardından sözkonusu firmaların isimleri gündemden hiç düşmedi. Özellikle Mehmet Cengizin, milletin A.sına koyacağız şeklindeki sözleri uzun süre tartışma konusu oldu. Bu tartışmalar dolayı, üçüncü havalimanının isminin bir süre gizlenmesi kararlaştırıldı. Kulislerde, Başbakan Erdoğanın Köşke çıkmasının ardından ismin büyük bir törenle kamuoyuna açıklanacağı konuşuluyor.
ZAFER ANITI OLARAK GÖRÜLÜYOR
AKP için de üçüncü havalimanı, Türkiyede şimdiye kadar yapılan en büyük yatırım olarak görülüyor. Ve bu nedenle isminin RTE olması gerektiği ifade ediliyor. Proje, Kolin, Cengiz, Limak, Kalyon ve Mapakonsorsiyumu tarafından yürütülüyor. Havalimanı inşaatı sona erdiğinde yıllık 150 milyon yolcu kapasitesine sahip olacak. inşaatında kullanılacak demir-çelik miktarının 350 bin tona, alüminyum malzemenin 10 bin tona, camın ise 415 bin metrekareye ulaşması beklenen proje, dört etapta tamamlanacak.
Yeni havalimanı, tamamlandığında 165 yolcu köprüsü, terminaller arasındaki ulaşımın raylı sistemle yapıldığı dört ayrı terminal binası, üç teknik blok ve hava trafik kontrol kulesi, sekiz kontrol kulesi, her türlü uçak tipinin operasyonuna uygun müstakil altı pist, 16 taksi yolu, 500 uçak park kapasiteli toplam 6,5 milyon metrekare büyüklüğünde apron, şeref salonu, kargo ve genel havacılık terminali, devlet konukevi, yaklaşık 70 bin araç kapasiteli açık ve kapalı otopark, havacılık tıp merkezi, oteller, itfaiye ve garaj merkezi, ibadethaneler, kongre merkezi, güç santralleri, arıtma ve çöp bertaraf tesisleri gibi yardımcı tesislerden oluşacak.
tarihte kurulmuş 17. büyük türk devleti olan türkiye cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan millettir!
bu milletin unutmayı ve uyumayı sevmesi sayesinde;
dışa bağımlılık vardır.
mesela bir zamanlar tarımda kendi kendisine yeten ender ülkelerden birisi olmakla övünen ülke mısır tohumundan, hıyar tohumuna kadar ithal eder olmuştur!
ve bilin bakalım bu ithal edilen meyve sebze ürünlerinde en fazla tohum hangi ülkeden alınmaktadır?
-cee sürpriiizzz. gazze saldırıları nedeniyle mangalda kül bırakmayıp ilişkilerimizi ve ticaretimizi askıya almamızı kimse beklemesin dedikleri is-ra-il...
bu listeyede yazdıkça uzar gider aslında...
neredeeennn nereyeeee(!) diyorlar ya. hah işte gerçekten neredeeennn nereye?
tam bağımsız türkiye'den izin almadan gık diyemeyen, dese de içeriye gık deyip dışarıya fısss diyebilen içeri ayrı dışarı ayrı oynayan bir türkiye...
haa bu sadece akp zamanında mı gerçekleşmiştir?
parayı, pulu, koltuğu, makamı v.b. şeyleri seven yurttaşlık bilincinden uzak, günü kurtarma telaşına düşmüş olan ayrıca atatürk, laiklik ve cumhuriyet düşmanı olan iktidarlar, kişiler, kurum ve kuruluşlar tarafından gerçekleştirilmiştir.
operasyonlar 11 kasım 1938 gününden itibaren başlamış, 3 kasım 2002 gününden itibaren ise zirveye çıkmıştır. olan budur.
allah var ülke olarak çok da güzel uyuyoruz ve saçma sapan sanal gündemlerle çok da güzel uyutuluyoruz.
ülke olarak uyumayı ve unutmayı seven milletiz iktidarların bile suçu değil yani.
sen!
unutma!
hesap sor!
uyuma!
uyanık ol!
bak bakalım önüne gelen istediği gibi at koşturabiliyor mu bu topraklarda...
bugün sosyal medyada coşan hülocanların ve döt gıllarının coşarak paylaştıkları kendilerince laf soktukları durumdur.
Yalnız yine okumadan, araştırmadan, sadece coşma güdüsüyle, yalapşap hareket ettikleri için kendileri ile çelişmektedirler.
1-Başbakan erdoğan; demokrasi gerekliliği idi diyen Deniz Baykal tarafından desteklenmeseydi evet muhtar bile olamayacaktı.
2-O zamanki davaları ve mahkeme kararları ortadadır. Hatta kararlar onanmıştır.
2007 genel seçimlerinde "iyi ki iktidar olmadık. Deli miyiz biz? tarzında konuştuğu iddia edilen Deniz Baykal gibi bir kişi (ki kim ne derse desin erdoğan'ın önünü açmıştır. Ve asıl merak edilen bu ön açma karşılığında herhangi bir pazarlık söz konusu olmuş mudur? eğer olduysa nedir ya da nelerdir?) yol vermeseydi muhtar bile olamaz dediler dediğiniz Cumhurbaşkanı, muhtar bile olamayacaktı!
O nedenle araştırmadan, okumadan, çala kalem gazlara gelmeyelim.
Ha Deniz Baykal erdoğan'ın önünün açılmasına vesile olarak iyi mi yapmıştır yoksa kötü mü yapmıştır? Hain midir? yoksa demokrat mıdır ve demokrasinin gereğini mi yerine getirmiştir?
Bunlar ayrı bir tartışma konusudur.
NOT: Hiçbir parti ile ve siyasetle işim olmaz. Zamanında Siyaset muhabirliği yapmış birisi olarak siyasetten de nefret ediyorum zaten. Sadece ufak bir hatırlatma yapmak istedim!
yüzde 60'a yüzde 30'luk hezimeti yok saymaya çalışarak, türkiye geneli elde edilen başarı üzerinden kendilerine de pay çıkarmaya çalışan akplilerdir. rte sevdalılarıdır.
Amma velakin sular durulduğunda gerekli değerlendirmeler yapılacak ve külahlarınızı önünüze koyun bakalım ey il teşkilatı. Genelin başarısıyla coşmak da ne ola ki şeklinde hesap sorulacaktır kendi aralarında!
Tabi bu tarz durumlar hezimete uğranan diğer illerde de söz konusu olacaktır mutlaka...
Bundan önceki seçim sonuçlarındaki balkon konuşmalarında ve milliyetçi oyların devşirilmek istendiği dönemlerde tek dil, tek vatan, tek bayrak diyen yeni cumhurbaşkanı eski başbakan erdoğan'ın tek dil diyememesi durumudur.
tek dil yerine tek istiklal marşı tarzı açıklamalarla güldürmüştür. başka istiklal marşı da mı vardı?
dikkatli seçmenlerin ve sorgulamayı bilen kişilerin dikkatinden kaçmayan bu durum açılım, saçılım, demokrasi gibi sözlerle verilecek ya da önceden verilen vaatler arasında tek dilden vazgeçmenin de olduğunu resmen itiraf etmektedir!
bugünkü seçim sonuçları da göstermektedir ki, muhalefet partilerinin acilen silkinip, yeni hedefler, yeni isimler, yeni programlarla kendilerine yeni bir rota çizmesi gerekmektedir.
Muhalefet partilerinin genel başkanları istifa etmeli ve liderlik karizması olan ve dinamizmi yüksek kişiler partilerin başına geçmelidir.
Muhalefet gerçek anlamda muhalefet yapma görevini yerine getirebilseydi memleket bu hale gelir miydi?
bir uçak yolculuğunda yanımda oturan avukat bir arkadaşın dediği gibi; "ne yazık ki muhalefet partileri muhalefette kalmaktan, iktidar partisi de iktidarda olmaktan gayet memnun!" durumu söz konusu galiba!
Not: hiçbir siyasi partiyle işim olmadığı gibi seçim dönemlerinde siyasilerle bolca zaman geçirmiş, röportajlar yapmış, kulisleri, koltuk uğruna kuyu kazmaları, yalakalıkları v.b. şeyleri görmüş bir medya mensubu olarak siyasetten de nefret ediyorum.
iktidarla para, pul, çıkar, ihale, menfaat, yalakalık ilişkisi olmayan,
ya da imam hatip gibi okullarda okuyup da ahde vefa diyerek imam hatip mezunu bir imam diyerek rte'ye oy verenler dışında okumuş, ya da düşünüp, sorgulamayı beceren hiçbir yurttaş rte'ye oy vermemiştir. vermez de...
veriyorsa ya ahde vefa diyerek aldığı kömürler bulgurlar ya da torpillerle girdiği işlerde aldığı maaşlar haram olmasın diye mecbur hissettiği içindir.
ya da yalakadır. maddi ve manevi çıkarları, ihaleleri v.b. şeyleri vardır.
türkiye de en çok okur yazar oranında;
1-eskişehir
2-izmir gelmektedir.
açın seçim sonuçlarına bakın!
bir söylenenin diğerini tutmaması, enseye şaplak döte parmak ilişkide olunanlarla kanlı bıçaklı olunması, tapeler, tupeler, saatler, gemicikler, açılım saçılım v.b. adlar altında doğu anadolu da kontrolün hızla kaybedilmesi, batıda 10un üzerinde türk adasının tek kurşun atılmadan, tek nota verilmeden yunanistan tarafından istila edilmesi ve yunan karakolları dikilmesi gibi milyon tane şey sayılabilir de bunların hiçbirisine girmeden en kısa ve basit özet yukarıda...
Not: hiçbir siyasi parti ile alakam yok. siyaset kadar pis ve iğrenç bir şey de yok.
bayram arası, ege kıyılarında, eş, dost, akraba arasında duyup görüp de anlayamadığım yaman çelişkidir.
başbakan'a ana avrat küfreden, memleket elden gidiyor diyen insanlar ama elin mısırlısı türkiye'yi bilemez (ekmeleddin mehmet ihsanoğlu'nu kastediyorlar.) diyerek
hırsız, yalancı ama napalım oyumuz erdoğan'a diyerek yuhhh! dedirtmişlerdir.
Böyle düşünen ve bu şekilde oy kullanan kişilerin erdoğan'ın cumhurbaşkanı olması durumunda yaşanacak olumsuz durumlarda artık küfretmemesi, hakaret etmemesi, beddua etmemesi ve böylece çelişkiden kurtulması gerekmektedir.
söylemeleri gereken tek şey; "kendimiz ettik, kendimiz bulduk!" olmalıdır.
tek kelime ile yalakalıkta devrimin bokunu çıkarmıştır!
insan haber yaparken bari yalan, yanlış bilgiler vermez. araştırır, okur.
1983'te Özal'a değil MDP'ye destek vermiştir. Ve gösterilen manşette seçim sonuçlarının açıklanmasına yöneliktir. Muhtemelen diğer 1950 ve 1930 yılına ait olan haber manşetlerinde de benzeri durumlar vardır.
bundan sonra değil ağzınızla kuş, kıçınızla balık yakalasanız hangi okurunuz, hangi haberinize nasıl inansın?
"aslını inkar eden bizden değildir" sözü ile eleştirilen liderdir.
her sene, hatta birkaç ayda bir değişik açıklamalarla kendisi ile çeliştiği belirtilmektedir.
"ne mutlu türküm diyene" demediği için ve "türküm" demediği için yıllarca eleştirilere hedef olmuştur.
son açıklamasında "türküm" demiş(!)
fakat bunun da daha önceki açıklamaları inkar etme durumunda olduğu gibi (gürcüyüm demiş. Şimdi ise Gürcü değilim diyor) günü kurtarmaya, oy devşirmeye ve tribünlere oynamaya yönelik açıklamalar olduğu iddia edilmekte ve bu nedenlerle de "türküm" açıklamasına inanılmamaktadır!
DÜN GÜRCÜ DEĞiLiM DiYEN ERDOĞAN 10 YIL ÖNCE GÜRCÜYÜM DEMiŞTi
Siyaset - 06 Ağustos 2014 11:54
Dün Gürcü olmak ya da Ermeni olmak kötü bir şeymiş gibi konuşan ve "Bana Gürcü dediler, Affedersiniz Ermeni dediler" diyen Erdoğan'ın 2004 yılında "Ben Gürcüyüm" dediği ortaya çıktı...
Dün Gürcü olmadığını söyleyen Erdoğan, 10 yıl önce Ben Gürcüyüm demiş...
Ben de Gürcüyüm, ailemiz Batumdan Rizeye göç etmiş bir Gürcü ailesi
Milliyet, 2005te Erdoğanın Etnik Söylemlerle ilgili çelişkilerini ortaya koymuş
Başbakan Tayyip Erdoğan, Köşk seçimleri çerçevesinde dün konuk olduğu NTVde skandal ifadeler kullandı.
"AFFEDERSiNiZ ERMENi DiYEN OLDU"
Erdoğanın, sosyal medyayı da sallayan ifadeleri şöyleydi: Benim için 'Gürcüdür diyen oldu. Affedersin daha çirkin şeylerle 'Ermeni' diyen oldu.
Erdoğan, birkaç gün önce Kemal Kılıçdaroğlu için Sen Alevisin, Selahattin Demirtaş için, Sen Zazasın sözleriyle tepki toplamıştı.
Bu ayrıştırıcı üslubu dün NTVde de devam ettiren Erdoğanın bu konudaki sicili ve çelişkileri de bir hayli kabarık.
Milliyet Gazetesi, 13 Aralık 2005 yılında Erdoğanın çelişkilerini ortaya koyan önemli bir analize imza atmıştı.
Bülent Sarıoğlu imzalı bu analizde Erdoğanın çeşitli tarihlerdeki sözlerine yer veriliyor.
Analizde öyle bir hatırlatma var ki, Başbakan Erdoğanı dün söylediği sözlerden dolayı çok zor duruma düşürecek.
Erdoğan Afedersin Rumdan Sonra Afedersin Ermeni Dedi
2004'TE "BEN GÜRCÜYÜM" DEMiŞTi
Dün NTVde kendisi için Gürcü diyenlerin olduğunu söyleyip, Gürcü vatandaşları rencide edecek şekilde Gürcü olmadığını açık bir şekilde ifade etmişti Erdoğan.
Milliyetin analizinde Erdoğanın 11 Ağustos 2004teki Gürcistan gezisinde söylediği şu sözler hatırlatılıyor:
Ben de Gürcü'yüm, ailemiz Batum'dan Rize'ye göç etmiş bir Gürcü ailesidir.
Dün Gürcü değilim diyen Erdoğan, 10 yıl önce Gürcü olduğunu söylüyor.
Bunu gündeme getirmemizin nedeni Erdoğanın Gürcü olup olmaması değil, neden 10 yıl arayla iki farklı açıklamaya imza attığıdır. Üstelik böyle kesinlik olması
gereken bir konuda.
işte Milliyetin 2005teki çarpıcı analizi:
Kimlik değişimi!
Başbakan Erdoğan, 1993'te 'Bu anayasa ırkçıdır', 1997'de 'Ölünce, kavmini sormayacaklar', 2002'de 'Kürt sorunu yoktur' demişti. Bu yıl 'Kürt sorunu' ile 'Türk kökenli vatandaşlar' ifadesini kullandı
Bülent Sarıoğlu - Ankara
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Kürt sorunu" ve "üst kimlik" tartışmasında muhalefetin "Yugoslavya'ya döneriz. Üniter çimento esnetiliyor" tepkisine hedef olurken, verdiği çelişkili mesajlarla zikzaklar çiziyor.
Geçmişte "molla" büyük dedesinin dini duyarlılığıyla etnik ayrımları reddeden, 2002'de "Türkiye'de Kürt sorunu yok" diyen Erdoğan, 10 Ağustos 2005'de probleme "Kürt sorunu" adını koyma, 28 Kasım 2005'te "'Kürt'üm demeyeceksin ha' dersen isyan başlar" deme noktasına geldi. Erdoğan'ın kimlik bunalımında son nokta, 6 Aralık 2005'te "Türk kökenli vatandaşlar" demesi oldu. Erdoğan'ın geçmişten bugüne uzanan değerlendirmeleri şöyle:
1993: (RP istanbul il Başkanı iken) Bu anayasa ırkçıdır ama "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı" diye bir anlayışı getirmiştir. Bir çatışma var anayasada. Bir taraftan bir Kürt'ün kalkıp da Türk aleyhine konuşmasını suç unsuru telakki ediyor ama bir Kürt'ün aleyhine konuştuğun zaman onu alkışlıyor. Ee bu mantık çelişkidir. Üstünlük ancak Hakk'a olan yakınlıkla ölçülür.
Müslümanım
6 Aralık 1997: (Ceza almasına neden olan Siirt konuşmasında) Bana diyorlar ki, "Sen Rizelisin. Sen Laz'sın." Diyorum ki, "Laz değilim" Gittim, babama sordum. Babam, büyük dedesine sormuş. Molla bir zattı. Şu cevabı vermiş: "Yarın öleceğiz, Allah bize soracak: Rabbin kim, nebin kim, dinin ne? Ama bize 'Kavmin nedir?' diye sormayacak. Sana sordukları zaman 'Elhamdülillah Müslümanım' de geç."
Kürt sorunu yok
24 Aralık 2002: (Rusya gezisinde) Türkiye'de Kürt sorunu yok. Sorun var diye inanacaksan sorun olur, yok dersen sorun ortadan kalkar. Böyle öngörü ile yaklaşırsan, sorunun içindesin demek. Bak, "Siirt'ten evliyim, huzurluyum" diyorum. Böyle yaklaş olaya. Kürt sorunu var dersek, bu, sanal sorunlar olarak ortaya çıkarılmıştır. Bizim için böyle bir sorun yok.
Ben Gürcü'yüm
13 Mart 2004: (Kanal D'de) Türkiye'de bir Kürt, bir Laz, Abaza, Çerkez gerçeği varken, bunlar Allah göstermesin onlarca sorun doğurur. Geçmişte de böyle olduğu için bu sorun haline geldi.
21 Mayıs 2004: (Romanya'da Türk soydaş derneği temsilcilerine) Dünyada ideolojiler bitti. Ne etnik ideoloji ne de dini ideoloji kalıcı oluyor.
11 Ağustos 2004: (Gürcistan gezisinde) Ben de Gürcü'yüm, ailemiz Batum'dan Rize'ye göç etmiş bir Gürcü ailesidir.
Et ile tırnak gibiyiz
12 Nisan 2005: (Norveç'te) Ben, Rizeliyim, eşim Siirtli. Türk değil, Arap. Biz zaten sorunları çözmüşüz. Türkiye'de bakıyorsunuz, Türk Kürt ile, Azeri Gürcü ile evlidir. ikisi birbiriyle et tırnak gibi olmuştur.
Sorunun adı: Kürt sorunu
10 Ağustos 2005: (Aydınlara) Her soruna illa ki bir ad koymak gerekiyorsa, Kürt sorunu... Adına ister "kökeni Kürt vatandaşlarımızın toplumsal talepleri" deyin, ister "Güneydoğu sorunu" deyin, isterseniz "Kürt sorunu" deyin... Sorunlar, anayasal düzende, demokratik cumhuriyet sistemi içinde ve daha çok demokratikleşme yoluyla çözülmeli.
12 Ağustos 2005: (Diyarbakır'da) "Kürt sorunu ne olacak?" diyenlere diyorum ki, herkesten önce benim sorunumdur.
30 etnik, 1 üst kimlik
15 Ağustos 2005: (AKP'nin 4. kuruluş yıldönümü töreninde) Etnik unsurlar vardır. Kürt'ü vardır, Laz'ı, Çerkez'i, Gürcü'sü, Arnavut'u, Boşnak'ı, Türk'ü vardır. Bunlar ülkemizde bir alt kimliktir. Bunun bir tek üst kimliği vardır; o da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır.
21 Ağustos 2005'te: (istanbul'da minibüsçülerle sohbet ederken) Ülkemizde Laz da var, Boşnak da var, Arnavut da var, Çerkez de var. 30'a yakın etnik kimlik var. Bununla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını birbirine karıştırmayalım.
3 Eylül 2005: (Napoli'ye giderken uçakta) Kürt olan vatandaşımıza, "Kürt değilsin, Türk'sün" dayatmasını yapmamız yanlış. Aynı şey Laz, Gürcü, Çerkez, Abaza, Boşnak, Arnavut için de geçerli.
Kürt, Kürt'üm diyecek
8 Ekim 2005: (Siirt'te) Ülkemde birçok sorunlar var. Doğu sorunu, Güneydoğu sorunu, Kürt vatandaşların kendine ait sorunları vardır. Hangi etnik unsurdan olursa olsun, Türk, Kürt, Çerkez, Laz, Arnavut, Boşnak, ki biz buna alt kimlik diyoruz, üst kimlik Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır.
20 Kasım 2005: (Şemdinli'de) Türk Türk'üm, Kürt Kürt'üm, Laz Laz'ım, Çerkez Çerkezim diyebilecek. Hepimizin üst kimliği Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır.
23 Kasım 2005: (AKP grubunda) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı, 73 milyon için sigortadır. Bizi; Kürt'ü, Laz'ı, Çerkez'i, Türk'ü, doğulusu, batılısı, güneylisi, kuzeylisi ile inananı, inanmayanı ile birleştiren bu üst kimliktir. Biz bir mozaiğiz.
Yasak isyan başlatır
27 Kasım 2005: (Samsun'da) Deniz Baykal, bana bir defa 'Türk milleti' demenin dersini vermesin, önce onun dersini alsın. Dünyada Türk ırkı yok mu? Var. Etnik unsur olarak Türk yok mu? ABD'de zenciler, beyazlar vardır. ABD vatandaşlığı üst kimlik kabul edilmiştir.
28 Kasım 2005: (ispanya gezisinde) insanların ben Gürcü'yüm, ben Laz'ım deme hakkı var. Oradaki vatandaşın "Ben Kürt'üm" demesini engelleyemezsin. "Kürtüm demeyeceksin ha" dersen isyan başlar.
Türk kökenli vatandaş
6 Aralık 2005: (Yeni Zelanda'da) Bizde etnik unsurlar din bağıyla bağlıdır. Türkiye'deki Kürt kökenli vatandaşların sorunu, Türk kökenli vatandaşlar kadardır.
sivilde bir bok olamamış bazı erlerin askerlikte onbaşı, çavuş gibi rütbeleri alınca kendilerini orgeneral sanmasından dolayı meydana gelen trajikomik durumdur.
hele devrecilik, sılacılık muhabbeti olan bir yerde askerlik yapıyorlarsa ve kendileri acemi erken zorluk çektilerse, kendilerinden sonra gelecek yeni askerlere allah kolaylık versin.
sadece türkiye de oluyor sanırdık ama azerbaycan da da bizdeki gibi rütbe alınca ne oldum delisi olan erler olabiliyormuş
Reklamda Türkiye'nin çeşitli yerlerinde yaşayan vatandaşlar, bir yerlerden kutsal emanet olarak aldıkları ve özel atlı ulaklarla (ya da görevlilerle) taşıdıkları yıldızları çankaya köşkünün bahçe kapısına getiriyorlar.
rte de bu arada bir yerden gördüğü şiiri bağıra çağıra okuyor.
vatandaşların getirdiği 16 yıldız bahçe kapısına çakılıyor. 17. yıldız olan büyük yıldızı da rte aynı kapının ortasına çakıyor (ki bu toplam 17 yıldızla dolu amblem cumhurbaşkanlığı forsudur!).
Sonrasında kapı açılıyor. rte önde vatandaşlar arkasında temsili çankaya köşkünün bahçesine girerek yürümeye başlıyorlar...
Reklamın başından itibaren buraya kadar her şey gayet iyi işlenmiş gibi duruyor!
(Dua eden nineler, cumhurbaşkanlığı forsuna yıldız veren yaşı gazi amcalar kore (zor belki ama) veya kıbrıs barış harekatı gazisini temsil ediyor olabilir. koşan atlar, atraksiyon, heyecan verilen mesaj filan v.s.)
ancak temsili çankaya köşküne çakılan 16 küçük yıldız tarihte kurulmuş olan 16 büyük türk devletini temsil ediyor. rte'nin çaktığı 17. büyük yıldız ise bugünkü devletimiz olan türkiye cumhuriyetini temsil ediyor.
Ve işte eleştirilerde bu noktadan itibaren başlıyor.
"Ne mutlu türküm diyene" sözünü ağızlarına alamayanlar,
"milliyetçiliğin her türlüsü ayaklarımın altındadır" diyenler nasıl olur da tarihteki türk devletlerini temsil eden cumhurbaşkanlığı forsuna ait yıldızlarla oy devşirmeye çalışır şeklinde...