Avrupada; ilk, Orta, Yeni ve Yakın Çağ'larda, 1900'lü Yılların ortalarına kadar Rahatsız Edici pis kokular, bu kokuların yıkanıp temizlenerek değil; parfüm esans ve yelpazelenerek bastırılma yolları.!!!
Paris'teki Versay Sarayı'nı ziyaret etseydiniz muhteşem sarayın helâsının olmadığını görürdünüz.
Orta Çağ'da yıkanmak, temizlenmek, diş fırçası, parfüm, deodorant ve tuvalet kağıdı yoktu.
Koskoca Sarayda bile helâ yoktu, sarayın pencerelerinden insan dışkıları dışarıya atılırdı, bu yüzden saray bile çok pis kokardı.!!!
Bir bayramda, saray mutfağı hiç hijyen olmadan 1500 kişiye ziyafet hazırlayabilirdi.
Günümüz filmlerinde o dönemden insanlarının titrediğini veya yelpazelendiğini görüyoruz...
Sebep sıcaktan değil, insan vücudundan ve eteklerin altından yayılan pis kokuların (hijyen ve taharetlenme olmadığı için özel bölgelerin kokusu çok iğrenç oluyordu)
Ayrıca soğuk ve akan suyun neredeyse hiç olmaması nedeniyle duş almak, yıkanmakta alışılmış bir şey değildi.
Sadece soyluların vücuttan ve ağızdan yayılan kötü kokuyu dağıtmak ve ayrıca böcekleri korkutmak kaçırmak için onları yelpazeleyecek köle ve uşakları vardı.
Versay'a gitmiş olanlar o zamanlar, sadece monarşi tarafından desteklenen soyluların ünlü baladlarında tuvalet ve banyo olmadığını büyük ve güzel bahçelerin tuvalet olarak kullanıldığını yerinde görmüşlerdir
Orta Çağ'da, çoğu düğün Haziran ayında (onlar için yaz başında) yapılırdı
Bunun nedeni basittir Gelin veya damadın ilk banyosu Mayıs ayında yapılırdı; bu nedenle Haziran ayında, insanların kokusu fazla hissedilmezdi.
Ancak, bazı kokular rahatsız etmeye başladığından (regl kokusu) kadınlar özellikle gelinler, kokuyu bastırmak için vücutlarının yakınında güzel kokan çiçek buketleri taşırlardı.
Gelinlerin düğünlerde ellerinde çiçek buketi tutmalarının sebebi budur ve sonraları önce avrupada sonra tüm dünyada gelinlerin ellerinde çiçek buketi tutmaları bir gelenek olmuştur.
Banyolar, sıcak suyla dolu tek bir büyük küvette yapılırdı. Ailenin reisi temiz suda ilk yıkanma ayrıcalığına sahipti Sonra suyu değiştirmeden diğerleri yaş sırasına göre eve gelirler kadınlar yine yaşlarına göre ve en sonunda çocuklar aynı suda yıkanırdı
Bebekler bile en son yıkanırlardı. Küvetteki su o kadar kirlenirdi ki, bebeklerin küvette kaptığı mikroplardan hastalanarak öldüğü resmi kayıtlara geçmiştir.
Evlerin çatılarındaki ahşap kirişler hayvanlar için en iyi yerdi. Köpekler kediler fareler ve hamam böceklerinin evi ısıttığına inanılırdı ancak, yağmur yağdığında, çatıdan inen sızıntılar hayvanları yere inmeye zorlardı.
Parası olanların teneke tabakları vardı. Bazı yiyecek türleri bu teneke tabakları oksitlendirerek, paslandırarak, birçok insanın zehirlenerek ölmesine sebeb oluyordu.
O zamanın hijyen alışkanlıklarının nasıl korkunç olduğunu biraz hatırlayalım.
Domatesler asidik oldukları için uzun süre zehirli kabul edildi,
Teneke bardaklar bira şarap, viski içmek için kullanıldı; bu kombinasyon bazen kişiyi "yerde" cansız bırakırdı (alkollü içeceğin oksitle karıştırılmasıyla oluşan bir tür narkolepsi) salgılardı, bazen sokaktan geçen biri o kişinin öldüğünü zannederdi bu yüzden cesedi alıp cenazeyi gömmek için hazırlık yapılırdı.
Sonra ceset birkaç gün boyunca mutfak masasına konurdu ve aile ölü adamın uyanıp uyanmayacağını görmek için onu izler yer içer ve beklerdi. 2-3 gün beklenir, bazen ceset günler sonra kokunca onu gömerlerdi.
Bu nedenle ölülerin uyanması (uyanma) tabutun yanında nöbet tutma adeti vardı.
ingiltere her zaman tüm ölüleri gömecek bir yerin olmadığı küçük bir ülkedir.
Bu yüzden bazen eski tabutlar açılır kemikler çıkarılır çuvallara yerleştirilir ve aynı mezar başka bir ceset için kullanılırdı.
Bazen tabutları açarken, kapakların içlerinde ölü zannedilen adamın aslında ölmediği, yanlışlıkla diri diri gömüldüğünü gösteren çizikleri de fark edebilirdiniz.
Bunun nedeni tabutu kapatırken, ölen kişinin bileğinden bir şerit bağlama mecburiyetiydi. Tabutta açılan bir delikten geçen bir tel yatan cesedin eline bağlanır oradan da bir zile veya çana bağlanır adam ölmediyse bileğine bağlanan teli çeker, zil veya çan ses çıkarır, adamın ölmediği anlaşılır ve adam tabuttan çıkarılırdı.
Gömüldükten sonra, biri birkaç gün mezarın yanında görevde kalırdı
Eğer adam uyanırsa, kolunun hareketi zili çalacak, ben ölmedim diyecektir
Tüm bunların kayıtları mevcuttur ve mezarcı tarafından kurtarılmış olacaktır,
Bu bugün bile Avrupa'da kullanılan diebell (ölü zili) adlı deyiminin de kaynağıdır.
işte bize medeni diye yutturulan avrupa ve halkının ahvali budur.!!!
Önce arkadaş olacaksın, tanışacaksın, daha sonra onun güvenini kazanacaksın. Birlikte vakit geçireceksin. Ufak dokunuşların olacak daha sonrası gelir zaten...
4 saat yaşamak için 8 saat çalışıyorsun.
1 günün tadını çıkarmak için 6 gün çalışıyorsun.
15 dakika yemek yemek için 8 saat çalışıyorsun.
5 saat dinç kalmak için 8 saat uyuyorsun.
Sadece bir veya iki hafta tatil yapmak için tüm yıl çalışıyorsun.
Bütün hayatın boyunca yaşlılıkta emekli olmak için çalışıyorsun.
Ve sadece son nefesini düşününce
hayatın kendi unutuşunu gerçekleştirmenin bir parodisinden başka bir şey olmadığını anlarsın.
Maddi ve toplumsal köleliğe o kadar alıştık ki artık zincirleri görmüyoruz..'
Hayat kısa bir yolculuktur, onu yaşa. Alıntı