öyle böyle değildir. fiş toplamak kadar zor ve zahmetli bir iş yoktur. işin yoksa o kadar fişi topla, önce tarih sırasına göre ayır, sonra da aynı tarihte olanları fiş numarasına göre küçükten büyüğe doğru sırala, en son olarak da iade zarfına tek tek yaz. geldi yine sevdiğimin aralık ayı. işin yoksa uğraş dur.
bugün gerçekleşmiş olaydır. alınan son bilgilere göre, gökhan özen kıbrıs yakınlarında kaldığı otelde, jet ski ile açılmış ve bi daha geri dönmemiş.
deniz mevsimini beklemeden bu soğukta binersem ben de kaybolurum tabi. şimdi bu gökhan dua etsin de ''aramazsan arama'' şarkısına uyup kaderine terk etmesinler kendisini. yoksa işi yaş.
geçen gün rastladığım, ''eehh yeter be! rönesans'ı batsın! boya koktu lan her taraf!!'' diye isyan eden adamdır bu.
düz adam dedikleri işte budur aslında. özünde saf ve iyi niyetlidir. ama rönesans bu sonuçta, herkes bir sanatla ilgileniyor yapacak bir şey yok. resimdir, heykeldir, mimaridir.. ee haliyle de her tarafta bi boya, tiner, vernik kokusu falan. adamcağız da belli ki bir süre sonra rahatsız olmuş ve haklı olarak isyan etmiş. üstüne fazla gidilmemeli.
sokakta maç yaparken spikerlik yapan çocuk buna iyi bir örnektir. dün yengenizle görüştükten sonra dönerken yolda çok enteresan olanına rastladım bu çocukların.
yürüyordum yolda. yaşları taş çatlasa 11-13 kadar olan çocuklar top oynuyordu. içlerinde de aynen böyle spikerliğe soyunmuş bir çocuk vardı. ama herkes gibi ronaldinho, del piero, alex, lincoln, delgado falan değil.. fadil vokri diyordu.
- fadil vokri!.. fadil vokri!.. şuuuuttt!.. hay a.ını skym..
ulan dedim, kimdi bu fadil vokri? vardı böyle biri ama kimdi? sonradan hatırladım. tahminen 8-9 yıl önce fenerbahçe'de oynayan sıradan bir futbolcuydu. peki bu eleman nereden biliyor fadil vokri'yi? yaşı el vermiyor bir kere.. efsane bi futbolcu da değil herif. hadi bi yerden duydu diyelim, ulan başka futbolcu mu yok koca memlekette? neden fadil vokri? çok düşündürdü velet beni bugün.
cem uzanın'ın benzinli araçlarını sattığını, yerine de dizel araçlar aldığına delalettir. ayrıca bizim mahalledeki bakkalın elinde 10 tona yakın mazot var. eğer vaad gerçekleşirse zıçtı lan adam. yedi boku.
aşık olmak feministçe bir davranış değildir. sorguya ve nedenlere dayandırılamaz. bu da kadınların duygu kültürüne terstir. o yüzden kadın sorgular. tek gecelik ilişkinin kadınlarda işlememesinin nedeni de budur. çünkü kadın sonrasını merak eder, sağlamcıdır, kendini bırakmak gibi bir dürtüsü yoktur. ama aşk için gerekli olan kural budur; sorgulamayacaksın..
kadın denen varlık, seçenekleri birleştirip, "bu adamı sevebilirim" der. sorumluluk sahibi, sahiplenici, ilgili, paralı, kültürlü, şefkatli.. her kadına göre değişebilecek bu seçeneklerden bir şekil çıkarır ortaya ve tamam ya da devam der.
ama erkek bir bakışa aşık olur. aşık olmak da odur zaten. bunu tutarlı bir şekilde açıklayamazsın. o kadın çok güzel bakıyordur, çok güzel gülüyordur, çok sevimlidir, çok çekicidir vs. her erkeğe göre değişebilecek bu seçeneklerden birine tutulur adam ve aşık olur.
erkekler koşul aramaz. ayrılığın üzerine konuşmaz senin gibi. derdinden anlayacak birini bulur, bulamazsa da bir kadeh daha koyar karşısına, onunla tokuşturur kadehini, şerefe der sadece. karşısındaki de eşek değilse anlar zaten. senin gibi "yha neden beni aramıyoo?" demez belki ama senden daha çok uykusuz gece geçirir.
saçmalıktır. türkçe karakter kullandığında 4, kullanmadığında 2 kontörün gittiğini bilmeyen insanlarının yaptığıdır. işte böyle böyle zengin oluyor turkcell reklamlarındaki ragga oktay'la havuç. yazık ya.. gerçekten çok yazık..
rivaldo'ya yakışmayan sahtekarlıktır. hakan ünsal'ın attığı top bacağına gelmesine rağmen yüzünü tutup kendini yere bırakmıştır ve kırmızı kart görmemize neden olmuştur. işin ilgin yanı, bu olayın yan hakemin hemen gözünün önünde olması ve onun gıkını bile çıkarmaması.
kötü ve zalim adamdır bu. paranın hırsına kendini kaptırmıştır, gözü yükseklerdedir, satın aldığı şeylerle mahalleliye hava atma peşindedir.
yani şimdi yavaş yavaş yaygınlaşmaya başlayan şu televizyon denen zımbırtıyı herkes alamıyor malum. çok pahalı meret. nasıl bir şey olduğu da merak ediliyor haliyle. o kutunun içinden başka yerlerdeki insanları izlemek çok ilginç ben de itiraf ediyorum. bunun cazibesine, büyüsüne kapılan mahallenin çocukları da o zengin adamın bahçesine toplanıp, ağızlarını bir karış açıp pencereden içeri bakarak televizyon izliyorlar, ama sen napıyorsun, onları azarlayıp kovarak suratlarına perdeyi çekiveriyorsun! ha sen zenginsin ya hani, paran var ya, kimse de olmayan televizyonu ilk sen aldın ya mahallede, hava atarsın tabi. ama bu yaptığın adamlık değil! paran var ama adam olamamışsın!
neyse o değil de, geçenlerde evinin duvarında bi çatlak fark ettim. kimse bilmiyor orayı. adamın da haberi yok. o çatlaktan tv biraz yan görüyor ama idare eder yine de. gideyim de biraz izleyeyim. yakşamlar.
yapılmaması gereken kusurlu hareketlerden biridir. içiyorsanız, kesinlikle telgrafınızı ulaşamayacağınız bir yere koyun. aksi takdirde ayıldığınızda pişmanlık yaşarsınız.
fırtınadan önce oluşan o sessizliğe zerre saygısı olmayan düşüncesiz insandır. o kadar özel bi sessizlik ki bu, deyim olmuş artık; ama sen kalk mal mal sesler çıkar sessizliği boz? olacak iş değil.
edit: tamam lan vurmayın adam öldü. sessizliği bozdu diye de bu kadar üstüne gidilmez.
son zamanlarda her yere internet kafe açılmasından da anlaşılabilir.
öğretmenler de artık internetten çıkarılabilecek ödevler veriyor çocuklara. tabi çocuklar da ödev niyetine gidip sabahtan akşama kadar gangster oyunları falan oynuyor. bu da derslerini kötü etkiliyor haliyle. bunlar mı süper lise'yi kazanacak şimdi? peh. sanki eskiden internet vardı.
how i met your mother'daki barney stinson karakterini canlandıran neil patrick harrison'un gerçek hayatta gay olması durumudur. hayal kırıklığı yaratmıştır. barney gibi bir karakteri canlandırması da oldukça ironik olmuş gerçekten.
ligi daha ne kadar itici, ne kadar izlenilemez yapabiliriz diye oturup düşünen federasyonun yeni bombası. süper lig'in adı artık turkcell süper lig. şaka gibi.
muhtemelen son zamanlarda sıkça sözü edilen o fotoğraf çeken telefonlardan çıkarırlar. oysa ki bize uçan arabalar, ışınlanmalar falan denmişti. hani nerde?