Bu başka bir şey 100 kere silip tekrar yazdığım şu satırları ve kelimeleir toplayıp yazmak için defalarca uğraştım artık yorgun değilim olduğum hali tanımlayacak kelime bulamıyorum annem kanser hemde 3. evrenin sonu sadece yazmak için yazıyorum insani bir eylem ya dayanımıyor insan dışarda herkes beni duygusuz sansın annem bile ama yapacak bir şeyim yok ona durumu hissettiremem yarabbim ne büyük bir acı dayanamıyorum artık.
iki ihtimalin olduğu bir durumun serzenişidir; ilki ya bu ifadenin sahibi olan yazar oldukça genç bir arkadaş ve bunu ergen hezayanından ibaret olarak kaleme almış veyahut ciddi anlamda cahil birinin ifadesi. Kant derki bu tip homo sapiens sapiens olmayanlar için "sapere "aude" yani düşünmeye cesaret et! Şöyle belirtirsem en basit ifade ile felsefe sana özgürlük verir sınırlarını paragraflara değil o paragrafları oraya koyup seni devamlı eleyen ve sonunda üniversiteye girme hayaliyle tutuşan gençlere işsizlik-güvensizlik-korku veren sisteme eleştirme şansı verir. Bu topraklarda felsefe işlevsiz görüldüğü ve deyişlerle yaşanıldığı için bugün bu haldeyiz gerçi bu yazıyı sonuna kadar okuyacak kaç tane yazar var o da ironik.
Özgür iradenin sınırıdır bir bakıma Tanrıya olan bağlılığı gösterir, varoluşun özünü reddederek tanrının insana verdiği özgür irade misyonu tamamlanmış olacaktır, ironik.
Kısa bir müddettir tekrardan yazmaya başladığım bu platformun ciddi anlamda nitelikli yazar eksiği olduğunu görmekteyim, dilerim moderasyon bu konuyu ciddiye alır. Platformun interaktiflik konusunda bir takım yeniliklere gitmesi şart gibi görünüyor reddit'in "questions and answers" mantığı mı kullanılır bilemem fakat ciddi bir reforma ihtiyaç olduğu aşikar.
Şimdi ciddi bir analiz yapmanın tam zamanı öncelikle anksiyete bozukluğu ve türevi olan psikolojik rahatsızlıkların modern dönemle olan düetleri oldukça ilginçtir. ilk olarak Foucault'un modernite üzerine yaptığı eleştirileri dikkate almakta fayda var ne demişti ustad modern dönemin homojenleştirme süreci olarak ulus devletin delilik üzerine kurduğu epistemolojik düzlem akıllı ile deli arasındaki çizgiyle iyi, doğru, mantıklı gibi olguları da şekillendirmiştir, daha basit bir ifade ile delilik olgusu ile toplumun dışında olmanız üretim ilişkilerine uyumunuzla alakalıdır. Burada önemli olan ikinci bir nokta psikolojik rahatsızlıkları bireye sabitleyip toplumsalın alanından çıkarılmasıdır, böylece psikolojik rahatsızlıklar bireyin toplumla olan ilişkileri ve bu ilişkilerin sonuçları olma olasılığı da minumuna indirilmiştir sonuç olarak kapitalizm içindeki rekabet, güvensizlik, husursuzluk gibi etmenler bireyin suçuymuş izlenimi verilmektedir. Şimdi tarihi hızlandırıp 20-21. yüzyıla gelelim dikkat ederseniz günümüzde psikolojik kökenli rahatsızlıklar bolca kullanılan; Ssrı, Tcas, Monoamin gibi antidepresan türlerinin temel noktası nedir? Hastalığa çözüm mü yoksa onu kronik bir düzeye indirmek mi? işte sorulması gereken soru bundan ibarettir modern dönemde bireyler husursuzdur Giddens'ın ifadesi ile "Reflexive Modernization"yani bireyin yerelde yaşayıp evrenselle olan ilişkisi insanlarda güven sorunu yaratmakta bu küreselleşme olgusu içinde bireyin kendi yerini bulamama sürecinden kaynaklıdır evrensel tüketim kültürüne(giyim, yemek, davranış v.s vs.) ile yerelde yaşamın sonucundan kaynaklıdır. Aslında psikolojik kökenli rahatsızlıkların gün ve gün artması net bir şeyi göstermektedir o da kapitalizmin insanlık için ne denli büyük bir sorun olduğudur, sonuç olarak antidepresanların kullanımındaki artış bireyin bireysel alana kapatılmasından ziyade sistemsel bir krizden kaynaklı olduğunu bizlere göstermektedir, tıpkı bir zamanlar akıllılık ile delilik arasındaki mantıksal çizginin çizilmesi gibi.
Bu öyle basit bir şey değildir aslında her şeyin dibidir Nietzsche ağladığında kitabında irvin D. Yalom der ki ''yalnızlık hastalıkların üreyebileceği en uygun ortamdır''. inancını kaybetmiş bir insan yalnızlığın dibindedir çünkü çünküsü anlatılacak bir şey değil dostlar kelimeleri yazmak ya da yazmamak arasındaki farkın ortadan kalkmasıdır, insanı hayata bağlayan hiçbir bokun olmadığını fark etmesidir, güneşin senin içinde değil de amına kodumun dünyasında milyarlarca insan için doğduğunu anlamaktır sevgiye, insanlığa, iyiye, doğruya, güzele, tanrıya, devlete, ahlaka, aşka en çokta aşka olan inancının kalmamasıdır shekeaspeare'in ünlü deyişi ile ''god gives you one face and you make yourself another'' işte o her maske-ler insanı bu hale düşürür. Yalnızlık tanrıya bile mahsus değilken bir insan için en büyük lanettir.
Usul erkan bilen herhangi bir kişi bu eylemi o erkeğe yapmaz usulca yoluna devam etmesini söyler ısrar ederse numarası veyahut iletişim adresi alınır sonrasında paket edilir. Yok eleman çok alkollü kaşınıyor, sövüyor falansa o zaman şartlar kişinin iradesine teslim edilmiştir.
Özgürlük olgusunun kendisi oturup bir düşünelim neye göre özgürüz şimdi en düşük düzeyde karşıt ölçüt özgür olmayıştır değil mi? Özgür olmak için özgür olmayışa ihtiyaç vardır aksi taktirde özgürlük bir anlam ifade etmeyecektir kısacası var olan kavramsal dünyada özgür olmak için bu dünyada olmamak gerekir.(ölüm).
Biriktirip sevmektir nasıl denir hani yıllarca sanki onu sevmek için birikmiştir içinizdeki her şey onun gülüşü için uyanırsınız onu uyutmak için beklersiniz falan sonrası malum malum olan zaten kaçınılmaz insan da pil misali boşalınca bir başkasının onu doldurması gerek aksi taktirde kötü günlerin habercisidir o sevginin son demleri.
Sevmekten korkmak normaldir aslında bir de şöyle düşünün birini seveceksiniz maskelerinizi bir bir indireceksiniz sonrasında çırılçıplak kalacaksınız bir bakmışsınız sonra bağlanmışsınız çok sevmişsiniz bir bakmışsınız karşı tarafa her şeyi vermişsiniz artık o beyaz atlı prensin parlak zırhı düşmüş ve sadece siz kalmışsınız eyw herkes sevgi ister ama kandırmayalım kendimizi herkes 4s oynamak istiyor herkes bu oyunu seviyor o yüzden yeni kadın bedenleri tanıyıp sonrasında usulca hayatlarından çıkıp gitmek daha mantıklı romantiklik güzeldir ama romantizme kapılmamak lazım.
Çok öfkeliyim sözlük, kaçıyorum insanlardan maskeler takıyorum kadınlar işin kolay kısmı oldu hep ama doğru kadınları aramaktan korkuyorum zaman zaman çıkıyorlar karşıma onlardan da kaçıyorum korkuyorum güvenemiyorum susuyorum ve kaçıyorum.
Cinsellik bir çığlıktır aslında modernite maalesef bedenin özgürlüğü ile aklın özgürlüğü arasındaki dengeyi tam oturtamadı ve sonuç olarak bugün ki ''en'' olma çabasıyla hareket edip tüketim toplumunun bir parçası olan insanlarla çevriliyiz. Aşk, sevgi v.b ise ürünlerin eşantiyonundan ibaret sözün özü şudur ki seven insan erdemli insandır der platon varın gerisini siz düşünün sonra neden yalnızız, neden kimseye güvenemiyorum demeyin biraz annelerinize, babalarınıza, dedelerinize, annaneerinize bakın sonra dönün ''aşqım bNi svirmusuN?'' cevabı kolaylıkla göreceksiniz.
Anthony Giddens'ın ''The Consequences of Modernity'' kitabında güven ontolojisi kapsamında tartıştığı bir alandır güven sorunu. Erik Erikson'ın kuramsal çerçevesini ele alarak güven sorunu ve baba kurumu arasındaki ilişkiye göre toplumsal rollerin ve kurumsal olarak otorite aygıtlarının dahası güven sorunu ile kapitali dinamizm ve kurumlar arasındaki ilişkileri analiz eder önemli yaklaşımdır. Şahsen kapitalizmin yarattığı dinamiklik içinde öznelerin aidiyet sorunu yaşadığını söyleyebiliriz. Elbette bunun temelleri araçsal akıldan kaynaklıdır. (bkz: araçsal akılcılık) ilişki biçimlerini sermayenin ilişki biçimleri gibi tek tipleştirirseniz yani müşteri ilişkilerinde olduğu gibi kazan/kaybet ilişkisi veyahut kabul edilmeye dayalı oyunu oynarsanız aidiyet sorunundan öte güven sorunu yaşarsınız sonuç olarak görsel düzlemde insanların kendilerini yansıtacağı ve böylece maskeler takacağı bir toplum yaratırsınız. Özünde bu araçsal akla dayalı ki bu akıl insanın kendini tümleme çabası olarak bir nevi tanrımsılık oyununu yani güvensizliği insanların kendisinin yaratması sonrasında buna çare bulmak için tüketim kültürünü yaygınlaştırması komiktir böyle bir toplumda elbette insanlar ''güven sorunu'' yaşar. Maskeler çıkarılmak isteniyorsa kendinizden başlayınız.
Açıkça konuşmak gerek insani olması umurumda bile değil ancak ve ancak çok güvendiğiniz birinin yanındaysanız ağlamaktan çekinmeyin ve unutmayın ne kadar güvenirseniz güvenin en yakınınızdaki kişi bile siz değilsiniz yani sonuç olarak ağlayacaksanız siktirin gidin kendi köşenizde ağlayın açın acıklı müziğinizi 2 kadeh viskinizi koyun ya da brendi o akşamı kendinize ayırın ama mümkün oldukça bu eylemi kendinize saklayın yoksa ağlamaya devam edersiniz. Maskelerle yaşayan bir topluma adapte olmayanlar ya dağlara bayırlara çıkıp ''doğa'' ya göçer ya da ağlamaya devam eder, karar sizin tıpkı hayatınızın idaresinin size ait olduğu gibi.
insanlar nasıl giyinirse giyinsin, nasıl görünmeye çabalarsa çabalasın çocukturlar, egoları zayıftır neden zayıftır çünkü korkmaktan vazgeçemezler herkes sevgiyi arzular ama kimse sevginin bir eşantiyondan farksız olduğunu kabul etmezler modern zamanlarda. eşyalar isteriz bizi ''göstergelere'' boğsun diye ve o eşyalarla toplumun bir üyesi olmak için kıvranırız, statülere taparız. sonunda geriye baktığımızda insanın içindeki karanlığı dolduracağına umduğumuz o tonlarca metanın aslında içimizdeki girdapta boğuldunu görürüz o gün geldiğin de ise belki izbe bir hastane odasında veyahut kalabalıklar arasında usulca köşesine çekilmiş ve ölümü bekleyenlerden oluruz. o girdap ki kimisi için cennetten kovulduğu için kimisi için istençlerden ötürüdür. sonuçta o girdabı dolduracak olan tek şeyi unuturuz o şey bel ki hollywood klişesi gibi gelebilir ama sadece ''sevgiden'' ibarettir. unutmamak lazım sevilmek istiyorsa bir insan erich fromm'un dediği gibi sevmeyi bilmelidir.
Zamanında yaptığım eylemdi haftanın 4 günü geceleri uyumadan önce kız arkadaşıma masal anlatırdım, gülmeyin evet anlatırdım. Kaç gece sessizce beni dinlerken uyuya kaldığını bilirim o gecelerde onun uyuduğunu anladığımda içim huzur dolardı güzel sevmenin acı yanı da budur siz geceleri masal anlatırsınız o ''beni senden çok seven olmadığı için seninleydim'' der, hayatta böyle işte şimdi gülebilirsiniz.
Herkesin bildiği şeyleri tekrarlamak gerek modelsiz bir hayat bu modeli dolduracak idea'lar olarak otorite mekanizmaları kolektif düşüncelere karşı tepkisellik ve aynı zamanda uyum ve bunun yarattığı çelişki. Babasız erkekler derin erkeklerdir çünkü onlar hayatın anlamını neden sorusuyla başlarlar çünkü babaları yoktur ve neden yoktur sorusunu asla unutamazlar bilinçaltlarında hep vardır Lacan'ın simgesel baba olarak adlandırdığı otorite aygıtlarına ilgi duyarlar. Babasız erkeklerin işi tıpkı babasız kadınlar gibidir ama toplumsal eylemler içinde erkeğin etkin ve dinamik olma zorunluluğu onları daha da yormaktadır çünkü bütün duygusallık, aidiyetsizlik ve korkularına rağmen sert mizaca sahip olmak zorundadırlar çünkü konuşurlarsa, ağlarlarsa erkek adam olamazlar o yüzden geneli kendilerini ketler ve psikolojik rahatsızlıklar görülebilir bunlar arasında en belirgini dominantlıktır babasız erkek sahip olduğu her şeyi tırnaklarıyla kaza kaza kazanmıştır ve kaybetmektense ölmeye razıdır o yüzden kontrolü severler. ilişkiler de ise zordur çok severler gerçekten ona değer veren kadını çok sever klasik seven sikilir siken sevilir oyununa uygun yapıları yoktur olanı da zaten dersini almıştır en başındaki güvensizliği tamamlanmıştır. Erikson'un güven ontolojisi tartışması bu konuda önemlidir. Kısacası babasız erkek çok fazla sever hatta boğacakmış gibi sever çünkü en büyük korkusu olan ve ilk nedeni olan kaybetme korkusu sırtlarında bir gölge gibidir asla kaybolmaz. Babasız erkekler asla babaları gibi olmamak için her şeyi yapar diyemem bu konuda iki ayrı ayrım vardır kimisi ketler ve yoluna devam eder yani rasyonalleşme sürecini şiddetle öğrenir kimisi ise ideal baba olma yolunda ilerler yani otorite biçimlerini yıkıp kendi otoritesini kurma gayreti ile aynıdır ideal olma ve ideal kalma çabasıdır.
Doğrudur, fazlasıyla hem de erkekler 1 kere aşık olur kadınlar ise defalarca erkek bir kere temiz, saf, çocukça sever onu gözünde ilah yapar kadınlar unutmamalı bu fırsat bir kez çıkar kadının karşısına kaçırmamaya çalışın çünkü bu kadınların bekareti gibidir bir kez kaybedildi mi tekrarlanmaz bu şansı bir kadına vermiştim siz siz olun kadınlar bir erkeğin size verebileceği en değerli şeydir "aşkı".
Anksiyete denildiğinde aklıma Şükrü Erbaş gelir nedensizce, nedensizce de değil aslında tüketimle var olan var olmak için daha fazla tüketen, tüketmeyi eşyalardan dahası insanları tüketerek yaşamak zorunda olan çağın insanlarının anksiyete olmamasını bekleyemezsiniz. insani ilişkilerde kabul etmekten ziyade kabul edilmeye dayalı bu piyasa mantığının sonuçlarıdır tüm bunlar aşk, sevgi, hümanizm hepsi eşantiyon kimse kimseyi kandırmasın gerçekleri görenlerin içine kapanması, dağlara taşlara çıkması, doğaya dönmesi hepsi buna bir tepki hepsi bir kaçış Nihad Siris'in Sessizlik ve Gürültü diye bir kitabı var herkesin okumasını tavsiye ederim gülmek ve seks yapmak bir tür çığlık aslında tıpkı her bokun içine şeker koyulması gibi çünkü insanların tüketim toplumu içinde bu tip uyuşturuculara ihtiyacı var. O yüzden dert etmemek lazım sorun sizde değil sorun sizi bu hale getiren sistemde.
Yatakta, sokakta her birlikte olduğunuz anda sizi kendi acılarını dindirmek için kullandığını fark ettiğiniz anda başınızdan göndermeniz gereken kadın tipidir çünkü o tip kadınların genelinde aynı durum vardır parazit gibi yaşamayı severler.
Uzun zamandır sözlüğe girmeyen sırf bu satırları yazmak için girmiş şahsın yaşadığı durumdur. Bir erkek olarak o kadar seversiniz ki çünkü sizde babasız büyümüşsünüzdür ona başta söz verirsiniz beyefendi olacağınıza dair her Allahın günü size laf sokar eften büften nedenlerden kavga çıkarır, susarsınız çünkü onun gözyaşlarının değerini bilirsiniz bilirsiniz çünkü yıllardır o içinden ağlamıştır ve görürsünüz. Bir allahın günü bile bakmazsınız o kızın yüzüne, fiziğine sadece acılarını hissedersiniz, seversiniz o ise size hiç güvenmez günleriniz onu mutlu etmekle geçer hediyeler, sürprizler sadece mutlu etmek istersiniz o ise sizi ciddiye almamaya başlar nedeni bellidir kırılan egosu tamir olmuştur siz sadece bir araçsınızdır sonrası malum o yaraları sarılmış bir kuştur ve uçmak için çabalar siz ise ''sana aşığım'' dersiniz o ise uçmaya çabalar ama korkar çünkü çok temiz sevmişsinizdir size ''beni senden daha çok seven olmadığı için seninleydim'' der o sözlerden sonra zaten anlamışsınızdır yapmanız gerekeni. Gün gelir ''senden ayrılmak istiyorum seni azat ettim sende beni azat et dersiniz'' yollarınız ayrılır. O günden sonra bir ders alırsınız bir daha hiçbir kadının yaralarını sarmamak üzere sonrasında kadınların erkeklere söylemeyi sevdiği ''piç'' olursunuz.
bu konuda uzun uzun yazıp görsel ileti çağının derinlemesine analizini yapıp esrarlı perdelerini aralamak isterdim; fakat bu konuda ciddi kaynak verip ilgililerin sadece Türkiye'de değil dünyanın tamamında o ekrandan sadece resimlerin değil yeni bir medya epistemolojisinin aktığını görebilirler.
Batmanın o gothic irrasyonel havasını bozan nolan kardeşler , aşina olduğumuz yapıyı bozmasına ve realist bir film ortaya koymasına hayran kaldığımı söylemek zorundayım. Batman bunu hak ediyordu , şayet batman bana her zaman çizgi roman dünyası içinde en gerçekçi ve en derin olanı görünüyordu. Dc Comics zaten bu işi daha iyi yaptığını kanıtlamış bir firma neyse filmde bir kaç mantık hatası bulmam filmden aldığım keyfi kaçırmadı şahsen zaten böyle bir şeyide istemezdim. Nolanın aşk sahnelerindeki beceriksizliği bu filmdede tekabül edilmiştir bir türlü cinsel uyumu filmlerinde yıkalayamıyor , ( Nolan aşk adamı değilsin belli ) her neyse zaten aşk için filmi izleyecekler gidip Eternal Sunshine of the Spotless Mind izleyebilirler , batman bir drama filmidir ve bir kült bir üçlemedir son filmindede bunu kanıtlamıştır. Tek olumsuz yanı bence , filmdeki amerikan milliyetçiliğini aşırıya kaçırmaları ve oyuncu tercihlerindeki gereksizlikler anne kedi kadın olarak çok başarılı ama tip olarak o derinliği sizlere yediremiyor. ( oyunculuğuna laf yok tabi ) fakat filmde bir karakter var ki michael caine abi böyle bir ustayı replik rollere mahkum edenleri ayıplıyorum.
Birde karakterleri geçip hikayeyi değerlendirmek isterim , '' kapitalizmin çıkışı var mı? '' bilmecesinin en iyi işlendiği film olduğunu düşünüyorum. Şahsen insanların anarşizm aşkının , insan evrimi açışından oluşabilecek olumsuzluklarının iyi vurgulandığı bir film ( öfke ) öte yandan insanlığın bu paradoksal sorununu üçleme boyunca her noktadan incelemesi , seriyi başlı başına bir kült yapmaya yeter. Son olarak Cillian Murphy nam-ı değer SCARECROW abimiz bu filmdede boş bir rolde olsa gözümüze çarpıyor ben anlamadım bu adamı niye boş boş sette mi dolandırıyorlar orası nolan abimizin gizemi tabi...
nietzschenin dediği gibi '' Herkes ve Hiç kimse için '' kısacası beni anlayan herkese ama beni anlayan hiç kimselere ...
kitap hakkında kısaca bolca alegori içermesi ve bu alegorileri düzenli bir şekilde sunmaması kitabı oldukça zor okunur bir hale getirmiştir. fakat bu yanı aynı zamanda kitabı tüm edebiyat tarihinin en yaman kitabı yapmıştır. neyse şunu bilmek gerekir ki kitabı okuyacak her kimse mutlaka nietzsche nin fikirlerini az çok bilmesinde fayda vardır , ikinci bir nokta ise kitabı okurken mutlaka ara ara ve hazmede hazmede okumalıdır.