ilkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
Ey Büyük Atatürk!
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Ne mutlu Türküm diyene!"
şimdi bu metinde bopun eşbaşkanı ve tayfasının zoruna gidebilecek ne var ona bakalım.
öncelikle ilk cümle; türküm, doğruyum, çalışkanım.
memleketimizde türk olmayan öğrenciler de var değil mi? onları türküm demeye zorlamamak gerekir. hatta daha ileri gidip ülkenin adını da değiştirebiliriz. çünkü türkiye cumhuriyeti türklere atıfta bulunarak bu memleketin türk yurdu olduğunu vurguluyor.
milletimi kendimden çok sevmek benim ilkemdir diyor. minnacık tıfılın boyuna bakıp da utanmadan ettiği lafa bak sen.
oysa bunlar kendi çıkarını milletin önünde tutan nesiller yetiştirmek zorundalar çünkü tanrıları olan kapitalizm onlara böyle emretmekte.
üçüncü cümle; Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
siz kim oluyorsunuz da yükselip ileri gidiyorsunuz. var mı öyle bopçuların okyanus ötesindeki ağababalarının çizdiği sınırları aşmak.
buradan sonrasını incelemek için cümlelere ayırmaya bile gerek yok. zaten gerisini duyduklarında kasap görmüş koyun gibi oluyorlar.
buradan gerisi slogan gibi olacak ama bu bop çocuklarının peşine şuursuz, gerzek bir fanatizmle takılmış olanlara bir hatırlatmada bulunmakta fayda var.
ey bop çocukları.
o andı her sabah aynı şevkle içen tıfıl benim.
aslında oradaki göndermelerin nerelere vardığını idrak edecek yaşta değilim. ama gün gelecek büyüyeceğim, o andın ne manaya geldiğini anlayacağım. milletimi kendimden çok seveceğim.
gün gelecek yükselmek, ileri gitmek olan ülküme sizin gibi çapulcular set çekmeye çalışacaklar. doğru olacağım, dürüst olacağım, çalışacağım ve sizin ipinizi pazara çıkartacağım.
gün gelecek varlığımı bu milletin varlığına armağan etmekten çekinmeyeceğim gibi ülkem üzerinde kalleş oyunlar sergileyenlerin canlarını da bu topraklara armağan etmekten çekinmeyeceğim.
adamlar protesto etmiş milliyet de baskın diye başlık açmış olay bu kadar basit. öğrenci milleti (ne için olduğu farketmez) protesto etmeyecekse ne işi var üniversitede?
anladık ki bu demokrasi lastik gibi bir şey. kim nereye çekerse oraya gidiyor.
bölücüler taleplerini demokratik haklar olarak gösterirler.
sosyal demokrat olduğunu iddia edenler hiçbir seçim sonucunu beğenmezler. adı cumhuriyet olan parti mensupları cumhurun hassasiyetleri yerine oligarkların hassasiyetlerini dikkate alırlar.
velinimetleri olan rejimi alttan alttan oymaya çalışanlar amaçlarına ulaşmak için trene benzettikleri demokrasinin arkasına saklanırlar.
olayları nesne makamından izleyenler de "demokrasi bu kadar boktan bir yöntemse ne gerek var bu demokrasiye" demeye başlarlar.
ama demokrasinin hakkını yememek gerekir. bu olsa olsa şark demokrasisidir.
o değilde abdullah gül'ün atayacağı yüksek mahkeme üyelerinin çoğunlukla verecekleri kararlardan sonra göreceğiz yargının siyasallaşması diye bir şey yok diyen ulusalcıcıkları.
iş kıyafetleriyle beraber işin stresini de üstünden çıkartacaklarına inananlardır. özellikle ayakları buz gibi suyla yıkamanın bu konuda faydalı olduğu ampirik gözlemlerle kanıtlanmıştır.
bilmeyenler için baştan söyleyeyim bu yonja dedikleri bir arkadaş bulma sitesi. yeni yetmeler buraya afilli fotograflarını koyup bir iki de romantik sandıkları zırva yazarak hatun ya da erkek kaldırmaya çalışıyorlar.
vaudeville for vendetta nam yazarın (bkz: yonja orospuları) diye bir entrysi var onu okuyordum ki ilgimi çekti bu ırspı mevzuları. vay abaza vay diyorsan yanılıyorsun, hiç sevmem ırspıları. çükümü kesseler halvet olmam ırspıyla. o derece yani. (hadi lan ordan!) (bkz: yaran iç sesler) *
öyle girdim kurcukluyorum işte sağını solunu, ilanlar diye bir kısma girdim baktım orada da iş fırsatları diye bir link var. dururmuyum tıkladım tabi hemencecik. bir taraftan da ohoo adamlar aşmış üyelerine hem aşk hem iş buluyorlar diye düşünüyorum ki yanıldığımı anlamam uzun sürmedi. ilanların yüzde 90 ı sekreter geriye kalanı da yönetici asistanı. bunlardan birini seçtim sizin için. yaklaş hele biraz daha.
bak bak ilana bak, ilanı veren: nasa, amerikan inşaat firmasında çalışacak, bilgisayar bilen, sigara içmiyen, genç bayan sekreter.
adam bir de dağ başında bir villanın fotoğrafını koymuş ilana. bu ne biçim fantezidir müdür?
şimdi genç,(muhtemelen 20 sinde gözü açılmamış eblek hatun oluyor bu) bilgisayar bilen ( en azından porno film indirmeyi bilsin), sigara içmeyen (sigara içen hatunu öpmek kül tablasını yalamak gibi beaah), bayan sekreter adayları bu ilanı bulup, resimdeki villayı görecek, bu villada da ne tepişilir be diye fanteziler kuracak, sonra sana mesaj atıp çalışmak istediğini söyleyecek, sen de fındık kıracaksın ha?
çakma koministlerin, şuursuz akp şakşakçılarının ve eşkıya bozması bölücülerin hakkında yaptıkları yorumlarla doğru yolda olduğunu her fırsatta ispatlayan siyasi partidir.
hayatında ilkeli siyaset, erdem, doğruluk görmemiş adamların mhp nin tavırlarını garipsemesi de normaldir.
gençlerbirliği maçından önce fark olur dedim 90 + 4 te güç bela kazandık.
bu maçtan önce fark beklemek iyimserlik olur demişim fark oldu.
maçın yorumuna dönersek; ertuğrul'un bobo'yu yedek oturtup serdar'la başlaması doğru karardı. zira holosko forvette oynadığında çok daha faydalı oluyor. diğer tarafta formda nobre olduğuna da düşünürsek türkiye'nin en iyi golcüsü bobo'nun yedek oturmasına hak verebiliriz.
daha kimse ısınamadan beşiktaş golü buldu. ısınmış olan tek futbolcu holosko, erdinç'i dolap beygirine çevirip verdiği asistle gole damgasını vurdu. gol o kadar erken geldi ki taraftarın bildiğimiz kartal gol gol gol tezahüratına bile fırsat olmadı.
sonrası zaten bildiğiniz gibi kartal oyunu rolantide oynamaya başladı. maçın tempolu olmasının sebebiyse ersun yanal'ın saldırın durmadan taktiğiydi.
ilk yarının son dakikasında delgado'nun kendi aldığı faülle kazanılan serbest vuruşta, köşedeki örümceği - kaleci tolga'nın da müdahalesine rağmen - topla beraber ağlarla buluşturmasından sonra rahat bir ikinci yarı izlemeyi umut ediyorduk.
yanıldığımızı anlamamız uzun sürmedi. üstüne bir de toraman'ın kart görmesi eklenince tırnaklarımızı kemirmeye başladık.
tam bu arada rüştü özüne dönerek en iyi yapyığı işi yaptı ve trabzon forvetlerine bire birlerde gol şansı tanımadı. 62. dakikada barış'ın gördüğü kırmızıdan sonra trabzonun ritmi bozuldu. kalan sürede beşiktaş üç dört defa yakaladığı farkı artırma fırsatlarından yalnızca birini değerlendirince maç 3-0 bitti.
beşiktaş şampiyonluk yolunda çok önemli yol tepti ama bundan sonraki bütün maçlar final havasında. haftaya belediye ye kaybederse, ki çok kuvvetli bir ihtimaldir, fener maçını kazanarak bunu telafi edebilir. belediye maçını kazanıp fenere kaybederse o zaman sıçtığının resmidir. bu yolda bütün topçuların ellerinden gelen her şeyi sahaya bırakmaları gerek. umarım aydın'ın golü ve performansıyla gönderdiği mesajı tello almıştır.
bir paragraf da yattara'ya açmak gerekir. o adam nedir kardeşim öyle deli ibo'yu maymuna çevirdi. topla her gelişinde kartalın sol kanadını felç etti. zaman zaman sağ tarafa da geçti ama orada etkili olamadı. burdan diyebiliriz ki yattara'nın bu kadar etkili olmasında deli ibo'nun topla rakip arasına girip topu auta çıkartmakla sınırlı defans anlayışının etkisi büyük.
ey guzel sen ki bana derdi derman edensin
şimdi, çekil onumden diye ferman edensin
senin yuzun canim kiblesi olmuş bir kez
ne yapsin kible mi degiştirsin bu can dersin?
evet bu vatan hainlerinin mottosudur. bu satırların sahibi yazar gibi bu vatan hainleri maaşlarının yüzde 27 sini vergi olarak devlete öderler, daha bitmez aldıkları her üründe ortalama yüzde 15 ötv öderler, okullarını bitirip askere gittiklerinde devletin onlara müstehak gördüğü 15 ytl çavuş maaşıyla 6 ay geçirirler, askerliklerini bitirip eve dönünce iş aramaya koyulurlar, sınavlar, mülakatlar, torpillerin arasından sıyrılıp güç bela bir işe yerleşirler, sonra bir gecede maaşlarının satın alma gücü bakımından yarıya düştüğünü görüverirler ama dertleri bitmez. bir gün işlerinden de çıkartılırlar. kiralarını ödeyemezler, doğum yapmak üzere olan eşlerini hısım akrabadan buldukları üç beş kuruşla hastaneye yatırıp ancak hastane senetlerini imzalayarak yavrularını görürler. güç bela oluşturdukları, oluşturmayı planladıkları belki de hiç oluşturamayacakları birikimleri piç olup gitmesin diye kafa patlatırlar.
gerçi bunlar vatan hainleridir değil mi? gebersin pis hainler.